İletişim semineri’nde dinleme konusunu şöyle işlerim:
Önce, seminere katılanları A ve B olarak eşleştirerek ikişer kişilik gruplar oluştururum. Örneğin seminere otuz kişi katılıyorsa, on beş çift oluşur.
Şöyle bir yönergeyle yapacağımız uygulamayı anlatırım: “Şimdi dinleme konusunda bir uygulama yapacaksınız. Sizleri eşleştirdim; eşin birine ‘A’, diğerine de ‘B’ diyelim.
“Bu uygulamanın süresi çok kısa; doksan saniye sürecek. A’ lar doksan saniye boyunca konuşacaklar. Herhangi bir konuda konuşabilirsiniz; gittiğiniz futbol maçı, okuduğunuz bir kitap, müşterinizle olan bir etkileşim, aklınıza ne geliyorsa o konuda konuşabilirsiniz.
-1-
“B’ler dinleyecekler; ama, her otuz saniyede de üç farklı biçimde dinleyecekler. Her otuz saniyenin dolduğunu, ben, ellerimi çırparak ve, tamam diye bağırarak bildireceğim.
“İlk otuz saniye içinde, varoluşun beş boyutunu yaşatarak dinleyecekler. Yani, bu aşamada B, yüz ifadesiyle, beden duruşuyla, her şeyiyle, sen varsın, doğalsın, değerlisin, güçlü ve güvenilirsin ve sevilmeye layıksın bilinci içinde A’yı dinleyecek. Dinleyen güleryüzlü olacak, karşısındakinin gözlerinin içine bakacak, ara sıra, onu takdir eden sözler söyleyecek.
“Ellerimi çırparak, ‘Tamam,’ diye bağırdıktan sonra, ikinci otuz saniye içinde, sen varsın ama sende bir bozukluk var bilinci içinde olacak, konuşana aşağılayarak bakacak, onun söylediklerini tasvip etmediğini belirten ifadeler kullanacak ve ara sıra konuşma tarzını veya söylediği şeyleri eleştirecek.
“Son defa ellerimi çırparak, ‘Tamam,’ diye bağırdıktan sonra üçüncü otuz saniye içinde dinleyen, sen yoksun, umurumda değilsin bilinci içinde olacak. Bu aşamada A konuşurken, B dinlemeyecek, başka bir şeyle ilgilenecek, konuşanın yüzüne bile bakmayacak.
“Hem konuşan hem dinleyen, gözlemleyen bilincini lütfen uyanık tutsun ve her bir farklı dinleme durumunda neler hissettiğine dikkat etsin,” derim.
Daha sonra A’lar ve B’ler rolleri değiştirerek bu uygulamayı tekrar ederler. Yani bu defa B’ler konuşur ve A’lar yukarıda tanımlandığı biçimde üç farklı şekilde dinler.
Uygulama bittikten sonra, “Nelerin farkına vardınız?” diye sorarım ve katılımcılar dikkat ettikleri, farkına vardıkları şeyleri paylaşırlar.
ilk otuz saniye içinde, varoluşun beş boyutunu yaşatarak dinlendiğinde, konuşanlar kendilerini değerli hissetmişler, anlattıkları konuyu önemli görmüşler ve daha da yaratıcı biçimde, zevkle konuyu geliştirmeye başlamışlardır.
ikinci otuz saniye içinde, sen varsın ama sende bir bozukluk var tarzı içinde dinlenince, neyi anlatacaklarını unuttuklarını, ken-
-2-
dilerini savunmaya önem verdiklerini, konuşmaktan zevk almadıklarını, gerginleştiklerini söylemişlerdir.
En kötü deneyim, üçüncü aşamada yaşanmıştır. Konuşanlar, umurumda değilsin, sen yoksun tavn içinde dinlenince, daha doğrusu yok sayılıp dinlenmeyince, kendilerini bir hiç gibi hissettiklerini, ‘Duvara konuşsam daha iyi olurdu,’ gibi bir duyguya kapıldıklarını söylemişlerdir.
Dinleme, en önemli iletişim davranışıdır. Bir kişiye varoluşun beş boyutunu yaşatmanın en etkili yolu, o kişiyi dinlemekten geçer.
Dinlemek çok önemli bir davranıştır. Çünkü insanlar, ancak bir başkası tarafından dinlenirken kendilerini bulur, kim olduklarını anlarlar. Dinlenmeyen çocuk gelişemez; çünkü varoluşun beş boyutunu yaşayamaz. Çocuğun gelişmesi için ailede dinleme ne denli önemliyse, öğrencinin gelişmesi için de sınıfta dinlenmesi o denli önemlidir. Yine aynı şekilde, çalışan, gerçek değerini ve onurunu işyerindeki dinlenme süreci içinde keşfeder.
Ailede dinlenmeyen çocuk, kendisini dinleyen arkadaşlarına uyar; arkadaşlarının kötü alışkanlıkları varsa, onlara uyarak, kötü alışkanlıklar edinir. Gençlerini dinlemeyen toplum, ancak suç işledikleri zaman onları kaale alır ve polisiyle, hapishanesiyle onları karşılar. Hapishanelerimiz, dinlemeyen bir toplum olduğumuzun kanıtı olarak, tıklım tıklım doludur.
Karşınıza boş bir sandalye alın ve ona konuşun. Ne kadar çabuk yorulduğunuzu göreceksiniz. Sizi dinlemeyenlere konuşmaya çalıştığınız zamanlan ve bunun ne kadar can sıkıcı olduğunu hatırlayın.
Diğer yandan konuşmaktan çok zevk aldığınız zamanları hatırlayın. Güzel sohbetlerinizi düşünün. Göreceksiniz, mutlaka sizi iyi dinleyen bir kişi vardır. Sizin konuşmanızın kalitesi ve hoşluğu, karşınızdakinin dinleme kalitesinin bir sonucudur.
insanların fenomen dünyasını hesaba katarak, onların varoluşunu önemseyerek konuşan kişiyi, insanların dinlemesine konuşuyor, diye tanımlıyorum. Çalışanlarının dinlemesine konu-
-3-
şan lider, liderliğini yaptığı insanların özlemlerini, beklentilerini, umutlannı onların gözlerinden, sözlerinden keşfeder ve onlara değer verir.
Dostluklar, ancak dinlemenin sonucunda oluşur. Çoğumuz, dostlukların konuşmanın sonucunda oluştuğunu sanırız. Gerçekte dostluk, dinlemenin sonucunda oluşur, konuşmanın deðil.
Dinlemesiyle insanları anlayan, değer veren insan, öyle bir güven ve anlayış ortamı yaratır ki, bu ortam içinde herkes onu özler, onunla beraber olmak ister, onu izlemek ister. Karakteri, inandığı temel değerler ona sürekli yol gösterir ve onun inanılır, güvenilir bir insan olduğunu tekrar tekrar gözler önüne serer.
Birbirimizi dinlemezsek evlilikte de, iş yaşamında da ilişkiler gelişme potansiyelini ve kalitesini kaybeder. Ve ilginç olan şu: ilişki gelişmeyince, ilişki içindeki insanlar da gelişmez.
Burada yeniden hatırlatmakta fayda var: İşyeri için söylediğimiz her şey aile için, aile için söylediğimiz her şey de işyeri için geçerlidir.
Doğan Cüceloğlu