Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Cuma, Kasım 22, 2024
No menu items!
Ana SayfaFelsefeAntonio GRAMSCİGramsci ve Sivil Toplum Kavramı (2.Bölüm) | Norberto Bobbio

Gramsci ve Sivil Toplum Kavramı (2.Bölüm) | Norberto Bobbio

Sivil Toplum Kavramının Tarih-yazınsal ve Pratik-Politik Kullanışı

Gramsci’nin kavramsal sisteminde sivil toplum’un dikkate değer gerçek özelliği, Marx ve Engels’in düşüncesinin geleneksel yorumlanışına göre “bir değil, fakat iki tersine çevirişe yol açmaktadır: birincisi, üstyapının yapı üzerindeki egemenliği içinde oluşurken; ikincisi, üstyapının kendi içinde, ideolojik momentin kurumsal moment üzerindeki egemenliği içinde oluşmaktadır. Marx’ın tarihsel yorumlanışının kavramsal şeması haline gelen sivil toplum-devlet şeklindeki sade ve basit ikili yapı göz önüne alındığında, Gramsci’nin şeması daha karmaşıktır. Gerçekten yalnızca kısmen çakışan iki ikili yapının kullanımını sağlamaktadır: birincisi, yapı ile üstyapı arasındaki ikili yapıya tekâbül eden, zorun­luluk ile (özgürlük arasındadır; diğeri ise ideolojiler ile kurumlar arasındaki ikili yapıya tekabül eden, «güç» ile «onay» arasındadır. Bu oldukça karmaşık şema içe­risinde, sivil toplum hem ilk ikili yapının etkili momen­ti (pasife karşıt), hem de ikinci ikili yapının olumlu mo­mentidir (olumsuza karşıt). Bu bize Gramsci’nin sisteminin gerçek merkezi olarak görünmektedir.

Bu yorum, Gramsci’nin hapishanedeki düşüncelerin­de bu iki ikili yapının sık ve değişik kullanımı ile çizdiği sonuçların incelenmesi yoluyla kanıtlanabilir. Sanırız, ikili yapıların farklı kullanımını ayrıştırdığımızda, daha yararlı ve açık olacaktır: ikili yapıların, tarihsel yorumlama-açıklama’nın temel taşları olarak kullanıldığı, salt tarih-yazınsal bir kullanış; ve aynı ikili yapıların, ne yapılması gerektiğini ne yapılmaması gerektiğinden ayırt edici kıstaslar olarak kullanıldığı, doğrudan pratik-­siyasal bir kullanıştır.

Genel olarak söylenebilir ki; Gramsci’nin tarih-yazın­sal kullanımında, ekonomik moment ile ethik-politik moment arasındaki ilk ikili yapı, tarihsel sürecin temel ögelerini özelleştirmeye; ethik moment ile politik mo­ment arasındaki ikinci ikili yapı ise, olumlu ya da olumsuz momentlerin egemenliğine göre tarihsel süreç bo­yunca yükseliş ve düşüş dönemlerini ayırt etmeye yara­maktadır. Bir başka deyişle Gramsci’nin düşüncesinin temel kavramı ‘Tarihsel Blok’dan yola çıkarak —ki Gramsci bu kavramı ile yapısal ve üstyapısal her iki ögeyi de içeren, tarihsel bir durumun bütünlüğünü ifade etmektedir—, birinci ikili yapı belirli bir tarihsel bloku tanımlamaya ve sınırlarını çizmeye, ikincisi ise ilerici bir tarihsel bloku gerici bir tarihsel bloktan ayırt etme­ye yaramaktadır. Birkaç örnek verirsek; birinci ikili ya­pı, Gramsci’nin ‘Eylem Partisi’ (Action Party)’ni değil «Ilımlı Parti» (Moderate Party)’yi, İtalya’nın birliğini sağlayan hareket olarak seçip aldığı, kavramsal bir araçtır, (bu, Risorgimento üzerine notlarda en temel temalardan birisidir); ikinci ikili yapı ise, hakim sınıfın yö­netici sınıf olma niteliğini yitirdiği İtalyan toplumunun Birinci Dünya Savaşı sonrası düştüğü bunalımı açıklamaktadır ki, bu bunalım, yönetenler ile yönetilenler ara­sındaki çözülmeden dolayı ‘ancak katıksız (mutlak) zor kullanımı’ (41) ile çözümlenebilir. Bunalımın yani bir tarihsel blokun erimesinin temel belirtisi, artık onun sivil toplumun kahramanları olan ‘Aydınlar’ı yanına çekemeyişindendir. Geleneksel aydınlar manevi öğütler ve­rirler, geleneksel olmayanlar ise ütopia yaratırlar, yani her ikisinin de gerçek ile ilişkisi yoktur (42).

Pratiksel yön ya da siyasal eylem içinde, Gramsci’nin ilk ikili yapıyı kullanımı, ekonomizme karşı sürekli polemiklerinin zeminini oluşturur. Bu karşı çıkış, ezi­len sınıfın tarihsel sorununun, bu sınıfın ekonomik iliş­kiler alanı ve meydana getirdikleri karşıt uzlaşmaz güç­ler (birlikler) alanı içinde yoğun etkililikleri ile çözüleceği savınadır. İkinci ikili yapının kullanımı, güç erki­nin ezilen sınıflarca düzenli şekilde ele geçirilişinin, ilk önce sivil toplumda oluşması gereken dönüşümün bir işlevi olarak varsayıldığı, Hapishane Defterleri’ndeki en önemli düşüncelerden birisidir. Gramsci’nin eleştirisini yönelttiği bu iki yön, ancak ikili yapının sürekli çakış­tığı yolundaki görüşün tam anlaşılması ile açıklanabilir. Eleştirisi yalnızca yapıyı göz önüne almaya karşıdır, çünkü bu, işçi sınıfını kısır ve çözümsüz bir sınıf savaşımına yönlendirmektedir; aynı zamanda da, yalnızca üstyapının olumsuz momentinin göz önüne alınmasına karşıdır, çünkü bu da işçi sınıfını düzenli ve azimli bir ele geçirişe yönlendirmemektedir. İki alandaki bu sava­şım yine sivil toplum içinde yer almaktadır. Bir alan, yapı içinde işleyen maddi koşulların süregenliğinin ko­runması ile ilişkilidir; diğeri ise bu koşulların yanlış bir çözümlenişini simgelemektedir (örneğin; onaysız saf bir egemenliğin olabileceği gibi). İkili yapının ögelerinden biri ya da diğerinin yersiz kullanılışı ya da hiç kullanıl­mayışı, kuramda iki karşıt hataya yol açar: sivil toplum ile yapının karıştırılması sendikalizm yanlışını meyda­na çıkartır; sivil toplum ile siyasal toplumun karıştırıl­ması ise devlete tapmaya yol açar (43).

Siyasal Liderlik ve Kültürel Liderlik

Ekonomizme karşı olan ilk polemik parti teması ile birleştirilirken, diktatörlüğe karşı ikinci polemik —sivil toplumun bir yeniden düzenlenmesi ile birlikte bulunmayan— «hegemonya» temasını ortaya çıkarmak­tadır. Buraya değin yapılan çözümleme, parti ve hege­monya konularının, Gramsci’nin toplum ve siyasal mücadele kavramlarında işgal ettiği önemli yerin anlaşılmasında bizi en iyi konuma getirmektedir. Gerçekten bunlar sivil toplumun iki ögesi olarak; hem sivil toplumun üstyapısal momenti temsil etmesinden dolayı ‘yapı’ya karşıttırlar, hem de yine, sivil toplum üstyapının olumlu momentini temsil ettiğinden güç-devlet ilişki­sinin olumsuz momentine karşıttırlar. Parti ve hegemon­ya —her ikisi ile ilişkili olan aydınlar konusu ile de bir­likte— Hapishane Defterleri’nin iki temel konusudur ve aynı zamanda Gramsci ile Lenin arasında bir karşılaştırma sağlayacak olgulardır.

Hapishanedeki düşüncelerinde oluşturduğu hegemonya kavramının geliştirilmesi boyunca Gramsci, hege­monya kuramcısı olarak gördüğü Lenin’e sık sık saygısını atfetmektedir (44). Ancak Gramsci genel olarak, ‘hegemonya’ teriminin Lenin’in olağan diline ait olmadı­ğını, fakat onu erdemli şekilde kutsallaştıran Stalin’in dilinin bir özelliği olduğunu kavrayamamıştır. Lenin, ‘Liderlik ve Lider’den söz etmeyi uygun bulmuştur. Hegemonyayı elinde tutan —Holder of Hegemony— te­riminin geçtiği seyrek bölümlerden birinde, bu terimi açık olarak lider ile eşanlamlı kullanmıştır (45). Hegemonya terimi ve bundan türeyen diğerleri, Gramsci’de de oldukça geç olarak —Hapishane Defterleri’nden ön­ceki son çalışmalarından 1926’daki iki çalışmasında-ortaya çıkmaktadır (Letter to the Central Committe of the Soviet Communist Party-Sovyet Komünist Partisi Merkez Komitesine Mektup ve tamamlanmamış dene­mesi-Question Meridionale; Güney Sorunu’nda) (46). Ak­sine bu terim, 1917’den 1924’e kadar Lenin’den doğrudan esinlendiği çalışmalarda çok seyrek kullanılmış­tır (47).

Ensonu, bizi asıl ilgilendiren kavramsal sorundur, dile ait olan değil. Kavramsal açıdan hegemonya terimi, Hapishane Defterleri’nde (Mektuplar’da da), 1926’daki iki çalışmada yer alan terimle aynı anlamı taşımamak­tadır. Bu iki çalışmada terim —Sovyet metinlerindeki resmi anlamına da uygun— siyasal liderlik (48) anlamıyla, işçiler ve köylüler arasında ittifakı belirtmek için kullanılırken, ilk metinlerde genellikle ‘kültürel liderlik’ (49) anlamını taşımaktadır. Gramsci’nin düşüncesinin özelliği bu anlam değişikliğinde yatar. Bu değişiklik genellikle ve hatalı şekilde dıştalanmıştır ki, burada Marksizm’deki günümüz tartışmalarında, Gramsci’nin Lenin’e hegemonya kuramcısı olarak atfettiği saygıya rağmen, ilk hegemonya kuramcısı Lenin değil, Gramsci’nin kendisidir. Çizemsel olarak bu değişim, iki anlam arasında bilinçsizce ama önemli bir farklılaşma yoluyla oluşmuştur; hegemonya’nın «siyasal liderlik»i ifade et­tiği dar bir anlam (bu, Gramsci’nin 1926 çalışmalarında ve aynı zamanda Sovyet Marksizm geleneğinde yer al­dığı anlamdır), ve aynı zamanda «kültürel liderlik»i ifa­de ettiği geniş bir anlam arasında. Aynı zamanda diyo­ruz, çünkü Hapishane Defterleri ikinci anlamı dıştala­maz, fakat birinci anlamı içerir ve bütünleştirir. «Mo­dern Prens» adına sunulan sayfalarda (Machiavelli üze­rine notlar, adı altında) Gramsci, .modern partinin ince­lenmesinde iki temel tema önerir: biri ‘ortak irade’nin oluşması üzerinde (siyasal liderlik temasıdır), diğeri de ‘ahlaki ve düşünsel reform’un oluşması üzerinde (kültürel liderlik temasıdır) (50). Bu iki farklı hegemonya anlamı üzerinde ısrar ediyoruz, çünkü sanırız, ancak yazarların yapıtlarında hegemonya kavramını geniş olarak kültürel liderlik momentini de içerdiği anlamda alırsak yalnızca, Lenin ile Gramsci arasındaki bir karşılaştırma yararlı (bir sonuca ulaşabilir. Ayrıca ‘kültürel liderlik’ kavramı ile Gramsci’nin, terimin siyasal kullanımı içer­diği «zayıf» anlama karşıt olarak, terimin (töreler ve kültürün dönüşümüne tekabül eden «güçlü» anlamda, bir «reform» kasdettiğini de bilmemiz (gerekir (reformcu ile reformist ayrımında olduğu gibi).

Diyebiliriz ki, Lenin’de siyasal liderlik anlamı geçer­li iken Gramsci’de ise kültürel liderlik geçerlidir; ancak bu geçerliliğin iki farklı yönü olduğunu da eklememiz gerekir:

a. Gramsci için, ‘güç’ momenti araçsal ve dola­yısıyla da hegemonya momentine bağımlı iken, Lenin’de devrim sırasında yazdığı yapıtında, ‘diktatörlük’ ve ‘hegemonya’ birlikte ilerlemektedir, ve yine ne olursa olsun ‘güç’ momenti birincil ve belirleyici olandır.

b. Gramsci için, hegemonyanın ele geçirilişi erk’in ele geçirilişinden önce gelmekte iken, Lenin’de birincisi ikincisine eşlik etmekte, en azından takip etmekte­dir (51).

Ancak, her ne kadar bu iki farklılık önemli ve yazar­ların metinlerine dayalı ise de, en temel olanlar değildir. Her iki kuramın da, derinleştirildiği tarihsel durumların büyük farklılığı, bunları açıklayabilir: Lenin’in kuramı savaşım boyunca, Gramsci’nin kuramı ise yenilgi son­rası geri çekilme boyuncadır. Ancak temel farklılığın bir başka şeyde olduğu kanısındayız. Bu, fazla ya da az, ön­ce veya sonra gibi değil, ama niteliksel bir farklılıktır. Şöyle ki, bu farklılık hegemonya ve diktatörlük moment­leri arasındaki ilişkide değil, fakat —bu ilişkinin tarih­sel olarak açıklanabilecek farklı kavramsallaştırılmasından bağımsız bir şekilde— karşılıklı olarak iki sistem­de hegemonya kavramının genişletilmesi ve işlevinde yat­maktadır. Genişletilmesi açısından Gramsci’de hegemon­ya, her iki siyasal ve kültürel liderlik momentlerini içer­mektedir. Dolayısıyla bu kavram, yalnızca partiyi değil, fakat kültürün genişlemesi ve yayılması ile bağları olan sivil toplumun tüm diğer kurumlarını da kapsamakta­dır (52). İşlevi açısından ise, hegemonya yalnızca yeni bir devlet aygıtı yaratmaya ve toplumu dönüştürmeye yeterli ortak iradenin oluşmasını amaçlamaz, fakat aynı zamanda yeni bir dünya kavramının genişletilmesi ve yaygınlaştırılmasını da amaçlar. Kısaca, Gramsci’nin he­gemonya kuramı yalnızca bir parti ve devlet kavramı ya da kuramı ile ilişkili olmadığı gibi, yalnızca siyasal eği­timi de amaçlamaz, fakat aynı zamanda, tüm biçimleri ile birlikte, bir üstyapısal birincil moment olarak algıla­nan yeni ve geniş bir sivil toplum kavramını da içe­rir.

Bu, Gramsci’nin sisteminde sivil toplumun önemini aydınlatmaktadır. Gramsci’nin salt egemenliğe karşın hegemonyada gördüğü kararlı işlev, yapı ile ikincil üstyapısal moment arasında bir aracı moment olan sivil top­lumun yüksek konumunu aydınlatmaktadır. Hegemonya, belirlenmiş nesnel koşullar ile yönetici grubun gerçek üstünlüğünün bitişme momentidir; bu bitişme [******] sivil top­lum ‘içinde’ oluşur. Daha önce de gördüğümüz gibi, bu bitişme momenti, sivil toplumda yer aldığı için, Marx’da değil ama yalnızca Gramsci’de sistem içinde özerk bir alana sahiptir. Dolayısıyla aynı şekilde, Lenin’de değil ama yalnızca Gramsci’de, sivil toplumun, özerk alanı işgal edecek şekilde genişletilen hegemonya momenti, yeni bir boyut ve geniş bir içerik edinmektedir (53).

Sivil Toplum ve Devletin Ortadan Kalkışı

Devletin ortadan kalkışı, sivil toplum kavramının birincil role sahip olduğu Gramsci’nin temalarından sonuncusudur. Sınıf ayrışmasının kalmadığı bir toplumda devletin sönmesi, Lenin’in devrim süresince yazdığı ça­lışmalarda sabit bir tema ve aynı zamanda Ortodoks marksizmin ideal bir çerçevesidir. Hapishane Defterleri’nde yeni devletin (SSCB’nin – Ed. N.) henüz sağlamca te­mellendiği sıralarda yazılan sayfalarda bu tema belir­mekte, fakat yalnızca marjinal bir şekilde olmaktadır. Devletin ortadan kalkışından söz eden bölümlerin çoğun­da, ‘siyasal toplumun sivil toplum içinde yeniden özüm­lenmesi’ olarak algılanmaktadır (54). Gramsci’nin «düzenlenmiş toplum» diye isimlendirdiği devletsiz toplum, sivil toplumun genişlemesinden doğmaktadır. Dolayısıy­la siyasal toplumca işgal edilen tüm alanları hegemonya momentinin yok edişinden ve genişlemesinden doğmak­tadır. Bu ana kadar varolan devlet, sivil toplum ile si­yasal toplumun, hegemonya ile egemenliğin diyalektik bir bütünüdür. Baskı momentini gereksizleştirecek şe­kilde kendi hegemonyasını o denli evrensel kılmada başarılı olacak toplumsal sınıf, düzenli bir topluma geçi­şin koşullarına ulaşacaktır. Sözü edilen bölümlerden bi­rinde ‘düzenli toplum’ sivil toplumun (ve yine ethik dev­letin) bir eşanlamlısı olarak, (55) yani sivil toplumun siyasal toplumdan bağımsızlaşması olarak da kullanıl­mıştır. Her ne kadar sorun bir ‘karşıtlık’ değil, bir ‘vur­gulama’ farklılığı bile olsa, diyebiliriz ki, Lenin’in alıp yaygınlaştırdığı Marx ve Engels’in kuramında, .devletin sönmesine yol açan hareket temel olarak yapısal iken (sınıfların kendilerinin baskılanmasına değin, sınıflar arasındaki uzlaşmaz çelişkinin süregen kılınması) Gramsci’de özellikle üstyapısal bir süreçtir (sivil toplumun evrenselleşmesine değin genişlemesi). Marx ve Engels’de antitezin iki terimi: sınıflı toplum/sınıfsız toplum; Gramsci’de siyasal toplum ile bir­likte sivil toplum/siyasal toplumsuz sivil toplum’dur. Sivil toplumun yapı ile üstyapının olumsuz momen­ti arasında bir aracı öge olduğu gerçeği, devletin sönmesine yol açan diyalektik süreç açısından önemli bir sonuç doğurmaktadır: terimler sadece iki, yani si­vil toplum-devlet iken, en son moment (yani sınıfsız top­lum) diyalektik sürecin üçüncü terimidir, yani olumsu­zun olumsuzu; terimler zaten üç iken en son momente, aracı bir terimin güçlendirilmesi ile ulaşılmaktadır. Şu­rası önemlidir ki. Gramsci, süregenleştirilme’den (ya da baskılanmadan) ,değil fakat ‘yeniden özümlenme’ den söz etmektedir.

Daha önce de sözünü ettiğimiz gibi, yirminci yüzyı­lın başlarında Endüstri Devrimi hakkındaki ilk düşün­celer devrikleştirilmiş (tersine dönmüş) bir devlet – top­lum ilişkileri kavramına yol açmıştı. Doğal hukuk felse­fecilerinin çalışmalarında, devlet kuramının iyimser ya

Dipnotlar

(1) Daha fazla ayrıntı için bkz. incelemem; ‘Hegel e il giusna­turalismo’, Rivista di Filosofia, 57, 1966, p. 397.

(2) ‘Critique of Hegel’s Philosophy of Right’, Marx and Engels Collected Works, Moscow, Progress Publishers, London, Law­rence & Wishart, 1975, vol. 3, p. 63.

(3) Örneğin bkz. bölüm: ‘L’Organisateur’, OEuvres de Claude-Henri de Saint-Simon içinde, Paris Editions Anthropos, 1966, vol. 2, pp. 17ff. İngilizce çevirisi The Political Thought of Saint-Simon içinde, ed. G. Ionescu, Oxford University Press, 1976, pp. 138-42.

(4) Karl Marx, Capital, London, Lawrence & Wishart, 1970, vol. 1, p. 703.

(5) Manifesto of the Communist Party, K. Marx ve F. Engels, Selected Works içinde (3 vols.), Moscow, Progress Publishers, 1973, vol. I, pp. 110-11.

(6) F. Engels, ‘On the History of the Communist League’, Selected Works, vol. 3, p. 178.

(7) K. Marx, Preface to a Contribution to the Critique of Po­litical Economy, Selected Works, vol. I, p. 503.

Cool2) Metaphysik der Sitten’de, bürgerliche Gesellschaft status civilis’i, yani kelimenin geleneksel anlamında Devlet’i temsil eder. İngilizce çevirisi, I. Kant, The Metaphysical Elements of Justice içinde, çev. J. Ladd, NewYork, Bobbs-Merrill, 1964, p. 75.

(9) Ibid., pp. 75-7.

(10) A. Smith, An Inquiry into the Nature and Causes of the Wealth of Nations, London, 1920, p. 249.

(11) G. W. F. Hegel, Hegel’s Philosophy of Right, çev. Knox, Oxford University Press, 1965, pp. 123-4.

(12) Mükemmelleştirilmiş siyasal devlet doğası gereği, insanın, maddi yaşamının aksine, yaşamının dışsal-görünüşüdür. Bu ben­cil yaşamın tüm ön varsayımları, sivil toplum içinde devletin alanının dışında, fakat sivil toplumun nitelikleri olarak varol­maya devam eder.’ (K. Marx, Early Writings, çev. R. Livingstone ve G. Benton, Harmondsworth, Penguin Book in association with New Left Review, 1975, p. 220). Ayrıca bkz. ‘Economic and Philosophical Manuscripts (1844)’, Early Writings, p. 369, ‘Top­lum, siyasal iktisatçıya da göründüğü gibi, sivil toplumdur’.

(13) F. Engels; ‘Ludwig Feuerbach and the End of Classical German Philosophy’, Marx ve Engels, Selected Works, vol. 3, p. 369.

(14) `Bu üretim ilişkilerinin tümü, toplumun ekonomik yapısı­nı, belirli toplumsal bilinç biçimlerine tekabül eden bir hukuk­sal ve siyasal üstyapının üzerinde yükseldiği, somut temeli oluş­turur.’ (Selected Works, vol. I, p. 503).

(15) The German Ideology, Selected Works, vol. I, pp. 38, 76.

(16) Daha fazla ayrıntılı açıklama için bkz. çalışmam; ‘Sulla nozione di societa civile’, De homine, nos. 24-5, pp. 19-36.

(17) Bildiğime göre, özellikle, G. Tamburrano, Antonio Gramsci, Manduria, 1963, pp. 220, 223-4.

(18) Quarderni del Carcere, ed. V. Gerratana, Turin, Einaudi, 1975, p. 9. İngilizce çevirisi, Selections from the Prison Notebooks içinde, ed. ve çev. Hoare ve Nowell Smith, London, Law_ rence & Wishart, 1971, p. 12. Hatta, iyi bilindiği gibi, sivil top­lumun, dar anlamda, devletin bir momenti olarak ele alındığı bazı bölümler vardır. Ayrıca bkz. Lettere dal Carcere, Turin, Einaudi, 1948, p. 481; Note sul Machiavelli, Turin, Einaudi, 1966, p. 130, Prison Notebooks, p. 261; Passato e Presente, Turin, Einaudi, 1966, p. 72, Prison Notebooks, p. 239.

(19) Machiavelli, p. 121, Prison Notebooks, p. 170 n.

(20) Passato e Presente, p. 164.

(21) Machiavelli, p. 128, Prison Notebooks, p. 259.

(22) Ibid.

(23) Daha evvelce Sichirollo tarafından işaret edilen, Hegel’in taraflı bir yorumu için, Hegel’in felsefesinde aydınların önemi üzerine olan bölüme bakınız. (Quarderni del Carcere, p. 46-7).

(24) G. W. F. Hegel, Philosophie des Rechts, para. 308, İngilizce çevirisi, Hegel’s Philosophy of Rights, op. cit.

(25) Passato e Presente, p. 164.

(26) Hegel, op. cit., para. 255.

(27) Ibid, para. 265.

(28) Ibid., para. 256; Kurumlar yolu iledir ki, ‘sivil toplumun alanından, devlete geçiş yer alır’.

(29) K. Marx, Preface to a Contribution to the Critique of Political Economy, Selected Works, vol. 1, p. 503.

(30) Studi Gramsciani, Editori Riuniti, Rome, Instituto Grams­ci, 1958, p. 280-1.

(31) Ibid., p. 281.

(32) Il Materialismo Storico e la filosofia di Benedetto Croce, Turin, Einaudi, 1948, p. 40, Prison Notebooks, p. 366.

(33) ‘Yapı, gerçekte somut geçmiş’tir, zira, neyin yapılmış oldu­ğunun ve şimdi’nin bir durumu olarak neyin varolmaya devam ettiğinin ve neyin geleceğinin tartışılmaz bir belgesi, bir tutanağıdır.’ (Il Materialismo Storico, p. 222).

(34) Ibid., p. 40, Prison Notebooks, p. 367.

(35) Kaderciliğin bir yorumu ve eleştirisi için bkz . Passato e Presente, p. 203.

(36) Tamburrano bana, sivil toplum ile devlet arasındaki iliş­kiler konusunda, bunun bir antitezden çok, bir ayırım konusu olduğunu işaret etti. Bu, keskin ve sert bir uyarmadır. Ancak ben, ayırımları antiteze dönüştürmenin, diyalektik düşüncenin bir özelliği olduğunu ve dolayısıyla bir kimsenin bunların üste­sinden gelebilmesi için bunu izliyebileceğini yanıtlamaya çalıştım.

(37) Machiavelli, p. 121, Prison Notebooks, p. 170 n.

(38) Lettere del Carcere, Turin, Einaudi, 1948, p. 481.

(39) ‘Hakim sınıf düşüncesi her devirde hakim düşüncedir : yani, toplumun hakim maddi gücü olan sınıf, aynı zamanda ha­kim düşünsel (entellektüel) gücüdür’. Hemen sonrasında, iktidarın gerçekten, yani gerçekte, ayrıştığı bir toplumun ideolojik bir yansıması olarak güçler ayırımı doktrini’ örneğini vermektedir. (bkz. The German Ideology, Selected Works, p. 47).

(40) A. Labriola, Saggi sul materialismo storico, Rome, 1964, p. 136-7.

(41) Passato e Presente, p. 38, Prison Notebooks, p. 276.

(42) Machiavelli, p. 150-1.

(43) Passato e Presente, p. 38, Prison Notebooks, p. 268.

(44) Il Materialismo Storico, p. 32, 39, 75, 189, 201, Prison Notebooks, p. 55-6 n, 357, 365, 381-2, 381 n; Lettere del Carcere, p. 616.

(45) ‘Çağdaş toplumun birtek tam devrimci sınıfı olarak, —pro­leterya—, sömürenlere ve ezenlere karşı, tüm işçilerin ve tüm sömürülenlerin savaşımında, hegemonyayı elinde tutan ve lider olmak zorundadır. Proleterya, bu hegemonya düşüncesinin bilin­cinde olduğu ve bunu pratiğe uygulayabildiği bağlamda devrim­cidir’. (11, p. 349). Paragrafta ki bu ve diğer dilsel bilgi için, Vittorio Strada’nın nezaketine minnettarım. Sanırım, Gramsci’nin öğrencileri tarafından işaret edilen ve «hegemonyayı elinde tu­tan» teriminin yer aldığı, Lenin’den tek alıntı, Due tattiche della social-democrazia nella rivoluzione democratica’dir : Opere Scelte içinde, Rome, 1965, p. 319; Bkz. Duemila Pagine di Gramsci’ye önsöz, ed. G. Perrata ve N. Gallo, Milan, Il Saggiatore, 1964, vol. 1, p. 96: Lenin’in gerçekten kullandığı terim «hegemonyayı elin­de tutan» değil, ancak «Lider» (rukovoditel) dir. Stalin’in ifadesi için- bkz. Dal coloquio con la prima delegazione operaia ameri­cana; burada Lenin’in Marx’ın doktrinini geliştirdiği temaları aktarırken şöyle demektedir : ‘Dördüncü olarak, devrimde prole­teryanın hegemonya teması, vb.’ (J. U. Stalin, Opere Scelte, Moscow, 1947, vol. 1, p. 35).

(46) Duemila pagine di Gramsci, vol. 1, p. 799 ve p. 824-25.

(47) Ferrata, «hegemonik Kapitalizm» (Ordine Nuovo, (1919-20), Turin, Einaudi, 1954, p. 145-6) deyiminin bulunduğu, ‘La Russia Potenza Mondiale’, 14 August 1920, adlı makaleyi hatırlatmaktadır. Rogionieri, «hegemonya» teriminin Gramsci’nin 1924’te ya­zılan çalışmalarından birisinde de kullanıldığına işaret etmekte­dir.

(48) ‘Tartışmaya getirilen, proleteryanın hegemonya ilkesi ve pratiğidir; işçiler ve köylüler arasındaki temel ittifak ilişkileri zarar görmüş ve tehlikeye girmiştir’. (Duemila pagine di Gramsci, vol. 1, p. 824); ‘Proleterya, bir sınıf ittifakları sistemi yaratmayı başarabildiği ölçüde lider ve hakim sınıf durumuna gelebilir, vb.’ (Duemila pagine di Gramsci, vol. 1, p. 799). İngilizce çeviri­si, Antonio Gramsci, Selections from Political Writings 1921-26 içinde, çev. ve ed. Q. Hoare, London, Lawrence & Wishart, 1978, pp. 431, 433.

(49) Lettere del Carcere, p. 616: ‘Hegemonya ya da kültürel liderlik momenti’. Yine: ‘entellektüel ve moral liderlik’ (II Risorgimento, Turin, Einaudi, 1949, p. 70, Prison Notebooks. p. 59).

(50) Machiavelli, p. 6-8.

(51) Gramsci’nin, Risorgimento süresince ılımlıların politikalarının başarısını açıkladığı, iyi bilinen bölümlere gönderme yapı­yorum (Il Risorgimento, pp. 70-2.). Lenin için, Parti’nin Onbirin­ci Kongresinde ki (1922) Politik Rapor’dan olan bölüm oldukça önemlidir. Burada, karşıtlarınınki ile karşılaştırıldığında ko­münist kültürün yetersizliği konusunda yakınmaktadır: ‘eğer yenenlerin kültürel düzeyi yenilenlerden daha yüksekse, kendi kültürlerini bunlar üzerine baskın kılarlar; eğer karşıtı geçerli ise, yenilenler kendi kültürlerini yenenler üzerinde baskın kılar­lar.’ (Lenin, Collected Works, vol. 33, London, Lawrence & Wis­hart, 1966, p. 262).

(52) Lettere del Carcere, p. 481, ‘kilise, ticaret birlikleri, okul­lar, vb. gibi, özel organizmalar diye adlandırılanlar yoluyla gerçekleştirilen, bir toplumsal grubun ulusal toplumun bütünü üze­rindeki hegemonyasından’ söz eder.

(53) Gramsci’nin, hegemonyanın etkin öznesi (aydınlar) sorunu ile ilgilendiği ve yeni hegemonyanın kapsamını (ulus-halk tema­sı — [yani, ulus karakteri kazanmış halk…] – Ed. N.) anladığı yönde, bu yeni boyut ve geniş içeriğin iki temel kanıtını bula­biliriz. Ancak bunlar iki geniş içerik olduklarından dolayı, yal­nızca şu iki gözlem ile yetineceğim:

a) Gramsci, partinin lideri olarak saptanması gereken yeni aydın üzerindeki düşüncelerinde, şüphesiz Lenin’den esinlenmiş­tir. Gramsci’nin değişmez ‘interlocutor’u (sürekli polemiğe giren—Ç.N.), yalnızca Benedetto Croce olsa bile, halen, aydınlar sorununa gelindiğinde, eğer bunun, büyük siyasal ve ekonomik bunalım yılları boyunca (Benda, 1927; Mannheim, 1929; Ortega, 1930), 1930’lar da dramatik bir şekilde başlayan ve süren, aydınların işlevleri üzerine olan tartışma ile ilişkileri gözardı edil­diğinde, düşüncesi anlaşılamamaktadır.

b) İtalya’nın tarih-dışı karşıtının tarih-yazınsal özgün ko­nusu ‘ulus-halk’ üzerine düşünce ile birlikte, Gramsci, top­lumsal devrim sorununu, İtalyan devrimi sorunu ile ilişkilendirmektedir. Entellektüel ve moral reform sorunu, Renaissance’dan Risorgimento’ya kadar, İtalya’nın tarihi üzerine düşüncele­ri de beraberinde getirmekte, ve ilk interlocutor’ları olarak, birinci sorun konusunda Machiavelli, ikinci sorun konusunda da Gioberti (Gramsci’nin kaynakları üzerine araştırmalarının öne­mi, yalnızca Asor Rosa tarafinca vurgulanmıştır) ortaya çık­maktadırlar.

(54) Machiavelli, pp. 94, 130, Prison Notebooks, pp. 253, 261. Il Materialismo Storico, p. 75’de, yalnızca ‘siyasal toplumun kay­bolmasından’ ve ‘düzenlenmiş toplumun gelmesinden’ söz etmektedir. Farklı bir şekilde, Lettere del Carcere, p. 160’da, parti, ‘sivil—siyasal toplumdan «düzenlenmiş toplum»a geçiş için bir araç’ olarak betimlenmektedir, zira bunların üstesinden gelebil­mek için her ikisini de özümlemesi gerekmektedir.

(55) Machiavelli, p. 132, Prison Notebooks, p. 263.

* in se ve per se: Latince olup «kendinde» ve «kendi için» anlamındadır. (Ed. N.)

[**] EDİTÖRÜN NOTU: Gramsci’nin en temel kavramlarından biri olan «moment»i, burada tek bir kelimeyle karşılamanın uygun olmayacağı görüşünde olduğumuzdan Türkçe karşılık kullanmadık. Bu kavram etimolojik anlamından hemen daima farklı bir şekilde kullanılmıştır. Batıda Gramscigil terminolojide de yerleşmiş bir anlamı henüz olmadığından hiç olmazsa Türkçe karşılığı yerleşene kadar kavram kargaşası yaratmamak ve spekülasyona yol açmamak için Türkçeye çevirmedik.

Moment kelime olarak kısa süre, evre, an, lahza.. vb. anlamında olup; Fizikte, «harekete geçiren, itme kuvveti, hareketin nedeni» olarak; Felsefel düşüncede ise; «herhangi bir gelişmenin, maddi değişmenin evreleri», anlamında kullanılmaktadır. Hegelise bu kavramı (diyalektik moment) fizikteki anlamlarının birleşik kullanımı doğrultusunda «… bir düşünceyi karşıtiyle bize gönderen (yansıtan) ve idea’da olduğu kadar realite’de de gelişmenin aşamasına —uğrağına— götüren kuvvet …» olarak kullanmıştır.

J. Texier’in makalesinin çevirmeni Kenan Somer ise momentin Türkçe karşılığı olarak «uğrak»ı uygun görmekte ve metinde momentin karşılığında, uğrak kelimesini kullanmaktadır.

[***] Asosyal devlet burada devleti toplumun dışında ondan ba­ğımsız bir olgu olarak ele alan düşünceyi anlatmak için kul­lanılmıştır. (Ed. N.)

[****] Kurumlardan burada anlaşılması gereken özel toplumsal «yapı» ya da «düzenlenme»lerdir.

[*****] Burada ekonomi ve üretim tipi olarak belirtilen kavramın biçimsel bir yaklaşım olduğu, Üretim Tarzı/Üretim Biçimi tar­tışmaları ile ilgili olmadığı göz önünde tutulmalıdır. (Ed. N.)

[******] Bitişme, İngilizce’deki «Junction» karşılığı olarak Türkçe­leştirilmiştir. Kavşak, bitişme yeri, birleşme ve hatta bağlanma olarak da kullanılabilmektedir. (Ed. N.)

Çeviri: Arda İpek

Kaynak: Bobbio, N. (1982). Gramsci ve Sivil Toplum Kavramı. Norberto Bobbio ve Jacques Texier. Gramsci ve Sivil Toplum (S. 1-42)içinde. Ankara

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments