LAHEY KONGRESİ
8 EYLÜL 1872 GÜNÜ AMSTERDAM’DA YAPILAN TOPLANTIDAKİ KONUŞMANIN TUTANAĞI[245]
18. YÜZYILDA krallar ve hükümdarlar hanedanlıklarının çıkarlarını görüşmek üzere Lahey’de biraraya gelirlerdi.
Kimilerinin içimize salmaya çalıştığı korkulara karşın, işçi toplantıları işte burada yapmak istedik. Büyük Birliğimizin varlığını, yayılışını ve geleceğe dönük umutlarını en gerici insanların ortasında ortaya koymak istedik.
Kararımızın duyulması üzerine, ortamı hazırlamak üzere görevliler gönderdiğimiz söylendi. Her yerde görevlilerimiz olduğunu yadsımıyoruz; ama biz bunların çoğunu tanımayız. Lahey’deki görevlilerimiz, işleri Amsterdam’dakiler kadar ağır olan, günde onaltı saat çalışan işçilerdir. Görevlilerimiz işte bunlardır, başka görevlilerimiz de yoktur. Ve boy gösterdiğimiz bütün ülkelerde bunların bize içtenlikle kucak açtığını görüyoruz, çünkü bizim istediğimiz şeyin onların yazgılarını iyileştirmek olduğunu çok geçmeden anlıyorlar. (sayfa 349)
Lahey Kongresi bellibaşlı üç şey yapmıştır:
İşçi sınıfının, toplumsal alanda olduğu kadar siyasal alanda da, eski topluma, çökmekte olan bir topluma karşı savaşmasının zorunluluğunu ilan etmiştir; ve Londra Konferansı[203] kararının şu andan itibaren Tüzüğümüze alınmış olduğunu görmekten mutluyuz.
İçimizde işçilerin siyasetten uzak durmasını savunan bir grup oluşmuştu.
Bu ilkeleri davamız için ne kadar tehlikeli ve zararlı bulduğumuzu belirtmenin görevimiz olduğunu düşündük.
İşçi, emeği yeni bir biçimde örgütlemek için günün birinde siyasal iktidarı elegeçirmek zorunda kalacaktır; eğer, onu ihmal eder ve alaya alan eski hıristiyanların durumunda olduğu gibi, yeryüzü cennetinin yokolup gittiğini görmek istemiyorsa, eski kurumları destekleyen eski politikayı altetmek zorunda kalacaktır.
Ama bu hedefe varma yollarının her yerde aynı olduğunu hiç bir zaman iddia etmedik.
Çeşitli ülkelerin kurumlarının, alışkanlıklarının ve geleneklerinin dikkate alınması gerektiğini biliyoruz; ve işçi sınıfının hedefine barışçıl yollarla varabileceği Amerika, İngiltere -ve eğer kurumlarınızı daha iyi bilseydim Hollanda’yı da bunlara eklerdim- gibi ülkeler olduğunu yadsımıyoruz. Eğer bu doğruysa, Kıta ülkelerinin çoğunda devrimlerimizin manivelasının zor olması gerektiğini de kabul etmeliyiz; emeğin egemenliğini kurmak için günün birinde başvurmak zorunda kalacağımız şey, zordur.
Lahey Kongresi, Genel Konseye, yeni ve daha geniş yetkiler vermiştir. Gerçekten de, kralların Berlin’de biraraya geldikleri,[246] feodal sistemin ve geçmiş zamanların güçlü temsilcilerinin bu toplantısının sonucu olarak bize karşı yeni ve daha sert baskı önlemlerinin alınacağı, ve kovuşturmaların hazırlandığı bir sıra, Lahey Kongresi, Genel Konseyinin yetkilerini artırmayı ve başlamak üzere olan ve mücadeleye yönelik ve yalıtılmanın güçsüz bırakacağı bütün eylemleri merkezileştirmeyi uygun ve zorunlu bulmuştur. Ayrıca, Genel Konseyin yetkisi, düşmanlarımızdan başka kimi kuşkulandırabilir ki? Kendi iradesini dayatmak için bir (sayfa 350) bürokrasiye ve silahlı polis gücüne sahip midir ki? Yetkisi tamamıyla manevi değil midir, ve bütün kararlarını bunları uygulamakla yetkili federasyonlara sunmuyor mu? Bu koşullar altında, ordusu, polisi ve adliyesi olmayan krallar, iktidarlarını manevi etki ve yetkiyle sürdürmek durumunda bırakılsaydılar, devrimin ilerlemesinin karşısında çok dayanıksız engeller olurlardı.
Son olarak, Lahey Kongresi, Genel Konseyin yerini New York’a aktarmıştır. Dostlarımız dahil birçokları, bu karar karşısında şaşırmış görünüyorlar. Bunlar Amerika’nın mükemmel bir işçi diyarı haline gelmekte olduğunu, her yıl yarım milyon insanın -çalışan insanın- bu kıtaya göçmekte olduğunu ve Enternasyonalin işçilerin egemen oldukları topraklarda güçlü bir biçimde kök salmak zorunda olduğunu unutuyorlar mı? Kongre kararı, bunun yanında, Genel Konseye, ortak davanın çıkarları açısından yararlı ve zorunlu gördüğü kimseleri üye alma yetkisini veriyor. Görevlerine uyan ve Birliğimizin bayrağını Avrupa’da güçlü bir biçimde dalgalandıracak kimseleri seçecek kadar ustalıklı olacağını umalım.
Yurttaşlar, Enternasyonalin temel ilkesini düşünelim: dayanışma! Yaşam dolu bu ilkeyi bütün ülkelerin tüm işçileri arasında sağlam bir temel üzerine oturtmakladır ki, amaçladığımız büyük hedefe ulaşmayı başaracağız. Devrim dayanışma gerektirir; Paris proletaryasının yüce ayaklanmasına tekabül eden büyük devrimci hareket, bütün merkezlerde, Berlin’de, Madrid’de ve öteki yerlerde de görülmediği için düşen Paris Komünü, bunu bize öğreten büyük bir örnektir. Bana gelince, çabalarımı sürdüreceğim; ve gelecekte bunca verimli olan bu dayanışmayı bütün işçiler arasında yerleştirmek için durmadan çalışacağım. Hayır, Enternasyonalden çekilmiyorum, ve yaşamımın geri kalan bölümü, geçmiş çabalarım gibi, bir gün -bundan emin olabilirsiniz- proletaryayı dünya çapında muzaffer kılacak toplumsal düşüncelerin zaferine adanacaktır. (sayfa 351)
15 Eylül 1872 tarihli La Liberte n° 37’de ve 2 Ekim 1872 tarihli Volksstaat n° 19’da yayımlanmıştır
Dipnotlar
[203] Birinci Enternasyonalin Londra Konferansı 17-23 Eylül 1871 tarihleri arasında toplandı. Konferans, Paris Komününün yenilgiye uğramasından sonra, Enternasyonal üyeleri üzerinde amansız bir baskı olduğu sırada yapıldığı için, üye sayısı epey azdı: konferansa 22 delege katılmıştı, bunlardan 10’unun oy ve söz hakkı, 10’unun da yalnızca söz hakkı vardı. Delege gönderememiş olan ülkeler, bu ülkelerin Genel Konseydeki sekreterleri tarafından temsil olunuyordu. Marks Almanya’yı, Engels de İtalya’yı temsil ediyorlardı.
Londra Konferansı, Marks ve Engels’in bir proleter partinin kurulması yolunda girişmiş oldukları mücadelede önemli bir aşama olmuştur. Konferans “İşçi Sınıfının Siyasal Eylemi”ne ilişkin bir karar kabul etti. Bu kararın temel bölümü, Enternasyonalin Lahey Kongresinin kararı uyarınca, Uluslararası İşçi Birliğinin Genel Tüzüğüne alındı. Konferans kararlarında proleter partinin birçok önemli taktik ve örgütsel ilkeleri formüle edilmekteydi. Bu ilkeler, sekterliğe ve reformizme ağır darbeler indirmiştir. Londra Konferansı, anarşizm ve oportünizm karşısında proleter partizanlığın ilkelerinin yüceltilmesinde çok önemli bir rol oynamıştır. -294, 309, 347, 350.
[245] Lahey Kongresi’nden sonra Marks ve öteki delegeler Enternasyonalin yerel kesimini ziyaret etmek üzere Amsterdam’a gittiler. 8 Eylül günü Marks, toplantıda Lahey Kongresi’nin sonuçları konusunda bir konuşma yaptı. Marks, proleter devrimini ve proletarya diktatörlüğünü yılmadan savunarak, bu konuşmasında, kapitalizmden sosyalizme geçiş biçimlerinin değişik ülkelerde somut tarihsel koşullara, sınıflararası güçler dengesine ve ilişkilere bağlı olacağını göstererek bu soruna yaratıcı bir yaklaşımda bulundu. Bir çok ülkede zorun, proletarya diktatörlüğünün kurulması ve korunması için kaçınılmaz olması yanında, bazı ülkelerde de (İngiltere, ABD ve belki Hollanda), mevcut tarihsel koşullar yüzünden (iyi örgütlenmiş bürokratik ve militarist bir aygıtın bulunmayışı) proletaryanın siyasal egemenliği devrimci zora başvurmadan da elde edebileceği tezini ortaya atmıştır. -349.
[246] Sözkonusu olan toplantı, üç imparatorun -Wilhelm I, Franz-Josef ve Aleksandr II’nin- Eylül 1972’de Berlin’de yaptıkları toplantıdır. -350