Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Cuma, Kasım 22, 2024
No menu items!
Ana SayfaŞair ve ŞiirRuhan MAVRUKGizdeş yaşantı şiirleriyle maskesiz bir yaşam | Ruhan Mavruk

Gizdeş yaşantı şiirleriyle maskesiz bir yaşam | Ruhan Mavruk

1956 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Ticari İlimler Akademisi’ne bağlı Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu ’nu bitirdi. Aynı dalda yüksek lisans yaptı. Proficiency in English, TOEFL, Tıbbi Çeviri gibi branşlarda ingilizce ders vererek yaşamını kazandı. 1985 yılında bir gramer kitabı yayımladı. İngilizce’den çeviriler yaptı.1994 yılında Berfin Yayınları’ndan çıkan  İlk şiir kitabı İda Dağı Çöz Beni (2.baskı Kardelen Yayıncılık, 2004) ile “Mavi Dergisi İlk Yapıtlar” birincilik ödülünü kazandı.

1996 yılında Ulusal Yayıncılık’ tan Derinliğin Serinliği adlı felsefe araştırmaları yayımlandı. İkinci şiir kitabı Leyladan Beri 1998 Kasım’ında Gerçek Sanat Yayınları’ndan, Fiyortlar adlı bir öykü kitabı 2005’te Daima Yayıncılık’tan çıktı.

‘’Aydın, sanatçı kavramı nedir? Sizce neyi gerektiriyor… Yüklenen misyon nedir?

Ruhan Mavruk: Sanatın kendisi muha-lefettir ve direniştir. Sanatçı kendini sis-temden bağımsız olarak düşünüyorsa, bu düşüncelerini eylem halinde ortaya koy-malı. Evet yazmak ta bir eylemdir, resim yapmakta… Çünkü beyinde başlayan ey-lemle başlıyor sanat, herşey gibi… Ama düşündüklerini halkın içinde eylemlilikle bütünleştirebiliyorsa o zaman kendisini gerçekleştirmiş demektir. İnsan düşüncesinin nesnel gerçekliğe yaklaşıp yaklaşamayacağı sorunu teorik bir sorun değil aslında, pratik bir sorun… Sanatçı bunu yapamıyor, ya da yapmaktan kaçınıyorsa, ya aydın kavramını içselleştirmekte yetersiz kalıyor ya da bedel ödemekten korkuyor demektir.

Üretim aşamasında araştırmacı, coşkulu ve içten olacak, sürekli değişen, ülke ve dünya siyasetini emeğin ve insan hakla-rının ihlali sorununu irdeleyecektir. Yerine göre omuz başında olacak halkın, yerine göre belki biraz önünde, yerine gö-re arkasında… Çünkü onun halkın dinamiklerinden kendi sanatsal üretimine katabileceği çok şey var. Bu coşkuyu al-mazsa giderek kendi rengini de soldurur ve kurur… Sanatsal yaratıcılığın coşkuya ihtiyacı vardır. Artı düşündüklerini eylemliliğe koymamak büyük çelişki ve iki yüzlülüktür. Entel -entellektüeller- kavramıda iki grupta karşımıza çıkıyor post-modernleşme döneminde: Birincisi, burjuvazinin üretim gücü haline gelmiş ve emperyalizmin dayattıklarını insanlara empoze etmeye çalışanlar… İkincisi; bunları benimsetmeye çalışmayan, duyan gören ama sadece yorumlayanlar… Ama yukarda da değindiğimiz gibi aydın kavramı bunların çok dışında ve üstünde. Cesaret en büyük erdem… Devrimciler ve gerçek aydınlar birbirine son derece benzeyen ve gereksinimi olan insanlardır…

Sözünü ettiğimiz kapsamda örneğin TAYAD’lı aileler içinde dahi düşünsel varlığını gerçekleştirmeye çalışan aydınların sayısı çok az. Bu sanatçı ve aydınların da büyük baskılar yaşadığı bir gerçek. Yaşamı değiştirip dönüştürmeye kararlı olan tüm insanlar ezilmeye çalışılıyor. Tam bir Mc. Carty dönemi diyebiliriz…

Aydın ve sanatçıların bugün geldikleri nokta, çoğunlukla içten olmayan, sisteme teslim olmuş bir konumları var. Bazı kırılma noktaları var… Örneğin bir aydın, bir sanatçı Irak savaşı gibi haksız bir müdahaleye karşı çıkmakta fazla bir risk görmeyebiliyor ama F tipi hapishanelerle, yargısız infazlarla ilgili bir eylemliliğe katılım noktasında kaygıları beliriyor. İstedikleri şu: Kendilerini muhalif sanatçı olarak tanıtabilmek ama mümkün olduğu kadar az riskle.

Edebiyatcılar arasında özellikle kırk kuşağından, halkın ve devrimcilerin sorunlarını içtenlik ve cesaretle sahip-lenen aydın sanatçılar da var, elbette müzik, tiyatro ve sinemada da…

Dört yıldır süren direnişe ve F tipi hapishanelerde uygulanan tecrite karşı aydın ve sanatçıların yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Olumlu katkıları da oldu. Ankara Aydın Sanatçı Girişimi yürekli bir mücadele verdi. İstanbul F tİpine karşı aydın ve sanatçı girişimini kurduğumuzda ise doğ-rusu incitici yaklaşımlarla karşılaştık: “Sizler radikal insanlarsınız, elit değilsi-niz, bu girişimi daha güçlü birileri kurmalıydı.” Biz de kendi gücümüzle tepkimizi devrimci kuruluşlarla ve halkın içinde sürdürmeye çalıştık.

Sadece masa başında değil yaşamın her alanında devrimcilerin yanında olunmalı ve sahip çıkılmalı. Ben kendimi son sınırıma kadar zorlayacağım. Şunu biliyorum ki ölüm orucu eylemini seçen arkadaşların bedenlerinden başka öne sürecekleri şeyleri yok… Bir de iradeleri ve yaratıcılıkları… Onlara saygı duyuyorum ve destek olunması gerektiğine inanıyorum.

Bu süreçle ilgili çalışmalarınız var mı?

Evet… Simurg Tufanı adlı bir kitap hazırlıyorum. Bu kitabımı hazırlarken daha çok içeride ve dışarıdaki tecriti anlatmak istedim. Devrimcilerin her anlamdaki direngenliğini ve yaratıcılıklarını dillendirmek istedim.. Örneğin; Yiyecek artıklarından ve kurumuş çaylardan nasıl taş avlularda toprak ürettiklerini, salçadan, rengarenk haplardan nasıl tablolar boyadıklarını, hücreden hücreye seslenerek nasıl şiir ve tiyatro günleri düzenlediklerini, yazdıkları edebi değeri ironisi çok güçlü mektupları kısacası destansı yaşamlarını.. Daha geniş halk kesimlerine ulaştırmayı amaçladım bilinmeyen bu gerçekleri. Gelirini de gerçek sahiplerine bağışlayacağım…’’ Ekmek ve Adalet, Sayı  24

”Ruhan Mavruk’un ikinci kitabı Leyladan Beri’de … yer alan şiirler, şiir ortamında artık bir Ruhan Mavruk şiiri’nden söz edilebileceğinin ip uçlarını veriyor. Ruhan Mavruk, 1994’te Berfin Yayınları’ ndan çıkan ilk kitabı “İda Dağı Çöz Beni”den ikinci kitabı “Leyladan Beri”ye, toplumsal ve bireysel olanın izlerini şiire taşıyor. Yalın dili, duru anlatımı, “kadın şair duyarlığı” ile şiir bilgisi ve sevgisi, Mavruk’ un şiirin peşini bırakmayacağının ve giderek daha yetkin ürünlerle okurun karşısına çıkacağının habercisi…Kadın sorunundan Kürt sorununa, açlık grevinde ölenlerden günlük yaşamın koşturmasına kadar hayatında iz bırakan her insanlık durumunu şiirleriyle işliyor Mavruk. Muhalefet edeceğim derken şiirden taviz vermiyor Ruhan Mavruk. ”Vecdi Erbay, Özgür Politika

”İdilKültür Merkezi’nin kurucusu olduğu gerekçesiyle, gözaltına alınan Ruhan Mavruk … serbest bırakıldıktan sonra bir açıklama yaparak, polisteki sorguları sırasında kendilerine, Alevi olup olmadıklarının sorulduğunu ve Alevi olanlara ağır hakaretlerde bulu-nulduğunu, bu kişilerin kötü davranış-lara maruz bırakıldığını iddia etmiş-tir.”TCMB Tutanak Dergisi, 02.02.1999

”Çevre Radyo Genel Yayın Yönetmeni Şair Ruhan Mavruk yaptığı konuşmada İzmir’de gözaltına alınıp kaybedilmeye çalışılan Hasan Aydoğan’ın annesinin Çevre Radyo’da yaptığı konuşma nede-niyle aydınlar olarak biraraya gelip imza topladıklarını belirtti.”

Kurtuluş, Haziran 1999

”Irak’ta İşgale Hayır Koordinasyonu, İs-rail Konsolosluğu önünde düzenlediği ey-lemle, Irak ve Filistin’deki işgali protesto etti…Şair Ruhan Mavruk şiir okuyarak, Grup Vardiya, Grup Yürüyüş ve Grup Yorum da birer şarkı söyleyerek eyleme destek verdi.” Barikat, Ekim 2004

”Şair-Yazar Ruhan Mavruk Gözaltında!

…Bu gün sabah saatlerinde kendisinin ol-madığı bir zamanda evi İstanbul polisince basılıp talan edildi. Özel eşyalarına el konuldu. Durumu öğrenen sanatçı daha sonra avukatıyla beraber İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne gitti ve burada gözaltına alındı…Ölüm orucundaki tutukluların yazdığı mektuplarsa ele geçirdikleri “çok önemli suç delilleri.” İşte Ruhan Mavruk’ un örgüt üyeliğiyle suçlanmasının daya-nağı bu mektuplar…”Halkın Hukuk Bürosu basın açıklaması, 11.10.2004

‘’Neden sizce bu gözaltı?

Benim devrimcilere yakınlığım rahatsız ediyor onları ve yalnızlaştırmak istiyor-lar, beni değil aslında devrimcileri yal-nızlaştırmak istiyorlar. Çok zor bir çağdayız, bütün dünyayı halklar hapishane-sine çevirmek istiyorlar. Bunlara karşı direnecek gücü olan insanlardan da korkuyorlar, bu sadece Türkiye egemenlerinin değil emperyalizmin korkusudur.

Emperyalizm herkesi bir hücrenin içine alıyor, içerde, dışarıda buna izin vermeyeceğiz. Başka ne diyebilirim ki. Cezaevlerinden mektuplar geliyor. Yeni kitap hazırlığım var, içerde onca güzel insan tutuluyor ki onların şiirleri, karikatürleri, resimleri, öyküleri var. Benim şiirlerimle beraber onların da olacak. Zaten içerideki dostların böyle bir kitapları da var, yaratıcılık diye onların yaptığına derim ben.

Bir Gece Treni

köpürerek uzaklaşan sulara siniyor sesim
bana bir hasret şarkısı bestele
al bu sus işaretleri senin olsun
satır aralarına gömdüğüm şiirlerim de

eski nehir havzalarıma dönüyorum
kırgın değilim güneşe
buharlaşır zamana bırakılan günler
öfkem kendime

aşıkların kavuştuğu duraklarda
ayrıldım kendimden
yağmursuz, topraksız bir erdeme tutsak
susturup yasak bir ülke gibi
yanan tenini yılların

demir asa yürüdüğüm yolları da unut
kaçırmadım gözlerimi engizisyon yargıçlarından
ama yıkamadım içimdeki karakolları

şimdi tütsüler, dualar uğurluyor bedenimi
bir muse ağlıyor, yüreği yarım
kalmış şiirlerimde

bilmiyorlar
postacı hiç uğramasa
mimozalar açmasa da
bir buzdağının altında atıyor hâlâ kalbim
birikmiş gökleri ve prangaları dizelerde

taşır sonsuza
hançeri, nehri ve kederi

ölüm petrolsüz ve protokolsüz bir ülke
bir şairin
en içten şiiri 

Öteki-siz Dergisi 2002 14-15. sayısı

Diğer şiirleri için şairler ve şiirleri bölümüne bakınız

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments