Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Perşembe, Ekim 17, 2024
No menu items!
Ana SayfaKitaplıkFransa'da İç Savaş - Karl MarxFransa'da İç Savaş | UİBGK'nin Çağrısı (3.bölüm)

Fransa’da İç Savaş | UİBGK’nin Çağrısı (3.bölüm)

III
18 Mart sabahı, Paris şu gökgürültüsü ile uyandı: Vive la Comune![27*] Peki ama Komün, burjuva sağduyusunu böylesine tedirgin eden bu sfenks nedir?
“Başkent proleterleri”, diyordu 18 Mart günlü bildirgesinde Merkez Komitesi, “yönetici sınıfların güçsüzlük ve döneklikleri ortasında, onlar için kamu işlerinin yönetimini ele alarak durumu kurtarma zamanının gelmiş bulunduğunu anlamışlardır.”
Ama işçi sınıfı mevcut devlet makinesini olduğu gibi almak ve onu kendi amaçları için kullanmakla yetinemez.
Sürekli ordu, polis, bürokrasi, din adamları ve yargıçlar gibi, sistemli ve aşamalı bir işbölümü planına göre biçimlendirilmiş, her yerde varolan organları ile merkezileşmiş devlet iktidarı, doğmakta olan burjuva topluma, feodalizme karşı mücadelelerinde güçlü bir silah hizmeti gördüğü mutlak krallık çağına değin çıkar. Bununla birlikte, her türlü ortaçağsal molozlar, senyörlerin ve soyluların üstünlük hakları, yerel ayrıcalıklar, belediyesel ve loncasal tekeller, taşrasal anayasalar yüzünden, gelişmesi engellenmiş bulunuyordu. 18. yüzyıl Fransız Devriminin dev süpürgesi bütün bu geçmiş zaman kalıntılarını silip süpürdü ve böylece toplumsal dayanağı (substrat), modern devlet kuruluşu üstyapısı karşısına çıkan son engellerden de kurtarmış (sayfa: 260) oldu. Modern devlet, kendisi de yarı-feodal bir nitelik taşıyan eski Avrupa’nın modern Fransa’ya karşı birleşme savaşlarının ürünü olan Birinci İmparatorluk döneminde kuruldu. Daha sonraki rejimler sırasında parlamenter denetim altına, yani varlıklı sınıfların doğrudan denetimi altına konmuş bulunan hükümet, sadece engin ulusal borçların ve ezici vergilerin fideliği olmakla kalmadı; otorite, çıkar, mevki gibi dayanılmaz çekicilikleri ile, bir yandan yönetici sınıfların rahip fesat komiteleri ve serüvencileri arasında uyuşmazlık nedeni oldu, ve öte yandan toplumun iktisadi değişiklikleri ile birlikte siyasal niteliği de değişti. Modern sanayiin ilerlemesi geliştikçe, sermaye ile emek arasındaki sınıf karşıtlığı da genişliyor, yoğunlaşıyor, devlet iktidarı gitgide sermayenin emek üzerindeki ulusal bir iktidar, toplumsal kölelik ereklerine göre örgütlenmiş toplumsal bir güç, bir sınıf egemenliği aygıtı niteliğini kazanıyordu.[28*] Sınıflar mücadelesinde bir ilerleme gösteren her devrimden sonra, devlet iktidarının salt bastırıcı niteliği gitgide daha açık bir biçimde ortaya çıkıyordu. 1830 Devrimi, hükümeti toprak sahiplerinden kapitalistlere, işçilerin en uzak düşmanlarından en dolaysız düşmanlarına geçirdi. Devlet iktidarını, Şubat Devrimi adına ele geçiren cumhuriyetçi burjuvalar, işçi sınıfını “toplumsal” cumhuriyetin, onların toplumsal bağımsızlığını güvence altına alan cumhuriyetten başka bir şey olmadığına inandırmak, ve burjuvalar ile toprak sahiplerinin kralcı yığınına da, hükümetin mali kaygı ve üstünlüklerini tam bir güvenlik içinde “cumhuriyetçi” burjuvalara bırakabileceklerini tanıtlamak ereğiyle, bu iktidarı haziran kıyımlarını kışkırtmak için kullandılar. Bununla birlikte, biricik kahramanca haziran başarılarından sonra, artık cumhuriyetçi burjuvalara, kapkaççılar sınıfının bütün rakip fraction et faction’ları[29*] tarafından, üretici sınıflar ile şimdi açıkça ortaya çıkmış bulunan karşıtlıklar içinde kurulmuş bir koalisyon olan “düzen partisi”nin ilk saflarından artçı birliğine geçmekten başka bir (sayfa: 261) şey kalmıyordu. Hisse senetli [anonim -ç.] şirket biçimindeki hükümetlerinin upuygun biçimi, başkan olarak Louis Bonaparte ile birlikte, “vile multitude”e[30*] kabul edilmiş sınıf terörizmi ve özgür haksızlık rejimi olan République parlementaire[31*] oldu. Her ne kadar parlamenter cumhuriyet, Bay Thiers’nin dediği gibi, “onları (yönetici sınıfın çeşitli bölüntülerini) en az bölen” cumhuriyet idiyse de, buna karşılık bu sınıf ile onun seyrek safları dışında yaşayan tüm toplum arasında bir uçurum yaratıyordu. Birlikleri, daha önceki hükümetler döneminde, kendi öz uyuşmazlıklarının devlet iktidarı için henüz koymuş bulundukları engelleri ortadan kaldırıyordu. Proletaryanın ayaklanma tehlikesi karşısında, birleşik varlıklı sınıf, o zaman devlet iktidarını, kimsenin gözünün yaşına bakmaksızın ve çalımla, sermayenin emeğe karşı ulusal savaş silahı olarak kullandı. Üreticiler yığınına karşı sürekli savaşında, varlıklı sınıf, sadece yürütme gücünü durmadan artan baskı güçleri ile donatma zorunda değil, ama kendi öz parlamenter kalesini, Ulusal Meclisi, yürütme gücüne karşı tüm savunma araçlarından yavaş yavaş yoksun bırakma zorunda da kaldı. Yürütme gücü, Louis Bonaparte’ın kişiliğinde, varlıklı sınıfın temsilcilerini kovdu. “Düzen partisi” cumhuriyetinin doğal ürünü, İkinci İmparatorluk oldu.
İmparatorluk, doğum belgesi yerine hükümet darbesi, vize yerine genel oy hakkı krallık âsası yerine de kılıç ile, köylülüğe, sermaye ve emek savaşımına doğrudan doğruya katılmamış bulunan o geniş üreticiler yığınına dayandığını ileri sürüyordu. Parlamentarizme, ve böylece hükümetin varlıklı sınıflara peçelenmemiş bağımsızlığına da son vererek, işçi sınıfını kurtaracağını ileri sürüyordu. İşçi sınıfı üzerindeki iktisadi üstünlüklerini koruyarak, varlıklı sınıfları kurtaracağını ileri sürüyordu; ve son olarak, ulusal büyüklük yalancı düşünü herkes için yeniden canlandırarak, bütün sınıfların birliğini kurmuş olmakla böbürleniyordu. Gerçeklikte, burjuvazinin ulusu yönetme yeteneğini çoktan yitirmiş ve işçi sınıfının henüz elde etmemiş bulunduğu bir dönemde, tek olanaklı hükümet biçimi de buydu. Bu (sayfa: 262) hükümet, bütün dünyada, toplumun kurtarıcısı olarak alkışlandı. Onun egemenliği altında, tüm siyasal kaygılardan kurtulmuş bulunan burjuva toplum kendisinin hiç bir zaman düşünmediği bir gelişmeye erişti. Sanayi ve ticareti, devsel oranlara eriştiler, mali dolandırıcılık, kozmopolit içki âlemlerini göklere çıkardı, yığınların sefaleti tantanalı, yapmacık, rezilce bir lüksün utanmaz sergilenmesi ile açık bir karşıtlık oluşturuyordu. Toplumun çok üstünde durur gibi görünen devlet iktidarı, gene de bu toplumun en büyük rezaleti ve aynı zamanda onun tüm bozulmuşluklarının yuvası idi. Devletin kendisinin ve kurtarmış bulunduğu toplumun çürümüşlüğü, bu rejimin ağırlık merkezini Paris’ten Berlin’e taşımaya susamış bulunan Prusya’nın süngüleri tarafından açığa çıkarıldı. Emperyalizm, doğmakta olan burjuva toplumun, feodalizmden kendi öz kurtuluş aleti olarak dünyaya getirdiği, ve iyiden iyiye gelişmiş burjuva toplumun, sonunda emeği, sermayeye bir köleleştirme aracı durumuna dönüştürmüş bulunduğu bu devlet iktidarının, aynı zamanda hem en değerden düşmüş, hem de en son biçimidir.
İmparatorluğun doğrudan antitezi, Komün oldu. Şubat Devriminin, Paris proletaryası tarafından kendisi ile ilân edilmiş bulunduğu “toplumsal cumhuriyet” çığlığı, sadece sınıf egemenliğinin kralcı biçimini değil, ama sınıf egemenliğinin kendisini kaldıracak bir cumhuriyet için duyulan belirsiz bir özlemden başka bir şeyi dile getirmiyordu. Komün, bu cumhuriyetin olumlu biçimi oldu.
Eski hükümet iktidarının merkezi, ve aynı zamanda Fransız işçi sınıfının da toplumsal kalesi olan Paris, Thiers ve köylüleri tarafından, imparatorluğun onlara bıraktığı o eski hükümet iktidarını onarmak ve sürdürmek için kalkıştıkları girişime karşı silaha sarılmıştı. Paris, sadece, kuşatma sonucu ordudan kurtulmuş, ve onun yerine çoğunluğu işçiler tarafından oluşturulan bir Ulusal Muhafızı geçirmiş bulunduğu için direnebiliyordu. Şimdi sürekli bir kurum durumuna dönüştürülmesi sözkonusu olan şey, işte bu durumdu. Bu yüzden, Komünün ilk buyrultusu (kararnamesi) sürekli ordunun kaldırılması, ve silahlanmış halk ile değiştirilmesi oldu.
Komün, kentin çeşitli ilçelerinden genel oy hakkı ile (sayfa: 263) seçilmiş belediye meclisi üyelerinden kurulmuştu. Bu üyeler sorumlu ve her an görevden geri alınabilir idiler. Komün üyelerinin çoğu doğal olarak işçilerden ya da işçi sınıfının ünlü temsilcilerinden oluşuyordu. Komün parlamenter bir örgenlik değil, ama aynı zamanda hem yürütmeci hem de yasamacı, hareketli bir gövde olacaktı. Merkezi hükümetin aleti olmaya devam edecek yerde, polis siyasal özniteliklerinden hemen yoksunlaştırıldı ve Komünün sorumlu ve her an görevden geri alınabilir bir aleti durumuna dönüştürüldü. Yönetimin tüm öbür dallarındaki görevliler (memurlar) için de aynı şey oldu. Komün üyelerinden aşama sırasının en altdüzeyine değin, kamu görevi işçi ücretleri karşılığı görülecekti. Yüksek devlet görevlilerinin kullanma hakları ve temsil ödenekleri, bu yüksek görevlilerin kendileri ile birlikte ortadan kalktılar. Kamu hizmetlileri, merkezi hükümet tarafından korunan kimselerin özel mülkiyeti olmaktan çıktı. Sadece belediye yönetimi değil, ama o güne değin devlet tarafından yürütülmüş bulunan tüm girişkenlik, Komünün ellerine verildi.
Eski hükümetin maddi iktidar aletleri olan sürekli ordu ile polis bir kez kaldırıldıktan sonra, Komün manevi baskı aletini, “rahiplerin iktidarı”nı kırma işine girişti; varlıklı kurumlar oldukları ölçüde, tüm kiliselerin dağıtılması ve kamulaştırılması buyrultusunu çıkardı. Rahipler, öncelleri olan havariler gibi, müminlerin sadakaları ile yaşamak üzere, özel yaşamın dünya işlerinden dingin elçekmişliğine gönderildiler. Öğretim kurumlarının tümü parasız olarak halka açıldı, ve aynı zamanda kilise ile devletin her türlü karışmasından da kurtarıldı. Böylece, sadece öğretimin herkes için erişilebilir kılınması ile kalınmamış, ama bilimin kendisi de, sınıf önyargıları ve hükümet iktidarının onu vurmuş bulundukları zincirlerden kurtarılmıştı.
Adalet görevlileri, daha sonra bozmak üzere, sırayla bağlılık yemini etmiş bulundukları ardarda gelen bütün hükümetlere aşağılık bağımlılıklarını gizlemekten başka bir işe yaramayan o yapmacık bağımsızlıktan yoksunlaştırıldılar. Öbür kamu görevlileri gibi, yüksek adalet görevlileri ve yargıçlar da seçilir, sorumlu ve geri alınabilir olacaklardı.
Paris Komünü, elbette, Fransa’nın bütün büyük sanayi (sayfa: 264) merkezlerine örnek hizmeti görecekti. Komün rejimi, Paris ve ikincil merkezlerde bir kez kurulduktan sonra, eski merkezi hükümet, taşra illerinde de, yerini üreticilerin kendi kendileri tarafından hükümetine bırakma zorunda kalacaktı. Komünün geliştirme zamanı bulamadığı kısa bir ulusal örgütlenme taslağında, Komünün en küçük kırsal yerleşme merkezlerinin bile siyasal biçimi olacağı ve kırsal bölgelerde, sürekli ordunun, hizmet zamanı son derece kısa bir halk milisi ile değiştirileceği, açıkça söylenmiştir. Her ilin kırsal komünleri, ortak işlerini ilin yönetim merkezindeki bir delegeler meclisi aracıyla yönetecek, ve bu il meclisleri de Paris’teki ulusal yetkililer kuruluna milletvekilleri göndereceklerdi; delegeler her an görevden geri alınabilir ve seçmenlerinin buyurucu yetki belgesi ile bağlı olacaklardı. Bir merkezi hükümete gene de kalan, az sayıda ama önemli görevler, gerçeğe aykırılığı biline biline söylendiği gibi kaldırılmayacak, ama komünsel, başka bir deyişle sıkı sıkıya sorumlu görevliler tarafından yürütüleceklerdi. Ulusun birliği bozulmayacak, ama tersine, komünsel kuruluş tarafından örgütlenecekti; bu birlik, onun cisimleşmesi olduğunu ileri süren, ama, ulusun asalak bir uru olduğu halde, ulusun kendisinden bağımsız ve onun üzerinde olmak isteyen devlet iktidarının yıkılması ile bir gerçeklik durumuna gelecekti. Eski hükümet iktidarının salt bastırıcı organlarının kesilip atılması önemli olduğu halde, bunların haklı görevleri, toplumun üzerinde bir üstünlük savında bulunan bir otoriteden çekilip alınacak, ve toplumun sorumlu hizmetkârlarına verileceklerdi. Genel oy hakkı, her üç ya da altı yılda bir halkı parlamentoda yönetici sınıfın hangi üyesinin temsil edeceği ve ayaklar altına alacağını kararlaştıracak yerde, tıpkı kendi işi için işçi ve yönetim personeli arayan herhangi bir işverene hizmet eden bireysel seçim hakkı gibi, komünler biçiminde örgütlenmiş halka hizmet edecekti. Ve bireyler gibi, toplulukların da, gerçek işler konusunda, genel olarak herkesi kendi yerine koymasını, ve eğer bir kez bir yanlışlık yaparlarsa, onu da hemen düzeltmesini bildikleri, iyi bilinen bir olgudur. Öte yandan, Komün anlayışına hiç bir şey, genel oy hakkı yerine hiyerarşik bir görevlendirme geçirmekten daha yabancı olamaz.
Haksız yere, toplumsal yaşamın, kendileri ile belirli bir (sayfa: 265) benzerlik gösterdikleri daha eski, ve hatta sönmüş biçimlerinin yinelenmesi olarak görülmek, genel olarak, yepyeni tarihsel biçimlerin yazgısıdır. Böylece, modern devlet iktidarını yıkan bu yeni Komünde, önce bu devlet iktidarına öngelen, sonra da onun temeli olan ortaçağ komünlerinin yaşama bir çağrılması görülmek istendi.Komünsel kuruluş, haksız yere, başlangıçta zor aracıyla kurulmuş bulunmasına karşın, şimdi güçlü bir toplumsal üretim etkeni durumuna gelmiş olan o büyük uluslar birliğini, Montesquieu ve Jirondenlerin [174] düşüne uygun olarak, bir küçük devletler federasyonu biçiminde bir bozma girişimi olarak görüldü. Komün ve devlet iktidarı karşıtlığı, haksız yere, aşırı merkezileşmeye karşı eski mücadelenin aşırı bir biçimi olarak görüldü. Özel tarihsel koşullar, öbür ülkelerde, burjuva hükümet biçiminin, Fransa’da olduğu biçimdeki klasik gelişmesini engelleyebilir, ve İngiltere’de olduğu gibi, büyük merkezi devlet örgenliklerinin, bozulmuş kilise yönetim kurulları (vestries), çıkarcı belediye meclis üyeleri ve kentlerde ve köylerde yırtıcı yardım bürosu yöneticileri ile, gerçekten soydan geçme sulh yargıçları ile tamamlanmasına izin verebilirler. Komünsel kurtuluş, o güne değin toplumun sırtından geçinen ve onun özgür hareketini kötürümleştiren asalak devlet tarafından emilmiş bulunan tüm güçleri topluma geri verecektir. Sadece bununla bile, Fransa’nın canlanmasının çıkış noktası olacaktır. Fransız taşra kentleri burjuvazisi, Komünde, bu sınıfın Louis-Philippe döneminde kır üzerinde uygulamış bulunduğu, ve Louis Napoléon döneminde de yerini kırın kentler üzerindeki sözde egemenliğine bırakan egemenliğin bir onarılma girişimini gördü. Gerçeklikte, komünsel kuruluş, kırsal üreticileri il yönetim merkezlerinin entelektüel yönetimi altına koyacak ve onlara, kent işçilerinin kişiliğinde, çıkarlarının doğal mutemetlerini sağlayacaktır. Komünün sadece varlığı bile, apaçık bir şey olarak, belediyesel özgürlüğü içeriyordu; ama bu özgürlük bundan böyle, artık kaldırılmış bulunan devlet iktidarı için bir engel değildi. Paris Komününe, kentlerin yönetimini Prusya devleti polis makinesindeki basit ikincil çarklardan başka bir şey olmama derecesine düşüren, o 1791 eski Fransız belediye örgütünün karikatürü Prusya belediye rejimi özlemleri yükleme (sayfa: 266) düşüncesi, ancak ve ancak, eğer kendi kan ve demir entrikalarına gömülmüş bulunmasaydı, kafasal çapına öylesine uyarlı olan eski Kladderadatsch [175] (Berlin Punch’u [176] ) yazarlığı mesleğine seve seve dönecek olan bir Bismarck’ın usuna, ancak ve ancak böylesine bir kafaya gelebilirdi.
Komün, şu iki büyük gider kaynağını: sürekli ordu[32*] ile devlet memurculuğunu kaldırarak, tüm burjuva devrimlerin o ucuz hükümet sloganını gerçekleştirdi. Komünün varlığı bile, sınıf egemenliğinin, hiç değilse Avrupada, olağan yükü ve vazgeçilmez maskesi olan krallığın yokluğunu öngerektiriyordu. O, cumhuriyete gerçekten demokratik kurumlar temelini sağlıyordu. Ama ne “ucuz hükümet”, ne de “gerçek cumhuriyet” onun son ereği idiler; bunlar onun gerekli sonuçlarından başka bir şey değildiler.
Komünün konusu olduğu yorumların, ve ona dayanan çıkarların çeşitliliği, daha önceki bütün hükümet biçimlerinin özsel olarak bastırıcı bir nitelik taşımalarına karşın, onun gelişmeye son derece yetenekli bir siyasal biçim olduğunu gösterir. Komünün gerçek gizemi şudur: o özsel olarak bir işçi sınıfıhükümeti,[33*] üreticiler sınıfının temellükçüler sınıfına karşı mücadelesinin ürünü, emeğin iktisadi kurtuluşunun gerçekleşmesini sağlayan ensonu bulunmuş siyasal biçim idi.
Bu son koşul olmasaydı, komünsel kuruluş bir olanaksızlık ve bir aldatmaca olurdu. Üreticinin siyasal egemenliği, onun toplumsal köleliğinin sonsuzlaştırılması ile birlikte varolamaz. Demek ki, Komün, sınıfların varoluşunun, öyleyse sınıf egemenliğinin üstüne dayandığı iktisadi temellerin kökünü kazımak için bir kaldıraç hizmeti görmeliydi. Emek bir kez kurtulduktan sonra, her insan bir emekçi durumuna gelir ve üretken çalışma bir sınıfın özniteliği olmaktan çıkar.
Tuhaf şeydir. Emekçilerin kurtuluşu üzerindeki son altmış yılın bütün cafcaflı söylevlerine ve tüm engin yazınına karşın, işçiler, nerede olursa olsun, kendi öz davalarını ele almaya görsünler; sanki kapitalist toplum, daha tüm çelişkileri (sayfa: 267) gelişmemiş, daha bütün yalanları ortaya çıkmamış, daha pis gerçekliği gözler önüne serilmemiş de, henüz bakir suçsuzluğunun en arı durumu içinde bulunuyormuş gibi, sermaye ve ücretli kölelik gibi iki kutbu (toprak sahibi artık kapitalistin komandit ortağından başka bir şey değildir) ile birlikteki güncel toplum sözcülerinin tüm savunumlu lafazanlıklarının gürlediği hemen duyulur. Komün, diye haykırırlar, tüm uygarlığın temeli olan mülkiyeti kaldırmak istiyor. Evet baylar, Komün, büyük bir yığının emeğini birkaç kişinin zenginliği durumuna getiren bu sınıf mülkiyetini kaldırmak istiyordu. Mülksüzleştiricilerin mülksüzleştirilmesini amaçlıyordu. Üretim araçlarını, bugün özsel olarak emeğin köleleştirme ve sömürü araçları olan toprağı ve sermayeyi, özgür ve ortaklaşa bir çalışmanın aletleri durumuna dönüştürerek, bireysel mülkiyeti bir gerçeklik yapmak istiyordu. Ama komünizmdir bu, o “olanaksız” komünizm! Ne yani, egemen sınıfların güncel sistemi sonsuza değin sürdürmenin olanaksızlığını anlayacak kadar kavrayışlı olan üyeleri ve bunların sayısı kabarıktır, kooperatif üretimin usandırıcı ve gürültücü havarileri oldular. Ama eğer kooperatif üretim bir aldatmaca ve bir tuzak olarak kalmayacaksa; eğer o kapitalist sistemin yerini alacaksa; eğer kooperatif toplulukların tümü, ulusal üretimi, onu kendi özdenetimleri altına alan, ve kapitalist üretimin kaçınılmaz yazgısı olan sürekli anarşi ve devirli sarsıntılara son veren ortaklaşa bir plana göre düzenleyecekse, baylar, eğer bu komünizm değilse, o çok “olanaklı” komünizm değilse, nedir peki?
İşçi sınıfı Komünden mucizeler beklemiyordu. Onun par décret du peuple[34*] uygulanacak hazırlop ütopyaları yoktur. Kendi öz kurtuluşunu ve bu kurtuluşla birlikte, güncel toplumun kendi öz iktisadi gelişmesi ile karşı konmaz bir biçimde yöneldiği yaşamın o daha yüksek biçimini gerçekleştirmek için, uzun mücadelelerden, koşulları ve insanları baştan başa dönüştürecek tüm bir tarihsel süreçler dizisinden geçme zorunda olduğunu bilir o. O, bir ülküyü gerçekleştirme zorunda değil, ama sadece yıkılmakta olan eski burjuva toplumun bağrında taşıdığı yeni toplumun öğeleri (sayfa: 268) önündeki engelleri kaldırma zorundadır. Tarihsel görevinin tam bilinci içinde ve davranışında ona yaraşır olma kahramanca kararı içinde, işçi sınıfı basın uşaklarının kaba sövgüleri ile, bilisiz yavanlıkları ve sekterce fikirlerini bilimsel yanılmazlığın kesinliği üzerinden döktüren kurulu düzen tutkunu burjuva doktrinerlerin kasıntılı kayırması karşısında gülümsemekle yetinebilir.
Paris Komünü devrimin yönetimini kendi ellerine aldığı zaman; basit işçiler olarak, “doğal üstlerinin”[35*] hükümet ayrıcalıklarına dokunma cüretini gösterip, eşi görülmemiş bir güçlük koşulları içinde, yapacaklarını gösterişsizce, bilinçlice ve etkilice yaptıkları zaman (ve bunu, en yükseği, büyük bir bilimsel otoriteye[36*] inanmak gerekirse, Londra’nın herhangi bir okul sekreteri için gereken en düşük ücretin ancak beşte-birine erişen ücretler karşılığı yapılan), eski dünya, Belediye Dairesi üzerinde dalgalanan, emek cumhuriyetinin simgesi kızıl bayrak karşısında öfke sarsıntıları içinde iki büklüm oldu.
Ve, bununla birlikte, bu devrim, işçi sınıfının, sadece zengin kapitalistler ayrık olmak üzere, hatta Paris orta sınıfının büyük bölümü dükkâncılar, satıcılar, tüccarlar tarafından bile, toplumsal girişkenliğe hâlâ yetenekli tek sınıf olarak açıkça tanınmış bulunduğu ilk devrim idi. Komün, orta sınıfın kendi içinde sürekli anlaşmazlıklar nedeni olan borç ve alacak sorununu bilgece çözerek, onu kurtarmıştı. [177] Orta sınıfın bu aynı bölümü, 1848 Haziranındaki işçi ayaklanmasının ezilmesine katılmış, ve Kurucu Meclis tarafından alacaklılarına hemen saygısızca kurban edilmişti. [178] Ama onun bugün işçi sınıfı yanında yer almak için tek nedeni bu değildi. Artık Komün, ya da, yeniden hangi ad altında belirirse belirsin, imparatorluk dışında bir seçenek olmadığını seziyordu. İmparatorluk, kamu zenginliğini saçıp savurması ile, özendirmiş bulunduğu büyük mali dolandırıcılık ile, sermayenin yapay olarak hızlandırılmış merkezileşmesine, ve bu sınıfın büyük bir bölümünün bağlaşık mülksüzleştirilmesine (sayfa: 269) sağlamış olduğu destek ile onu [orta sınıfı -ç.] iktisadi bakımdan yıkmıştı. İmparatorluk, bu sınıfı, siyasal bakımdan incitmiş, çocuklarının eğitimini frères ignorantin’lere [179] vererek volterciliğine meydan okumuş, neden olduğu yıkımlara karşılık imparatorluğun yokolmasından başka bir ödünleme bırakmayan bir savaşa başı eğik sokarak, onun Fransız ulusal duygusunu ayaklandırmıştı. Gerçekte, tüm bonapartçı ve kapitalist yüksek bohème’in Paris dışına göçünden sonra, orta sınıfın gerçek düzen partisi, kendini Komün bayrağı altına giren ve Thiers’nin eceden tasarlanmış değiştirmelerine karşı onu savunan “Cumhuriyetçi Birlik” [180] biçimi altında gösterdi. Bu büyük orta sınıf yığınının iyilik bilmesi, bugünkü sert sınanmaya dayanacak mı? Bunu ancak zaman gösterecek.
Komün, köylülere: “Bizim zaferimiz sizin tek umarınızdır” derken, yerden göğe kadar haklı idi. Versailles’da yumurtlanıp metelik etmez övüngen Avrupa gazetecileri tarafından yinelenen tüm yalanların en şaşılacaklarından biri, Ulusal Meclis köylülerinin Fransız köylülüğünü temsil ettikleri yalanı oldu. Fransız köylüsünün, 1815’ten sonra, bir milyon zarar ödentisi ödeme zorunda kaldığı adamlara karşı duyduğu sevgi biraz düşünülsün. [181] Onun gözünde, büyük bir toprak sahibinin varlığı bile, daha kendiliğinden onun 1789 kazanımları üzerine bir el uzatmadır. Burjuvazi, 1848’de, frank başına 45 santimlik ek vergi ile onun toprak parçasını ağır yükümler altına sokmuştu; ama o bunu devrim adına yapmıştı; oysa ki şimdi, Prusyalılara ödenecek beş milyarlık zarar ödentisini köylünün omuzlarına yüklemek için, devrime karşı bir iç savaşı kışkırtıyordu. Komün, buna karşılık, ilk bildirgelerinden birinde, savaşın gerçek yaratıcılarının onun giderlerini de ödeme zorunda olduklarını bildiriyordu. Komün, köylüyü kan vergisinden kurtaracak, ona ucuz bir hükümet verecek, bugünkü sülüklerini, noteri, avukatı, mübaşiri, ve öbür adli vampirleri, onun tarafından seçilmiş ve ona karşı sorumlu, ücretli Komün görevlileri durumuna dönüştürecekti. Onu garde-champpetrein,[37*] jandarma ve valinin zorbalığından kurtaracak, rahip tarafından alıklaştırılmanın (sayfa: 270) yerine, öğretmen tarafından öğretimi geçirecekti. Ve Fransız köylüsü, her şeyin üstünde, hesap adamıdır. Rahip aylığının, tahsildar tarafından zorla alınması yerine, kiliseye bağlı olanları dinsel içgüdülerinin kendiliğinden ortaya çıkmasına bağlı olmasını son derece usa yatkın bulacaktı. Komün hükümetinin ve sadece onun Fransız köylüsüne umudunu getirdiği büyük dolaysız iyilikler işte bunlardı. Öyleyse burada, köylünün toprak parçası üzerine bir karabasan gibi çöken ipotekli borç, her gün büyüyen prolétariat foncier (kırsal proletarya), ve onun bu toprak parçasından, modern tarımın gelişmesi ve kapitalist işleme biçiminin rekabeti sonucu gitgide daha hızlı bir gidişle gerçekleşen mülksüzleştirilmesi gibi, sadece Komünün köylü yararına çözmeye yetenekli ve aynı zamanda da zorunlu olduğu daha karmaşık, ama dirimsel somut sorunlar üzerinde uzun uzadıya durmak büsbütün gereksizdir.
Fransız köylüsü, Louis Bonaparte’ı cumhurbaşkanı seçti, ama düzen partisi İkinci İmparatorluğu kurdu. Gerçeklikte Fransız köylüsü neye gereksinme duyduğunu, kendi maireini[38*] hükümetin valisine, kendi öğretmenini hükümetin rahibine, ve kendi öz kişiliğini de hükümetin jandarmasına karşıt çıkararak, 1849 ve 1850’de göstermeye başladı. Düzen partisi tarafından Ocak ve Şubat 1850’de yapılmış bulunan tüm yasalar, köylülere karşı açık baskı önlemleri oldular. Köylü bonapartçı idi; çünkü büyük Devrim, ondan sağlamış bulunduğu bütün çıkarları ile birlikte, onun gözlerinde Napoléon’da kişileşiyordu. İkinci İmparatorluk döneminde hızla dağılan bu yanılsama (ve bu yanılsama doğası gereği “köylüler”e düşmandı), geçmişin bu önyargısı, Komünün köylülüğün canlı çıkarlarına ve ivedi gereksinmelerine yönelttiği çağrıya nasıl direnebilirdi?
“Köylüler”, Komün Paris’i ile taşra illeri arasındaki üç aylık özgür bir bağlantı süresinin, köylülerin genel bir ayaklanmasına yolaçacağını biliyorlardı (onların başlıca kaygıları, gerçekte buydu); Paris çevresinde, sanki sığır vebasının yayılmasını önlemek içinmiş gibi, bir polis ablukası kurmakta gösterdikleri kaygılı çabukluğun nedeni de budur. (sayfa: 271)
Öyleyse Komün, Fransız toplumunun tüm sağlıklı öğelerinin gerçek temsilcisi, ve dolayısıyla gerçek ulusal hükümet olduğu kadar, aynı zamanda bir işçi hükümeti, ve böylece, kurtuluşunun gözüpek bir savunucusu niteliği ile, sözcüğün gerçek anlamında uluslararası bir hükümet idi de. İki Fransız eyaletini Almanya’ya ilhak eden Prusya ordusunun gözleri önünde, Komün, tüm dünya emekçilerini Fransa’ya ilhak ediyordu.
İkinci İmparatorluk, kozmopolit dolandırıcılığın büyük panayırı olmuştu; tüm ülkelerin dolandırıcıları, içki âlemlerine ve Fransız halkını soyup soğana çevirmesine katılmak için, onun çağrısına koşuşup gelmişlerdi. Tam da o anda, Thiers’nin sağ kolu Romanyalı rezilce eğlence düşkünü Ganesco, sol kolu da Rus çaşıtı Markovski’dir. Komün tüm yabancılara ölümsüz bir dava için ölme onurunu verdi. Dönekliği yüzünden yitirilen dış savaş ve yabancı saldırganla komplosu aracıyla kışkırtılan iç savaş arasında, burjuvazi, Fransa’da oturan Almanlara karşı polis avları düzenleyerek, yurtseverliğini gösterme zamanı bulmuştu. Komün bir Alman işçisini[39*] kendi çalışma bakanı yaptı. Thiers, burjuvazi, İkinci İmparatorluk, gürültülü yakınlık gösterileri ile Polonya’yı durmadan aldatmışlardı; oysa gerçeklikte, onu edepsizce hizmet ettikleri Rusya’ya teslim ediyorlardı. Komün Polonya’nın kahraman oğullarına,[40*] onları Paris savunucularının başına geçirme onurunu verdi. Ve açtığının bilincinde olduğu yeni tarih çağını açıkça belirlemek için, bir yandan yenen Prusyalıların, öte yandan da bonapartçı generaller tarafından yönetilen Bonaparte ordusunun gözleri önünde, savaş övüncesinin o devsel simgesini, Vendôme sütununu yıktı. [182]
p;   Komünün büyük toplumsal önlemi, onun öz varoluşu ve eylemi oldu. Özel önlemleri, halk tarafından bir halk hükümeti eğiliminden başka bir şey gösteremezlerdi. Örneğin, fırın işçileri için gece çalışmasının kaldırılması gibi; işverenler arasında yürürlükte olan, çeşitli bahanelerle işçilerinden cezalar keserek, ücretleri düşürmeye dayanan, ve böylece işverenin yasamacı, yargıç ve yürütme gücü rollerini kendine (sayfa: 272) topladığı, üstelik parayı da cebine indirdiği uygulamanın, ceza tehdidi altında yasaklanması gibi. Bu nitelikte bir başka önlem de, kapitalistleri ister sıvışıp gitmiş, ister işi durdurmayı yeğlemiş olsunlar, kapatılmış bulunan bütün atelye ve fabrikaların, karşılığı ödenmesi koşulu ile, işçi birliklerine verilmesi oldu.
Komünün, öngörü ve ılımlılıkları ile dikkati çeken mali önlemleri, kuşatılmış bir kentin durumu ile bağdaşır önlemlerden başkası olamazlardı. Haussmann[41*]
Versailles hükümeti, biraz cesaret ve güç toplar toplamaz, Komüne karşı en zorlu araçları kullanırken; tüm Fransa için, büyük kentler delegelerinin toplantılarının yasaklanmasına değin giden, düşüncenin özgürce söylenmesini yokederken; Versailles ve Fransa’nın geri kalan bölümünü, İkinci İmparatorluğunkini çok geçen bir çaşıtlık ağı altına sokarken; Paris’te basılmış tüm gazeteleri engizisyoncuya dönüştürülmüş jandarmaları tarafından yaktırır ve Paris’ten gelen ve Paris’e giden bütün mektupları açtırırken; Ulusal Mecliste Paris’ten yana bir söz etme yolunda en çekingen denemeler, hatta 1816 “Chambre introuvable”da bile görülmemiş bir biçimde, çığlıklar altında boğulurken; Versaylılar tarafından Paris dışında yürütülen kanlı savaş, ve Paris içinde de satınalma ve komplo girişimleri sürdürülürken, Komün, sanki barış içindeymiş gibi, liberalizmin bütün gerek ve görüşlerine uymaya çalışmakla, görevine utanılacak bir biçimde ihanet etmiş olmaz mıydı? Komün hükümeti Bay Thiers (sayfa: 273) hükümeti ile aynı nitelikte olmuş olsaydı, Paris’te düzen partisi gazetelerini yasaklamak için, Versailles’da Komün gazetelerini yasaklamaktan daha çok fırsat bulamazdı.
Tam da Fransa’yı kurtarmanın tek yolu olarak kiliseye dönmeyi ileri sürdükleri sırada, dinsiz imansız Komünün Picpus manastırı ile Saint-Laurent kilisesinin oldukça özgül gizemlerini ortaya çıkarması, “köylüler” için kuşkusuz öfkelendirici bir şeydi. [183] Ve Bay Thiers’ye karşı ne yergi: O, savaşları yitirme, teslim şartlaşmaları imzalama ve Wilhelmshoehe’de sigara sarmadaki [184] becerikliliklerine tanıklık olarak, bonapartçı generaller üzerine büyük-haçlar yağdırırken, Komün, görevlerini savsadıkları kuşkusunu doğurdukları anda, generallerini görevden alıyor ve tutukluyordu. Komüne takma bir ad altında girmiş ve Lyon’da yalın [yani hileli olmayan -ç.] iflâstan altı günlük bir hapis cezasına çarptırılmış bulunan bir üyesinin,[42*] Komünün buyruğu üzerine Komünden çıkartılıp tutuklanması, hâlâ Fransa dışişleri bakanı olan, hâlâ Fransa’yı Bismarck’a satmakta bulunan ve hâlâ o hükümet örneği Belçika’ya buyruklarını dayatan kalpazan Jules Favre’ın yüzüne karşı, bile isteye savrulmuş bir sövgü değil miydi? Ama kuşkusuz, Komün, eski tipte bütün hükümetlerin ayrıklamasız yaptıkları gibi, yanılmazlık savında bulunmuyordu. Tüm davranış ve sözlerini yayımlıyor, halkı bütün eksikliklerinden bilgili kılıyordu.
Her devrimde, onun geçek temsilcilerinin yanına, bambaşka bir nitelikte adamlar da karışır; bunlardan bazıları, büyük bir saygı ile bağlı bulundukları geçmiş devrimlerin kalıntısıdırlar; güncel hareketi anlamayan bu adamlar, bilinen dürüstlük ve cesaretleri, ya da salt gelenek gücü ile, halk üzerinde hâlâ büyük bir etkiye sahiptirler; bazıları da, günün hükümetine karşı yıllardan beri aynı basmakalıp tumturaklı tespih dualarını yineleye yineleye, kendilerini eşi bulunmaz devrimciler olarak göstermiş bulunan basit yaygaracılardır. Hatta 18 Marttan sonra bile, bu türlü bazı adamların ortaya çıktığı görüldü ve, bazı durumlarda, bunlar birinci planda roller oynamasını da başardılar. Güçleri ölçüsünde, bu adamlar işçi sınıfının gerçek eylemini engellediler; tıpkı (sayfa: 274) önceki her devrimin tam gelişmesini engellemiş bulundukları gibi. Bunlar kaçınılmaz bir kötülüktürler; zamanla bunlardan kurtulunur; ama işte Komüne bunun için zaman bırakılmadı.
Paris’te Komün tarafından yaplmış bulunan değişiklik, gerçekte ne olağanüstü bir değişiklik idi! İkinci İmparatorluğun bozulmuş Paris’inin en küçük izi bile kalmamıştı. Paris artık Britanyalı büyük toprak sahiplerinin, İrlandalı absentees’in [185] Amerikalı eski köle sahipleri ve harvurup harman savuranların, eski Rus toprak kölesi sahipleri ve Romanya boyarlarının buluşma yeri değildi. Artık cesetler morga taşınmıyor, gece saldırıları, hırsızlıklar olmuyordu; gerçekte, 1848 Şubat günlerinden bu yana ilk kez olarak, Paris sokakları, hem de hiç bir tür polis olmaksızın, güvenli idiler.
“Artık adam öldürme, hırsızlık, saldırı gibi şeylerden sözedildiğini duymuyoruz” diyordu bir Komün üyesi, “sanki polis tüm tutucu müşterilerinin topunu, kendisi ile birlikte Versailles’a sürüklemiş!”
Aşifteler, koruyucularının ailenin, dinin, ve her şeyin üstünde de mülkiyetin koruyucuları olan kiriş-kıranların (francs-fileurs) ardından gitmişlerdi. Onların yerine, ortaya, ilkçağ kadınları gibi, kahraman soylu ve özverili gerçek Paris kadınları çıktı. Çalışan, düşünen, savaşan, kanayan, yeni bir toplum yaratmakla meşgul, kapılarına dayanmış yamyamları neredeyse unutan, tarihsel girişkenliğinin coşkusu içinde ışıldayan bir Paris!
Paris’teki bu yeni dünyanın karşısında, bir de Versailles’daki eski dünyaya, meclisteki varlıkları ile köle sahiplerinin ayaklanmasını onaylayan, parlamenter cumhuriyeti ayakta tutmak için hükümet başına yerleşmiş bulunan yaşlı şarlatanın kendini beğenmişliğine güvenen, ve geçmişin hayaletleri gibi, Jeu dePaume’da[43*] toplanarak, 1789’u karikatürleştiren bir tufan-öncesi cumhuriyetçileri kuyruğu ile, ulusun kanına susamış, lejitimist ve orleancı, tüm ölmüş rejimlerin şu vampirler meclisine bakın. Demek ki, Fransa’da ölmüş olan her şeyin temsilcisi, sadece Louis Bonaparte generallerinin kılıçlarının desteğinin bir yaşam görünüşüne (sayfa: 275) yönelttiği bu meclis idi! Paris, tüm gerçek, Versailles, tüm yalan; ve Thiers’nin ağzından yayılmış bulunan yalan!
Thiers, bir Seine-et-Oise belectiyeleri temsilciler kuruluna şöyle diyor:

“Sözüme güvenebilirsiniz, onu hiçbirzaman tutmazlık etmedim.”

Meclisin kendisine, “Fransa’nın o güne değin gördüğü en özgürce seçilmiş ve en liberal meclis” olduğunu söylüyor; onun başıbozuk asker takımına “dünyanın hayran olduğu ve Fransa’nın o güne değin gördüğü en güzel ordu” olduğunu söylüyor; taşra illerine, Paris’i bombalamadığını, bunun bir masal olduğunu söylüyor.

“Eğer birkaç top atıldıysa, bu Versailles ordusu tarafından değil, ama kendilerini göstermeye bile cesaret edemedikleri zaman, dövüştüklerine inandırmak için, bazı başkaldırıcılar tarafından atılmıştır.”

Taşra illerine, “Versailles topçusu Paris’i bombalamıyor, yalnızca topa tutuyor” da diyor.
Paris başpiskoposuna, Versailles birliklerine maledilen sözümona idamlar ve misillemelerin (!) saçma sözlerden başka bir şey olmadıklarını söylüyor. Paris’e, sadece “onu ezen iğrenç zorbalardan kurtulmak” istediğini, gerçekte “Paris Komününün bir avuç ip kaçkınından başka bir şey olmadığını” söylüyor.
Bay Thiers’nin Paris’i, “aşağılık yığın”ın gerçek Paris’i değil, ama düşsel bir Paris, francs-fileurs [187] Paris’i, bulvarlarda gezmeyi seven erkek ve kadınların Paris’i, uşakları, dolandırıcıları, yazınsal bohemi ve aşifteleri ile şimdi Versailles, Saint-Denis, Rueil ve Saint-Germain’i dolduran, iç savaşı hoş bir perde arası*oyunundan başka bir şey olarak görmeyen, yapılmakta olan savaşa cep dürbünü ile bakan, top seslerini sayan, ve gösterinin Porte-Saint-Martin tiyatrosunda hiç görmediği kadar iyi sahnelendiğine kendi öz onuru ve fahişelerinin onuru üzerine yemin eden, zengin, kapitalist, yaldızlı, aylak Paris idi. Düşen adamlar gerçekten ölü idiler; yaralıların çığlıkları gerçek çığlıklar idi; ve, görüyor musunuz, bütün bunlar ne kadar da yoğun bir tarihsel nitelik taşıyordu!
Bay Thiers’nin Paris’i, işte bu; tıpkı Coblenz göçmenlerinin, Bay de Calonne’un Fransa’sı olması gibi. [188] (sayfa: 276)

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments