İnsanoğlu hem geleceğe dair toplumsal özlemlerini hem de mevcut düzene yönelik eleştirilerini çoğunlukla ütopik eserlerle ifade etmiş. Türkiye’nin yazın dünyası, bunların birçoğuna, 40-50 yıldan bu yana yapılan çeviriler sayesinde kavuşmuş durumda… Bunların içinde en ünlüleriyse kuşkusuz bu yazın türüne adını vermiş olan Thomas More’un Ütopya’sıdır. Bu edebiyat türü, esas olarak Büyük İskender’in Doğu’ya yaptığı askeri seferlerle karakter kazandı; çünkü Akdeniz’in kıyılarıyla sınırlı olan insan ufku, Arabistan’ın, İran’ın ve Hindistan’ın mucizevi topraklarıyla genişlemişti. Yeni coğrafya, bilinmeyen dünya nimetleri ve egzotik topluluklarının yaşam tarzları, insanın fantazisini kanatlandırıyordu. Bu nedenle insanlık tarihinin en radikal ütopyaları da ilk kez antikçağ döneminde yazılmıştır. Bunların neredeyse tamamın Platon’dan Jambulos’a Antikçağ Ütopları başlığıyla dilimize kazandırılmıştır.
Ütopya -olmayan yer- veya ‘hayali-muhayyel’ ilk başlarda Doğu’nun harika coğrafyasınde yeşerdi. Yeni Dünya’nın ‘altın’ insanlarıysa yeni bir ilham kaynağı oldu. Nitekim More’un esin kaynağı da bu coğrafyaydı. 19. yüzyıldan sonraysa ütopya, dünyanın çevresine, uzaya ve gezegenlere kaydı. Bilim ve tekniğin gelişimi, bunun insanlık için yarattığı olanaklar, ütopyaların içeriğinde de bir değişime neden oldu. Artık ütopyaların yanı sıra bilim kurgu romanları da yazılır oldu.
Bogdanov’un Kızıl Yıldız’ı, komşu gezegenimiz Mars’ı konu ediniyor. Mars antikçağ mitolojisinde savaş tanrısıdır. Ama Bogdanov’un Mars’ı olağanüstü barışçıldır. Kızıl Yıldız hem bir bilim kurgu romanı olarak sınıflandırılabilir hem de toplumsal proje sunan bir ütopyadır.
Antikçağ ütopyaları gibi Rönesans ütopyaları da komünist bir düzen öngörürler. 19. yüzyılın ütopyaları ise ikiye ayrılır ve ‘disütopya’ denen karamsar bir ütopya türü ortaya çıkarır. Bilimsel gelişme her iki türü de etkisi altına alır ve böylece bilim kurgunun da altyapısı hazırlanmış olur.
Kızıl Yıldız, Bogdanov’un siyasi manifestosu gibidir. Kitap, teknokrasiye hem bir övgüdür hem de yergi. Bogdanov’un bilim ve tekniğe yaklaşımı diyalektiktir. Bilimin insanlık tarihine sunduğu büyük katkıya olumlu yaklaşır ancak onun kifayetsiz yöneticiler tarafından iğdiş edilmesini de tiksintiyle karşılar. Eser, bazı romanlardan alışık olduğumuz anı türünde kaleme alınmış. Bir akıl hastanesinde denetim altında tutulan Leonid’in kaleme aldığı bu anılar, hayalle gerçek arasında gidip gelmektedir. Olaylar Rusya’da, devrimci savaşın içindeki aktif bir militanın ‘kaçırılmasıyla’ başlar. Marslılar Leonid’i, Rus devrimcileri arasından özel olarak seçmişlerdir. Amaçları Leonid aracılığıyla Dünya’nın devrimci dönüşümünü mümkün olduğunca barışçıl bir şekilde hızlandırmaktır.
Mükemmel uyumu arayan ütopya
Kitabın en önemli özelliği, 1908 yılında yazılmış olması ve dile getirdiği bir dizi bilimsel buluşun bugün hâlâ araştırılıyor olmasıdır. Kitapla bir bilim kurgu romanı amaçlanmamıştır, ancak kitaptaki bilimsel açıklamalar ona bir bilim kurgu romanı özelliği de vermektedir. Aslında kitabın bilimsel içeriği toplumsal mesajını zenginleştirmektedir. Bu açıdan bakıldığında kitap, Francis Bacon’un Yeni Atlantis’teki geleneğini devam ettirir.
Bogdanov’un amacı insan-insan, insan-doğa, insan-bilim ilişkisini ‘mükemmel’de birleştirmektir. Bogdanov’a göre ancak kendisiyle barışık olan insan, doğayla ve bilimle barışık olabilir. Kendi içinde bölünmüş insan doğayla da çatışma yaşayacaktır. Rasyonalizm insanlık tarihinin yol göstericisi olmalıdır. Mantıklı düşünen insan eninde sonunda -eğer yok olmak istemiyorsa- sosyalizme varacaktır. Ancak bunun acısız, kavgasız ve kansız gerçekleşmesi herekesin yararınadır. Mars ise bu konuda insanoğluna iyi bir örnektir. Çünkü onlar eşitlikçi topluma, çatışmadan ve savaşmadan ulaşmışlardır.
Bogdanov’un en önemli özelliği, onun Sovyetler’de ortaya çıkan ‘proletkült’ün temsilcilerinden biri olmasıdır. Ona göre fabrikalarda üretim ekseninde kusursuz örgütlenen işçi sınıfı, hayatının bütün alanını da aynı şekilde örgütleyebilir. Hatta Bogdanov’un amacı hayatın örgütlenmesini sağlayan bilimsel bir yöntem geliştirmektir. Bunun için araştırmalar yapar, makaleler yazar. Nesneler, düşünceler ve insanlar arasındaki uyumlu birliktelik, insan emeğinin ve doğal zenginliklerin heba olmasını ortadan kaldıracaktır. Mars bunun billurlaşmış halidir.
Her alanda basitlik arayışı
‘Eksi-madde’ sayesinde yerçekim kuvvetini aşabilen Marslılar, milyonlarca kilometrelik mesafeleri kısa bir süre içinde katedebiliyor. Üretim ve tüketim mükemmel bir şekilde planlanmıştır. Her şey otomasyona bağlanmıştır. İnsan sadece makineleri idare etmektedir. Atom enerjisi hayatın her alanında kullanılmaktadır, bugün günlük hayatımızın önemli bir parçası haline gelen bilgisayar çoktan kullanımdadır; her şey bilgisayarlarla planlamakta, monitörlerle idare edilmektedir. Dünyayı ayağınıza getiren iletişim ağı bütün gezegeni sarmıştır. Bogdanov, internetin görüntülüsünü hem de üç boyutlu görüntü sağlayanını bulmuştur.
İnsanlar örgütlü, planlı ve verimlidir. Fabrikalar pırıl pırıldır ve kocaman makineler, sihirli bir el tarafından yönetilmektedir. Mars’ta işçiler günde iki saatten fazla çalışmaz. Üretimin ve tüketimin her dakikası planlıdır. Her an hangi alanda daha fazla emeğe ihtiyaç duyulduğu veya hangi üründen ne kadar daha fazla üretilmesi gerektiği an be an ekrana yansır. Mars’ta ‘herkesin yeteneğine ve herkesin ihtiyacına göre’ esası hüküm sürmektedir.
Basitlik Mars’ta hayatın her alanında göze çarpar. Örgütlenme ve sorunları çözme yöntemleri basittir; ‘az laf çok iş’ esası Mars’taki toplantıların kuralıdır. Sanatları basittir, çünkü estetizm uyum kavramıyla özdeştir. Dilleri basittir, çünkü insan ilişkileri basittir. Örneğin Mars’ta kimse teşekkür etmez, selamlaşma ve veda etmek de yoktur.
Örümcek ağının maddesine benzer bir salgıdan yapılan giysiler sadedir, sağlamdır, cinsiyeti belli etmecek kadar rahat ve basittir. Karmaşık olan hiçbir şeyin Marst’ta yeri yoktur. Basitlik uyumu, estetiği ve verimliliği sağlamaktadır bu nedenle de mantıklıdır. Mantıklı olan her şeyin sonu basitliğe varır. Bu nedenle de Mars’ta sosyalist devrim kansız, çatışmasız ve savaşsız gerçekleştirilmiştir.
Bogdanov kitapta sık sık şan, şöhret, yetenek, dayanışma, dostluk üzerine felsefi tartışmalar yapmaktadır.
Çocuklar açısından ‘Kızıl Yıldız’ adeta bir cennettir. Kızıl Yıldız’daki çalışma hayatı, üretim ve çalışma mekânları; tüketim ve üretim alışkanlıkları, doğa ve çevreyle uyum gibi bir dizi uygulamalar hangimizin özlemi değildir ki?
Ütopyalarda yeni dönem
Bogdanov’un Kızıl Yıldız’ı toplumsal olduğu kadar bilimsel özlemleri de dile getirir. Asıl adı Aleksander Aleksandroviç Malinovski olan Bogdanov, Rus Sosyal Demokrat Partisi’nin Bolşevik kanadına mensuptur. Hatta parti içindeki sol kanadın lideridir ve zaman zaman Lenin’in rakibi olarak da öne çıkar. Rus sosyalistleri içinde ilginç bir kişiliğe sahip olan Bogdanov, genç yaşına rağmen felsefi ve bilimsel etkinlikleriyle tanınır. Lenin ünlü Materyalizm ve Ampriokritisizm başlıklı eserini aynı zamanda Bogdanov’a karşı yazmıştır. Hekim olması nedeniyle sık sık tıbbi deneyler yapan Bogdanov, 1928 yılında bir kan transfüzyonu deneyi sırasında hayatını kaybetti.
SADIK USTA
KIZIL YILDIZ
Aleksandr Bogdanov
Çeviren: Ayşe Hacıhasanoğlu
Yordam Kitap
Ekim Devrimi öncesi ve sonrasında Rusya’daki sanat çevrelerinde birçok değişiklikler yaşandı. Bunlardan birisi avantgard hareketin sol bir akım olarak anılmaya başlanmasıydı. Devrimci harekete sempatiyle bakan avantgardist sanatçılar Çarlık zamanında yenilikçi sanatın ve sanatçının özerkliğini savunurken Ekim devrimiyle birlikte bu çevreler ister istemez Sovyet hükümetiyle bir ortaklaşa çalışma içine girdiler. Bolşevikler’in gözünde avantgardistler proleterya kültürü ve sanatının yaratılmasında basamak taşı rolünü oynayabilirlerdi. Bu doğrultuda maddî ve başka bir çok destek avantgardist sanatçılardan esirgenmedi. Avantgardistler de üzerlerine aldıkları toplumsal sorumluluğun büyük ölçüde farkındalardı. Devrimin ilk yıllarında Çarlık döneminde benimsedikleri özerklik siyasetini Bolşevikler’e karşı da sürdürmek istemelerine karşın sanatın politize edilişi ve siyasetin sanatla bütünleştirilmesi sonucu bu özerklik söylemi yerini devrimci sanat ve siyasetin bütünleşmesine bıraktı.
Proletkult hareketinin başını çekenler solcu sanat çevrelerinde hem yönlendirici konuma sahip olanlardı hem de devrimci siyasî faaliyet yürütenlerdi. Bunlardan birisi Menşevik kökenli bilim adamı, yazar, felsefeci siyaset adamı Aleksandr Bogdanov’du. Lenin’in Materyalizm ve Ampiryokritisizm kitabının eleştiri oklarını yönelttiği Machçı ve Avenariusçu idealist Bogdanov, devrimci Rusya’nın belki de sanat ve edebiyat alanında en sürükleyici isimlerinden birisi oldu. Kendi vücudu üzerinde yaptığı bir kan aktarma deneyi sırasında ölen Bogdanov fizik, kimya, biyoloji ve insan fizyolojisi üzerine yaptığı çalışmalar yanında örgüt teorisi, örgütlenme sorunu, biyokozmoloji ve biyopolitika gibi kendi devrinde revaçta olan birçok dalda adı duyulan bir kişilikti. 1905 Devrimi’nden sadece üç sene sonra “Kızıl Yıldız” adlı ilk bilim kurgu romanı basılan Bogdanov kitabında hem kendi sosyal ve doğa bilimsel fikirlerini yansıtıyor, hem de komünist ütopyayı Mars gezegeninde kurguluyordu. Avantgard için tipik olan ütopya tasarımları Bogdanov’un komünist Mars ve Marslılar kurgusunda da belirginleşiyor.
“Kızıl Yıldız”, şizofren bir akıl hastası olan Leonid’in sanki gerçekte yaşanmış gibi kaleme aldığı anılarının bir derlemesi olarak kurgulanmış. Kitabın başında ve sonunda Leonid’e bakan Doktor Verner, Leonid’in ağır hasta olduğunu, birkaç kez hastaneden kaçmaya çalıştığını aktarıyor bir meslektaşına. Leonid, hikâyesine birlikte yaşadığı ve mutsuz olduğu Anna Nikolayevna’yla başlıyor. Anna Nikolayevna’yı devrim etiğini benimsemiş, militan bir mücadeleci olarak tasvir ediyor ve kendisini daha çok bir nihilist ve ahlak karşıtı şeklinde betimliyor. Leonid, Menni adında tuhaf görünüşlü birisinin Moskova’ya gidip geldiğini, ülkenin güneyinden parti merkezine bir takım önemli belgeler getirip götürdüğünü anlatıyor. Leonid Menni’yle tanışıyor ve Menni Leonidler’i ziyarete geliyor. Ziyaretlerinin birinde Anna Nikolayevna, Menni ve Leonid devrimci mücadelede sosyalist etiğin önemi üzerine tartışırken Anna Nikolayevna ve Leonid arasında fikir ayrılığı yaşanıyor ve Menni Leonid’i tutuyor. Bu olaydan sonra Anna Nikolayevna Leonid’i terk ediyor. Leonid bir tür boşluğa düşüyor.
Menni bir başka ziyaretinde Leonid’in fizik üzerine yaptığı araştırmalardan haberdar olduğunu ve onun iddia ettiğinin tersine yer çekimini iten bir maddenin var olduğunu söylüyor ve çantasından çıkarttığı içinde bir sıvı olan bir şişeyi havaya bırakıyor. Şişe havada asılı kalıyor. Şaşkınlığını gizleyemeyen Leonid’e Menni bu maddenin araştırılması için Mars’ta yapılan bir araştırma gezisine katılmasını teklif ediyor. Leonid tabi hemen kabul ediyor. Menni’nin evinin yakınlarında bulunan uzay gemisiyle Mars yolculuğuna çıkan Leonid birkaç ay sürecek olan yolculuklarında Sterni ve Netti gibi diğer Marslılar’la tanışıyor.
Yolculuk boyunca Netti’nin yardımıyla Mars dilini öğrenen Leonid okuduğu okul kitaplarıyla aynı zamanda Mars tarihini de çalışıyor. Mars’taki okul sistemini soran Leonid, Netti’den okul öğrencilerinin hayatı kitaplardan öğrenmediklerini, yaptıkları deney, araştırma ve yaşadıkları deneyimler aracılığıyla yetkin bir eğitim gördüklerini anlatıyor.
Mars’a vardıklarında Menni Leonid’i bir elbise fabrikasında gezdiriyor. Leonid’in ilk dikkatini çeken, fabrikada büyük dijital panolarda yazılı olan geride bırakılan ve ihtiyaç duyulan iş saatleri oluyor. Menni fabrikadaki işçilerin zorunlu çalıştırılmadıklarını, herkesin istediği kadar çalıştığını, ama toplumsal sorumluluklarının farkında oldukları için kimsenin işi aksatmadığını ve toplumsal üretim sisteminin kendisini gerçekleştirebilmesi için de bunun gerekli olduğu belirtiyor. Fabrika gezisinin ardından diğer bir Marslı olan Nella Leonid’i Çocuklar Şehri’nde gezdiriyor. Çocuklar Şehri olarak tabir edilen yerde binlerce çocuk bir arada yaşıyor ve öğretmenleri tarafından birlikte yaşama, paylaşma ve üretme gibi hadiseleri öğreniyorlar. Ardından Enno, Leonid’e bir sanat müzesini gezdiriyor. Gezinin hemen başında Leonid komünizmde sanatın asla müzelerde sergilenmeyeceğini düşündüğünü söylüyor. Buna hak veren Enno, sanatın hayatla birleştirilmesinden öte müzelerin sanatın çalışmak ve incelemek için işlev gören okullar olduğunu söylüyor. İki gün sonra Netti’nin çalıştığı hastaneyi gezmek istiyor Leonid. Netti ve Leonid’in hastane ziyaretlerinde bir odaya giriyor iki karakter. Netti bu odanın intihar etmek isteyenler için ayrıldığını anlatıyor. Netti’ye göre devlet baskısından arındırılmış Mars komünist toplumunda intihar etme hakkının da bireysel bir hak olması gerekmektedir.
Büyük bir şaşkınlıkla hastaneden ayrılan Leonid ilerleyen günlerde Mars araştırmalarının arşivlendiği kütüphaneye giderek Menni, Şterni ve Netti’nin konuşma tutanaklarını okuyor. Konuşmalarda Şterni Marslılar’ın enerji kaynağı olarak kullandıkları radyoaktif bir maddenin sadece dünyada ve Venüs gezegeninde bulunduğunu, ancak dünyada bu maddeye ulaşmanın daha kolay olduğunu söylüyor. Dünyalılar‘ın Marslılar’ı dost değil, düşman gördüklerinden dolayı tüm insanların yok edilmesi gerektiğini savunuyor. Netti ve Menni, Şterni’nin saldırgan tavrına karşı çıkıyorlar ve Venüs’te araştırmalara devam edilmesi gerektiğini söylüyorlar. Tutanakları okuduktan sonra Leonid önce intihar etmeyi düşünüyor, ancak daha sonra Şterni’yi öldürmek istiyor. Şterni’yi ofisinde ziyaret ederek elindeki bir silahla öldürüyor. Ertesi gün uyandığında Leonid kendisini hastanedeki yatağında buluyor ve buraya nasıl geldiğini hatırlamıyor. Doktor Verner’in mektubunda aktardığına göre Leonid birkaç tanıdığıyla gerçekleştirdiği bir silahlı saldırıda göğsünden ağır yara almış halde hastaneye geri getiriliyor.
“Kızıl Yıldız”da Ütopya Olgusu
Bogdanov’un Mars’taki komünist ütopyası Marx’ın komünist toplum tasavvurundan büyük ölçüde esinlenmiş bir kurgu. Fabrika işçilerinin kendi ihtiyaç ve yetenekleri doğrultusunda kendi inisiyatifleri doğrultusunda ilgi duydukları alanlarda çalışmaları, paranın bir değiştirme aracı olarak kullanılmaması ve toplumsal üretimde çalışma saatlerinin hesaplanması ve üretkenliğin daimi olarak denetlenmesi gibi olgular Marx’ın komünizm teorisine içkin ögeler. Bunun dışında Rus devrimcileri tarafından sosyalist Rusya’da örgütlenmesi düşünülen okul ve sağlık sisteminde intihar hakkının tanınması, komünal mekânlarda çocukların bir arada büyütülmesi gibi bir takım avantgardist fikirlerle örtüşen senaryolar da mevcut. Komünist Mars’ı ziyaret eden Leonid bir yandan kapitalist toplumun komünizme karşı ön yargılarını içinde barındırıyor, diğer yandan da komünist toplumun feodal-kapitalist dünyaya bakış açısını eleştirel bir yandan ele alıyor.
Lenin’in Materyalizm ve Ampiryokritisizm kitabında eleştiri oklarını yönelttiği Bogdanov nesnel gerçekliği yadsıyarak gerçeklik kavramının insan algı ve duyumlarından bağımsız varolamayacığını iddia etmekte ve Kızıl Yıldız’ı da Leonid’in gözünden kaleme alarak komünist ve kapitalist toplumlar arası karşılıklı bakış açılarını duyumsal, deneyimsel ve bireyselci bir perspektiften işlemektedir. 1905 Rus devrimci hareketinin ardından Bolşevikler’in tavrını sertleştirdikleri ve Menşevikler’e karşı cephe aldıkları bir dönemde, 1908 yılında basılmış bu roman, örneğin Şterni’nin komünist Mars toplumunu yaşatmak için tüm dünyalıları yok etme fikrini Lenin’in silahlı gerilla tarzı mücadeleyi savunmasıyla özdeşleştirir gibidir. Lenin’in “Nasıl Başlamalı?” adlı 1901 tarihli yazısı bu mücadele söylemine iyi bir örnek. 1
Bogdanov ve Lenin arasındaki polemiklerden birisini Gorkiy bize aktarmaktadır. Bogdanov, Lenin, Bazarov ve Lunaçarskiy, Gorkiy’i arada bir Capri Adası/İtalya’da ziyarete gelmektedir. Bogdanov, Lenin’le satranç oynamakta ve genelde Lenin’i yenmektedir. Ancak aralarında yaptıkları siyasi tartışmalardan birisinde Lenin, Bogdanov’un romanını eleştirmektedir: “Kapitalist hırsızların, emekçilerin mülkiyetlerine nasıl el koyduğunu, arazilerindeki yeraltı kaynaklarını, ormanları nasıl kendi çıkarları doğrultusunda sömürdüğünü ve talan ettiğini konu alan bir roman yazsaydınız, çok daha yararlı bir iş yapmış olacaktınız, senyor Machist!” 2
Mars komünizmine bilim-kurgusal bir yolculuk yapan Leonid’in yaşadıkları ve her iki dünya arasında Leonid üzerinden yapılan bir karşılaştırma, gerek Leonid’in bir akıl hastası oluşu, gerekse de dönemin teknolojik olanakları için imkânsız olan uzay mekiği ve Mars’ta yaşam olup olmadığı konusunda bir bilginin bulunmayışı, Marksist-Leninistlerin bu romana getirdikleri eleştirileri biraz daha yumuşatıyor.
Romanın birkaç başka boyutu daha var. Bogdanov bu romanda kendi yaptığı sosyolojik ve doğabilimsel araştırmaları da harmanlamaktadır. Kendi ölüm nedeni olan organizmalar arası kan aktarımı Netti ve Leonid arasında konuşuluyor. İnsan organizması ile diğer canlı organizmaları ve toplumun işleyiş mekanizması arasındaki benzerlik de romanda dillendirilen ögeler arasında. Bogdanov, “Yaşamsallık için Mücadele” adındaki 1927 tarihli yazısında Kızıl Yıldız’ı kan aktarımı konusunda yaptığı, ancak bilimsel olarak tam olarak doğrulayamadığı tezlerini okuyucuyla paylaşmak için bir platform olarak gördüğünü belirtiyor. 3
Organizasyon teorisinde sanatın kitleleri bir araya getirici rolünden dem vuran Bogdanov 1918 yılında Proletarskaya Kultura dergisinde yayınladığı makalede sanatın toplumsal işlevlerini sıralamaktadır: “1. Sanat, yaşayan resimler aracılığıyla […] sosyal deneyimleri derleyici toparlayıcı bir unsur içerir. 2. Proleterya, örgüt faaliyeti ve mücadele olgularına içkin bir sınıf sanatının inşasına ihtiyaç duymaktadır. Emek kolektivizmi sanatın ruhunu içinde barındırmaktadır. Sanat dünyayı algılar ve bunu emek kolektivizmi perspektifinden yansıtır.” 4 Bogdanov’a göre algılanan ve işlenerek edebi düzlemde kurgulanan gerçeklikte örgüt çalışmasına katılan şahsın bireysel deneyim ve imgeler dünyası birincil dereceden öneme sahiptir. Romanı Leonid’in kendi gözünden kaleme alışı ve ağırlıklı olarak Leonid’in komünist Mars toplumuyla ilgili yaşadıkları, izlenimleri ve deneyimlerine yer vermesi de Bogdanov’un ampiryokritikçi yanından gelmektedir. Lenin’den farklı olarak Bogdanov nesnel gerçekliği görecelileştirmekte ve politik realiteye Marksist-Leninistlerden farklı şekilde yaklaşmaktadır.
Lenin’in ve diğer Marksist-Leninistlerin Bogdanov’un Kızıl Yıldızı’na olan yaklaşımı, örgütsel sorunların ve devrim meselelerinin ütopik kurgulamalar ve bilimsel süslemelerle bir araya getirildiği ve farklı düşünsel şablonların birbirine eklenmeye çalışıldığı şeklinde olmuştur. 5 Engels 1880’de yayımladığı “Sosyalizmin Ütopyadan Bilime Gelişimi” yazısında Fourier, Owen ve Saint-Simon gibi ütopik sosyalistleri eleştirmiş ve bilimsellikten uzak ütopya yazınının fiili uygulamasının imkansız olduğunu vurgulamıştır. 6 Leninistler’in avantgard sanatçılara ve Bogdanov’a olan yaklaşımı da bu tutuma yakındır. Ütopya tasarımları ve bu doğrultuda sanatsal çaba ve ürünler önemli ve hayatidir, ancak sanatın siyasî tavrının da tutarlı ve ayakları yere basan bir içeriğe sahip olması gerekmektedir.
Sanat Cephesi