Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Çarşamba, Aralık 4, 2024
No menu items!
Ana SayfaÖyküÇeviri ÖykülerBir Dolar Yirmi Sent/ Bukowski

Bir Dolar Yirmi Sent/ Bukowski

Bir Dolar Yirmi Sent/ Charles BukowskiYaz sonunu seviyordu en çok, hayır sonbaharı, sonbaharı belki de, her neyse, kumsal serin oluyordu ve gün batımından hemen sonra sahilde yürümek hoşuna gidiyordu, kimseler olmazdı, su kirli görünürdü, ölümcül görünürdü su ve martılar uyumak istemezlerdi, nefret ederlerdi uyumaktan, martılar üstüne doğru uçtular, gözlerini, ruhunu, ruhundan arta kalanı ister gibi uçtular üstüne doğru. Ruhundan arta fazla bir şey kalmamışsa ve bunun farkındaysan biraz ruhun vardır yine de. Kuma oturup suya bakardı, her şeye zor inanılırdı suya bakınca, Çin diye bir ülke olduğuna ya da ABD’ye ve Vietnam’a, bir zamanlar çocuk olduğuna, hayır, buna inanmak zor değildi, onu unutamazdı, bir de erkeklik çağını: çalıştığı işler ve kadınlar, sonra kadınsızlık, şimdi de işsizlik, altmışında bir berduş, bitmiş, bir hiç. Bir dolar yirmi sent nakit vardı cebinde, bir haftalık kirasını ödemişti bir de. Okyanus…
kadınları düşündü yine. Birkaçı iyi davranmıştı ona. Diğerleri kurnaz, gürültücü, biraz deli ve çok zor kadınlar olmuşlardı, odalar ve yataklar ve evler ve Noeller ve işler ve şarkılar ve hastaneler ve donukluk, donuk günler ve geceler ve anlam eksikliği ve fırsat eksikliği ve şimdi, altmış yılın karşılığı: bir dolar yirmi sent.
Sonra gülüşmeler duydu arkasında, battaniyeleri vardı, kutu biraları vardı, kahveleri ve sandviçleri vardı, güldüler, güldüler, iki delikanlı ile iki genç kız. İnce, esnek vücutlar,
kaygısız, sonra içlerinden biri onu fark etti.
“hey, NEDİR O?”
“tanrım, bilmiyorum!”
“insan mı?”
“nefes alıyor mu? Düzer mi?”
“neyi düzer mi?”
Güldüler.
Şarap şişesini kaldırdı, biraz kalmıştı dibinde, içmenin tam sırasıydı.
“KIMILDADI! bak, KIMILDADI!”
ayağa kalktı, pantolonuna yapışmış kumlan silkeledi.
“kolları ve bacakları var! yüzü var!”
“YÜZÜ MÜ?”
güldüler yine. Anlayamıyordu. Böyle değildi gençler, genç insanlar kötü değildi, neydi bunlar?
yanlarına gitti. “yaşlılıkta utanılacak bir şey yoktur.”
gençlerden biri bira kutusunu fırlattı.
“harcanmış yıllarda vardır, babalık, sen harcanmışsın bana kalırsa.”
“hâlâ iyi bir adamım ben evlat.”
“kızlardan biri altına yatsa ne yapabilirsin, babalık?”
“böyle KONUSMA, Rod!” dedi uzun kızıl saçlı genç kız. Rüzgârda saçını düzeltiyordu, kendi rüzgârda uçuşuyor gibiydi, ayak parmaklarını kuma gömmüştü.
“ne diyorsun, babalık? Ne yaparsın? kızlardan biri altına yatsa ne yaparsın? ha?”
yürümeye başladı, battaniyenin etrafından dolanıp kumda kaldırıma doğru yürüdü. “ne biçim konuştun zavallı adamla, Rod? Bazen NEFRET ediyorum senden!”
“BURAYA GEL, güzelim!” “HAYIR!”
Arkasına baktı, Rod’un kızı kovaladığını gördü, kız bir çığlık attı, sonra güldü. Rod kızı
yakaladı, kumda yuvarlandılar, gülerek boğuştular. Öbür çiftin ayağa kalkıp öpüştüğünü gördü. Kaldırıma ulaştı, banklardan birine oturup ayağındaki kumlan temizledi, on dakika sonra odasındaydı, ayakkabılarını çıkardı, yatağa uzandı, ışığı yakmadı.
kapı çalındı. “Bay Seed?”
“efendim?”
kapı açıldı, ev sahibesi Bayan Conners gelmişti, altmış beş yaşındaydı Bayan Conners,
karanlıkta yüzünü seçemiyordu. İyiydi yüzünü seçememesi.
“çorba pişirdim, çok güzel, size bir tas çorba getireyim mi?”
“hayır, istemiyorum.”
“hadi Bay Seed. Nefis çorba, leziz! Bir tas getireyim!”
“peki.”
Yataktan kalkıp iskemleye oturdu ve bekledi. Bayan Conners kapıyı açık bırakmıştı, ışık süzülüyordu içeri, bir ışık demeti, bacaklarına ve kucağına dökülen bir ışık demeti. Bayan Conners çorbayı kucağına yerleştirdi, bir tas çorba, bir kaşık.
“çok beğeneceksiniz, Bay Seed, güzel çorba yaparım.”
“teşekkür ederim,” dedi.
Oturup çorbayı seyretti, çis şansıydı, tavuk suyu. Etsiz, çorbadaki yağ kabarcıklarına baktı
öylece, bir süre oturdu, sonra kalkıp kaşığı şifonyerin üstüne koydu, çorbayı pencereye götürdü, tel örgüyü sessizce açıp çorbayı toprağa döktü, buhar çıktı topraktan, tası şifonyerin üstüne koydu, kapıyı kapattı ve yatağa girdi, her zamankinden daha karanlıktı, severdi karanlığı, karanlık anlamlıydı. Kulak kabarttı, dalgaların sesini duydu, bir süre okyanusu dinledi, sonra iç geçirdi, derin bir iç
geçirdi ve
öldü.
Charles Bukowski
Sıradan Delilik Öyküleri
Parantez Yayınları

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments