III. SOSYALİST VE KOMÜNİST YAZIN
1. GERİCİ SOSYALİZM
A. FEODAL SOSYALİZM
Tarihsel konumlan yüzünden, modern burjuva toplumuna karşı kitapçıklar yazmak, Fransız ve İngiliz aristokrasisinin mesleği haline geldi. Haziran 1830 Fransız devriminde ve İngiliz reform hareketinde,[16] nefret ettikleri sonradan görmeler karşısında bir kez daha yenik düştüler. O günden sonra, ciddi bir siyasal savaşım, tamamıyla, sözkonusu olmaktan çıktı. Geriye yalnızca yazınsal bir savaş olanağı kaldı. Ama yazın alanında bile restorasyon döneminin[58*] eski çığlıklarını atmak artık olanaksızdı.
Sempati uyandırmak için, aristokrasi, görünüşte kendi çıkarlarını unutmak ve burjuvaziye karşı yalnızca sömürülen işçi sınıfının çıkarına olan iddianameler hazırlamak zorunda kaldı. Böylece aristokrasi, öcünü, yeni efendisine hicivler düzerek ve kulağına da yaklaşmakta olan felâket konusunda uğursuz kehanetler fısıldayarak aldı.[59*]
Feodal sosyalizm ortaya işte böyle çıktı; yarı yakınma, yarı hiciv; yarı geçmişin yankısı; yarı geleceğin tehdidi; bazan acı, nükteli ve keskin eleştirisiyle burjuvaziyi tam yüreğinden vurarak; ama modern tarihin gidişini kavramakta tam bir beceriksizlik gösterdiğinden etkisi bakımından hep gülünç düşerek.
Halkı kendi ardına toplayabilmek için, aristokrasi, bayrak niyetine, önde, proleter sadaka torbasını dalgalandırdı. Ama halk, onun peşine her takılışında kıçındaki eski feodal hanedan armasını görüp yüksek perdeden aşağılayıcı kahkahalarla onu terketti.
Fransız Meşruiyetçilerin[17] ve “Genç İngiltere”nin[18] bir kesimi bu sahneleri pek güzel oynadılar.
Kendi sömürü biçimlerinin burjuvazininkinden farklı olduğuna işaret ederken, feodaller, çok farklı ve artık eskimiş durum ve koşullar altında sömürüde bulunduklarını unutuyorlar. Kendi iktidarları sırasında modern proletaryanın hiç bir zaman varolmadığını gösterirken, modern burjuvazinin kendi toplum biçimlerinin zorunlu ürünü olduğunu unutuyorlar.
Kaldı ki, eleştirilerinin gerici niteliğini o denli az gizliyorlar ki, burjuvaziye karşı yönelttikleri başlıca suçlama, burjuva rejim altında eski toplum düzenini yerlebir edecek bir sınıfın gelişmekte olduğundan ibaret kalıyor.
Burjuvaziyi, bir proletarya yaratmaktan çok, devrimci bir proletarya yaratmakla suçluyorlar.
Dolayısıyla, siyasal uygulamada, işçi sınıfına karşı alınan bütün zor önlemlerine katılıyorlar; ve günlük yaşamda da, bütün tumturaklı sözlerine karşın, sanayi ağacından düşen[60*] altın elmaları toplamak ve doğruluğu, sevgiyi ve onuru, yün, şeker pancarı ve içki ticareti ile trampa etmek için her şeye boyun eğiyorlar.[61*]
Papaz nasıl hep toprakbeyi[62*] ile elele olmuşsa, kilise sosyalizmi de feodal sosyalizm ile hep elele olmuştur.
Hıristiyan zahitliğine sosyalist bir renk vermekten daha kolay şey yoktur. Hıristiyanlık özel mülkiyete karşı, evliliğe karşı, devlete karşı çıkmamış mıdır? Bunların yerine yardım severliği ve yoksulluğu, evlenmemeyi ve nefse eza etmeyi, manastır yaşamını ve kiliseyi vaazetmemiş midir? Hıristiyan[63*]
sosyalizmi, rahibin aristokratın kin dolu kıskançlığını takdis ettiği kutsal sudan başka bir şey değildir.
B. KÜÇÜK-BURJUVA SOSYALİZMİ
Feodal aristokrasi, burjuvazi tarafından yıkılan, modern burjuva toplumu ortamında varlık koşulları sınırlanan ve yokedilen tek sınıf değildi. Ortaçağ kentlileri ve küçük mülk sahibi köylüler,[64*] modern burjuvazinin habercileriydiler. Sınai ve ticari bakımdan çok az gelişmiş ülkelerde, bu iki sınıf, doğmakta olan burjuvaziyle yanyana bitkisel yaşamlarını hâlâ sürdürüyorlar.[65*]
Modern uygarlığın tam olarak gelişmiş olduğu ülkelerde, proletarya ile burjuvazi arasında durmadan yalpalayan ve burjuva toplumunun tamamlayıcı bir parçası olarak kendisini durmadan yenileşen yeni bir küçük-burjuva sınıfı oluşmuştur. Ne var ki, bu sınıfın tek tek üyeleri, rekabet yüzünden, durmadan proletaryanın arasına fırlatılıp atılıyorlar, ve modern sanayi geliştikçe, bunlar, modern toplumun bağımsız bir kesimi olarak tamamıyla yok olacakları ve manüfaktürdeki, tarımdaki ve ticaretteki yerlerinin denetçiler, kâhyalar ve tezgâhtarlar tarafından alınacağı anın yaklaşmakta olduğunu da görüyorlar.
Nüfusun yarısından çok daha fazlasını köylülerin oluşturduğu Fransa gibi ülkelerde, burjuvaziye karşı proletaryanın yanında yer alan yazarların, burjuva rejimini eleştirirken köylünün ve küçük-burjuvanın ölçütlerini kullanmaları ve işçi sınıfını bu ara sınıfların[66*] bakış açısından savunmaları doğaldı. Küçük-burjuva sosyalizmi böyle doğdu. Sismondi, yalnızca Fransa’da değil, İngiltere’de de bu okulun başıydı.
Sosyalizmin bu okulu, modern üretim koşulları içerisindeki çelişkileri derin bir kavrayışla en küçük ayrıntılarına dek tahlil etti. İktisatçıların ikiyüzlü mazeretlerini apaçık ortaya serdi. Makinelerin ve işbölümünün, sermayenin ve toprağın birkaç elde yoğunlaşmasının, aşırı üretimin ve bunalımların yıkıcı etkilerini yadsınamaz bir biçimde tanıtladı; küçük-burjuvanın ve köylünün kaçınılmaz yıkılışına, proletaryanın yoksulluğuna, üretimdeki anarşiye, servet dağılımındaki aşikâr eşitsizliklere, uluslar arasındaki sınai yoketme savaşına, eski ahlâki bağların, eski aile ilişkilerinin, eski milliyetlerin çözülüşüne işaret etti.
Bununla birlikte, sosyalizmin bu biçimi, kesin amaçları bakımından, ya eski üretim ve değişim araçlarını, ve bunlarla birlikte eski mülkiyet ilişkilerini ve eski toplumu geri getirmeyi, ya da modern üretim ve değişim araçlarını, bu araçlar tarafından parçalanmış bulunan ve parçalanmaları kaçınılmaz olan eski mülkiyet ilişkileri çerçevesi içerisinde tutmayı arzular. Her iki durumda da, hem gerici ve hem de ütopyacıdır.
Son sözleri şunlardır: manüfaktürde loncalar; tarımda ataerkil ilişkiler.
Sonunda sosyalizmin bu biçimi, inatçı tarihsel olgular kendi kendini aldatmanın tüm uyuşturucu etkilerini dağıttığında pek kötü bir melankoli nöbeti içerisinde son buldu.[67*]
C. ALMAN SOSYALİZMİ YA DA “HAKİKİ” SOSYALİZM
İktidardaki bir burjuvazinin baskısı altında ortaya çıkmış bulunan ve bu iktidara karşı savaşımın yazınsal ifadesi olan Fransa’daki sosyalist ve komünist yazın, Almanya’ya, bu ülkedeki burjuvazinin feodal mutlakiyete karşı savaşımına henüz başlamış olduğu bir sırada girdi.
Alman filozofları, sözde-filozoflar ve beaux esprits[68*] , bu yazına dört elle sarıldılar,[69*] ne var ki, bu yazıların Fransa’dan Almanya’ya göçmeleri sırasında, Fransa’daki toplumsal koşulların da bunlarla birlikte göçmediğini unuttular. Bu Fransız yazını, Almanya’nın toplumsal koşullarıyla temasa geldiğinde bütün o anki pratik önemini yitirdi, ve salt yazınsal bir yön aldı.[70*] Böylece, 18. yüzyıl Alman filozofları için, birinci Fransız Devriminin istemleri, genel olarak “Pratik Us”un[19] istemlerinin ötesinde bir şey değillerdi, ve devrimci Fransız burjuvazisinin iradesinin dile getirilişi, onların gözüne, Saf İrade’nin, olması gereken İrade’nin, hakiki İnsan İradesi’nin yasaları olarak gözüktü.
Alman literati’sının işi, yeni Fransız düşüncelerini kendi eski felsefi bilinçlerine uyumlu hale getirmekten ya da daha doğrusu, Fransız düşüncelerini, kendi felsefi bakış açılarını terketmeksizin kendilerine maletmekten ibaretti.
Bu malediş, bir yabancı dil nasıl edinilirse öyle oldu, yani çeviri ile.
Eski putatapıcılığın klâsik yapıtlarının yazılı olduğu elyazmalarının üzerine keşişlerin nasıl katolik azizlerin aptalca yaşamlarını yazdıkları bilinir. Alman literati’si, laik Fransız yazınına bunun tersini yaptı. Bunlar, Fransızca asıllarının altına kendi felsefi saçmalıklarını yazdılar. Örneğin paranın iktisadi işlevleri konusundaki Fransız eleştirisinin altına, “İnsanlığın Yabancılaşması”nı yazdılar, ve burjuva devleti konusundaki Fransız eleştirisinin altına da, “Genel Kategorisinin Tahtından İndirilişi”ni yazdılar, vb..[71*] Fransız tarihsel eleştirilerinin[72*] altına bu felsefi sözleri koymayı, “Eylem Felsefesi”, “Hakiki Sosyalizm”, “Alman Sosyalizminin Bilimi”, “Sosyalizmin Felsefi Temeli”, vb., olarak kutsadılar.
Fransız sosyalist ve komünist yazını, böylece, tamamıyla iğdiş edilmiş oldu. Ve Alman’ın ellerinde bu bir sınıfın bir başka sınıfla savaşımını ifade etmekten çıktığı için, Alman, “Fransız tek-yanlılığı”nın üstesinden geldiğinin ve hakiki gereksinmeleri değil, Hakikatin gereksinmelerini, proletaryanın çıkarlarını değil, İnsan Doğası’nın, hiç bir sınıfa ait olmayan, hiç bir gerçekliği bulunmayan, yalnızca felsefi fantezinin puslu dünyasında varolan genel olarak insanın çıkarlarını temsil ettiğinin bilincindeydi.
Beceriksizce hazırlanmış okul ödevini böyle gösterişle ciddiye alan ve kötü malını böylesine şarlatanca göklere çıkartan bu Alman sosyalizmi, bu arada, bilgiççe masumiyetini yavaş yavaş yitirdi.
Alman’ın özellikle de Prusya burjuvazisinin, feodal aristokrasiye ve mutlak monarşiye karşı verdiği savaş, bir başka deyişle liberal hareket, daha ciddileşti.
Böylece, siyasal hareketin karşısına sosyalist istemlerle çıkması, liberalizme karşı, temsili hükümete karşı, burjuva rekabetine karşı, burjuva basın özgürlüğüne, burjuva hukukuna, burjuva özgürlüğüne ve eşitliğine karşı geleneksel bedduaları savurması ve yığınlara bu burjuva hareketiyle kazanacak hiç bir şeyleri olmayıp her şeylerini yitireceklerini vaazetmesi için “Hakiki” sosyalizme çoktandır beklediği fırsat verilmiş oldu. Alman sosyalizmi, budalaca yankısı olduğu Fransız eleştirisinin, tekabül ettiği iktisadi[73*] yaşam koşullarıyla birlikte, modern burjuva toplumun varlığını ve buna uyarlanmış bir siyasal yapıyı, gerçekleştirilmeleri Almanya’da henüz süren savaşımın esas hedefi olan şeyleri öngördüğünü, tam da gerekli olduğu anda unutuverdi. Alman sosyalizmi, papazlardan, profesörlerden, taşra soylularından ve bürokratlardan oluşan yandaşları ile birlikte mutlakiyetçi hükümetler için,[74*] kendilerini tehdit eden burjuvaziye karşı sevinçle karşılanan bir korkuluk hizmeti gördü.
Alman sosyalizmi, bu aynı hükümetlerin Alman işçi sınıfı ayaklanmalarına tam da o sırada[75*] yutturdukları kamçı ve kurşun haplarının ardından verilen ağız tatlandırıcı bir şey oldu.
Bu “Hakiki” sosyalizm, hükümetlerin elinde böylece, Alman burjuvazisine karşı bir silah haline gelmekle birlikte, aynı zamanda doğrudan doğruya gerici bir çıkan, Alman darkafalılarının[76*] çıkarını da temsil ediyordu. Almanya’da, 16. yüzyılın bir kalıntısı olan ve o zamandan,beri çeşitli biçimler altında tekrar tekrar ortaya çıkıp duran küçük-burjuva sınıfı, şu andaki durumun gerçek toplumsal temelidir.
; Bu sınıfın korunması, Almanya’daki mevcut durumun korunması demektir. Burjuvazinin sınai ve siyasal egemenliği, bir yandan sermaye yoğunlaşması sonucu, öte yandan da devrimci bir proletaryanın doğuşu sonucu, onu kesin bir yıkım ile tehdit ediyor. “Hakiki” sosyalizm, bu iki kuşu bir taşla vurabilirmiş gibi göründü. Bir salgın gibi yayıldı.
Belagat çiçekleriyle süslenmiş, gönül bulandırıcı duygusallıkla sırsıklam, spekülatif örümcek ağlarından dokunmuş kisve, Alman sosyalistlerinin bir deri bir kemik kalmış zavallı “ölümsüz hakikatler”ini sarıp sarmaladıkları görülmemiş bolluktaki bu kisve, böyle bir halk arasında kendi mallarının sürümünü artırmaya yaradı.
Ve Alman sosyalizmi de, kendi görevinin küçük-burjuva darkafalının[77*] abartmalı temsilcisi olmak olduğunu gittikçe daha çok kabullendi.
Alman ulusunu örnek ulus, ve küçük Alman darkafalısını[78*] da örnek insan ilân etti. Bu örnek insanın bütün alçakça bayağılıklarına, gerçek niteliğinin tam tersine, gizli, yüce, sosyalist bir anlam verdi. İşi, komünizmin “vahşice yıkıcı” eğilimine doğrudan karşı çıkmaya, ve bütün sınıf savaşımlarını tepeden ve tarafsız bir küçümsemeyle karşıladığını ilân etmeye dek vardırdı. Pek az istisna dışında, Almanya’da şu an (1847)[79*] piyasaya sürülen bütün sözde sosyalist ve komünist yayınlar, bu bayağı ve sinir bozucu yazın alanına girerler.[80*]
2. TUTUCU SOSYALİZM YA DA BURJUVA SOSYALİZMİ
Burjuvazinin bir kesimi, burjuva toplumun varlığının devamını sağlamak için, toplumsal hoşnutsuzlukları gidermek ister.
İktisatçılar, iyilikseverler, insanlıkçılar, işçi sınıfının durumunu iyileştiriciler, hayır işleri örgütleyicileri, hayvanlara eziyet edilmesini önleme derneklerinin üyeleri, ılımlılık bağnazları, akla gelebilecek her türden gizli reformcular, bu kesime girerler. Sosyalizmin bu biçimi,[81*] üstelik, eksiksiz sistemler haline de getirilmiştir.
Bu biçime bir örnek olarak Proudhon’un Sefaletin Felsefesi’ni anabiliriz.
Sosyalist burjuva, modern toplumsal koşulların bütün üstünlüklerini istiyor,[82*] ama buradan zorunlu olarak çıkan savaşımlar ve tehlikeler olmaksızın. Bunlar mevcut toplumu istiyorlar, yeter ki, devrimci ve çözücü öğeleri çıkartılmış olsun. Proletaryası olmayan bir burjuvazi istiyorlar. Burjuvazi, doğal olarak, kendi egemen olduğu dünyanın dünyaların en iyisi olduğunu düşünüyor; ve burjuva sosyalizmi de, bu rahatlatıcı düşünceyi azçok eksiksiz çeşitli sistemler[83*] haline getiriyor. Proletaryadan böyle bir sistemi yürütmesini ve, böylece, dosdoğru toplumsal[84*] Yeni Kudüs’e girmesini istemekle, aslında, proletaryanın mevcut toplum çerçevesi içerisinde kalmasından, ama burjuvaziye ilişkin bütün nefret dolu düşüncelerini bir kenara bırakmasından başka bir şey istemiş olmuyor.
Bu sosyalizmin ikinci ve daha pratik, ama daha az sistematik bir biçimi, şu ya da bu siyasal reformun değil, ancak maddi varlık koşullarındaki, iktisadi ilişkilerdeki bir değişikliğin onlara bir yarar sağlayabileceğini göstererek, her türlü devrimci hareketi işçi sınıfının gözünden düşürmeye çalışmıştır. Ne var ki sosyalizmin bu biçimi,[85*] maddi varlık koşullarındaki değişmelerden, hiç bir şekilde, ancak bir devrimle gerçekleştirilebilecek olan burjuva üretim ilişkilerinin kaldırılmasını değil, bu ilişkilerin sürekli varlığına dayandırılan idari reformları, dolayısıyla sermaye ile emek arasındaki ilişkileri hiç bir biçimde etkilemeyen, olsa olsa burjuva hükümetinin masraflarını azaltan ve idari işleyişini basitleştiren reformları anlıyor.
Burjuva sosyalizmi yeterli ifadesini ancak ve ancak salt bir mecaz haline geldiği zaman buluyor.
Serbest ticaret: işçi sınıfının çıkarı için. Koruyucu gümrükler: işçi sınıfının çıkarı için. Cezaevi reformu:[86*] işçi sınıfının çıkarı için. Burjuva sosyalizminin son sözü ve ciddi olarak söylediği tek söz işte budur.
Bu sosyalizm şu sözlerle özetleniyor: burjuva bir burjuvadır – işçi sınıfının çıkarı için.
3. ELEŞTİREL-ÜTOPİK SOSYALİZM VE KOMÜNİZM
Biz burada, Babeuf ve diğerlerinin yazılarında olduğu gibi, her büyük modern devrimde her zaman proletaryanın istemlerini dile getirmiş olan yazının sözünü etmiyoruz.[87*] Kendi amaçlarına ulaşmak için proletaryanın feodal toplumun yıkılmakta olduğu genel kaynaşma anlarında yaptığı ilk doğrudan girişimler, proletaryanın o sıradaki gelişmemiş durumu yüzünden olduğu kadar, kurtuluşunun iktisadi koşulları henüz daha yaratılmaları gereken ve yalnızca yaklaşmakta olan burjuva çağının yaratabileceği koşulların bulunmayışı yüzünden, zorunlu olarak başarısızlığa uğradı.[88*] Proletaryanın bu ilk hareketlerine eşlik etmiş olan devrimci yazın, zorunlu olarak gerici bir niteliğe[89*] sahipti. Bu, genel bir zahitliği ve en kaba biçimiyle bir toplumsal eşitliği telkin ediyordu.
Haklı olarak sosyalist ve komünist diye adlandırılan sistemler, Saint-Simon’un, Fourier’nin, Owen’ın ve ötekilerin sistemleri, proletarya ile burjuvazi arasındaki savaşımın yukarda anlatılan ilk, gelişmemiş döneminde ortaya çıktılar (Bkz: Bölüm I, Burjuvalar ve Proleterler).
Bu sistemlerin kurucuları, hem sınıf karşıtlıklarını, ve hem de hüküm süren toplum biçimi içerisindeki çözücü öğelerin etkisini gerçekten de görüyorlar. Ama henüz bebeklik çağındaki[90*] proletarya, onlara hiç bir tarihsel inisiyatifi ya da hiç bir batımsız siyasal hareketi olmayan bir sınıf görünümü sunuyor.
Sınıf karşıtlıklarının gelişimi, sanayiin gelişimiyle başabaş gittiğinden, içinde bulundukları iktisadi durum, onlara, proletaryanın kurtuluşunun maddi koşullarını henüz sağlamıyor. Dolayısıyla, bu koşulları yaratacak yeni bir toplum biliminin peşine, yeni[91*] toplum yasalarının peşine düşüyorlar.
Tarihsel[92*] eylemin yerini, bunların kişisel yaratıcı eylemi; tarihsel olarak yaratılmış kurtuluş koşullarının yerini, hayali olanlar; ve proletaryanın tedrici, kendiliğinden[93*] sınıf örgütlenmesinin yerini, bu yaratıcılar tarafından özel olarak tasarlanmış toplum örgütlenmesi alacaktır. Geleceğin tarihi, kendisini, bunların gözünde, kendi toplum planlarının propagandasına ve fiilen uygulanmasına indirgiyor.
Planlarını oluştururken, en çok acı çeken sınıf olarak özellikle işçi sınıfının çıkarlarını gözetmenin bilincindedirler. Onlar için proletarya, ancak, en çok acı çeken sınıf olması bakımından vardır.
Sınıf savaşımının gelişmemiş oluşu kadar, kendi içinde bulundukları ortam da, bu türden sosyalistlerin kendilerini her türlü sınıf karşıtlığının çok üstünde görmelerine neden oluyor. Bunlar, toplumun her üyesinin, hatta en iyi durumda olanların bile, koşullarını iyileştirmek istiyorlar. Böylece bunlar, sınıf ayrımı yapmaksızın, toplumun tamamına, hatta tercihan egemen sınıfa seslenip duruyorlar. Çünkü bunların sistemini bir kez anladıktan sonra, insanlar nasıl olur da mümkün olan en iyi toplum için mümkün olan en iyi planın bu olduğunu görmemezlik ederler?
Böylece bunlar, her türlü siyasal, ve özellikle de her türlü devrimci eylemi reddederler; amaçlarına barışçıl yollarla ulaşmayı arzularlar ve zorunlu olarak başarısız kalmaya mahkum küçük deneyler ile ve örnek gösterme ile, yeni toplumsal İncil-i Şerif yolunu açmaya çalışırlar.
Proletaryanın henüz pek az gelişmiş olduğu ve kendi durumu konusunda ancak gerçeklerden uzak bir kavrayışa sahip bulunduğu bir sırada çizilen geleceğin toplumuna ilişkin bu hayali tablolar, bu sınıfın toplumun genel bir yeniden kuruluşuna duyduğu ilk içgüdüsel özlemlerin sonucudur.
Ama bu sosyalist ve komünist yayınlar, eleştirel bir öğe de içerirler. Bunlar mevcut toplumun bütün ilkelerine saldırırlar. Bu yüzden işçi sınıfını aydınlatacak en değerli malzemelerle doludurlar. Bunlarda önerilen kent ile kır arasındaki ayrımın, ailenin, sanayilerin özel kişiler hesabına işletilmesinin[94*] ve ücret sisteminin[95*] kaldırılması, toplumsal uyumun ilânı, devletin işlevlerinin üretimi yönetmekten ibaret hale getirilmesi gibi pratik önlemler —bütün bunlar, yalnızca, o sıralar daha henüz gelişmeye başlamış olan ve bu yayınlarda ancak ilk belli-belirsiz biçimleri içerisinde farkedilen sınıf karşıtlıklarının ortadan kaldırılmaları gereğine işaret ediyorlar. Bu öneriler, bu yüzden, tamamıyla ütopik bir nitelik taşıyorlar.
Eleştirel-ütopik sosyalizmin ve komünizmin önemi, tarihsel gelişmeyle ters orantılıdır. Modern[96*] sınıf savaşımının gelişmesi ve belli bir biçim alması oranında, savaşımdan bu hayali ayrı kalış, ona yapılan bu hayali saldırılar bütün pratik değerlerini ve bütün teorik haklılıklarını yitiriyor. Dolayısıyla, bu sistemlerin kurucularının birçok bakımlardan devrimci olmalarına karşın, bunların öğretilileri, her keresinde, salt gerici tarikatlar kurmuşlardır. Bunlar, proletaryanın ileriye doğru tarihsel gelişimi karşısında sıkı sıkıya ustalarının eski görüşlerine sarılıyorlar. Dolayısıyla bunlar, durmadan, sınıf savaşımını köreltmeye ve sınıf karşıtlıklarını uzlaştırmaya çabalıyorlar. Bunlar toplumsal ütopyalarını, yalıtılmış “phalanstéres” yaratmayı, “Home Koloniler” kurmayı, bir “Küçük İkarya”[97*] —Yeni Kudüs’ün küçük boy[98*] baskıları— kurmayı deneyler yoluyla gerçekleştirme düşü görüyorlar ve bütün bu düşlerini gerçekleştirmek için burjuvazinin duygularına ve keselerine seslenmek zorunda kalıyorlar. Bunlar giderek yukarıda betimlenen gerici [ya da][99*] tutucu sosyalistler kategorisine düşüyorlar ve onlardan ancak daha sistemli olan bilgiçlikleriyle ve kendi toplum bilimlerinin mucizevi etkilerine olan bağnaz ve batıl inançlarıyla[100*] ayrılıyorlar.
Bunlar, bu yüzden, işçi sınıfından gelen her türlü siyasal eyleme şiddetle karşı çıkıyorlar; bunlara göre bu tür eylem, ancak, yeni İncil-i Şerif’e olan kör inançsızlıktan ileri gelebilir.
İngiltere’de ovıncılar çartistlere Fransa’da da furiyeciler Réformist’lere[20] karşıdırlar.
IV. KOMÜNİSTLERİN MEVCUT ÇEŞİTLİ MUHALEFET PARTİLERİ KARŞISINDAKİ KONUMLARI
Komünistlerin İngiltere’de çartistler ve Amerika’da da tarım reformcuları[21] gibi mevcut işçi sınıfı partileri ile olan ilişkileri İkinci Bölümde açıklandı.
Komünistler işçi sınıfının ivedi hedeflerine ulaşılması ve o andaki çıkarlarının gerçekleşmesi için savaşırlar; ama mevcut hareket içerisinde, bu hareketin geleceğini de temsil eder ve gözetirler.[101*] Komünistler Fransa’da, tutucu ve radikal burjuvaziye karşı, sosyal-demokratlar[102*] ile bağlaşıklık kuruyorlar, ama büyük devrimden geleneksel olarak devralınmış sözlere ve yanılsamalara karşı eleştirel bir tutum takınma hakkını da saklı tutuyorlar.
İsviçre’de radikalleri destekliyorlar, ama bu partinin kısmen, Fransa’daki anlamıyla, demokratik sosyalistlerden, kısmen de radikal burjuvalardan olmak üzere, birbirlerine karşıt öğelerden oluştuğunu gözden kaçırmıyorlar.
Polonya’da ulusal kurtuluşun ilk koşulu olarak bir tarım devrimi üzerinde direten partiyi, 1846 Krakov ayaklanmasını[23] başlatan partiyi destekliyorlar.
Almanya’da, devrimci bir tutum takındığı sürece, mutlak monarşiye, feodal ağalığa ve küçük-burjuvaziye karşı,[103*] burjuvaziyle birlikte savaşıyorlar.
Ama, Alman işçileri, burjuvazinin kendi egemenliği ile birlikte getirmek zorunda olduğu toplumsal ve siyasal koşulları olabildiğince çok sayıda silahlar olarak burjuvaziye karşı derhal kullanabilsinler diye, ve Almanya’da gerici sınıfların devrilmelerinin ardından bizzat burjuvaziye karşı savaş derhal başlayabilsin diye, işçi sınıfına burjuvazi ile proletarya arasındaki düşmanca karşıtlık konusunda mümkün olan en açık bilinci kazandırmaya çalışmaktan bir an için olsun geri kalmıyorlar.
Komünistler dikkatlerini esas olarak Almanya’ya çeviriyorlar, çünkü bu ülke 17. yüzyılda İngiltere’dekinden ve 18. yüzyılda Fransa’dakinden daha gelişkin bir Avrupa uygarlığı koşulları altında ve çok daha fazla gelişmiş bir proletarya ile yapılmak zorunda olan bir burjuva devrimi arifesindedir, ve çünkü Almanya’daki burjuva devrimi, onu hemen izleyecek bir proleter devriminin başlangıcı olacaktır.
Kısacası, komünistler, her yerde, mevcut toplumsal ve siyasal düzene karşı her devrimci hareketi destekliyorlar.
Bütün bu hareketlerde, o andaki gelişme derecesi ne olursa olsun, mülkiyet sorununu o hareketin esas sorunu olarak ön plana çıkarıyorlar.
Son olarak, her yerde, bütün ülkelerin demokratik partileri arasında birlik ve anlaşma sağlanması için çalışıyorlar.
Komünistler, kendi görüşlerini ve amaçlarını gizlemeye tenezzül etmezler. Hedeflerine ancak tüm mevcut toplumsal koşulların zorla yıkılmasıyla ulaşılabileceğini açıkça ilân ediyorlar. Varsın egemen sınıflar bir komünist devrim korkusuyla titresinler. Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri yok. Kazanacakları bir dünya var.
BÜTÜN ÜLKELERİN İŞÇİLERİ, BİRLEŞİNİZ!
Aralık 1847 – Ocak 1848’de
Marx ve Engels tarafından
yazılmıştır
Özgün basımı, Almanca olarak,
Şubat 1848’de Londra’da yapılmıştır