Gülmek insanlara özgü bir davranıştır. Hayvanlar gülmez. Bu yüzden tamamen insani bir özellik olan gülme, antik çağdan beri filozofları meşgul etmiş; Freud’un öncülüğünde psikoloji ve psikanaliz, gülmeyi nasıl tefsir edebilecekleri üzerine yoğunlaşmışlardır. ( Flügel, 1954) Buna mukabil, gülmenin ve mizahın sosyolojik olarak analizi çok az denenmiştir. Sosyoloji edebiyatında mizahı belirli bazı toplumsal durumlarda tartışan çalışmalar görülmekle birlikte ( Radcliffe Brown,1952),” mizahın toplumsal fonksiyonlarını genellemeye teşebbüsler yok denecek kadar azdır. ( Bleau, 1955; Burns, 1953; Fox,1953 )
Birçok filozofun gülmenin hususiyle toplumsal bir faaliyet olduğunu belirtmesine rağmen,mizahın ve gülmenin sosyologlar tarafından bu nisbi ihmaline şaşmamak elde değil.
Gülmek, diğer benzer hissi ifadeler ve çoğu fizyolojik tepkiler gibi toplum tarafından belirlenir. Toplum, ‘gülme’nin kontrol altında tutulmasını bekler, çılgın veya isterik kahkahaları pek tasvip etmez.
Gülmek, diğer birçok insan faaliyetlerinden farklı olarak veya öyle beklendiği için ancak belirli davranış kalıpları içinde ortaya çıkar. Açıkçası, gayri ihtiyari bir boşalma ve ifade şekli olan gülmek, yalnız başına olan bir insandan beklenmez. Kendi kendine eğlenen veya kahkahalar atan birisine genellikle ‘kaçığın teki’ gözüyle bakılır. Böyle bir yakıştırmadan onu kurtaracak tek şey, bu davranışının okumakta olduğu bir mizah kitabına veya seyretmekte olduğu filmdeki bir sahneye tepki olarak ortaya çıkmasıdır.)
Gülmek de tıpkı konuşmak gibi karşılıklı ilişkiler içinde ortaya çıkarak fonksiyonunu yerine getirir; dolayısıyla kendi kendine gülen birisi, kendi kendine konuşan veya herşeyi istifleyen biri gibi asosyal addedilir.Gülmek paylaşılmalıdır. Çünkü, gülmek karşılıklı ilişkiler sürecinde asli bir yere sahiptir ve her toplumda toplumsal hayatın vazgeçilemez bir boyutu olarak tarif edilir. Francis Jeanson’un belirttiği gibi: ” sevinçleriniz bile pazarda bir değer ifade etmelidir. Tabir caizse, borsada işlem görmeyen bir şeyin keyfini çıkarmanıza müsaade edilmez. Eğer neye güldüğünüzü söylemekten kaçınıyorsanız ve niçin güldüğünüz diğerlerince anlaşılmıyorsa size hemen ‘aptalca güldüğünüz’ söylenebilir.” Jeanson tespitine devam ediyor: ” Gülüşünüzün ‘ ortak bilinç’in tepkisini ifade etmesi beklenir. Bunun dışındaki durumlarda saçmalıktan hastalığa kadar uzanan ima ve ithamları beraberinde getirebilir.”
(1) Ayağı takılıp düşen birisine gülmemiz aslında, “düşen kişi’ ile kendimizi karşılıklı bir ilişki içinde görmemiz ve sembolik olarak ‘düşen’in durumunda olmadığımıza şükretmenin bir ifadesi gibi düşünülebilir.
Başkalarıyla birlikte gülmek ‘durumun ortak tarifi’nin herkesçe paylaşıldığı anlamına gelir. Gülmeye katılmayan olursa,biraz tuhaf karşılanır; ‘oyun bozan’ olarak görülür; diğer taraftan gruptaki birisinin esprisine diğerleri gülmez ise espriyi yapan birden kendini tuhaf bir durumda ve ortamın dışında hisseder. Gülmek başkalarıyla yapılan ve paylaşılan bir harekettir.
Gülmek, veya zeka dolu bir nükte ile gülme vesilesi yaratmak, birlikte olunanları daha yakın ve samimi olmaya davet etmektir. Gerçekten de, gülmek ve mizah bir davet şeklidir.Yemeğe davet gibi,sohbete davet gibi. Hepsi sosyal mesafeyi azaltmak ve yakınlaşmayı sağlamak içindir. LeviStrauss’ın bir Fransız restoranında, aynı masa etrafında şarap paylaşan yabancılar için söyledikleri mizah için de aynen geçerlidir: “…katılmayanın bir süre sonra bundan vazgeçip paylaşmaya katılması beklenir. Samimiyet samimiyeti gerektirir. Komşunun ikramını reddetmek olmaz, reddetmek hakaret gibi addedilir. Diğer taraftan ikramın kabul edilmesi mukabil bir ikram gerektirir. konuşmayı, sohbeti. Böylece karşılıklı ikram ve kabuller sonucu bir anlık toplumsal bir bağ birden gerçekleşmiş olur. Dahası da var: olaylar halkasını başlatan kişi inisiyatifi eline almış olur ve bunun kendisi için bir avantaj oluşturduğunu hemen görür. Mamafih, bu tür bir hareket beraberinde risk de taşır; muhatap ikrama cimrice ve kabaca karşılıkta bulunabilir.” (LeviStrauss, 1957, 8494)
Bu sebeple “mizah” ve “nükte”yi tartışmadan gülmenin toplumsal fonksiyonunu tam olarak anlamak pek mümkün değildir. Bu sebepledir ki Bergson, meşhur “gülmek” makalesinde önce “gülünç olan”ı tahlil eder. Mizah ve gülmek içiçe bağlantılıdır; çünkü gülmeye sebep olan bir durum mizah olarak tarif edilir. Mizah ta, gülme de katılımcılarının ortak ilgilerinde anlaşılabilir. Bergson “gülmeyi anlamak için onu, tabii ortamında, yani toplum ortamında düşünmeli ve fonksiyonun toplumsal bir fayda sağladığını görmeliyiz.Gülmek, ortaklaşa sürdürülen hayatın belli ihtiyaçlarını cevaplandırmalıdır. Yani toplumsal bir işareti (anlamı) olmalıdır. (Bergson, 1911, 89)
Buraya kadar söylenenlerden de anlaşılacağı gibi gülmek ve mizah, farklı gruplarda farklı derecelerde ve sıklıklarda görülür. Ayrıca her milletin veya etnik gurubun kendine mahsus mizah ve nükte anlayışı vardır. Yahudilerin, İngilizlerin, İrlandalıların farklı mizah/nükte anlayışları gibi. Mizah ve nükte toplum içindeki statülere göre de değişir. Mesela bir toplumun en alt veya en üst kesimleri için üretilen mizah/nükte unsurları gibi. Bir de farklı siyasi sistemlerde ortaya çıkan farklı mizahlar gibi. Totaliter sistemlerdeki mizah, demokratik sistemlerdeki mizahtan oldukça farklıdır.
Toplumsal yapı içinde farklı noktalara yerleştirilmiş grup veya altgruplar; farklı mizah kalıpları üretir ve diğerlerini dışlarlar. Belli bir grup içinde de otorite ve roller farklı dağılım gösterdiğinden; bundan kaynaklanan ilişkiler de tabiatıyla özel mizah kalıplarına kaynak teşkil edebilir.
Mesela bir hastanedeki hastalar. Hastaların hastanedeki statülerini belirleyen başlıca üç özellik göze çarpar hemen: Hastanın güven ihtiyacı; fiziki rahatsızlığı karşısında moralini kaybetmeme ihtiyacı ve hastane hiyerarşisi içinde en altta olma durumu. Dolayısıyla hastaların ürettikleri nükte bu ihtiyaçlarını karşılamak ve tehditleri bertaraf etmek için yapılır. Freud bunu endişeleri hafifletmek için yapılıyor kabul eder. Anlamı “…bakın, bütün o tehlikeler benim için bu kadarcıktır işte. Çocuk oyuncağı. Dalga geçilecek bir şey.” (Freud, 1950, 220)
Özetlersek: mizah bir taraftan bir “emniyet sübabı”dır. Grup (veya toplum) tarafından bastırılmış memnuniyetsizliklerin ve husumetlerin kurumlaştırılmış boşaltma mekanizmasıdır… Bir taraftan da katılımcıların, kısa bir zaman diliminde, çok az bir gayretle karşılıklı olarak tecrübelerini yorumlama, eğlendirme, kendi kendilerine güven aşılama, birbirlerine olan ilgilerini göstermeye ve grubu birbirine daha da yakınlaştırmaya yarar.
…Değişken ve tehditkar bir ortamda, güzelce anlatılan bir hikaye birkaç dakika içinde hem insanları eğlendirir, hem emniyette hissetmelerini sağlar, hem bilgilendirir, hem de birbirlerine daha da yakınlaştırır.