Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Cumartesi, Kasım 23, 2024
No menu items!

Dışarıdakiler

Bu oyunu Haldun Taner sahib-i Seyf-ü Kalem adlı öyküsünden yola çıkarak yazmıştır. Öykü genelde Yümnü karakteri çerçevesinde bireysel bir alana sıkışmışken, Taner bu oyunla bireyselliği toplumsala doğru yayar. Yazar, sevimsiz insanlardan oluşan bir toplumsal çerçeve içine oturttuğu Yümnü’yü yenden çizerken, hem öykünün içerdiği ince gülmeceyi ve şiirselliği sürdürmek, hem de Yümnü’nün bireysel ve toplumsal konumunun burukluğunu, değerlerin yozlaşması üstüne eleştiri getiren bir dolantı içinde vermek istemiştir. Ancak bu amaç Yümnü’nün dışındaki diğer kişilerin yüzeysel kalması sonucunu doğurmuş buda oyun kişilerinin inandırıcılığını zayıflatmıştır.Yazarın kendi öyküsünden yola çıkarak kaleme aldığı dışarıdakiler oyununun konusu şöyle gelişmektedir:

Oyun darülaceze’nin bahçesinde başlar. Hükümetin bütçe ayarlamaları neticesinde ekonomik sıkıntı yaşayan Darülaceze’de Yümnü Efendi’de ikamet etmektedir. Diğer yaşlılar gibi onunda pek ziyaretçisi yoktur. Yalnızca küçük torunu Aynur onu arayıp sormaktadır. Diğer çocukları onun üç aylık maaşına konmak için, onu buraya terk etmişlerdir. İlk sahnelerde Darülaceze’nin bahçesinde iş için buraya gelen matbaacı Semih’in dikkatini çeker Aynur. Onu etkilemek amacıyla Yümnü’ye yakınlaşır. Ekonomik sıkıntı nedeniyle Darülaceze’den çıkarılacaklar arasında Yümnü’nün de olması Semih’in bu amacını kolaylaştırır. Sonrasında Semih Yümnü’lere sık sık gidip gelir. Ve onun anlatılarını dinler. Yümnü ittihat ve terakkinin erlerinden biridir ve onun anılarıyla yaşamaktadır. Bir gün Semih ittihatçılar hakkında yazılmış bir gazete yazısı getirir Yümnü’ye. Yazı ittihatçıları eleştirmektedir. Yümnü yazılanların yalan olduğunu ve yazıyı yazan (H.S.Damar) kişiyi tanıyıp, onun düzenbazın biri olduğunu dile getirir. Onun heyecanını gören Semih Yümnü’ye anılarını bir kitapta toplamayı teklif eder. Yümnü’de bu teklifi heyecanla kabul eder. Diğer tarafta evin diğer kişileri Necati ile karısı Zinnur, başka türlü işler çevirmekte, üç kağıtçılık ve dolandırıcılıkla para kazanmaktadırlar. Onların hayatında en değerli şey paradır. Hatta Semih’in Yümnü’ye yaptığı kitap yazma teklifini bile kazanacakları parayı hesap ederek sevinçle karşılarlar. Aynur’un bu evdeki konumu ise Yümnü’den çok farklı değildir. O da, yalnız (anne-babası ölmüştür) bir kadın olarak aynen Yümnü gibi başkalarına yük olduğu düşüncesi altında ezilmektedir. Bu yüzden onunla Yümnü arasında bir özdeşlik kurmak mümkündür.

Aynur’u isteyen biri vardır ve onun zenginliği işlerine geldiği için evin sahipleri Necati ve diğerleri kâr amacıyla Aynur’u adama vermek için uğraşırlar. Onların tutumu Yümnü’ye karşı neyse Aynur’a karşıda aynıdır. Yine tek belirleyici olan kâr hırsıdır, paradır. Bu arada Semih ile Aynur arasında bir yakınlaşma başlar. Semih amacına doğru ilerlemektedir. Aynur’un yegane amacı ise bir an önce özgürlüğüne (nasıl bir özgürlükse) kavuşmaktır.

Gelelim Yümnü’ye. Semih en sonunda bastırdığı kitapları Yümnü’ye getirir. Yümnü haliyle bu duruma sevinir ve kitabın etkisini göstermesi için kurumlara kitabını yollamayı planlar, bu işi Semih üzerine alır; ancak ne kitaplar gerçekten basılmıştır ne de kendi imkanlarıyla bastırdığı kitapları Yümnü’nün istediği adreslere postalayacaktır. Fakat kitaplardan birini Yümnü’de unutunca bu kitap Yümnü tarafından postaya verilir. Kısa süre sonra, gazeteye yollanan bu kitap, bir yazı dizisi şeklinde yayınlanamaya başlayınca bu durumdan rahatsız olan eski ittihatçı yeni cumhuriyetçi H.S.Damar, Yümnü’yü ziyarete gelir ve onu yanlış yaptığına ikna etmeye çalışır ama Yümnü her zamanki sabitliğiyle kendi bildiğinden şaşmaz. Kendisinin haklı olduğunu ve bunu bazı mektuplarla kanıtlayabileceğini söyler. Ancak mektuplar bulunamaz; çünkü daha önce H.S.Damar, Necati’yi satın alarak mektupları ortadan kaldırtmıştır. Bu karşıtlaşmadan galip gelen Damar Yümnü’yü mahkemeye verir. Bundan sonraki sahnede Yümnü kendisinin dünyayla iletişimini sağlayan kulaklığını da çıkarıp odasına kapanır ve sesi soluğu çıkmaz bir süre. Burada intiharı düşünmektedir.

Dışarıda ise Semih olan bitenleri diğer kişilere açıklamaktadır. Buna göre Semih Yümnü’yü kurtarmak için onun akli dengesinin yerinde olmadığına dair bir rapor almıştır ve bu şekilde Yümnü hapsedilmekten kurtulmuştur (aslında kurtulamamıştır) ancak tekrar Darülacezeye kapatılması gerekmektedir. Bu esnada Yümnü çıkagelir ve intihar etmenin kaçmak demek olduğunu ve her şeye rağmen değişmeden tarihe direneceğini açıklar ve bu durumda ona yeniden içerinin yolu gözükür.

Bu oyun için adından başlayarak şöyle bir yargıya varabiliriz: ikili karşıtlıklar düzleminde dışarıdaki ile içerdeki düzenin çatışması üzerine kurulu bir kurgudan söz edebiliriz. Darülaceze ile simgeselleşen içerdekiler, geride kalan, eskiyen düzenin resmini bize sunarken; dışarısı ve dışarıdakiler ise tüm çirkefliği, pragmatistliği ve para merkezli oluşuyla yeni düzeni oluşturarak içeriyi kendi içinde boğar, ona fazla bir yaşam şansı vermez. Ancak, sesini kesip bir tarafta usluca oturursa belki yaşayabilir, aksi taktirde yani düzene ters düşecek bir söylemde bulunursa (Yümnü gibi) onun sonu kapatılmadır, tasfiyedir.

Oyun içerden dışarıya ve tekrar geri dönüşle son noktasında içeriye doğru ilerleyen bir süreç izler, bu sürecin baş aktörü Yümnü’dür. Onun üzerinden tarihin bu ikili karşıtlığı açığa çıkar.

Oyun darülacezeyle açılışını yapar. İçerdekilerin yalnızlığı ve kendilerini var kılmak için çabalamaları gösterilir. Örneğin Mevlevi dedesi, kendi sesini ney ile duyurur. Neyin sesi acılı bir ağıttır adeta, dede neyin sesiyle var olur ve ilgi çeker. Buradaki diğer bir dikkat çeken kişi, yada dikkat çekmeye çalışan kişi Othello Hakkıdır. O da konuşmalarında, tiyatrocu bir yönü olduğunu kabul ettirme uğraşıyla çırpınmaktadır. Dışarıya atılacaklar listesinde onunda adı olduğu anlaşıldığında ilk önce, morali bozulsa da, yeniden oyunculuk ile kendini ispat etme şansının kendisine verileceğini işittiğinde mutlu olur.Darülacezeden insanların çıkartılmasının nedeni devlet bütçesindeki kendilerine ayrılan payda kısıntıya gidilmesidir. Darülacezeye ayrılan pay azaltılır, çünkü bu kurumun devlete her hangi bir getirisi yoktur ve haliyle aynen içinde barındırdığı yaşlılar gibi, bir yükten başka bir şey değildir bu kurum.

Yük olma hissi, oyunun başından sonuna kadar yaşlıların ve onlarla özdeşleşen Aynur’un ağzından sık sık dile getirilir. Yük olmak bir zorunluluğun işaretidir. Kâr dünyasında her hangi bir şekilde üretimin içinde bulunmayanların toplumsal olarak dışlanması ve bunun doğal sonucu olarak bu kişilerin psikolojilerinde oluşan, toplumsalın yansımasıdır. Bu durum yaşlılar (özürlüler, işsizler vb.) için özellikle bir kader niteliğine sahiptir. Elden ayaktan, güçten düşmek otomatikman o kişiyi işlevsizleştirerek gereksiz biri olarak fişlenmesine neden olur. Bu oyunda yer alan tipler için psikolojik bakış açısını oluşturur. İkili karşıtlıklar düzlemi içine yaşlı (eski)- genç (yeni) karşıtlığını da

almamız gerekiyor. Zaten bu oyun için temel karşıtlıktır. Genelde metinler incelendiğinde metinlerde yer alan karakterlerden biri yada bir kısmı süreç içinde dönüşürken; örneğin Vişne Bahçesi’ndeki feodal sistemden sıyrılıp burjuva olmaya doğru ilerleyen Lopahin böyle bir dönüşümün örneğidir, karakterlerin bir kısmı dönüşümü bilinçli yada bilinçsiz reddederek süreçten tasfiye olurlar, yine Vişne Bahçesi oyundan örneklemek gerekirse eski düzenin simgesi olan Firs’in en sonunda yalnız kalmasını bu duruma örnek oluşturabilir. Bu oyun içinde aynı şeyleri söylememiz mümkün bana göre. Yani sürece uyanlar kalırken, ona eskimiş değer yargılarıyla direnenler sistemin dışına atılıyorlar. Bu oyunda sistemin dışına atılma durumu, eskiyi simgeleyen Yümnü’nün içeriye kapatılması ile gösterilmiştir. Değişen kim derseniz bariz olarak ortadadır ki bu kişi H.S.Damar’dır, değişim değişmeyen tarafından ortaya serilir. Eski ittihatçı sonrasında yeni cumhuriyetçi, burjuva olarak,düzene uyum sağlayarak ayakta kalıyor. Aynen dünyada en yaygın hayvanın hamamböceği olması gibi; çünkü hamamböcekleri ortama en iyi adapte olabilen canlıdır ve kolay kolay yok olmaz. Yümnü ise ne olursa olsun, rüzgar nereden gelirse gelsin kaskatı kalarak kırılıyor.

Yümnü ölecek olandır (aslında ölmüş olan). Bu durum onun dışarıya çıkartılarak, dışarısı ile yüzleştirilerek kesinlik kazanır. Söylediğim gibi başından beri ölgün olanın kesin olarak bitirilmesidir. Bu kesinlik resmi düzeyde gerçekleştirilir. İktidar tarafından, iktidarın araçlarıyla süreç işliyor. Dışarısı Yümnü’den yana değildir. Örneğin ona e yakın kişi olarak gördüğümüz Semih için bile Yümnü, hoşlandığı kızı (Aynur) elde etmesinde ve kendisini babasına ispat etmesinde bir araçtır yalnızca.

Oyunun diğer ekseninde Aynur yer alır. Onunda durumu Yümnü’ye benzer. Yümnü bir eser bırakacağı ve böylece var olacağını hesaplamaktadır. Tabii bu yalnızca bir yanılsamadır. Kendini kandırmadır. Aynı şekilde Aynur da bir kurtarıcının gelip kendisini evlilik ile taçlandırıp kurtarmasını bekler. Aynur’un bu beklentinsin nedeni, erkek egemen toplumsal yapıda kendi ayakları üzerinde duracak ekonomik ve kültürel gücü olmayan kadının genel beklentisidir. Dolayısıyla böyle bir toplumsal formasyonda kadının kendini özgürleştirmesi yeni bir bağımlılığın çeperine girmesiyle olanaklı olacakmış gibi görünmektedir kadına. Bu da aynen Yümnü’nün durumu gibi bir yanılsamadır.

Bir başka önemli kişi yukarda da ismini andığımız kendi sisteme entegre ederek gelişen H.S.Damardır. O, kendi geçmişini hiçe sayar. Ona kara çalar. Geçmişini tümüyle kendinden uzaklaştırmak peşindedir. Onun bu tavrı Türkiye egemen sınıfının ortak tavrıdır. Bu aslında bir gelenektir de, cumhuriyet aydını meşrutiyet aydınını, meşrutiyet aydını da Tanzimat dönemi aydınlarını suçlamışlardır. Her dönemde, bir öncekiler yanlış yaptıkları için suçlanmışlardır. H.S.Damar’ın da belirttiği gibi cumhuriyet aydınları gerek orijinleri ve devlet içindeki konumları, gerekse de ideolojik, düşünsel referansları bakımından aynı çizginin sürdürücüsüydüler. Cumhuriyet aydınları için de iktidarlarını sağlamlaştırmanın biricik yolu, kendilerinden öncekileri kötülemekti. Damar’ın tutumu tamda bu noktaya denk düşmektedir. Ve kendi geçmişi olan Yümnü ile çatışması bir iktidarlaşma sorunudur. Bir zorunluluktur onun için. H.S.Damar için değişim zorunludur, esneklik gelişim için esastır. Rüzgar nereden eserse kişi yönünü o tarafa dönebilmelidir. Bu politikanın temel şartıdır. Politikacı köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyebilmelidir. Kendi çıkarı neyi gerektiriyorsa onun için gerekirse kuzu postuna bürünmekten kaçınılmamalıdır. Bu tutum dönemin egemen unsuru DP’nin (aslında bütün dönemlerde de böyleydi)politik tutumunu anımsatır bize.H.S.Damar oyunun bir yerinde şunları söyler:

“Dünyada iki ahlak vardır beyefendi. Biri sokaktaki adamın tuttuğu ahlak,öbürü politika ahlakı. Yani gerçeğin zorunluluğu ahlakı. Eski padişahçıların çoğu ikinci meşrutiyette Hürriyetçi kesilmediler mi? Serbest fırkayı cumhuriyet halk partisi mensupları kurmadı mı? Bugünü alalım. İntisabı ile, şeref duyduğum Demokrat Parti’yi kuranlar, kimlerdi? İki eski cumhuriyet halk partili, bir profesör ve şef olarak da eski bir ittihatçı, eski bir halk partili sayın reisi cumhurumuz değil mi? Yoksa siz şimdi kendilerinin de vatan severliğinden ve selabeti ahlakıyelerinden de şüphemi ediyorsunuz?”

Yukarda belirttiğimiz gibi Türkiye cumhuriyeti geçmişinin bir devamıdır, ne kadar inkar edilse de bu böyledir. Bu gerçeklik Damar ‘ın sözlerinde son derece açık bir şekilde vurgulanır. Gelin görün ki gösterilen hep bambaşka olmuştur. Bu da söylediğimiz gibi iktidarın kendini güçlendirmesi için oluşturmaya çalıştığı resmi ideolojisinden kaynaklanır. Damarın karşısında artık miadını doldurmuş, yada yeni olanın karşısında miadını doldurmak mecburiyetinde olan Yümnü, yok olmaya zorunludur ve öylede olur zaten.

Buradan hareketle yazarın eleştirisine baktığımızda Haldun Taner “ne çok sevdiği Yümnü’den yanadır (zamanın gerisinde kalmış oyun kahramanını gerektiğinde gülünçleştirmekten kaçınmaz), ne de çarpık değerler peşinde “insan” boyutlarını yitirmekte olan Necati, H.S.Damar gibi kişilerden. Bir yandan zaman aşımına uğramış bir yaşlı kişi, öte yanda ise zamanla yozlaşmışlık içinde yaşayan insanlar nesnel bir bakış açısından anlatılır”

Bu oyunla birlikte şu soruların cevabını aramamız gereklidir kanımca: “tüm elemanlarının (yapıcı unsurlarının) geri ve gerici olduğu gibi bir kültür düşünülebilir mi?anı şekilde, tümüyle ilerici bir kültür söz konusu olabilir mi?öte yandan, tarihsel olarak geride kalmış olan bir kültür toptan geri, bugün yaşayan da mutlaka “ileri” ve “ilerici” midir? Eğer geçmişle bağlar böylesine kesilirse bunun yarattığı boşluk nasıl doldurulabilir?” Bu sorular hem dışarıdakiler oyunu hem de fazilet eczanesi oyunu sonunda kendimize sormamız gereken sorulardır diye düşünüyorum.

ERKAN KÜÇÜK
RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments