Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Perşembe, Ekim 17, 2024
No menu items!
Ana SayfaTiyatroTiyatro KritikleriAziz Nesin-Yaşar ne yaşar ne yaşamaz

Aziz Nesin-Yaşar ne yaşar ne yaşamaz

AZİZ NESİN (Kronolojik olarak hayatı)

1915 (20 Aralık) İstanbul, Heybeliada’da doğdu.

1925 İstanbul’da Süleymaniye’de ‘Kanuni Sultan Süleyman İptidai Mektebi’nin 3.sınıfına girdi. (Sonradan okulun adı, İstanbul 7. ilkokul oldu.)

1935 Kuleli Askeri Lisesi’ni bitirip Harp Okulu’na geçti.

1937 Ankara’da Harp Okulunu bitirip asteğmen oldu.

1941 2.Dünya Savaşı yıllarında 2 yıl Trakya’da çadırlı ordugahta görev yaptı.1942 Erzurum Mustahkem Mevkii İstihkam Tb.Bölük Komutanlığına atandı. Bir bomba kazasında yaralandı. Erzincan’da depremde yıkılmış olan ordu cephaneliğinin boşaltılmasıyla görevlendirildi.

1944 Ankara’da Harp Okulu’nda açılan ilk tank kursuna katıldı.

1944 Zonguldak’ta uçaksavar top mevzileri yaptırmakla görevlendirildi.

1945 Askerlikten ayrıldıktan sonra Karagöz Gazetesinde de Yedigün Dergisinde redaktörlük ve yazarlık yaptı, profesyonel olarak yazarlığa başladı.

1945 Tan Gazetesi’nde köşe yazarlığına başladı. (4Aralık’da tek parti iktidarı üniversite gençlerine Tan Gazetesi’ni yaktırdı.)

1945 Yayınlanmış ilk bağımsız yapıtı ‘Parti Kurmak Parti Vurmak’ adlı 16 sayfalık broşürü çıktı.

1946 Sabahattin Ali ile birlikte Markopaşa ve süreği olangülmece gazetelerini çıkardı.

1947 Bursa’ya sürgün edilerek güvenlikte gözaltında tutuldu.

1948 İkinci kitabı olan ‘Azizname’ adlı taşlama kitabını çıkardı. Bu kitap için İstanbul 2.Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldı.4 ay tutuklu olarak süren dava sonunda aklandı.

1949 İngiltere Prensesi Elizabeth, İran Şahı Rıza Pehlevi, Mısır Kralı Faruk her üçü birden Ankarada ki elçilikleri aracılığıyla Türkiye Dışişleri Bakanlığı’na resmen başvurarak, bir yazısında kendilerini aşağıladığı savıyla aleyhine dava açtılar. 6 ay hapse mahkum edildi ve ceza infazedildi.

1952 İstanbul’da yeni kurulmaya başlanan Levent’te bir dükkan kiralayarak Oluş Kitabevi’ni açtı. Sabahları Levent’teki evlere gazete dağıtıyordu.

1953 İki küçük çocuğuyla birlikte Levent’teki kitabevinden geçimini sağlayamayınca Beyoğlu’nda Bursa Sokaığı’nda ki yeni yapılmış hanın bir odasında ‘Paradi Fotoğraf Stüdyosu’nu bir ortağı ile birlikte kurdu.

1955 6-7 Eylül faciası olarak tarihimize gelen İstanbul’daki azınlıkların ev ve dükkanlarının korkunç yıkımına suçlu aranmaya başlanmıştı. Aziz Nesin’de suçlu olarak Sıkıyönetimce tutuklandı.

1955 Halil Lütfü Dördüncü’nün ‘Yeni Gazetesi’nde köşe yazarlığına başladı.

1956 İtalya’da (Bordighera’da) yapılan uluslararası (yirmiiki ulus) gülmece yarışmasında birincilik ödülü olan Altın Palmiye’yi ‘Kazan Töreni’ adlı öyküsüyle kazandı.

1957 Yine İtalya’daki aynı uluslararası yarışmada ‘Fil Hamdi’ adlı Öyküsüyle ikinci kez birincilik ödülü olan Altın Palmiye’yi kazandı.

1960 İtalya’da kazandığı ilk Altın Palmiye’yi devlet hazinesine bağışladı.

1961 Tanin Gazetesi’nde köşe yazarlığına başladı.

1961 Zübük adlı haftalık bir gülmece gazetesi çıkarmaya başladı.

1962 Sahibi bulunduğu Düşün Yayınevi anlaşılamayan bir nedenle bir gece yandı. Üst fiyatları 3 milyon lira olan (bugünkü para değeriyle en az yarım milyar lira) depodaki kitapları yandı.

1965 Elli yaşındayken ilk kez pasaport alabildi, ve yurtdışına çıktı. Çağrılı olduğu Berlin ve Weimar’daki Antifaşist Yazarlar Toplantısı’na katıldı. Altı ay süren bu ilk yurtdışı gezisinde, Polonya,Sovyetler Birliği, Romanya ve Bulgaristan’a gitti.

1966 Bulgaristan’da yapılan uluslararası gülmece yarışmasında birincilik ödülü olan Altın Kirpi’yi ‘Vatani Vazife’ adlı öyküsüyle kazandı.

1968 Milliyet Gazetesi’nin açtığı Karagöz oyunu yarışmasında ‘üç Karagöz’ oyunuyla birincilik ödülü aldı.

1969 Moskova’da yapılan uluslararası gülmece yarışmasında ‘İnsanlar Uyanıyor’ adlı öyküsüyle Krokodil birincilik ödülü kazandı.

1970 Türk Dil Kurumu’nun oyun ödülünü ‘Çiçu’ adl ıoyunuyla kazandı.

1972 Kimsesiz çocukları yetiştirmek için Nesin Vakfı’nıkurdu.

1974 Asya-Afrika Yazarlar Birliği’nin Lötüs ödülünü kazandı.

1975 Lötüs ödülünü almak için Filipinler’in başkenti Manila’da yapılan törene katıldı.

1976 Bulgaristan’da Gabrovo kentinde düzenlenen gülmece kitabı uluslararası yarışmasında birinciliği elde ederek Hitar Petar ödülünü kazandı.

1977 Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı seçildi.

1978 ‘Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’ adlı romanıyla Madaralı roman ödülünü kazandı.

1982 Vietnam’daki Asya-Afrika Yazarlar Birliğitoplantısından dönüşte Moskova’da kalp hastalığından hastaneye kaldırıldı.’Kalp Hastalıkları Araştırma Merkezi’nde bir ay kalarak tedavi gördü.

1983 ABD’de Indiana Üniversitesi’nin düzenlediği uluslararası toplantıya Çağrıldı. Pasaportu geri alındığı için bu toplantıya katılamadı.

1984- (20 Aralık) Şan Sinema Salonu’nda 70. Doğum günütöreni yapıldı.

1984 Aydınlar Dilekçesi girişiminde bulundu.

1985 Ekin Aş’nin kurulması girişiminde bulundu.

1985 İngitere’de PEN Kulüp onur üyeliğine seçildi.

1985 TÜYAP’ın düzenlediği ‘Halkın Seçtiği Yılın Yazarı’ ödülünü kazandı.

1989 ‘Demokrasi Kurultayı’nın toplanmasında etkin görev aldı. Oluşturulan ‘Demokrasi izleme Komitesi’nin iki başkanından biri oldu.

1989 Sovyet Çocuk Fonu’nun ilk kez verilen ‘Tolstoy Altın Madalyası’na değer görüldü.

1990 – (19 Mart) Ankara’da Sanat Kurumu’nda 75.Yaşı kutlandı.

1991 – 1995 Yoğun etkinliklerle gecen yıllar.

1995 – 5 Temmuz Çeşme’deki imza günü sonrası, saat01.05’te öldü.

AZİZ NESİN…(Yazar ve aydın)

Aziz nesin edebiyatın her alanında eser vermiştir. Bundan dolayı onu sadece mizahçı olarak ele almak hata olur. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki o büyük bir mizah ustasıdır. 100’ü aşkın kitap, öykü, roman, deneme, oyun, şiir, anı,….Çevrildiği diller: 34,( kaçak çeviri ve yayınları saymazsak) … sayısız ödül…200 takma ad, yaklaşık 250 kez yargılanmak…toplam 5 buçuk yıl hapis ve onlarca çocuk (aziz nesin vakfı çocukları). Gerisi insan onurunu sonuna dek savunma…insanlara onurlu bir yaşamı benimsetme çabası.

Aziz nesin en küçük öyküsünden en kapsamlı romanına dek Türkiye toplumunu yansıtmıştır. Toplumun her kesiminden insanı, yaşanılan düzenin olumsuzlukları, çelişkileri ile yansıtır. Mizah onun için bir araçtır. Kendi ağzından dinleyecek olursak ‘mizah deyince halk yararına işlevi olan, görevci mizahı anladığımızı baştan söylemeliyim, tarihte hemen her ülkede görevci mizahın şahlandığı dönemler vardır. Büyük baskı yönetimi altında halkın sıkıntıya düştüğü, bunalıma girdiği dönemler.(…) Beni mizah yazarlığına iten dış etken, o günkü ortamın koşullarıydı. İç etken dediğimiz şeyde mizah yazarının kendi yetişme koşullarıdır. Kısaca şunu söyleyeyim: genellikle yoksulluk yaşamından gelen bir kızgınlık, bir öfke, bir hınç alma biçimidir mizah.

Mizah ortamıyla mizah yeteneği olan kişi denk düşerse, bir zamana gelirse, o zaman mizahçı önem kazanır. Mizahçının yetişmesi için gerekli bireysel koşuldan da anlaşılacağı gibi mizah bir yıkıcılıktır. Mizahçı, kızgınlıklarını, nefretini, kinini, öfkesini bilinçli bir biçimde halk yararına kullanabilirse, bir olumlu yıkıcı olur. Bunun tersi inançsız alaycılıktır, her şeyi yıkıcılıktır.’

Yukarda da belirttiğimiz gibi mizah bir araçtır. Eğer halk adına kullanılabilirse bir anlamı vardır. Bu tamda gerçek bir aydın tavrıdır. O bir aydında olması gereken niteliklerin, doğruyu savunma, cesaret vb. tümüne sahiptir. Onun yaşamı halk için halka adanmış bir yaşamdır. Kendiside şöyle der ‘ en çok saygı duyduğum ve yücelttiğim kavram halk kavramıdır. Sosyolojik tanımı henüz yapılmamış bir kavram. Genellikle bizden olanlara halk deriz de, olmayanlara demeyiz. Beni bugüne dek polise karşı, hükümete karşı, öteki sınıflara karşı, benim sınıfımdan olup da bana karşı olanlara karşı, beni hep halk destekledi. Bu güne dek ne bir siyasal örgütlen, ne sermayeden, ne eleştirmenlerden, ne bürokratlardan destek aldım. Destek almadığım için yıkılmadım. Çünkü okurlarım bırakmadı yıkılmamı’der 1982 de yaptığı bir röportajda. O sırtını halkına dayamıştır.

Aziz nesin toplumsal gerçekliği yansıtmada yergisel gülmeceye başvurur. Yaşadıklarının içinde var olan eleştirel güç onu defalarca iktidarla ve onun ideolojisiyle karşı karşıya getirmiştir. Ancak bu onu asla yıldırmamıştır. Sadece yazmak veya anlatmakla kalmaz, ilerici bir yazar sorumluluğu ile mücadele eder. Mesela gericiliğe karşı mücadele eder sürekli ve bu mücadelede aktif olunmasını ister. Brecht’ in dediği gibi’düşman karşısında tarafsızlık düşmanın yanında olmaktır’ Aziz Nesin’de Brecht gibi edilgen davranmayı, karşı tarafa katılmak olarak kabul eder.

Bu nedenle de pek çok sefer cezaevi havasını solumuştur. Hapishanenin ona neler verip neler aldığını kendisinden dinleyelim. ‘tutukluluk hiçbir şey götürmedi ama çok şey getirdi. Müthiş bir kültür getirdi. Tüm Marksist kültürü hapishanede öğrendim. Sonsuz bir insan bilgisi edindim. Her sınıftan insan tanıdım. Pek çok şeyi cezaevinden öğrendim. Onun için beni hapse atanlara müteşekkirim.’

Belki de yaşar ne yaşar ne yaşamaz oyununun cezaevinde geçmesi onun mahpusluk yaşantısının bir sonucudur.

O hayatının sonuna dek dimdik durdu,direndi. Ta ki Sivas olaylarına dek. Sivas olaylarına çok üzülen Aziz Nesin iki sene sonra aynı ay (temmuz) içince yakın dostları Asım Bezirci ve Rıfat Ilgaz’ın ardından aramızdan ayrıldı.

OYUN YAZARLIĞI

Aziz Nesin’in yayımlanmış ve sahneye konulmuş on dört uzun ve kısa oyunu, ayrıca üç karagöz oyunu vardır. Aziz Nesin oyunlarını öykü ve romanları ile eşdeğer saymış, söylemek istediklerini en iyi bu oyunlarında dile getirdiğini belirtmiştir.

Genelde gerçekçi halk tiyatrosu bağlamında ürünler vermiştir. Oyunlarında, toplumsal alegori, taşlama, parodi ve kara gülmece yoluyla bozuk toplum yaşamı eleştirisine yönelmiş; abes yaşam koşulları ve düşünce tarzı içinde sıkışıp kalmış çaresiz küçük insanların acı alayı, dramlarını kimi zaman soyut düzeyde, kimi zaman karikatürleştirilmiş, gülmece yanı ağır basan bir anlatımla vermiş; siyasal- bürokratik sahtekarlıkları hedef almış; açık oyun biçiminden, geleneksel tiyatro öğelerinden yararlanmaya çalışmıştır.

Aziz nesinin oyunları hem ödenekli hem de özel tiyatrolarda sahnelenmiş, özellikle güldürü türünde olanları çok tutulmuştur. Yazar özellikle soyut olarak nitelenen oyunlarında gerçeklerin derinine, özüne inmek istediğini, bu yüzden masal anlatımı, simgesel anlatım gibi yollara başvurduğunu, soyutlamayı gerçekleri göstermenin bir aracı olarak kullandığını, fakat yanıtlarının soyut ve simgesel olmadığını, amacının mesajını iyi iletmek olduğunu söylemiştir.

Aziz nesin oyunlarında evrensel gerçekleri sergilediğini, doğa yasaları gibi, fizik yasaları gibi sonuçlara vardığını söyler. Toplumsal olayları yalnız belli bir toplumu özelliğini belirtenlerin değil, büyün toplumların ortak gerçeğini yansıtanlarını seçmiştir.

Aziz nesin, değer verdiği, benimsediği oyunlarını değil, kolay yazdığı, ucuz oyunlar olarak nitelediği oyunların tutulduğunu belirtmiştir. Bu oyunlara örnek olarak benimde incelediğim yaşar ne yaşar ne yaşamaz oyununu ve toros canavarı oyunlarını göstermiştir.

OYUNUN UZAMSAL DAĞILIMI

Ön oyun:

Perde yada dekor önünde oynanır.

Bu oyunun 1.bölümü şu 12 yerde geçer:

1. yer- cezaevi koğuşu

2. yer- ilkokul müdürünün odası

3. yer- nüfus müdürlüğü

4. yer- bir ağaç altı

5. yer- kasaba evinin avlusu

6. yer- jandarma karakolu

7. yer- kışla alanı

8. yer- kasabanın kır kahvesi

9. yer- vergi dairesi

10. yer- mahkeme salonu

11. yer- cezaevi koğuşu

bu oyunun 2. bölümü şu 11 yerde geçer

1. yer- resmi dairenin içi

2. yer- stadyum

3. yer- akıl hastanesi başhekim odası

4. yer- İstanbul silueti önünde

5. yer- romantik görünümlü bir kır

6. yer- pazaryeri

7. yer- tören alanı

8. yer- kalabalık cadde

9. yer- hastane koğuşu

10. yer- nüfus müdürlüğü

11. yer- cezaevi koğuşu

Son oyun:

ön oyun gibi perde yada dekor önünde oynanır.

BİÇİMSEL BİR BAKIŞ….


Boşalım tiyatrosu…..

Yaşar ne yaşar ne yaşamaz oyunu Aziz Nesin’in tabiriyle ‘boşalım tiyatrosu’ nun kapsamı içine girer. Boşalım tiyatrosunda amaç insanların, bütün günün, haftanın yorgunluğundan, geriliminden, bunalımından kurtulmalarını sağlamaktır. Boşalım tiyatrosuyla, öteki tiyatroların başlıca ayrımı nedir? Sorusuna Aziz Nesin şöyle yanıt verir: ‘her hangi bir sanat yapıtının seslendiği insanın manevi varlığına X diyelim. Tiyatro salonuna girerken X olan insanın manevi varlığı, tiyatrodan çıkarken yine X kalmışsa, iki saat boyunca kahkahalarla oyuna gülüp boşalmışken manevi varlığında bir artış olmamışsa, tiyatrodan evine dönünce yada tiyatro kapısından çıkar çıkmaz, o oyundan belleğinde hiçbir şey kalmamışsa, işte o oyun tam bir boşalım tiyatrosudur. Seyircinin manevi varlığındaki artım, nice uzun zaman sürerse, o oyunun sanat değeride onca yüksektir. Bunlar unutulmaz yada zaman zaman kendisini bize anımsatan oyunlardır.’

Yazar boşalım tiyatrosunu sabun köpüğü gibi geçici olarak niteliyor. Biz yazının başında yaşar ne yaşar ne yaşamaz oyununun bir boşalım tiyatrosu örneği olduğunu söylemiştik; yazının sonraki bölümünde de boşalım tiyatrosunun insanın manevi yanında, bilincinde hiçbir artım yaratmadığından bahsediliyordu. O zaman Aristo mantığıyla ‘yaşar yaşamaz oyunu bir boşalım tiyatrosudur; boşalım tiyatrosu seyirciye hiçbir şey vermeyen bir tiyatrodur; o halde yaşar yaşamaz oyunu izleyicilerine hiçbir manevi, bilinçsel katkısı yoktur, sonucuna mı varacağız acaba.

Bu oyunun diğer bir yönü ki boşalım tiyatrosunun en çok kullandığı özelliklerden biridir; şarkılı- çalgılı bir oyun dramaturjisine sahiptir.

Yukarı daki paragrafın sonunda sorduğumuz sorunun cevabını yazarın kendisinden alalım: ‘bizim çalgılı-şarkılı oyun dediğimiz müzikallerin pek çoğu boşalım tiyatrosudur. Şarkılı- çalgılı oyun özelliklerinide bozmadan, tiyatro salonundan çıktığında seyirciyi bırakmayan, ona bir değer artımı ekleyen bir oyun yazılamaz mı? (….) Boşalım tiyatrosunun da seyircide bir arttırım sağlamasında başarılı olup olmadığımı ‘yaşar ne yaşar ne yaşamaz’ oyunumu seyreden seyircilerimizden öğreneceğim’

Demek ki bu oyun şarkılı- çalgılı bir boşalım tiyatrosu olduğu halde insanların izleyicilerin oyun sonunda bir şeyler kazanmasını amaçlamaktadır. Bu yönüyle tam bir boşalım tiyatrosu olmadığını vurgulamamız gereklidir.

Açık biçim…

Yaşar ne yaşar ne yaşamaz oyunu bir açık biçim tarzında (epik ) bir oyundur. Açık biçim oyun başlıca iki oyun biçiminden biridir. Diğeri ise kapalı oyun biçimi ve daha çok Aristotelesçi, yanılsamacı tiyatro olarak biliyoruz. Açık biçimi bu Aristocu dramatik tiyatrodan ayıran özellikler şunlardır. Kesitlerden bir bütün oluşturan açık biçimde çokluk ve çeşitlilik yoluyla bütünsellik kurulur, eylemde yer ve zaman çokluğu yer alır. Eylem tek değildir, düz bir çizgi izlemez, çeşitlilik ve karşıtlık içinde gelişir. Olaylar yanyana dizili ve kendi içlerinde süreklilikten yoksundur, bitişe doğru gitmezler. Bu nedenle, serim-düğüm-çatışma uğrakları, yer-zaman birliği olmadığı gibi, eylem ile bütünlük arasında da doğru orantı yoktur. Oyunun sahneleri tek başlarına vardır, eylemden bağımsızlaşmış uğraklardır. Oyun, dış eylemle değil, iç eylemle belirlenir. Ana konu, her sahnede bir başka görünümdedir; tek tek her sahnenin bir özelliği, ana konunun özelliklerinden biridir, oyun kahramanı, oyunun ekseni değildir; eylem, oyun kahramanının davranışlarını belirler. Oyun kişileri, eylem-yer- zaman bölünmesi ve çeşitliliği içinde yer alır; hiçbir oyun kişisi başkası için var olmaz; kendisi için vardır. oyun dili, kesiklik, çeşitlilik ve çokluk gösterir; dil kuruluşu çok yönlüdür. Dil, oyun kişisini bütüne bağlayan ya da onun bütünle ilintili düşüncelerini dile getiren doğrudan bağ değildir; tam tersine, kişinin bütünden bağımsızlaşmasını sağlar, kendini kesitleştirir, üçüncü kişi haline getirir. Oyun içinde şiir, müzik, akrobasi gibi çeşitlilikler yer alır; sahnelemede kurgu tekniği uygulanarak, film, belge, projeksiyon gibi dramatik olan tekniklere başvurulur. İzleyiciye doğrudan seslenme ve şarkılar yoluyla sahnede olup bitenlere ilişkin bilgi verilir, yorum yapılır. İkili görüngeyle çelişmeler karşılaştırılır; oyuncular, oyun oynadıklarını izleyiciye duyururlar. Sahne tasarımı, sahne giysisi, ışıklama, donatımlık, sahne etmenleri izleyiciye bilgi vermek, yanılsamayı yıkmak içi kullanılır. Evet gayet uzunca bir anlatımdan sonra şimdi sıra bu oyunun açık biçim olarak nitelenemesini sağlayan özelliklerine geldi.

Elimizde ki bu oyunda, yukarıda belirtildiği gibi yer zaman ve eylem birliğine rastlanmaz. Uzamsal bilgiye baktığımızda oyunun birinci bölümünce 12, ikinci bölümünde ise 11 farklı yerde öykü gelişir. Dolayısıyla eylemler de sürekli olarak farklılaşır: oyunun bir yerinde yaşar nüfus müdürlüğündeyken bir başka yerinde askerde yada akıl hastanesindedir. Yaşarın başından geçen olaylar ta küçüklüğünden başlatılır; babası onu ilk okula yazdırmak için o 12 yaşındayken götürmüştür. Ve oyun oynanarak yaşarın hapisten çıkışına kadar getirilir.

Olaylar kendi içinde bir öykü oluştururlar (episodik yapı), bu yüzden düz bir çizgi izleyip bitişe gitmez dolayısıyla kapalı biçimin bir özelliği olan serim-düğüm-çözüm yoktur. Yaşar’ ın başından bir dolu şey geçmiştir. Bunlar ayrı ayrı canlandırılır. Sanki her biri ayrı bir oyunmuş gibi oynanır.

Her sahne beylik egemen bürokratik yapı, çeşitli devlet kurumlarının işlemezliği, yasaların halktan yana çalışmadığı gibi konuların bir ispatı gibi işlev görür, bu konuları çeşitli yönlerden vurgular.

Oyun kahramanı olan Yaşar oyunun ekseni değildir, eylemi o belirlemez, tam tersi kendi dışında var olan dış dünya onun davranışlarında esas belirleyicidir. Onun istemi değildir ölü olmak, yasalarca tanınmamak; ama kendi dışında müdahale edemediği yozlaşmış olan sistem ona böyle bir hayatı hazırlamıştır. Yaşarda durumunu düzeltmek için sistemin çarkları içinde debelenir durur.

Her oyun kişisi kendi gerçekliği içinde kendisi için vardır. Yaşarın dramı yaşaradır, yada Ayşe’nin çektikleri Ayşe’ye. Her birinin yaşantısı ana konuya denk düşer. İletiyi desteklerler böylece.

Oyun dilinin kullanılışı açık biçim için önemli bir ayrıntıdır. Dil oyun kişilerinin bütünden bağımsızlaşmasını sağlayıcı bir işlev görür. Bu oyunda da ağız değişikliklerini çokça görüyoruz. Oyundaki karakterlerin nereden geldikleri statülerinin ne olduğuna göre dil değişiyor.

Oyun içinde şiir, müzik vb. çok miktarda başvurulur açık biçimde. Daha önceden belirttiğimiz gibi yaşar ne yaşar ne yaşamaz oyunu şarkılı-çalıgılı bir oyun, içinde bol miktarda şarkı var; ki oyun bütün oyuncuların beraber şarkı söylemesiyle başlar. ‘ Kiminin adı yaşar

Kiminin kendi yaşar

Kendin yoksan adın var ya Patlat bir arabesk yaşar’

Açık biçimde yabacılaştırıcı bir etken olan anlatıcıya baş vurulması ve şarkılar yoluyla oyun hakkında, olacaklar hakkında seyirciyi bilgilendirme durumu bu oyun açısından da geçerlidir. Örneğin söylenen şarkılar ki hemen yukarda ki bir kıtalık bölümü verilen şarkıdan da görüleceği gibi oyun hakkında bilgilendirme durumu bu oyun içinde geçerlidir. Şarkının bir sonraki kıtası ise şöyle:

Ne altın ne gümüşüm

Ben doğmadan ölmüşüm

Bu dünyada ben yokum

Kalplere gömülmüşüm

Yine anlatıcının bilgilendirmesine ise örneğin oyunun hemen başına mahkumların yaşarın başından geçenleri anlatacakları bir oyun oynayacaklarını söylemeleri ayrıca bunu yorum getirerek yapmaları (bu oyun konusu olarak biz arkadaşımız yaşarın başından geçenleri seçtik. Niçin? Çünkü bu yaşar siz, biz, hepimiz……bakalım yaşar olmayan hanginiz)örnek gösterilebilir. Bu şekilde seyircinin düşünsel boyutta katılımı sağlanmış olur.

Oyuncular oyun oynadıklarını seyirciye duyururlar. Olay canlandırıldıktan sonra mahkumlar tekrar eski durumlarına geçerler. Zaten olayın bir oyun olduğu (oyun içinde oyun) aşikardır. Bu durum özdeşleşmeyi kırarak, eleştirel düşüncenin kaybolmasını engeller. Seyirci seyrettiğinin bir oyun olduğunun sürekli bilincindedir. Kendini kaptırmaz oyuna.

Ayrıca oyunun ismi de oyun hakkında epey bir bilgiye sahiptir. Yaşar hakkında oyunun adından oyunu seyretmeden hemen bir yoruma gitmemiz olasıdır. Oyun adı bir ileti gibi durur karşımızda. Bilinçli bir tercihtir.

Görüldüğü gibi sıraladığımız özelliklerden dolayı yaşar ne yaşar ne yaşamaz oyununun epik tiyatronun kapsamına girdiğini göstermiş olduk.

ÖYKÜ VE YORUM

Oyun bir şarkıyla başlar ve asri şehir cezaevinde geçmektedir. Ön oyunda mahkumlar Yaşar Yaşamaz’ın başından geçenleri oynayacakları bir oyun çıkardıklarını söylerler. Oyun Yaşar’ın hapishaneye düşüşüyle başlar ve Yaşar başından geçenleri anlatır: Yaşar’ın babası küçükken hükümet okuluna yazdırmaya götürmüştür onu, ama nüfus kağıdı gerektirdiğinden, babasıyla nüfus müdürlüğüne başvururlar. Ancak, nüfusta, Yaşar’ın 1915 te Çanakkale’de askerdeyken şehit düştüğü kaydı vardır. Bundan böyle de Yaşar, yaşadığını hiç kimseye anlatamaz; ‘devletin kendisinden bir işi, bir alacağı oldu mu, o zaman yaşıyorsun, diyorlar; işi düşünce devlete, sen yaşamıyorsun, diyorlar’ dır. Nitekim, Yaşar, nüfus kağıdı olmadığı halde, askere alınır ve askerlik yaptırılır; bu arada, şubeden gelen yanıtta Yaşar’ın ‘1935’te Dersim hareketinde şehit düştüğü ve kaydının kütükten silindiği de anlaşılır’. Yine Yaşar, nüfus kağıdı olmadığı halde babasının vergi borçlarını ödemek zorunda bırakılır. ‘hukuken ve resmen ölmüş bulunan’ Yaşar bir türlü gerçekten yaşadığını kanıtlayamaz, dolayısıyla da yurttaştan sayılamaz, yurttaşlık haklarında yararlanamaz. Bu yüzden sevgilisi ve Ayşe ile de evlenemez. Evrak peşinde koşturmaktan bunaldığı bir sırada memura hakaretten hapse düşer. Hapiste kitabına, ‘hayali ihracat, banka batırmak çıkarmak, terhis, nüfus kağıdı, vb., her işi nizami biçimde yapan karakaplı nizami bey i öğrenir.

2.bölümde şarkıyla başlar. Yaşar’ın öyküsünden babasından kalan mirası da yine aynı nedenle alamadığını bu arada deliye sayılıp akıl hastanesine düştüğünü, manavlık işinde ortağı tarafından dolandırıldığını, bu arada, yaşamından bıkıp kendini bir arabanın altına attığını ve hastaneye kaldırıldığını öğreniriz. Bu arada, Ayşe’den bir çocuğu olan Yaşar, kendisi nüfusa kayıtlı olmadığı için oğluna da nüfus kağıdı alamaz ve yeniden memura hakaretten hapishaneye düşer. Son oyunda yaşarın hapishaneden çıkışı verilir.

Oyunun öyküsünden sonra yoruma gidilmesi yerinde olur.

‘3.mahkum: (…) hepimizin yaşamı ayrı bir roman, ayrı bir oyun… Bu oyunun konusu olarak biz, arkadaşımız Yaşar’ın başından geçenleri seçtik. Niçin? Çünkü bu Yaşar, siz, biz, hepimiz… sizlerde seyredip göreceksiniz. Bakalım, yaşar olmayan hanginiz?’

Yaşar’ın başından geçenler sadece yaşarı ilgilendirmiyor. Günlük yaşantılarımızda sıkça karşılaştığımız o olumsuzlukların yansımasını oyunlaştırılmış bir güldürü olarak seyrediyoruz bu oyunu. Yaşar yasal olarak yaşamıyordu. Ve her şeyin kurallarla belirlendiği, bu bürokratik yapıda defterde bir insanın öldüğünün yazılı olması onun ölmüş olduğunun itirazsız kanıtıdır. Hatta o insanın soluğunu yüzünüzde hissetseniz bile bu neyi değiştirir. Yanlış olan o kişidir, yaşamış numarası yapıyordur. Bu, robot uyumluluğunda çalışan bir düzenin tasavvurudur. Bu işleyen makinelerin karşısında sizin sözünüzün güzelliği yada doğruluğu kar etmez, ortada bir kitap vardır ve ancak onun üzerinden bir pratik yürür. Bu yüzden değil midir Yaşar’ın hapishaneden Karakaplı Nizami Bey olarak çıkması.buradan hareketle yazar bir uyarıyıda getirir sistem böyle işlerse karakaplı nizami beyler çoğalacaktır. Karakaplıları yaratan bu bozuk düzendir. Artık Yaşar’ın bu değişiminden sonra eminizdir ki onun sırtı hiçbir zaman yere gelmeyecektir. Sizin dışınızda işleyen bir makiye ancak onun anlayacağı bir dille hitap etmek yararlı olur buda karakaplı kitabıyla nizami bir şekilde işleri halleden Karakaplı Nizami Beyin kullandığı dildir..

3.oyuncunun dediği gibi hepimiz birer Yaşarız. Ne yaşadığımız belli ne yaşamadığımız. Oysa bizim dışımızda bir grup var ki onlar her gün gazetelerde televizyon programlarında görüyoruz, kimi şiş göbek, kimi takım elbiseli, eğleniyorlar, dalga geçiyorlar bizlerle. Biz ise Yaşar Yaşar bakıyoruz onların bu eğlentilerine, birer seyirci gibi. Hani hep derlerdi ya ‘hayat bir sahnedir ve bizde onun aktörleri’ bu sözün doğru olduğu şimdi daha iyi anlıyorum ama sözün eksik kaldığına da inanıyorum, biz aktörlerden ziyade seyircileriz, öylesine bakıyoruz belki bir gün bizde sahneye çıkıp kendimizi göstereceğiz,diye izliyoruz bu hengameyi. Öte yandan bizde aktörleriz ve lakin bu aktörlükten bize hep figüranlık düşüyor. Gurbetçilerimizin dışarıda elin tuvaletlerini temizlemesi gibi bizde, başroldekilerin kimi zaman paspası kimi zaman yolu asfaltı oluyoruz.

Oyun yalnız yaşarı ilgilendirmiyor. Çünkü o bizden biri, bizim yaşadığımız bu coğrafyanın bir insanı, aynı havadan soluyup aynı sudan çorba yaptığımız bir garip insanoğlu. Durumlar belirleyicidir insan yaşamında ve ülkenin durumu da malum, Yaşar yaşamıyorken onunlar aynı tabağa kaşık sallayan bizler nasıl diri kalabiliriz ki..

Yaşar ne yaşar ne yaşamaz, gerek içeriği, gerekse biçimiyle, çağdaş bir halk güldürüsü. Yaşarın ekseninde, bizimde elinden çok çektiğimiz, beylik egemen bürokratik ilişkiler sergilenerek, çeşitli devlet kurumlarının işlemezliğini gülmeceli bir yergiyle veren bu oyun, devlet çarkının nasıl ayrıcalıksız sade yurttaşlardan (halktan) yana çalışmadığını, devletin yoksul ve güçsüz bireyi (halkı) yalnızca kendi çıkarları için kullandığını, onun çıkarlarını temsil etmediğini, devletin halk için değil halkın devlet için varolduğunu gösterir. Yaşar ancak vergi borcunu ödeyince, askere gidince yaşıyordur aksi taktirde mirasını yada terhisini vb. almaya geldimi, ya dersimde yada Çanakkale’de şehit düşmüştür o, buyurun cenaze namazına. Onunla birlikte buyurun cenaze namazımıza.

ERKAN KÜÇÜK
RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments