Haldun Dormen, Cevat Fehmi Başkut’un ‘Buzlar Çözülmeden’ adlı oyunundan uyarladığı “Bir Kış Masalı” adlı oyunu Kürtçe olarak “Çirokeke Zivistane” adlıyla Diyabakır Bld. Şehir Tiyatrosu’nda sahnelemeye hazırlanıyor. Akp’nin son süreçteki politikalarının etkisiyle gerçekleştirilen bu girişimi bir yönüyle olumlu buluyorum.
Salt tiyatro alanının içinden bakıldığında Kürt halkına kendi dillinde tiyatro oyunları sunmak kültürel olarak bir gelişmedir. Kürt kökenli olup da resmi dilden küplerini doldurup nesebini unutanlar bolken Türk kökenli Haldun Dormen’in bu işe soyunuyor olması ironik bir gerçeklik oluştursa da iyi bir hal. Kimin gerçekte “Er” kişi olarak “Doğduğu” belli olmuyor demek ki.
Diğer bir noktadan bakıldığında belki aşırı bir yorum olacak ama yinede söyleyeyim. T.C.’ nin devlet geleneğinin yapısı malum, pek çok noktada katı, asimilasyonist bir duruşu var. Yok edemediği karşıt gücü muhtevasını değiştirip kendi bünyesine alma politikasını yürütüyor. Örneğin binlerce yıllık Newroz’u alıp nevruz yapıp Orta Asya’ya kökenlemesi gibi ya da “komünizm gelecekse onu da biz getiririz” mantığıyla, Kürt tiyatrosu olacaksa aha onu da biz yaparız refleksi mi var acaba?
Söylediğim gibi bu aşırı bir yorum olabilir. İyimser olmak da yarar var. Her şeye karşın iyimserlik güçlü olmaktan kaynaklanır ( ya da aptallıktan, ancak bu seferlik aptallığı es geçelim)
Belki oyunu görmek nasip olursa eleştirimizi daha nesnel veriler ışığında şekillendirebiliriz. Şimdilik bekleyelim.
Ancak içimde kalmasın diye esas meramımı anlatmak istiyorum. Kürtçe oyun yapma açılımı pır hoşa giden bir durum ancak işin hakikatine kulak kabarttığımızda pek de öyle hoşnut kalamayacağımızı söyleyeyim. Kürtçe tiyatro bugün Haldun Dormen’le başlamadı, bu alanda çabalayan, bir şeyler üretmeye çalışan tiyatrocu arkadaşlar var ve bir çok sorunla boğuşuyorlar. Haldun Dormen’in Deus ex machina kılığında ortaya çıkıp olayı saadete erdirdiğini düşünmek safdillik olur.
Problemlerden birini dillendireyim: Kürt tiyatrosunun pratik anlamda en önemli sorunu mekan sorunu. Teatra Jiyana Nû’nun gazetede yayınlanan bir söyleşisinde bu sorun şu cümlelerle vurgulanmış:
“Bizim sahnemiz biraz küçük olduğu için bazı perdelik oyunlarımızı sahneleyemiyoruz. Bu sebeple de, İstanbul’daki sahne arayışlarımız çok problemli oluyor; başvuru yaptığımız yerlerden olumlu cevap alamıyoruz. Genelde programlar çok dolu deniliyor. Özellikle belediye sahnelerini hiç alamıyoruz. Mesela Muammer Karaca Tiyatrosu’na iki yıldan beridir MKM adına başvuruyoruz, henüz olumlu bir cevap alamıyoruz. İstanbul gibi büyük bir metropolde, insanları buraya toplayıp bir oyunu, bir defaya mahsus izletmek çok problemli oluyor. Bu nedenle biz halka gitmek istiyoruz. Anadolu yakasında bizim kitlelerimizin daha çok olduğu (Ümraniye, Kadıköy) semtlere ulaşma çabamız var. ”
Hepinizin malumu tiyatro oyununun gerçekleşebilmesi için önceliklerden biri mekan. Her ne kadar Peter Brook hazretleri tiyatro olayının gerçekleşmesi için bir oyuncunun ve boş bir alanın yeterli olduğunu söylese de bu ancak tiyatronun belli bir gelişmişlik seviyesine ulaştığı ve izleyicisini yaratmış olduğu ve demokratik anlamda sanata saygı duyulduğu ülkeler için geçerli bir durum.
Örneğin Türkiye de ajit prop (ajitasyon propaganda) bir oyunu sokakta sahnelemeyi bugün bir deneyin. Büyük ihtimal bir linç güruhu katılımcı seyirci olarak oyuna dahil olmak isteyecektir. Mazoşist tiyatro yapmak isteyenler için bir yol olabilir ama pek sağlıklı olduğunu söyleyemem.
Sözümüzün encamı şöyle olsun: Son dönemlerde “cesur sanatçılarımız” açılımla beraber Kürt diye bir halkın yaşadığını görüp reklam kabilinden birkaç kelam ettiler. Onların bu atılımlarının kendi tiyatro sahnelerini Kürt tiyatrocularına açma yönünde devam etmesini arzu ediyorum. Haydi hayırlısı!