“Masallardaki Yakışıklı Prens’i, Mükemmel Erkeği, Yorulmak bilmez aşığı hiç düşünmediniz mi? Sizi kimsenin okşamadığı gibi okşayacak birini, sanki siz onun içindeymişsiniz gibi sizin olan birini, aslında bir olan üçlü bir coşkuda hem babanız, hem kocanız, hem de oğlunuz olan birini, hiç yanınızda, düşünüzde hissetmediniz mi? … Bendim o, her zaman ben, ben Yılan -bana verilegelen rol bu- dünyanın başlangıcından beri… … Ben İmgelem Tanrısı’yım, yitik, çünkü yaratmıyorum. … Ben sesi esriklik, ruhu yanılgı olan, yaratmadan yaratan Tin’im. … Ben, senin her zaman aradığın ve asla bulamayacağın kimseyim.”
“Benim büyülü silahlarım müzik, ay ışığı ve düşlerdir. Ne var ki müzik denince sadece çalınan değil, sonsuza dek çalınmadan kalacak müzik de anlaşılmalıdır. Ay ışığı derken, sadece aydan gelen ve ağaçların gölgelerini uzatan ışıktan söz ettiğim sanılmamalıdır; güneşin dışlamadığı ve nesnelerin aldatıcı görünümlerini güpegündüz karartan başka bir ay ışığı da vardır. Her zaman kendisi olarak kalan tek şey düşlerdir. Onlar bizim, içine doğduğumuz, her zaman doğal ve kendimiz kaldığımız parçalarımızdır .”s.23-24
“Bu dünyaya ilişkin, bayan, üç değişik teori vardır – her şeyin Raslantı eseri olduğu, her şeyin Tanrı eseri olduğu, her şeyin düzenlenmiş ya da birbiriyle kesişen bir çok şeyin eseri olduğu. Genellikle, duyarlılığımızla uyum içinde düşünürüz, böylece bizim için her şey bir iyilik ve bir kötülük sorunu haline gelir; uzun zamandır, bu yorum nedeniyle ben, şahsen büyük iftiralara uğruyorum. Şeyler arasındaki ilişkilerin -şeylerin ve ilişkilerin var olduğunu kabul edersek- bir tanrının ya da bir şeytanın veya her ikisinin birden açıklayamayacağı kadar karmaşık olduğu, sanırım kimsenin aklına gelmedi hiç.” s.31
“Sizler insan olma üstünlüğüne sahipsiniz ve ben, bazen bütün bu Dipsiz Derinlik yorgunluğumun derinliğinde, ocak başında ailecek geçirilen bir gecenin dinginlik ve huzuru, biz tanrılarla meleklerin, özümüz gereği mahkum olduğumuz bu sır metafiziğinden daha hayırlıdır diye düşünüyorum. Kimi zaman, dünyaya bakmak için eğilip de, limandan çıkan ya da limana dönen balıkçı gemilerinin yelkenlerini uzaktan gördükçe kalbim, tanımadığı bir ülkeye düşsel bir özlem duyuyor. Hayvani yaşamlarında uyuyanlara ne mutlu – şiirle örtülü ve sözcüklerle açıklanan özel bir ruh sistemi.” s.35
***
“Altı güneş ay’ı mı? Ha evet. Ama hamilelik ay takvimine göre hesaplanır ve ben bile ancak kızımın yani kaosun sularında görünen yüzüm olan Ay’ın aylarıyla hesap yapabilirim. Benim hamilelikle ve yeryüzünün tüm bu pislikleriyle hiçbir ilgim yok ve bu şeyleri benim yarattığım ayın yasalarına göre hangi hakla ölçmeye kalkıştıklarını da bilmiyorum. Niçin başka bir ölçü bulmadılar? Kâdir-i Mutlak Tanrı niçin benim işime gerek duymuş?
“Dünyanın başlangıcından beri bana hakaret yağdırıldı ve iftira edildi. Beni savunan şairler bile -ki yaratılış olarak dostlarımdır- beni iyi savunmadılar. İçlerinden biri -Milton denen bir İngiliz- asla çıkmamış belirsiz bir savaşı yandaşlarımla birlikte bana kaybettirdi. Bir diğeri -Goethe denen bir Alman- bir köy trajedisinde bana muhabbet tellalı rolü verdi. Ama ben onların sandığı kişi değilim. Kiliseler benden tiksiniyor. Müminler adımı duyunca titriyor. Ama onlar isteseler de istemeseler de bu dünyada bir görevim var. Ben ne Tanrı’ya başkaldıran kişiyim ne de inkar eden tin. Ben imgelem Tanrı’sıyım yitik çünkü yaratmıyorum. Çocukken oyuncaklardan oluşan düşleri benim sayemde görüyordun; kadın olduğunda bu düşlerin dibinde uyuyan geceleyin seni kucaklayacak ve fatihlere benim sayende sahip oldun. Ben sesi esriklik ruhu yanılgı olan yaratmadan yaratan Tin’im. Tanrı beni geceleyin kendisini taklit etmem için yarattı. O Güneş’tir ben Ay. Benim ışığım uçucu ve sonlu olan her şeyin bataklıklarda ve gömütlerde geceleri görülen hafif parıltının nehir kıyılarının bataklıkların ve gölgelerin üzerinde gezinir.
“Benim. Ben senin her zaman aradığın ve asla bulamayacağın kimseyim. Belki Tanrı’nın kendisi bile Dipsiz Derinliğin uçsuz bucaksız dibinde beni aramaktadır onu tanımlayayım diye ama Çok-Yaşlı-Tanrı’nın -Yehova Satürnü’nün- laneti ikimizin de üzerinde dolaşıyor bizi birleştirmesi gerekirken ayırıyor ki yaşamla yaşamdan beklediğimiz tek şey olsun.
“İnsanlara ıstırap veren dertlerle tanrılara ıstırap veren dertlerle aynıdır. Aşağıda olan yukarıda olan gibidir der bütün din kurucuları gibi var olma hariç hiçbir şeyi unutmayan Üç Kere Yüce Hermes. Tanrı kaç kez bana Anthero de Quental’ın ağzıyla ‘Zavallı ben! Zavallı ben! Kimim ki ben?’ demiştir.”
Fernando Pessoa