Birgün Hazret-i İsa ile bir estetik cerrahi operatörü, bir de otomobil tamircisi, bir gazinoda oturuyorlardı. Hazret-i İsa, onlara din telkinlerinde bulunuyordu. Konuşma sırasında otomobil tamircisi, Hazret-i İsa’ya,
– Ey büyük öğretmen! İnsanlara iyilik etmek için içimde bir ateşli istek var. Ne yolda iyilik edebilirim?.. diye sordu. Hazret-i İsa,
– Tanrının şeriatında nasılsa öyle yapmalısın!.. dedi.
Otomobil tamircisi,
– Sana, kötülük edenlere iyilik ederek, onları kötülük ettikleri için utandırarak… dedi.
Estetik cerrahi operatörü,
– İnsanların mayası kötüdür, dedi. Deneyimlerime dayanarak söylüyorum.İnsanlar kötüdür.
Otomobil tamircisi,
– Hayır, dedi. İnsanlann içinde iyilik vardır. Siz de bu Eriha kentinin en iyi insanı değil misiniz?
– Gerçekten Eriha kentinin en zengini olan estetik cerrahi operatörü, hem de bu kentin en iyiliksever kişisiydi. Bu kadar iyi insanın Şimdi nasıl olup da, insanlara kötü dediğine tamirci şaşmıştı.
Operatör,
– Ben başka… dedi. Ben bütün yaşamımda herkese iyilik ettim. Ama karşılığında de hep kötülük gördüm. Demek insanlar kötü… Hiç kimse bu gerçeği benim kadar bilemez. Konuşmaya pek katılmayan Hazret-i İsa, önündeki toprak çanaktan,şarabını içti. Otomobil tamircisi, operatöre,
– Öyleyse cennette siz bir başınıza kalacaksınız… dedi.
Operatör,
– Öyle, dedi, benim de korkum bu ya… Koca cennette tek başıma canım sıkılacak.
Bu konuşmanın sonunda tamirciyle operatör, insanlar iyidir, kötüdür diye bahse girdiler. İnsanların iyi olduğunu savunan tamirci, dediği çıkarsa, operatörün bütün malını mülkünü elinden alacaktı. Dediği çıkmazsa, nesi var nesi yoksa hepsi operatörün olacaktı. Üçü birlikte Eriha’dan Yeruşalim’e giden yol üstünde kırlık bir yere geldiler. Estetik cerrahi operatörü bu yolda tek başına duracaktı. Bakalım, bu yoldan gelip geçenler ona iyilik mi, yoksa kötülük mü edeceklerdi. Hazret-i İsa’yla otomobil tamircisi de olup biteni uzaktan seyretmek için tepeye çıktılar, bir zeytin ağacının arkasına gizlendiler. İkisi de kendi dediğinin çıkması için Tannya yalvarıyorlardı. Tamirci, ellerini gökyüzüne açmış,
– Tannm, insanlar Şu operatöre inşallah iyilik ederler… diye yakanyordu. Kendi dediği çıkarsa operatörün özel hastanesi, malikaneleri, köleleri, cariyeleri, hepsinden önemlisi de bankadaki beşyüzbin doları onun olacaktı.
– Tanrım, inşallah insanlar bana kötülük ederler de tamircinin bütün malını mülkünü elinden alırım.
Operatörün dediği çıkarsa, tamircinin dükkanları; evleri, köleleri, hepsinden önemlisi de bankadaki yüzbin doları onun olacaktı.
Uzaktan bir ayak sesi duyuldu. Operatör içinden,
– Hah, işte haydut!. diye geçirdi. Tamirci de içinden,
– İşte erdemli bir kişi… dedi.
Yolun dönemecinden bir adam çıktı. Operatörün yanına gelince kamasını çekip üstüne yürüdü, – Çıkar paraları!.. diye bağırdı. Operatör buna o kadar sevindi ki, gülüp oynayarak ceplerindeki bütün paralan çıkardı. Soyduğu adamın sevincine şaşıran haydut,
– Bunca yıldır soygunculuk yapanm. Şimdiye kadar soy-duklarımın arasında hiç senin gibi sevineni görmedim… dedi.
Sonra operatörün üstünü başını aradı. Bütün paralarını alıp giderken operatör arkasından seslendi:
– Saygıdeğer haydut, şu cebimde de beş dolar kalmış, onu görmemişsiniz. Buyurun alın…
Haydut,
– Sen, dini bütün biri olmalısın. Anlaşılan, beni yaptığımdan utandırmak istiyorsun, ama bana vız gelir. Ver bakalım onları da… dedi.
Paraları alıp yollandı. Operatör, tepede, zeytin ağacının arkasındaki tamirciye sevinçle seslendi:
– İşte gözünle gördün ki insanlar kötü… Bahsi kaybettin, bütün malların, paraların benim oldu.
Hazret-i İsa, yumuşak ama tok bir sesle ona tepeden,
– Acele etmee! Ve insanların iyi olduklarına inan ve bekle!.. dedi.
Operatör beklemeye başladı. Bir ayak sesi daha duyuldu. Tamirci de, operatörde umutlandılar. Biri iyi, biri de kötü insan bekliyor, gelenin dileklerine uygun biri olması için Tanrıya yakarıyorlardı.
Operatör,
– Tanrım, bu gelen adam bana kötülük ederse, tamirciden aldığım malların kırkta birini yoksullara dağıtarak insanlara iyilikler yapacağım… dedi.
Tamirci de,
– Tanrım, ayak sesi duyulan adam, operatöre iyilik yaparsa, ondan alacağım mallann kırkta birini yoksullara dağıtacağım… dedi.Dönemeçten bir adam çıktı. Operatörün yanına gelince kamasını çekip, göğsüne dayadı,
– Çıkar paraları!.. diye bağırdı. Operatör sevinç içinde,
– Hiç param yok. İnanmazsanız arayın. Ama isterseniz üstümde değerli bulduğunuz ne varsa alabilirsiniz… dedi.
Haydut, operatörün parmaklarındaki yüzükleri, gümüş tabakasını, çakmağını, altın uçlu dolmakalemini aldı. Alınacak hiçbişeyi kalmayınca operatör ağzını açarak hayduda,
– Bakın, bakın ağzımın içine bakın lütfen… Sol üst çenemdeki azı dişi altındır.
İşinize yaramaz mı?.. dedi.
Haydut, operatörü yere yıkıp, altın kaplamayı almak için azı dişini söktü. Operatör can acısından kıvranırken biyandan da sevinçten gülüyordu. Haydut,
– Siz yoksa deli misiniz?.. dedi. Operatörden aldıklarını cebine koyup gitti. Operatör zeytin ağacının arkasına gizlenenlere,
– İşte bu da kötülük eden biri. Ben kazandım. Bütün malların, paraların benim oldu… diye bağırdı.
Hazret-i İsa, yumuşak, içe işleyen sesiyle tepeden ona,
– Sabırlı oool… Ve umudunu kesme ve beklemesini bil!.. diye seslendi. Uzaktan bir ayak sesi daha duyuldu. Operatör, umutla,
– İşte bir kötü insan daha… diye içinden geçirdi, bu da kimbilir bana ne kötülük edecek, ben de tamircinin mallarına konacağım.
Tamirci de,
– İyi insandır. Kimbilir operatöre ne iyilik edecek. Ben de operatörün bütün mallarını alıp onu beş parasız, aç çıplak bırakacağım… diye içinden geçirdi.
Dönemeçten biri çıktı. Operatörün yanına gelince, kamasını göğsüne dayayıp,
– Sökül mangırları! Ya paranı, ya canını!.. diye bağırdı.
Operatör,
– Sizden önce iki saygıdeğer haydut beni soydular. Hiçbişeyim kalmadı, dedi. Ama siz de üstümdekileri, başımdakileri soyup alırsanız, beni sevindirirsiniz. Elbiselerim, pabuçlanm da yenidir.
Haydut, operatörün üstündekileri çıkardı. Hepsini bir çıkın yapıp giderken operatör ona,
– Saygıdeğer haydut, donum kaldı, dedi. Donumu istemez misin? Çok yenidir. Daha ilk defa giyiyorum. Haydut,
– Sen dini bütün olmalısın, ama bana vızgelir. Çıkar bakalım donunu da… dedi. Donu da alıp, operatörü anadan doğma çıplak bıraktı. Operatör neredeyse sevincinden uçacaktı.
Tamirciye,
– Heyy, diye seslendi. Görüyorsun ya, bu da bana kötülük etti. Artık bütün malın, paran benim oldu.
Hazret-i İsa, zeytin ağacının arkasından o yumuşak, o tatlı, ama tok sesiyle,
– Ey Tanrının kulu!. Sabırlı ol ve bekle ve acele etme ve elbet bu yeryüzünde bir iyi insan da bulunur… dedi.
Operatör beklemeye başladı. Bir ayak sesi duyuldu. Sonra dönemeçten bir adam çıktı. Operatör,
– Üstümde haydudun soyacağı bişey kalmadı inşallah bu canidir, canımı almak ister. Ben de tamircinin mallarını alırım… diye geçirdi içinden.
Tamirci de,
– Bu iyi biri olmalı, çıplak kalan operatöre örtünmek için inşallah bir bez verir… diye geçirdi içinden.Gelen adamın sallanmasından, bir sarhoş olduğu anlaşılıyordu. Elinde bir sopa vardı. Operatörün yanına gelince, sopayı onun başına indirmeye başladı. Operatör,sopayı yedikçe,
– Sol yanıma vurmadınız, biraz da sol omzuma vurun kardeş… diye sarhoşa yalvarıyordu. Sarhoş soluna vurunca sağını dönüyordu. Sopaların acısından operatör inleyerek yere yıkıldı.
– Saygıdeğer serseri, başıma da vurun lütfen, Zahmet olmazsa sırtıma iki üç sopa daha indirin!. dedi. Sarhoş,
– Sen dini bütün biri olmalısın ama bana vız gelir. İşte dileğini yerine getiriyorum… diyerek olanca hızıyla operatörün kafasına bir sopa daha indirdi. Sonra yine sallana sallana gitti.
Operatör yığıldığı yerde, kanlar içinde kalmıştı. İnleyerek,
– Bütün malın, paran benim oldu… diye tamirciye seslendi. Hazret-i İsa, zeytin agacının arkasından çıktı. İnsanın içine işleyen, büyüleyici, ama tok sesiyle.
– Ey Tannnın kulu! Sabırlı ol ve bekle ve acele etme ve bu yeryüzünde elbet bir iyi yürekli kişi bulunacak!.. dedi. Bir ayak sesi duyuldu. Yerde inleyen operatör,
– İnşallah, bu bir katildir,beni öldürmek ister… dedi. Tamirci de,
– İnşallah operatöre yardım edecektir… dedi.
Dönemeçten bir adam çıktı. Yerde inleyen operatörün yanına çöktü.
– Neyin var kardeş? Yaraların çok mu ağır?.. dedi. Bu adamın kendisine yardım edeceğini anlayan operatör, Hazret-i İsa’ya duyurmamaya çalışarak,
– Defol!.. diye adama bağırdı.
Adam, heybesinden şarap, zeytinyağı çıkardı. Operatörün yaralarını temizlemek istedi. Ağzından, burnundan kanlar akan operatör,
– Git başımdan, ben senden yardım istemiyorum!.. diye bağırdı. Adam,
– Sen acı duyarken, ben sana nasıl yardım etmem… dedi.
– Bana yardım etmek istiyorsan, hemen defol git buradan… Hatta giderken kıçıma bir tekme de indirsen bana asıl o zaman yardım etmiş olursun… dedi.
– Birbirlerine yardım etmek, iyilik etmek insanların insanlık borcudur. Beni yardımdan alıkoymayın, kardeş. Adam ille de yardım etmek, operatörün yaralarını temizleyip sarmak, sonra da sırtına alıp şehre götürmek istiyordu.
Operatör,
– İyilik miyilik istemem, git ulan başımdan!.. diye bağırdı. İyi insanı başından savamayacağını anlayan operatör, adama sövüp saymaya başladı. Ama o hiç kızmadan onun yaralarını şarapla, zeytinyağıyla temizliyor, sırtından çıkardığı gömleğini parçalayıp bu yaraları sarıyordu. Kendisine yapılan bu iyilik yüzünden bütün malının, parasının elinden gideceğini anlayan operatör, yerden bir taş kapıp zorla ayağa kalktı. Taşı iyi insanın kafasına indirip onu yere yıktı, üstüne çöktü. Hazret-i İsa’yla tamirci, tepeden inip onların yanına geldiler. Estetik cerrahi operatörü altındaki iyi adama,
– Sen başıma bela mısın? Çabuk git, yoksa seni öldürürüm!.. dedi. Başına taşla vurulan adam,
– Seni böyle bırakıp gidemem… dedi.
Operatör de taşı daha hızlı kafasına indirip, onu cansız bıraktı. Sonra sendeleyerek ayağa kalktı. Kanlı ellerini Hazret-i İsa’ya uzatıp,
– Bahsi kazandım, dedi, işte görüyorsunuz ki iyi insan yok.. Tamirci,
– Nereden biliyorsunuz?.. dedi.
Operatör,
– Kendimden biliyorum. Bunu kendimden biliyorum… diye bağırdı, yere yıkıldı. Otomobil tamircisi mallarının, paralarının elinden gideceği korkusuyla,öldürmek için yaralı operatörün üstüne atıldı. Hazret-i İsa,
– Onu sırtına al ve şehre kadar taşı ve şehre gidince candarmaya teslim et! dedi.