Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Perşembe, Kasım 21, 2024
No menu items!
Ana SayfaKitaplıkKarl Marx - Friedrich Engels ArşiviF. Engels: Rusya'daki Toplumsal İlişkiler Üzerine (2.Bölüm)

F. Engels: Rusya’daki Toplumsal İlişkiler Üzerine (2.Bölüm)

“RUSYA’DAKİ TOPLUMSAL İLİŞKİLER”E SONSÖZ[273]

Söze, Bay Pyotr Tkaçov’un, sözcüğün tam anlamıyla bir bakuninci, yani bir anarşist olmayıp, bir “blankici” olma iddiası taşıdığını belirten bir düzeltme ile başlamalıyım. Bu hata çok doğaldı, çünkü adı geçen bay, zamanın Rus mülteci adetleri uyarınca, Batı Avrupa’ya, Rus mültecilerinin tümüyle dayanışma içinde olduğunu duyurmuş ve kendisine ait bir broşürde,[274] benim eleştirime karşı, Bakunin ve ortaklarını sanki bu eleştiri kişi olarak kendisine yöneltilmişçesine savunmuştu. (sayfa 475)
Benimle giriştiği polemikte savunduğu Rus komünist köy topluluğuna ilişkin görüşler, aslında Herzen’in görüşleriydi. Bir devrimci olarak abartılan pan-slavist bir yazar olan Herzen, Haxthausen’in Rusya İncelemeleri’nden, kendi malikanesindeki serflerin özel mülkiyete sahip olmayıp ekili topraklan ve meraları zaman zaman aralarında tekrar paylaştırdıklarını öğrenmişti. Kurgu yazarı olarak, çok geçmeden herkesin öğrendiği şeyi, toprak üzerindeki ortak mülkiyetin ilkel zamanlarda Cermenler, Keltler ve Hintliler, kısacası bütün Indo-Avrupalı halklar arasında egemen olan, Hindistan’da hâlâ varolan, İrlanda ve İskoçya’da daha yakın geçmişte zorla yokedilmiş olan ve Almanya’da bugün bile şurada burada hâlâ görülen ve aslında gelişmenin belli bir aşamasında, bütün halklar için ortak bir olgu olan ve ölmekte olan bir tasarruf biçimi olduğunu öğrenmesine gerek yoktu. Ama olsa olsa sözde-sosyalist bir pan-slavist olarak, köy topluluğunu, tamamıyla yozlaşmış ve eskimiş Batıyı gerektiğinde silah zoruyla gençleştirmekle ve yeniden hayata getirmekle görevli kendi “kutsal” Rusya’sını ve onun bu görevini, çürümüş Batıya daha da parlak bir biçimde göstermenin bir bahanesi olarak gördü. Bir işe yaramaz hale gelmiş Fransızların ve İngilizlerin bütün çabalamalarına karşın yapamadıkları şey, Rusların kendi ülkesinde hazır duruyordu.
“Köy topluluğunu muhafaza etmek ve kişiye özgürlük vermek, ulusal birliği koruyarak köyün özyönetimini kentlere ve tüm devlete kadar genişletmek – Rusya’nın geleceğini ilgilendiren sorun, yani çözümü Batılıların zihinlerini meşgul eden ve kurcalayan toplumsal çatışkı sorunu işte budur.” (Herzen, Linton’a Mektuplar.)[276]
Dolayısıyla, Rusya hâlâ siyasal bir sorunla karşı karşıya olabilir, ama “toplumsal sorun” çözülmüştür.
Herzen’in körü körüne yandaşı olan Tkaçov, aynı basit görüşü benimsedi. 1875’te Rusya’daki “toplumsal sorun”un çözülmüş bulunduğunu artık iddia edememekle birlikte, hepsi de doğuştan komünist olan Rus köylülerinin sosyalizme çok yakın olduklarını, ve üstelik, Batı Avrupa’nın zavallı, tanrının terkettiği proleterlerinden çok daha iyi bir yaşama sahip olduklarını söylüyordu. Yüzyıllık devrimci eyleme (sayfa 476) sahip Fransız cumhuriyetçileri, kendi halkını siyasal anlamda seçkin insanlar olarak görürken, zamanın birçok Rus sosyalisti de, Rusya’nın toplumsal anlamda seçkin halk olduğunu ilan ediyordu; eski iktisat dünyasının yenilenmesi, Batı Avrupa proletaryasının mücadelesinden değil, Rus köylüsünün bağrından doğacaktı. Benim eleştirim bu çocukça görüşe karşı yöneltilmişti.
Ama Rus köy topluluğu, Herzen’lerden ve Tkaçov’lardan kat kat üstün kimselerin de dikkatini çekmiş ve takdirini kazanmıştı. Rusya’nın kendisine çok şey borçlu olduğu ve Sibirya’da Yakutlar arasındaki uzun sürgün yılları ile yavaş yavaş öldürülüşü “Kurtarıcı” Aleksandır II’nin anısı üzerinde kara bir leke olarak kalacak olan büyük düşünür Nikolay Çernişevski de bunlar arasındaydı.
Rusya’yı Batı Avrupa’dan ayıran entelektüel sınır yüzünden, Çernişevski, Marx’ın yapıtlarından hiç birisini okumamıştı ve Kapital çıktığında da çoktan Siedne-Vilyuisk’te, Yakutlar arasında bulunuyordu. Zihinsel gelişmesi tamamıyla bu entelektüel sınırın yarattığı koşullar içinde kalmak zorundaydı. Çarlık sansürünün geçmesine izin vermediği şey, Rusya için kısmen ya da tümüyle mevcut değildi, öyle ki, yazılarının şurasında burasında zayıf bir noktaya, ya da görüş darlığına raslandığında, şaşırtıcı olan şey, bunun neden bu kadarla kaldığıdır.
Çernişevski de, Rus köy topluluğunu, mevcut toplumsal biçimden, bir yandan Rus köy topluluğundan daha yüksek ve öte yandan da sınıf karşıtlıklarına sahip Batı Avrupa’nın kapitalist toplumundan daha yüksek yeni bir gelişme aşamasına geçişin aracı olarak görmüştür. Çernişevski’ye göre, Rusya’nın üstünlüğü, Batı böyle bir şeye sahip değilken, Rusya’nın böyle bir araca sahip oluşundan gelmekteydi.
“Daha iyi bir toplum düzeninin getirilmesi, Batı Avrupa’da kişi haklarının sınırsızca geniş olması yüzünden büyük ölçüde engellenmektedir … kişinin yararlanageldiği şeyin ufacık bir parçasını dahi terketmesi kolay değildir, ve Batı’da kişi, sınırsız kişisel haklara alışmıştır. Karşılıklı ödün vermenin yararları ve zorunluluğu ancak acı deneyimlerle ve bu konuda uzun süre kafa yormakla öğrenilebilir. Batıda daha iyi bir iktisadi ilişkiler sistemi özverilere bağlıdır, ve (sayfa 477) bunu kurmanın güçlüğü de buradan gelmektedir. Bu, İngiliz ve Fransız köylülerinin alışkanlıklarına ters düşmektedir.” Ama “bir ülkede bir ütopya olarak görülen şey, bir başkasında fiilen vardır. … İngilizlerin ve Fransızların ulusal yaşamlarına sokmayı bunca güç buldukları alışkanlıklar, Rusların ulusal yaşamında fiilen mevcuttur. … Batının o kadar güç ve uzun yoldan ulaşmaya çabaladığı düzen, bizde köy yaşamımızın güçlü ulusal adetlerinde mevcuttur. … Batıda ortak toprak mülkiyetinin yitirilmesinin nasıl acınacak sonuçlar verdiğini ve yitirdikleri şeyi Batılı halklara geri vermenin ne kadar güç olduğunu görüyoruz. Batı örneği bizim için boşa gitmemelidir.” (Çernişevski, Yapıtlar, Cenevre baskısı, c. 5, s. 16-19; aktaran Plehanov, Naşi raznoglasia,[277] Cenevre 1885.)
Toprağı hâlâ ortaklaşa işleyen ve bunun sonucu ürünü tek tek aileler arasında pay eden Ural Kazaklarına ilişkin olarak şunları söylüyor:
“Ural halkı, makinenin tahıl yetiştiriciliğine sokulduğu güne kadar bugünkü sistemleri içinde kalacak olurlarsa, yüzlerce desiyatinlik büyük çiftlikleri gerektiren makinelerin kullanılmasına olanak veren bir sistemi muhafaza etmiş olmaktan çok memnun kalacaklardır.” (Ibidem, s. 131.[278])
Bununla birlikte, unutulmamalıdır ki, bu Ural Kazakları, askeri düşüncelerle muhafaza edilen (kışla komünizmi bizde de vardır) toprağı ortaklaşa işliyor oluşlarıyla, neredeyse tıpkı bizim zaman zaman yeniden bölüşüm yapan Mosel üzerindeki aile toplulukları [Gehöferschaften] gibi, Rusya’dan çok kopukturlar. Ve eğer mevcut düzen makinenin girmesine kadar bozulmadan kalacak olursa, bunun meyvelerini toplayacak olanlar kendileri değil, hizmetkarlık ettikleri Rus askeri hazinesi olacaktır.
Her ne hal ise, gerçek şudur: Batı Avrupa’nın kapitalist toplumu dağılırken ve kendi gelişmesinin kaçınılmaz çelişkileri tarafından yokedilmek tehdidi altında bulunurken, Rusya’da ekili toprağın neredeyse yarısı ortak mülk olarak köy topluluklarının ellerinde bulunmaktadır. Eğer Batıda, karşıtlıkların toplumun yeniden örgütlenmesiyle çözülmesi, zorunlu bir koşul olarak, bütün üretim araçlarının, ve dolayısıyla toprağın da, bir bütün olarak toplum (sayfa 478) mülkiyetine dönüştürülmesini gerektirecek olursa, Batıda hâlâ kurulacak olan bu ortak mülkiyet ile, Rusya’da zaten, ya da daha çok hâlâ varolan ortak mülkiyet arasındaki ilişki ne olur. Bu, koskoca kapitalist dönemi atlayarak Rus köylü komünizmini, bir anda, kapitalist çağın bütün teknik başarılarıyla zenginleştirerek, bütün üretim araçları üzerinde modern sosyalist ortak mülkiyet haline dönüştürecek bir halk hareketinin başlangıç noktası olabilir mi? Yoksa, Marx’ın aşağıya aktarılan mektubunda Çernişevski’nin düşüncelerinden birini formüle ederken dediği gibi: “Rusya kapitalist sisteme geçmek için, liberal iktisatçılarının arzuladıkları gibi, işe köy topluluklarını yıkmakla mı başlamalıdır, yoksa kendi tarihsel yeteneklerini geliştirirken, bu sistemin sıkıntılarına katlanmaksızın, onun bütün meyvelerini elde edebilir mi?”
Sorunun bu biçimde konuluşu, yanıtın nerede olduğunu gösteriyor. Rus topluluğu kendisini daha üst bir ortak mülkiyet biçimine geçirmek için bir kez olsun kendi içinden bir dürtü yaratmaksızın, yüzyıllardır varolagelmiştir, tıpkı ilkel komünist düzenlere sahip Cermen markı, Kelt klanı ve Hint toplulukları ve ötekiler gibi. Zaman içerisinde, ve, onları kuşatan ve içlerinde gelişen ve yavaş yavaş nüfuz eden meta üretiminin ve aileler ve bireyler arasındaki değişimin etkisi altında, komünist niteliklerini gittikçe daha çok yitirmişler, birbirlerinden bağımsız toprak sahipleri topluluklarına bölünmüşlerdir. Bunun sonucu olarak, Rus topluluğunu farklı ya da daha iyi bir geleceğin bekleyip beklemediği sorulabiliyorsa, bunun suçu onda değil, Batı Avrupa’da yalnızca genel olarak meta üretiminin değil, onun en üst ve nihai biçiminin -kapitalist üretimin- bile kendi yaratmış olduğu üretici güçlerle çelişkiye düştüğü, bu güçleri idare etme yeteneğinden yoksun olduğunu gösterdiği, ve bu iç çelişkiler ve buna tekabül eden sınıf çatışmaları tarafından yokedilmekte olduğu ana kadar, Avrupa ülkelerinden birinde, göreli canlılığını korumuş olmasındadır. Tek başına bu bile, Rus topluluğunun eninde sonunda geçireceği böyle bir dönüşüm için, girişimin, hiç bir zaman kendisinden değil, ancak Batının (sayfa 479) sanayi proletaryasından gelebileceğini göstermektedir. Batı Avrupa proletaryasının burjuvazi karşısındaki zaferi ve bunun sonucu olarak kapitalist üretimin yerine toplumsal olarak yönetilen bir ekonominin konması – Rus topluluğunun aynı gelişkinlik aşamasına yükselmesinin zorunlu önkoşulu işte budur.
Tarımsal komünizm aslında, hiç bir yerde, kendi yıkılışı dışında hiç bir zaman hiç bir şey getirmemiş olan kabile topluluğundan gelmemiştir. 1861’e gelindiğinde, Rus köy topluluğunun kendisi, bu türden komünizmin görece zayıflamış bir biçimiydi; Hindistan’ın bazı kesimlerinde ve Güney Slav aile topluluğunda (zadruga) hâlâ uygulanan ve muhtemelen Rus topluluğunun atası olan toprağın ortaklaşa işlenmesi, yerini bireysel aile işletmelerine bırakmak zorunda kalmıştı; ortak mülkiyetin varlığı ancak çeşitli yerlerde ve çeşitli zaman aralıklarıyla yinelenen toprağın yeniden paylaşılmasında görülüyordu. Bu yeniden paylaşmalar kendiliklerinden ya da bir kararla ortadan kalktı mı, küçük topraklı köylülerden oluşan köy çıkar ortaya.
Ama, Batı Avrupa’daki kapitalist üretimin, Rus köy topluluğu ile yan yana yaşadığı halde, yokolma noktasına yaklaşıyor oluşu ve toplumsal mülkiyet halinde bulunan üretim araçlarının bir plana göre yönetildiği yeni bir üretim biçimini gerektiriyor oluşu – Rus topluluğuna, bu yeni toplum biçimini kendi başına geliştirmesi için gerekli gücü, tek başına bu olgu, sağlayamaz. Kapitalist toplumun kendisi bu devrimi yapmadıkça, kapitalist toplumun geniş üretici güçlerini ortak mülkiyet ve toplumsal araç olarak nasıl devralabilir? Rus topluluğu, kendi toprağını bile ortaklaşa işlenmesini unutmuşken, büyük sanayiin toplumsal olarak yönetileceğini dünyaya nasıl gösterebilir?
Rusya’da, bütün uzlaşmaz çelişkileri ve çatışmalarıyla birlikte Batının kapitalist toplumunu gayet iyi bilen ve bu görünürdeki çıkmazdan nasıl çıkılacağı konusunda açık-seçik düşüncelere sahip birçok insanın bulunduğu doğrudur. Ama, birincisi, bunu anlayan birkaç bin kişi köy topluluklarında yaşamıyorlar, oysa Büyük Rusya’da hâlâ ortak toprak mülkiyeti altında yaşayan yaklaşık 50 milyon insan bu konuda en ufak bir fikre sahip değiller. 1800-1840’ın İngiliz (sayfa 480) proleterleri Robert Owen’ın kendi selametleri için yaptığı planları ne kadar yabancı ve anlaşılmaz buldularsa, bunlar da bu birkaç bin kişinin görüşlerini öyle buluyorlar. Owen’ın New Lanarck’taki fabrikasında çalıştırdığı işçilerin çoğunluğu, İskoçya’daki Kelt klanlarında dağılmakta olan komünist kabile topluluklarının düzeni altında ve alışkanlıkları içinde yetişmiş insanlardı, ama Owen, bunlardan büyük bir anlayış gördüğünden sözetmiyor. İkincisi, iktisadi gelişmenin düşük bir aşamasında bulunan bir toplumun, ancak çok daha yüksek bir gelişme aşamasında bulunan bir toplumda ortaya çıkan ve çıkabilecek olan sorunları ve çatışmaları çözmesi, tarihsel olarak olanaksızdır. Meta üretiminden ve özel değişimden önce ortaya çıkan bütün kabile topluluklarının aldıkları biçimlerle, geleceğin sosyalist toplumu arasında ortak olan tek şey vardır, o da belirli şeylerin, üretim araçlarının, ortak mülk oluşları ve belirli gruplar tarafından ortaklaşa kullanılmalarıdır. Ama tek başına bu ortak özellik, alt düzeydeki biçimin, kapitalist toplumun bizzat kendi yarattığı en son ürünü olan geleceğin sosyalist toplumu haline gelmesine henüz yetmez. Her belirli iktisadi biçimleniş, kendi bağrından doğan kendi sorunlarını halletmelidir; tamamıyla yabancı bir başka biçimlenişin karşısında duran sorunları halletmeye çalışmak saçma olur. Bu, Güney Slav zadrugası, Hint kabile topluluğu ya da üretim araçlarının ortak mülkiyette bulunuşu ile belirlenen yabanıllık ya da barbarlık döneminin herhangi bir başka toplumsal biçimi için geçerli olduğu kadar, Rus topluluğu için de geçerlidir.
Ama proletarya bir kez zafere ulaştı mı, ve Batı Avrupa uluslarında üretim araçları ortak mülkiyete geçti mi, kapitalist üretime geçmeyi henüz başarmış olan ve kabile kurumlarının ya da bunların kalıntılarının hâlâ kendilerini korudukları ülkelerin, bu ortak mülkiyet kalıntılarını ve buna tekabül eden halk alışkanlıklarını, sosyalist topluma ilerleyişi oldukça kısaltmanın güçlü araçları olarak kullanabilmeleri ve bizim Batı Avrupa’da içinden geçmek zorunda olduğumuz çilelerden ve mücadelelerden kendilerini büyük çapta kurtarmaları yalnızca olanaklı değil, kaçınılmazdır da. Ama bugünkü kapitalist Batı örneği ve onun etkin desteği, (sayfa 481) bunun kaçınılmaz koşuludur. Ancak kapitalizmin kendi yurdunda ve egemen olduğu ülkelerde altedilmesiyle, ancak geri kalmış ülkelerin onların deneyiminden “bunun nasıl yapıldığını”, modern sanayiin üretici güçlerinin bütün toplum yararına toplumsal mülk olarak nasıl işletildiğini görmeleriyledir ki – ancak o zamandır ki, geri kalmış ülkeler bu kısaltılmış gelişme sürecine girebileceklerdir. Ama o zaman da başarmaları kesinleşecektir. Ve bu yalnızca Rusya için değil, kapitalizm-öncesi gelişme aşamasında olan bütün ülkeler için de geçerlidir. Ne var ki, yerli halkın, devrim döneminde toplumsal dönüşümlerin Batı ile hemen hemen aynı anda yapılabilmesini sağlayacak olan kapitalist gelişmenin entelektüel ürünlerini benimsemiş bulunduğu Rusya’da bu, görece daha kolay olacaktır.
Marx ve ben, bunu, Komünist Parti Manifestosu’nun Plehanov’un çevirdiği Rusça baskısının Önsözünde, 21 Ocak 1882’de, söylemiş bulunuyorduk. Şöyle yazmıştık:
“Ama Rusya’da, hızla gelişen kapitalist vurguna ve henüz gelişmekte olan burjuva toprak mülkiyetine karşılık, toprağın yarısından fazlasına köylülerin ortaklaşa sahip olduklarını görüyoruz. Şimdi sorun şudur: Büyük çapta zayıflamış olsa bile, gene de, ilkel bir ortak toprak sahipliği biçimi olan Rus obşina’sı, doğrudan doğruya komünist ortak mülkiyetin üst biçimine geçebilir mi? Ya da, tersine, ilkönce, Batının tarihsel evrimini oluşturan aynı çözülme sürecinden mi geçmelidir?
“Buna bugün verilebilecek tek yanıt şudur: Eğer Rus Devrimi, Batıdaki bir proleter devriminin habercisi olur, ve bunlar, böylelikle, birbirlerini tamamlarlarsa, Rusya’daki mevcut ortak toprak sahipliği, komünist bir gelişmenin başlangıç noktası olabilir.”
Ama unutulmamalı ki, Rus ortak mülkiyetinin sözü edilen güçlü çözülüşü, o zamandan beri oldukça ilerlemiştir. Kırım Savaşındaki yenilgiler Rusya’nın hızlı gelişmeye olan gereksinmesini açıkça göstermiştir. Temel gereksinme demiryollarınaydı, ve bunlar büyük bir yerli sanayi olmaksızın büyük ölçekte edinilemezdi. Büyük sanayi için ilk (sayfa 482) önkoşul, köylülerin kurtuluşu denen şeydi; bu Rusya’yı kapitalist çağa, ve dolayısıyla ortak toprak mülkiyetinin hızla erimesi çağına soktu. Taksit ödemelerinin ve yükseltilmiş vergilerin yükü altında, ama daha kötü ve daha küçük toprak parçalarıyla, köylüler, kaçınılmaz olarak, kendilerini, çoğu köy topluluğunun zenginleşmiş üyeleri olan tefecilerin avuçları içinde buldular. Demiryolları, bir zamanların birçok uzak köşelerinin tahılları için pazarlar açtı, ama aynı demiryolları büyük sanayiin ucuz ürünlerini de getirdi ve bunlar, köylülerin o zamana kadar kısmen tüketim için ve kısmen de pazar için benzer nesneler üreten ev sanayilerinin yerini aldılar. Eski iktisadi ilişkiler bozuldular, doğal ekonomiden para ekonomisine geçişe her zaman eşlik eden düzensizlik başladı, topluluk üyeleri arasında büyük mülkiyet farklılıkları doğdu – yoksullar zenginlerin borç köleleri haline geldiler. Kısacası, para ekonomisinin yerleşmesiyle Solon zamanından kısa bir süre önce Atina’da genslerin dağılmasına yolaçan aynı süreç,[6*] Rus topluluğunu da kaplamaya başladı. Solon, henüz gelişmemiş olan özel mülkiyet hakkına devrimci bir müdahaleyle, borçlarını iptal edivererek, borç kölelerini kurtarmayı başarmıştı. Ama eski Atina gensini diriltememişti, ve çözülüşü belirli bir doruk noktasına vardı mı, Rus topluluğunu da tekrar kurabilecek hiç bir güç yeryüzünde yoktur. Ayrıca Rus hükümeti, köylünün toprağı tekrar bölüşme alışkanlığını kırmak ve kendisini kendi payının özel sahibi olarak hissetmesini sağlamak için, toprağın topluluk üyeleri arasında yeniden paylaştırılmasının 12 yılda bir kezden daha sık yapılmasını yasaklamıştır.
Marx, daha 1877 yılında Rusya’ya gönderdiği bir mektupta, aynı anlama gelen şeyler söylemiştir.[7*] Şimdi Devlet Bankası Haznedarı olarak Rus banknotlarının üzerine imzasını koyan Bay Jukovski adında biri, Avrupa Kuryesi’nde (Vestnik Yevropi) Marx hakkında bir şey yayınlamış ve bir başka yazar da[8*] buna Anayurt Notları’nda (Oteçestvenniye Zapiski) karşılık vermişti.[279] Bu sonuncusuna bir düzeltme (sayfa 483) olarak, Marx, Anayurt Notları editörüne, özgün Fransızcası elyazması kopyalar halinde Rusya’da uzun süre elden ele dolaştıktan sonra 1886’da Cenevre’de, Halk İradesinin Kuryesi’nde (Vestnik Norodnog Voli), ardından da Rusya’da yayınlanan[280] bir mektup yazdı. Marx’ın yazmış olduğu bütün öteki şeyler gibi, bu mektup da, Rus çevrelerinde büyük ilgi gördü ve çok çeşitli biçimlerde yorumlandı, burada bunun içeriğinin özünü verişimin nedeni budur.
Marx Anayurt Notları tarafından kendisine atfedilen ve Rus liberalleri gibi, kendisinin de, Rusya’nın en ivedi görevinin köylülerin ortak mülkiyetini dağıtmak ve kapitalizme atılmak olduğuna inandığını iddia eden görüşü reddetmekle başlıyor. Kapital’in birinci baskısındaki kısa bir notta Herzen’e değiniyor oluşu, hiç bir şey tanıtlamazdı. Söylediği şuydu: “İnsan ırkını kemiren … kapitalist üretimin etkisi, şimdiye kadar olduğu gibi, ulusal asker güruhunun, ulusal borçların, vergilerin, savaş sanatındaki inceliklerin, vb. büyüklüğü ile rekabet ede ede Avrupa kıtası üzerinde gelişmeye devam edecek olursa, yarı-Rus ama safkan Moskovalı Herzen’in büyük bir coşkuyla kehanette bulunduğu gibi (yeri gelmişken belirtelim ki, bu romancı ‘Rus komünizmi’ konusundaki keşiflerini Rusya’da değil, Prusya hükümet danışmanı Haxthausen’in yapıtlarına dayanarak yapmıştır), Avrupa’nın kırbaçla ve zorunlu Kalmuk kanı aşısıyla gençleştirilmesi, sonuçta kaçınılmaz hale gelebilir.” (Kapital, I. erste Ausgabe, s. 763.)[281] Marx şöyle devam ediyor: bu pasaj, “Rus halkının, kendi ülkeleri için, Batı Avrupa’nın izlemekte olduğundan farklı bir gelişme yolu bulmak” (buraya kadarki alıntı, özgün metinde Rusçadır) “yolundaki çabalarına ilişkin görüşlerimin hiç bir biçimde anahtarı olarak kabul edilemez”, vb. -“Kapital’in İkinci Almanca Baskısının Sonsözü’nde, ‘büyük Rus bilgini ve eleştiricisi’nden” (Çernişevski) “hakettiği büyük saygıyla söz ettim. Dikkate değer makalelerinde, bu bilgin, şu soruyu ele almıştır: Rusya kapitalist sisteme geçmek için, liberal iktisatçıların arzuladıkları gibi, işe köy topluluklarını yıkmakla mı başlamalıdır, yoksa kendi tarihsel yeteneklerini geliştirirken, bu (sayfa 484) sistemin sıkıntılarına katlanmaksızın, onun bütün meyvelerini elde edebilir mi? Kendisi bu ikincisinden yana olduğunu söylemektedir.
“Kısacası, ‘hiç bir şeyi tahmine’ bırakmak istemediğimden sözü dolandırmayacağım. Rusya’nın iktisadi gelişmesi konusunda bilgilere dayanan yargılarda bulunabilmek için, Rusça öğrendim ve yıllarca konuya ilişkin resmi ve öteki yayınları inceledim. Vardığım sonuç şu oldu: Rusya 1861’den beri izlemekte olduğu yolda ilerlemeyi sürdürecek olursa, tarihin bir halka sunduğu en büyük şansı kaçıracak ve kapitalist sistemin bütün kötü sonuçlarını tatmak zorunda kalacaktır.”
Bunun ardından, Marx, eleştirmenin birkaç hatasını daha açıklığa kavuşturuyor; ele almakta olduğumuz konuya ilişkin olan tek pasaj şöyle:
“Eleştirmenim bu tarihsel taslağı Rusya’ya nasıl uygulayabilir?” (Kapital’deki ilkel birikimi kastediyor.) “Ancak şöyle: Eğer Rusya, Batı Avrupa ulusları gibi, kapitalist bir ulus haline gelmeye çalışacak olursa -ve son birkaç yılda bu doğrultuda büyük güçlüklere katlanmıştır- daha önceden köylülerin büyük bir kısmını proleterler haline getirmedikçe, bunu başaramayacaktır; bunu bir kez yapıp kendisini kapitalist sistemin bağrında buldu mu, bütün öteki dinsiz halklar gibi, onun amansız yasalarına maruz kalacaktır. Hepsi bu.”
Marx’ın 1877’de yazdıkları buydu. O sıra Rusya’da iki hükümet vardı: Çar hükümeti ve terörist komplocuların gizli yürütme komitesinin (ispolnitelnyj komitet)[282] hükümeti. Bu gizli ikinci hükümetin gücü günden güne artıyordu. Çarlığın yıkılması çok yakın görünüyordu; Rusya’daki bir devrim, tüm Avrupa gericiliğini en sağlam desteğinden, en büyük yedek ordusundan yoksun bırakacak ve, böylelikle, Batıdaki siyasal hareket için çok daha elverişli mücadele koşulları yaratırken, ona bir başka güçlü iti daha kazandıracaktı. Dolayısıyla Marx’ın, mektubunda, Ruslara, kapitalizme atlamakta çok acele etmemelerini salık vermesinde şaşacak bir şey yoktur. (sayfa 485)
Rusya’da devrim olmamıştır. Çarlık, bütün “düzen aşığı” mülk sahibi sınıfları geçici olarak çarlığın kucağına atan terörizme karşı zafer kazanmıştır. Marx’ın bu mektubunu yazmasından bu yana geçen 17 yıl içerisinde, Rusya’da kapitalizmin gelişmesi ve köy topluluğunun dağılması, ileriye doğru büyük adımlar atmıştır. Öyleyse bugünkü, 1894’teki, durum nedir?
Kırım Savaşındaki yenilgilerden ve imparator Nikola I’in intihar etmesinden sonra eski çarlık despotizminin değişmeden kalması gözönünde bulundurulduğunda, bir tek çıkış yolu vardı: kapitalist sanayie olabildiğince çabuk geçmek. Ordu, imparatorluğun aldığı muazzam boyutlar ve savaş alanlarına varmak için yapılan uzun yürüyüşler yüzünden perişan olmuştu; bu uzaklıklar bir stratejik demiryolu ağı ile birbirlerine bağlanmalıydılar. Ama demiryolları demek, kapitalist bir sanayi ve ilkel tarımın devrimcileştirilmesi demekti. Bir yandan, ülkenin en uzak yerlerinden gelen tarımsal ürünler bile dünya pazarıyla doğrudan temas haline geliyor, öte yandan da ray, lokomotif, vagon vb. sağlayan bir yerli sanayi olmaksızın geniş bir demiryolu ağı kurulamıyor ve işletilemiyordu. Ama, aynı zamanda bütün sistemi de getirmeksizin büyük sanayiin yalnızca bir dalını kurmak olanaksızdır; Moskova ve Vladimir guberniyalarında ve Baltık bölgesinde eskiden beri kök salmış olan görece modern tekstil sanayiine yeni bir iti kazandırıldı. Demiryollarının ve fabrikaların kurulmasını, mevcut bankaların genişletilmesi ve yenilerinin kurulması izledi; köylülerin serflikten kurtulmaları seyahat özgürlüğü yarattı, ve bunun, doğal olarak, bu köylülerin önemli bir kısmının toprak sahipliğinden de kurtulmaları sonucunu vermesinden başka bir şey beklenemezdi. Böylelikle, kapitalist üretim tarzının bütün temelleri Rusya’da kısa bir zamanda atıldı. Ama bu durumda balta, Rus köy topluluğunun köklerine de indirilmiş oluyordu.
Şimdi bundan yakınmanın bir yararı yok. Çarlık despotizminin yerine doğrudan parlamenter yönetim, Kırım Savaşının ardından soyluluk ve bürokrasi tarafından getirilmiş olsaydı, bu süreç bir miktar yavaşlayabilirdi, ama eğer iktidara uç vermekte olan burjuvazi gelseydi, mutlaka hızlanırdı. O koşullar altında bir başka seçenek yoktu. Fransa’da (sayfa 486) İkinci İmparatorluk varken ve İngiltere’de kapitalist sanayi serpilmekteyken, Rusya’nın, sahip olduğu köy topluluğu temeli üzerinde, paldır-küldür devlet-sosyalizmi deneylerine girmesi pek beklenemezdi. Bir şey olmalıydı. Meta üreten ülkelerde her zaman ve her yerde olduğu gibi, insanların çoğunlukla ancak yarı-bilinçli ya da tamamıyla mekanik olarak davrandıkları, ne yaptıklarını bilmedikleri o koşullar altında olanaklı olan ne idiyse o oldu.
Ama derken Almanya’nın başlattığı yukardan devrimler dönemi geldi, ve onunla birlikte de, bütün Avrupa ülkelerindeki hızlı sosyalist büyüme dönemi. Rusya bu genel harekete katıldı. Beklendiği gibi, onun bu hareketi, çarlık despotizmine karşı saldırı ve ulus için entelektüel ve siyasal gelişme özgürlüğü kazanma biçimini aldı. Toplumsal yeniden doğuşu bağrından çıkartabilecek olan ve çıkartması gereken köy topluluğunun sihirli gücüne olan inanç -gördüğümüz gibi Çernişevski’nin de kendisini tümüyle kurtaramadığı bir inanç-, ön safta çarpışan yiğit Ruslara coşku ve gayret vermekle üzerine düşeni yaptı. Birkaç yüz kişiden fazla olmayan, cesaretleri ve adanmışlıkları, çarlık mutlakıyetini, teslim olma olasılığını ve koşullarını düşünme noktasına getirmiş olan bu kimselerle, Rus halkının toplumsal devrim için seçilmiş insanlar olduklarına inanıyorlar diye, kavga edecek değiliz. Ama elbette onların bu yanılgılarını paylaşmak zorunda da değiliz. Seçkin insanların zamanı kesinlikle gerilerde kalmıştır.
Bu mücadele sürerken, Rusya’da kapitalizm hızla ilerliyor ve teröristlerin ulaşmayı başaramadıkları hedefe doğru gittikçe daha çak yaklaşıyordu: çarlığı teslim olma zorunda bırakmak.
Çarlık para gereksinmesi içindeydi. Yalnızca sarayın lüksü, bürokrasisi, ve her şeyden çok da ordusu ve rüşvete dayanan dış politikası için değil, özellikle perişan mali sistemi ve buna tekabül eden saçma demiryolu politikası için de. Dış kaynaklar, çarlığın açıklarını artık kapamayı ya istemiyorlar ya da kapayamıyorlardı; yardım içeriden gelmeliydi. Demiryolu hisselerinin ve istikrazların da bir kısmı ülkeye getirilmeliydi. Rus burjuvazisinin ilk zaferi demiryolu imtiyazları oldu; buna göre, doğacak bütün kârlar hisse sahiplerine, (sayfa 487) zararlar da devlete ait olacaktı. Ardından, sınai girişimlerin kurulması için teşvikler ve vergi iadeleri, yerli sanayi için de, birçok eşyanın ithalini hemen hemen olanaksız kılan koruyucu gümrükler geldi. Büyük bir borç altında olduğundan ve yurtdışında da kredisi hemen hiç kalmadığından, Rus devletinin, yerli sanayiin korunarak geliştirilmesinde doğrudan mali çıkarı vardı. Dış borçlarının faizlerini ödemek için durmadan altın gereksinmesi içindedir. Ama Rusya’da altın yoktur, yalnızca kağıt para dolaşımı vardır. Altının bir kısmı, gümrüklerin altınla ödenmesi talimatı verilerek sağlanmaktadır; ki, bu arada belirtelim, bu, gümrük tarifelerinin %50 yükselmesine neden olmaktadır. Ama altının büyük kısmı, Rusya’nın hammadde ihracatının yabancı sınai ürün ithalatını aşmasıyla elde edilmek zorundadır; Rus hükümeti, altını, aradaki bu fark tutarında çıkartılan yabancı poliçeleri kağıt para karşılığı satınalarak elde etmektedir. Dolayısıyla hükümet, dış borçlarının faizini karşılamak için yeni dış borçlanmalara girmek istemiyorsa, Rus sanayiinin bütün iç talebi karşılayabilecek kadar hızla güçlenerek büyümesini sağlamak zorundadır. Rusya’nın yabancı kaynaklardan bağımsız, kendi kendine yeterli bir sanayi ülkesi haline gelmesi istemi, buradan ileri gelmektedir; hükümetin, Rusya’nın kapitalist pekişmesini birkaç yıl içinde doruk noktasına vardırmak yolundaki çılgınca çabaları buradan ileri gelmektedir. Bu olmazsa, geriye, Devlet Bankasında ve Devlet Hazinesinde birikmiş olan metal savaş fonuna elatmaktan, ya da devletin iflas etmesinden başka bir şey kalmıyor. Her iki durumda da, bu, Rus dış politikasının sonu demektir.
Bir şey açıktır: bu koşullar altında, genç Rus burjuvazisi, devlet üzerinde sağlam bir yere sahiptir. Bütün önemli iktisadi sorunlarda devlet onun arzusunu yerine getirmek zorundadır. Çarın ve onun memurlarının despotik otokrasisine hâlâ katlanıyor olabilir, ama bunun nedeni, salt, bürokrasinin yozlaşmasıyla yumuşamış olması dışında, otokrasinin, burjuva liberal anlamda da olsa, Rusya’nın bugünkü durumunda sonuçlarını kimsenin önceden göremeyeceği değişikliklerden daha büyük güvenceler sağlıyor oluşudur. Böylece Rusya’nın bir sınai kapitalist devlet haline gelişi, köylüsünün büyük bir kısmının proleterleşmesi ve eski komünist (sayfa 488) topluluğun yokoluşu, artan bir hızla sürüp gitmektedir.
Bu topluluğun, fırsat doğduğunda ve, Marx’ın ve benim 1882’de hâlâ umduğumuz gibi, Batı Avrupa’daki bir devrimle uyum içersinde, komünist gelişmenin başlangıç noktası olup olmayacağı konusunda bir şey diyemeyeceğim. Ama şu kadarı kesindir: bu topluluktan geriye bir şey kalması isteniyorsa, bunun ilk koşulu, çarlık despotizminin yıkılmasıdır, Rusya’da bir devrimdir. Rus Devrimi, yalnızca, ulusun büyük bölümünü, köylüleri, mir’lerini, dünyalarını oluşturan köydeki yalıtılmışlıklarından kurtarmakla kalmayacak; köylüleri dış dünyayı ve onunla birlikte kendilerini, kendi durumlarını görecekleri ve mevcut sefaletlerinden kurtuluşun yollarını öğrenecekleri geniş alana çıkarmakla kalmayacaktır – Rus devrimi, aynı zamanda, Batıdaki işçi hareketine de taze bir iti kazandıracak ve mücadele için yeni ve daha iyi koşullar yaratacak ve böylelikle modern sanayi proletaryasının zaferini çabuklaştıracaktır; o zafer ki, bugünkü Rusya, ister topluluğa, ister kapitalizme dayanarak olsun, o olmaksızın sosyalist bir dönüşümü sağlayamaz. (sayfa 489)

1894’ün ilk yarısında yazılmıştır

F. Engels, Internationalesaus dem
“Volksstaat” (1871-1875), Berlin
1894’te yayımlanmıştır

Dipnotlar
[1*] Hükümetin kendisine düşman olan soyluluğu yoketmek ve köylüleri kendi yanına çekmek istediği Polonya bu bakımdan bir istisnadır. [“Der Volksstaat”ta yayın!anan metne konan not; 1815 ve 1894 baskı!arında yer almamıştır.]
[2*] Artel konusunda, öteki şeyler yanında, bkz: Sbornik materialav ob Arteljach v Rossiji [“Rusya’daki Arteller üzerine Materyal Derlemesi”], St. Petersburg 1873, Kısım 1. [Engels’in notu.]
[3*] Köylülerin durumu konusunda, ötekiler arasında, tarımsal üretim konusundaki hükümet komisyonunun resmi raporuna (1873), ve ayrıca, Skaldin, W. zachöıusti i w Stolice [“Issız Taşrada ve Başkentte”], St. Petersburg 1870’e bakınız; ikincisi liberal bir tutucu tarafından yazılmıştır. [Engels’in notu.]
[4*] 1863 ayaklanmasıyla soyluluğun büyük ölçüde yıkıma uğradığı Polonya’da, özellikle Grodno guberniyasında, köylüler, şimdi, sık sık soyluların malikanelerini satınalmakta ya da kiralamakta ve bunları parçalamaksızın kendi ortak hesaplarına işlemektedirler. Ve bu köylüler yüzyıllardır ortak mülkiyete sahip olmamışlardır ve Büyük Rus’lardan olmayıp, Polonyalı, Letonyalı ve Beyaz Rus’turlar. [Engels’in notu.]
[5*] Ünlü bir Alman haydudu olan Jhann Bückler’in takma adı. -Ed.
[6*] Bkz: F. Engels, Der Ursprung der Familie etc., 5. Aufl., Stuttgart 1892, s. l09-l13. [Bkz: Friedrich Engels, Ailenin, Öze! Mü!kiyetin ve Dev!etin Kökeni, Sol Yayınları, Ankara 1977, s. 156-163. -Ed.]
[7*] Bkz: Karl Marx, “Oteçestvenniye Zapiski Yazıkuruluna Mektup”. -Ed.
[8*] N. K. Mihaylovski. -Ed.

[273] “Rusya’daki Toplumsal İlişkiler” adlı bu makalesinde Engels, Rusya’da gittikçe şiddetlenmekte olan devrimci durumun belirleyici etmenlerine işaret ediyor. Bu etmenler, Rus işçi sınıfının siyaset sahnesinde yeralması ve serfliğin kaldırılmasından sonra köylülerin soyulmasının sonucu olarak ortaya çıkan yığınsal köylü hareketlerinin kaçınılmaz olarak büyümesidir. Bu makalede ve bu makaleye 1844’te yazılan sonsözde, yazar, Pyotr Lavrov ve Pyotr Tkaçov’un temsil ettikleri 1870’lerin başlarındaki Rus narodizminin ana eğilimlerini ve özellikle 1880’lerin ve 1890’ların liberal narodizmini eleştirmektedir. Engels, narodniklerin tarih konusundaki görüşlerinin idealist iradeci niteliklerini, toplumsal gelişmenin maddi temelini kavramadaki başarısızlıklarını ortaya koymaktadır. Rusya’da 1861’den sonraki toplumsal ilişkilerin genel bir tahlili, Engels’i, kapitalizmin Rusya’da gittikçe gelişmekte olduğu ve bu yüzden de kırsal bölgelerdeki komünal mülkiyetin dağılmakta olduğu sonucuna götürdü. Narodniklerin köylü topluluğunu idealleştirmelerini sert bir biçimde eleştirmiş ve Rusya’nın hızla sanayici kapitalist bir ülke haline gelişine, köylülerin proleterleşmelerine ve “eski komünist topluluğun yokolmasına” işaret etmiştir. Rus devrimci hareketi içerisinde narodnik görüşlerden vazgeçmiş ve bilimsel komünizm teorisini özümsemiş kimselerin ortaya çıkışlarından duyduğu sevinci belirtmiştir. -462, 475.
[274] Burada ve daha ileride Engels, Tkaçov’un Offener Brief an Herin Friedrich Engels adlı 1874’te Zürih’te basılmış olan broşüründen alıntı yapmaktadır. -462, 475.
[275] Engels Haxthausen’in 1847-52’de üç kısım halinde Hanover ve Berlin’de yayınlanmış olan kitabına değiniyor: Stadien über die innern Züstande das Volksleben und insbesondere die ländlichen Einrichtungen Russlands. -465.
[276] Bkz: G. Plehanov, Selected Philosophical Works, Vol. l, Moscow, s. 147. -476.
[277] Ibid., s. 153. -478.
[278] Ibid., s. 152. -478.
[279] Julis Jukovski, “Karl Marx i yego kniga o kapitale” (“Karl Marx ve Sermaye Konusundaki Kitabı”), Vestnik Yevropi (bkz: 59. not), Kitap 9, 1877; ve buna Nikolay Mihaylovski’nin Oteçestvenniye Zapiski’de verdiği yanıt: “Karl Marx pered sudam J. G. Jukovskkogo” (“J. G. Jukovski’nin Bakış Açısından Karl Marx”).
Oteçestvenniye Zapiski. – 1820’de St. Petersburg’da çıkmaya başlayan yazınsal ve siyasal bir dergi; 1839’da zamanın en iyi ilerici dergilerinden biri oldu. Dergi sansürün ardı arkası gelmez baskıları altındaydı ve Nisan 1884’te de çar hükümeti tarafından kapatıldı. -483.
[280] Vestnik Narodnoi Voli. – Narodnaya Volya örgütünün Rusya’dan kaçmış olan Yürütme Komitesi üyelerinin 1883-1886’da Cenevre’de yayınladıkları dergi. Beş sayısı çıkmıştır.
Marx’ın mektubu legal Rus basınında Ekim 1888’de yayınlanmıştır. -284.
[281] Marx, bu pasajı, Kapital’in İkinci Almanca baskısından ve daha sonraki baskılarından çıkartmıştır. -484.
[282] Burada Narodnik örgütün yönetici organlarına değinildiği anlaşılıyor. -485.

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments