Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Çarşamba, Ekim 16, 2024
No menu items!
Ana SayfaKadınKadın'a DairWoolf ve Fraser’a Göre Kimlik Politikası ve Feminizm | Pınar Gümüş

Woolf ve Fraser’a Göre Kimlik Politikası ve Feminizm | Pınar Gümüş

Bu yazı Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü(BÜKAK) Bülteni BÜ’de Kadın Gündemi’nin Bahar’07 sayısında yayınlanmıştır…

Bu yazıda Virginia Woolf’un Üç Kuruş ya da Kadının Toplumsal İşlevi (Three Guineas) isimli eserindeki kadın kimliği ve ataerki tartışmalarından yola çıkarak Nancy Fraser’ın“From Redistribution to Recognition, Dilemmas of Justice in ‘Postsocialist’ Age”adlı makalesindeki toplumsal cinsiyet tartışmasına, Virginia Woolf’un getirebileceği eleştirileri araştıracağım. Ardından da Fraser’ın bu eleştirilere yanıtları neler olurdu sorusunu yanıtlamaya çalışacağım. Woolf ve Fraser arasındaki farklılıkları incelerken takip edeceğim temel eksen bu iki düşünürün toplumsal cinsiyet ve kadınlık durumlarını sınıf ile nasıl ilişkilendirdikleri konusu olacak.

Fraser toplumsal cinsiyeti ele alırken bunun da aslında bir bivalent collectivity (iki değerli bütünlük) olduğunu, yani ekonomik ve kültürel temellerinin aynı ölçüde bu eşitsizliğe kaynaklık ettiğini iddia eder. (Fraser, 1997: 19) Ekonomik açıdan bakıldığında bu eşitsizlik sınıf sorunsalını da içinde barındırır. Ekonomik olarak ait olunan sınıf, kadın olarak nasıl ezildiğinizi de belirler ve bu durum pozitif ya da negatif yönde bulunduğunuz durumu güçlendirir ve besler. Diğer yandan Virginia Woolf, Üç Kuruş ya da Kadının Toplumsal İşlevi adlı kitabını eğitimli bir babanın kızı olarak -üst orta sınıf bir kadın olarak- yazar ve kitapta özneleştirdiği kadınlar da aynı şekilde eğitimli babaların kızlarıdır. Woolf, bu kadınların kendi geçimlerini sağlayacak gelirleri olmadığından, yaşamlarını sürdürebilmek için babalarına ve ailelerine muhtaç olduklarından ve bu nedenle babaları, aileleri ve diğer erkekler tarafından sürekli kısıtlanıp özgürce hareket edemediklerinden söz eder.

Ekonomik temelli eşitsizliği tam olarak da kadınların karşı karşıya oldukları eşitsizlikle bağdaştırırken bir yandan da kendi ailesinin ve çevresinin gelir grubundan olmayan kadınları tartışma konusu yapmaz. Metinlerinde neden farklı sınıflardan kadınların konumlarına bakmadığının net bir yanıtı bulunmamakla beraber, kitabının ilk bölümünde verdiği “yemek masası” örneği sınıf ve kadınların durumu konusundaki görüşlerine dair fikir verir. Kadın ve erkekler birlikte aynı masada otururlar, aynı yemekleri yerler, aynı hizmetçiler onlara hizmet eder ama kadınlar erkeklerle aynı kolejin çimlerine basamazlar, aynı politik tartışmaları yapamazlar ve kadınlar erkeklerin sahip oldukları ekonomik güce sahip değildirler. Bu örnekte Virginia Woolf aslında aynı ekonomik sınıfa dahil olmakla birlikte kadın olmanın sosyal statüde ne gibi farklılıklar ve ezilmişlikler yarattığına dikkat çeker. Sınıf tartışması açısından dikkat çekici bir diğer nokta ise hizmet eden -alt sınıf- kadından hiç bahsetmemesidir. Bu noktada Fraser’ın toplumsal cinsiyet sorunsalına yaklaşımı, kendi deyimiyle en az sorun yaratacak olan toplumsal sistem ve mücadele şekli önem kazanır: Sosyalist ve yapı bozumcu feminizm.

Bu öneride sosyalizmin kadın ve erkek arasındaki ekonomik farklılıkları ortadan kaldırarak daha adaletli bir dağılım ile toplumsal alandaki eşitsizlikleri de lağvedebileceği öngörülür. Bir yandan da yapı bozumculukla, yani var olan toplumsal cinsiyet rolleri dağılımını ve değerler sistemini kökten çözümlerle ortadan kaldırılarak kültürel alanda kadınların karşı karşıya kaldıkları eşitsizliklerin de ortadan kaldırılması hedeflenir. Bu noktada sosyalist feministlerin tarih boyunca nasıl ortak ilkelerle hareket ettikleri ve diğer feministler tarafından nasıl eleştirildikleri önem kazanır. Sosyalist feministler en genel tanımıyla sınıf mücadelesi ve ataerkiyle mücadelenin beraber verileceğini, ekonomi-politik düzlemdeki devrimin de ataerkiyle mücadelede çok büyük payının olduğunu savunmuşlardır. Bu temel itkiyle, mücadelelerini de erkeklerle birlikte yürütebilirler. Diğer grup feministler tarafından sosyalist feministlere yapılan eleştiriler de genelde bu noktalara yönelik olmuştur. Sosyalist feministler birçok feminist tarafından bulundukları devrimci-muhalif yapıların içindeki ataerkiyi göz ardı ettikleri ve bununla mücadele etmedikleri konusunda eleş-tirilmişlerdir. Bu noktada bu eleştiriyi getiren feministlere göre ataerkiyle mücadele, ilk elden feminist kadınların sahiplenecekleri bir mücadeledir. Bu anlamda, Virginia Woolf’un, Fraser’ın sosyalist feminizm ve cinsiyet rollerinin tümden yapı bozuma uğratılması -yani bir anlamda farklılıklardan kaynaklanan eşitsizliklerin ortadan kaldırılması- önerilerine eleştirileri ne olabilirdi diye düşünmek anlamlı olacaktır.

İlk olarak Woolf, Üç Kuruş ya da Kadının Toplumsal İşlevi adlı kitabında, savaşın nasıl önlenebileceği sorusunu yanıtlamaya çalışırken, savaşın üretilmesinde erkeklerin ve kadınların nasıl katkıda bulunduklarını sorgular. Erkekler tarih boyunca savaşları çıkaranlar, en sevdikleri, uğruna en güzel kıyafetleri giydikleri meslek askerlik olanlar ve savaşmak üzere eğitilenlerdir, ancak kadınların rolü ancak savaşan bu erkeklere gerekli bakımı ve desteği sağlamak şeklinde olmuştur. Woolf bu tespitleri tarihe ve çeşitli insanların biyografilerine bakarak yapar. Dolayısıyla bu tespitler kadın ve erkeğin özsel olarak farklı olduğu iddiasından ziyade tarihsel süreçlerden referansla varılmış tespitlerdir. Bu noktada Fraser’ın cinsiyet rollerinin yeniden inşa edilmesi savına eleştiri getirilebilir. Çünkü Woolf toplumsal cinsiyet değerlerinin toptan nasıl yok edilebileceğinden ziyade var olan eşitsizliklerin; kadınların kendilerine farklı eğitim olanakları yaratarak, ekonomik bağımsızlıklarını kazanarak, kadın olarak yazı yazarak, kadın olarak politika yaparak nasıl ortadan kaldırılabileceğini ve nasıl bir feminist etik geliştirilebileceğini sorgular.

Fraser eşitsizliklerini giderilmesine yöntem önerirken kadınların kısa süreli ve acil hak istemlerinden vazgeçmek zorunda kalabileceklerini hatta uzun dönemli ve kökten çözümlerine erişebilmek için bunun gerekli olduğunu vurgular. (Fraser, 1997: 30) Virginia Woolf’un bu iddiaya cevabını en iyi şekilde suffraget[1]lerin mücadelesine yaklaşımında bulunabilir. Woolf bu mücadeleye karşı olmamakla beraber ciddi bir destek sunmaz. Oy hakkı elde edilince ilk elden ne yapılacağını sorgular. Kadınlar karar alma mekanizmalarına dahil olacaklardır ve politika üreteceklerdir; ama aynı eril, ataerkil yapıların içinde olacaklardır. Bu yapıların içindeki yükselişleri ve karar alma süreçlerine dahil olmaları da uzun yıllar alacaktır. Bunun yerine kadın olarak ilk elden geçimlerini sağlayabilecek kadar para kazanmanın, bireysel özgürlüklerini elde etmenin ve birçok alan gibi eril bir alan olan edebiyat dünyasında kadın olarak kadın yazınını oluşturmanın gerekliliğini vurgular. Kadınların kısa süreli kazanımları zaten uzun dönemli çözümlerin vazgeçilmez koşullarıdır Woolf’a göre. Woolf özellikle kadınlar olarak -erkekler olmadan- feminist bir etik oluşturarak ataerkiyle mücadele etmenin öneminden bahseder. Mesela Woolf‘a yazın alanında özellikle kadınları erkeklere öfkeleri üzerinden yazmamalılardır çünkü kadın yazını ataerkil unsurlardan uzak durarak sadece kadın yaratıcılığını ve beynini kullanarak oluşturulabilir.

Woolf’un Fraser’a sunacağı bu olası eleştirilere Fraser’ın yanıtı ne olabilir sorusuna gelince; Fraser tüm bir kimlik politikası konusunu ekonomik ve kültürel süreçlerin birlikte işlediği bir oluşum süreci olarak tanımlar. Dolayısıyla Fraser’ın yanıtı; Woolf’un feminist etik ve kadın politikası oluşturma önerisinin eksik olduğu yönünde olurdu. Bu eksikliğin kaynağını da ekonomik temelli olarak gösterirdi. Sonuç olarak, Fraser kimliğin ekonomik ve kültürel birçok bileşeninden ve hepsine dair politikalardan bahsediyor. Woolf ise kadın kimliğinin öne çıkarıldığı ve öncelikle kadınlık üzerinden politika üretildiği bir strateji öneriyor. Kimlik politikasının tanımlanışı açısından da temel olarak bu noktada farklılaşıyorlar. Woolf var olan kimliklerden ezilmişine ve bir tekine vurgu yaparak kimlik politikası üretmeyi, Fraser ise yoğunluklu olarak bir kimlik özelliğine ve onun ezilmişliğine vurgu yapmaktan ziyade kimlik oluşumunda etkili olan farklı bileşenlere vurgu yapmayı öneriyor.

Kaynakça

Virginia Woolf, Three Guineas (New York: Harcourt, Brace and Company, 1938)
Nancy Fraser, Justice Interruptus, “From Redistribution to Recognition, Dilemmas of Justice in ‘Postsocialist’ Age” (New York: Routledge, 1997) s. 11–39.
[1] 1. Dalga Kadın Hareketi’nde oy hakkı mücadelesi veren kadınlar

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments