Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Perşembe, Kasım 21, 2024
No menu items!
Ana SayfaİdeolojiDinMuhammed' in Cinsel Hayatı (2) | Turan Dursun

Muhammed’ in Cinsel Hayatı (2) | Turan Dursun

* Muhammed, tutsak kadınların ırzlarına geçilmesine izin veriyor:
* Muhammedin Marya ile Hafsanın yatağında yakalanması:
* Muhammedin Şehveti:
* Muhammedin Zeynebi de karıları arasına katmasının öyküsü:
* Muhammed ve Güzel Safiyye:
* Safiyyenin Ailesinden Kişiler İşkenceyle Öldürülüyor:
* Muhammed, Safiyyeyi Dıhyenin Elinden Alıyor:
* Muhammed in Neden Çok Karısı Vardı
* Muhammed, Cinsel İlişkilere Ne Kadar Zaman Ayırıyordu

Abdullah İbn Ömer anlatıyor:

– “Peygamber, Benû Mustalık üzerine gece baskını yaptı. Onlar ansızın yakalanmışlardı. Hayvanları da su başında sulanıyordu. Peygamber, savaşabilir durumda olanlarını öldürttü; çocuklarını da tutsak olarak aldı. O sırada Cüveyriye’yi kendine seçti.” (Bkz. Buhari, Kita- bu’l-Itk/13; Tecrid, hadis no: 1117 Müslim, Kitabu’l-Cihâd/1, hadis no: 1730; Ebu Dâvûd, Sünen,Kitabu’l-Cihâd 100, hadis no: 2633.)

“Cüveyriyye”, “cariyecik” demek. Çok küçük yaştaydı o sırada. 13 yaşında. Asıl adı “Berre” iken, Muhammed’in el koymasından sonra bu adı almıştı.

Yıl: 627. Muhammed, Mekke’yle Medine arasında el Mureysi denen su kaynağı kesiminde oturan Mustalıkoğulları (Benû Mustalık) kabilesine bir gece baskını düzenliyor. İstediği sonucu da elde ediyor. Yukarıdaki hadiste, Muhammed’in “savaşır durumda olanlarını” öldürttüğü anlatılıyorsa da, öldürülen yalnızca on kadar savaşçı. (Birçok kaynağı bir arada görmek için bkz. Leoni Caetani, çev. Hüseyin Cahit, İstanbul, 1925, s.145-146.)

“Ganimetler” , “tutsaklar”…

Ve tutsaklar arasında güzel Cüveyriyye. Mustalıkoğulları’nın başkanı Haris’in kızı. Şimdi “cariye” durumunda. Yani alınıp satılabilir nitelikte. Tecrîd’in “mütercim”i Kamil Miras’ın anlattığı gibi, “tutsaklar bölüştürülürken o da, Sâbit Ibn Kays’ın payına düşmüştür.” (Bkz. Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, 1117 numaralı hadisin “İzah”ı.)

Ne var ki kız çok güzel. Üstelik de soylu.

Kız, bu durumundan yararlanmış mıdır? Yeterli bir kanıt yok. Ancak birden, hadiste de belirtildiği gibi, Muhammet’in onu kendine aldığını görüyoruz. Muhammed, kurtulmalığını vererek kızı, alıp kendi karıları arasına katmıştı. Ve ardından “zifaf”.. Arkasından, “idamlık” durumunda olan herkese “beraat”. Muhammed Hamidullah şöyle diyor:

“… Birkaç saat sonra biz, düşmanın, Muhammed’in (A.S.S.) en yakın dostlarından biri haline geldigini görmekteyiz. (…) Sonunda herkes, ganimetten eline geçen hisseyi red ve iade etmekte tereddüd geçirmedi. İKİ YÜZ AİLENİN BİRDEN, hiç beklenmedik bir şekilde hürriyetlerine kavuşturulmaları üzerine, Mustalık’lılar, kaybettikleri on savaşçıyı pek çabuk unuttular. Ve sonunda Islam’ı kabul ettiler.” (Bkz. Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, Islâm Peygamberi, çev. Prof.Dr. Salih Tug, İstanbul, 1980, 1/264)

Bu durum karşısında: “Ey güzel ve aşk (!), sen nelere kadirsin!” demek yerinde olmaz mı? ‘

Muhammed 56 yaşındaydı o sırada. Güzel körpecik Cüveyriyye’ yi, koynuna almak için hiç zaman yitirmemişti. Suyun yanında hemen kurulan meşin çadırında işini görmüştü. Karılarından Aişe de oradayken… Cüveyriyye ve Aişe aynı yaştalardı. Medine’ye dönüşte de Aişe’ nin kolyesi ve Safvan olayı meydana gelecektir. Acaba, Aişe Muhammed’den bir öç almak istemiş miydi? Cüveyriyye’ yi kıskanmış olarak?

“Kurtulmalık” lar ödenmeden ve tutsaklar daha özgürlüklerine kavuşturulmadan bir şey olmuştu. Anılmaya, üzerinde durulmaya değer bir şey:

Muhammed, tutsak kadınların ırzlarına geçilmesine izin veriyor:

Ebu Said el Hudfı’nin anlatmasıyla “tutsaklar arasında Arab’ın en nefis kadınları” bulunuyordu. (Bkz. Müslim, e’s-Sahih, Kitabu’n- Nikâh/125, hadis no: 1438.) Ve o baskını gerçekleştirmiş olan Müslümanların ağızlarının suyu akıyordu güzel kadınları görürken. Hemen yatmak istiyorlardı. Yatmak istedikleri kadınlar, birer “cariye” durumuna gelmiş değiller miydi? Öyleyse müslümanlara “helâl”diler. Gerçi Muhammed’in: “Tanrı’ya ve âhiret gününe inanan bir kimse için, kendi suyuyla (menisiyle) başkasının tarlasını (başkasının cinsel ilişki kurdugu kadını) sulaması helâl olmaz.” dediği de aktarılıyor. Ve bu arada: “Tanrıya ve âhiret gününe inanan bir kimseye, başkasının menisinden temizledikçe (istibrâ, fıkıhçılara göre bir ay içinde olur) hiçbir tutsak kadınla cinsel ilişki kurmak helâl olmaz.” diye de eklediği belirtiliyor. (Bkz. Ebu Dâvûd, Kitabu’n-Nikâh/45, hadis no: 2158.) Ama çelişki yalnızca bu konuda degil ki…

Ebu Said el Hudrî anlatıyor:

– “Peygamberle birlikte Benû Mustalık Gazası’na çıktık. Ve Arap tutsaklarından tutsaklar elde ettik. O sırada kadınlar iştahımızı çekti. Bekarlık çok güç gelmişti bize o günlerde. Ve azil yapmak istedik. İstiyorduk azil yapmayı. Ancak, ‘Peygamber aramızdayken ona sormadan nasıl azil yapacağız?’ dedik ve gidip peygambere sorduk. Peygamber de azil yapmamakta sizin için bir sakınca yoktur. (Yapabilirsiniz de. Yapmaya bilirsiniz de.) Ama bilin ki, kıyamet gününe değin meydana gelecek bir yavru, ne olursa olsun meydana gelir.” (Bkz. Buhari, e’s-Sahih, Kitabu’l-Itk/13; Tecrîd, hadis no: 1596; Müslim, e’s-Sahih, Kitabu’n-Nikâh/127, hadis no: 1438; Ebu Davud, Sünen, Kitabu’n- Nikâh/49, hadis no: 2170.) Kimileri, “azl”in ne demek öldüğünü bilmedikleri için bu hadisin anlamını tam olarak anlamamışlardır.

“Azl” (azil), cinsel ilişki sırasında, erkeğin, meniyi, kadının cinsel organına boşaltmadan çekmesidir. Yani, meniyi kadınlık organının dışına boşaltmak. Hadiste anlatılanın özeti şu:

Müslümanlar, ellerindeki “tutsak kadınlar”la cinsel ilişkide bulunmak istiyorlardı. Ama bir sorunları vardı: Ya çocukları olursa? İlişki kuracakları bu kadınlardan çocuk olsun istemiyorlardı. Tecrit “mütercim”i Kamil Miras, bu istememeyi, şöyle açıklıyor:

“Bu suretle (yani meniyi dışa boşaltmak biçiminde) esir kadınlara yaklaşmak istemeleri (şu yüzdendir): Yüklü (gebe) veya evlat anası kadınlar satılamazdı. Halbuki gazilerin paraya ihtiyaçları bulunduğundan satmak istiyorlardı.” (Bkz. Diyanet yayınlarından Tecrid, 1596 numaralı hadis, not: 1.)

Kısacası: Tutsak kadınların ırzına geçebilirlerdi “gaziler”. Ama bu işi yaptıktan sonra da “çocuk sorunuyla” karşılaşmak isteniyorlardı. Çünkü gerektiğinde bu tutsak kadınları satabilirlerdi. Buna bir engel çıkmamalıydı. “Azl”i bunun için istemiş ve “Peygamber”e danışmışlardı. Peygamber de temelde bu kadınların ırzlarına geçilmesinde bir sakınca görmüyordu, buna izin veriyordu. “Azl”e gelince. Bunda da bir sakınca bulunmadığını dolaylı olarak belirtiyordu.

Muhammed’in Marya ile Hafsa’nın yatağında yakalanması:
Gün, Muhammed’ in karılarından Hafsa’ nın günüydü. O gün Muhammed, Hafsa’ yla cinsel ilişkide bulunmak üzere kalkıp gider. Hafsa’ nın odasına varır. Ama Hafsa’ yı bulamaz. Tam o sırada da, bir zamanlar Mısır Mukavkısı’ nın kendisine armağan ettiği cariyelerden Marya ortaya çıkmıştır. O anda Muhammed, cinsel ilişki için tam hazırlıklıdır. Cariye’yi tutup yatırır Hafsa’ nın yatağına, ve işini görmeye başlar. Muhammed’in cariyesi ile yatması doğal. Kuran da, karılarının dışında cariyeleriyle de yatmasına olanak veriyor (bkz. Ahzab suresi, ayet 50,52) İşin bu noktası olağan olmasına olağan. Ne var ki, cariyeyi özgür (hurre) olan bir kadının, üstelik Ömer kızı Hafsa’nın yatağında koynuna alıyor. İşte bu olağan değil. Terslik bu ya, o sırada, Hafsa da çıkagelmiştir. Muhammed’ in Marya (Mariye) ile ilişkisini görür. Bir süre kendine egemen olup kapıda bekler. Muhammed işini bitirmiştir. Hafsa tepkisini gösterir:

“Tanrı elçisi! Sen beni kötü duruma düşürdün, aşağıladın. Öyle bir şey yaptın ki, benzerini hiçbir karına yapmadın! Benim günümde, benim sıramda ve benim yatağımda bir cariyeyi yatırıp yapıyorsun!”

Muhammed ne desin? Sonra, Muhammed’ ile Hafsa arasında şu konuşma geçer:

Muhammed: “Vallahi Billahi Marya ile bir daha yatmayacağım!”

“Hafsa! Marya’ yı kendime haram etsem de ona bir daha yaklaşmasam; bundan hoşnut olur musun?

“Evet!”

Muhammed hemen ant içmiştir:

“Hafsa! Aramızda kalsın, bunu sakın kimseye söyleme, olmaz mı?”

“Tamam!”

Ne ki, Hafsa bu durumu Aişe’ye anlatır.(Bkz. Taberi, Camiu’l-Beyan,28/102)

Kimi aktarmaya göre de Muhammed’in Hafsa ile yakalanması, Aişe’nin gününde olmuştur. Hafsa bunu öğrenmiştir. Muhammed, ondan bunu durumu kimseye söylememesini istemiş, bunu isterken de “Marya’yı kendime haram ettim. Sana bir müjdem var. Ebubekir’le Ömer, benden sonra, ümmetin işlerini ele alacaklar (halife olacaklar).” Ama, Hafsa, olayı Aişe’ye anlatır. (Bkz.F.Razi,30/41,43)

Muhammed’in, Marya’yı kendisine haram etmesi, yani bu cariyeyle bir daha yatmayacağına ant içmesi üzerine yeni ayetler gelir:

“Ey Peygamber! Karılarını hoşnut edeceksin diye, Tanrı’nın sana helal kılmış olanı kendine neden haram yaparsın? Tanrı bağışlayan ve acıyandır.”(Bkz. Tahrim suresi, ayet:1. Bu ayetin, anlatılan Marya olayı nedeniyle geldiğine ilişkin hadisler ve yorumlar için aynı tefsirlere bkz.)

Bu ayetin ve bunu izleyen 4 ayetin “iniş nedeni” olarak, bir “bal şerbeti öyküsü”nü içeren aktarmalar da var. Ama her zaman İslam’ ın açıklarını kapatma çabaları gösteren Muhammed Ali Subuni bile, ayetlerin, “Marya (Mariye) olayı” nedeniyle geldiğini anlatan hadisin açıklamasının daha doğru olduğunu savunur. (Bkz. Muhammed Ali Sabuni, Safvetu’t-Tefasir,3/406-407)

Başka İslamcılarsa, İslam’ın durumunu kurtarmak amacıyla, buradaki ayetleri “Marya olayı”na değil, “bal şerbeti” öyküsünü içeren hadise bağlamayı daha uygun bulurlar. Kuşkusuz, zorlamalarla.

Muhammed, Marya ile yatmayı sürdürmüştü. Ondan bir oğlu olmuştu: İbrahim. Bu oğlan epeyce büyüdükten sonra ölmüştür.

Muhammed’in Şehveti:

Bir hadise göre: Muhammed nerede ilgisini çeken güzel, bir kadın görse, hemen eve gider; Zeyneb’le yatardı. Böylece şehvetini giderirdi.

Câbir lbn Abdullah anlatıyor:

– “Peygamber bir kadın gördü; hemen Zeyneb’e gitti. Ki Zeyneb o sırada bir derisini ovup işliyordu. Peygamber hemen cinsel ihtiyacını gördü. Sonra arkadaşlarının yanına çıktı. Ve şöyle konuştu:

– Kadın, şeytan biçiminde çıkar karşıya. Ve yine şeytan biçiminde dönüp gider. Bu nedenle sizden herhangi biriniz bir kadın gördü mü, hemen karısına gidip onunla yatsın. Çünkü bu (cinsel ilişki), o kişinin içindekini (kabaran şehvetini) söndürür.” (Bkz. Müslim, e’s- Sahih, Kitabu’n-Nikâh/9-10, hadis no: 1403; Ebu Davud, Sünen, Kitabu’n-Nikâh/44, hadis no: 2151; Tirmizî, Sünen, Kitab’r-Rıdâ’/9, hadis no: 1158.)

Bu hadiste açıkça ortaya çıkan şu:

– Muhammed, karılarının dışında da bir kadına “şehvetle” bakıyordu. Ve ilgisini çeken bir kadın gördüğünde “şehvete geliyor”du. Bu kimi ayetlerle de dile getiriliyor. Örneğin Ahzab Suresinin 52. ayetinde, karı almasına sınır getirilirken “(başka kadınların) güzellikleri seni imrendirse bile…” deniyor. Aynı hadise yer veren Gazalî de, “şehvet”in önemini ve cinsel ilişkide bulunup rahatlamanın sağladığı yararı uzun uzun anlatıyor; bu arada da, Muhammed’in şehvetine ve gereksinimini nasıl karşıladığına geniş yer veriyor. (Bkz. Gazali, lhya-u Ulûmiddin, Arapça, 2/27-29.)

– Muhammed için “kadın”, erkeği her zaman baştan çıkaran bir “şehvet kabartan”dı. – Muhammed gözünde “kadın”, her zaman “şeytan” görünümündeydi. (Muhammed’in “kadın”ı şeytan görmesine ve genel olarak “kadın”a bakışına ilişkin örnekleriyle geniş bilgi için, Prof.br. İlhan Arsel’in “Şeriat ve Kadın” adlı, son derece değerli kitabına bkz.)

– Çıkan bir başka sonuç da şu: Muhammed’e göre, bir kadın, cinsel ilişki kurmak isteyen kocasına karşı koyamaz, karşı koymamalıdır. Muhammed’in bunu işleyen, öğütleyen, buyuran pekçok hadisi vardır. Bunlardan iki örneği burada görelim: “Bir adam karısını yatağına (cinsel ilişki için) çağırsa da, kadın yanaşmasa, o sırada cinsel ilişkide bulunmazsa ve bu yüzden kocası geceyi öfkeli-sinirli olarak geçirse, melekler o kadına, sabaha değin lanet ederler.” (Bkz. Buhâr’i, e’s-Sahih, Kitabu Bed’il’halk/7; Tecrîd, hadis no: 1337; Müslim, e’s-Sahih, Kitabu’n-Nikâh/120-122, hadis no: 1436; Ebu Dâvûd, Sünen, Kitabu’n-Nikâh/42, hadis no: 2141.) – “Bir adam karısını cinsel ihtiyacını gidermek için çağırdığı zaman, kadın hemen o çağrıya uymalıdır. Kadın, tandırda (fırında, ocakta) o anda iş görüyor olsa bile…” (Bkz. Tirmizi, Sünen, Kitabu’r-Rıdâ/ 10, hadis no: 1160.)

Asıl konumuza gelelim: Muhammed’in, gördüğü yabancı kadının şehvet çekiciliği karşısında kalır kalmaz eve koşması ve cinsel ilişkide bulunmak için Zeyneb’i seçmesi ilginçtir.

Muhammed’ in Zeyneb’ i de karıları arasına katmasının öyküsü:

Zeyneb Bint Cahş, Muhammed’in oğulluğu Zeyd’in karısıdır. Zeyd’i Muhammed kcndisine “oğul” edindiği için herkes ondan “Muhammed’in Oğlu (Zeyd Ibn Muhammed)” diye söz eder.

Muhammed bir gün, Zeyd’i görmek için onun evine gider. Zeyd’i bulamaz, Zeyd’in karısı Zenneb’le karşılaşır. Birden tutulur Zeyneb’e. Bir kadına Muhammed’in ilgi duyması, o kadının başka erkeğe -bu erkek kocası da olsa- uygun olmaktan çıkması ve dolayısıyla Muhammed’in olması gerektiği sonucunu doğurmaktadır. Bu nedenle Zeyd durumu ögrenir öğrenmez Muhammed’e gidip konuşur.

Zeyd:

-Karımdan ayrılmak istiyorum.

Muhammed:

-Neden? Seni kuşkuya düşürecek bir şey mi yaptı?

Zeyd:

-Vallahi hayır. Beni kuşkuya düşürecek hiçbir şeyi olmadı.Onun iyilikten başka birşeyini görmedim. (Zeyd’ in eşini boşamak istemesinin nedeninin Müslümanların dediği gibi geçimsizlik değil de Muhammed’ in onu arzu etmesi olduğunu ispatlayan cümleler)

Muhammed:

– Öyleyse karını bırakma, Tanrı’dan kork!

Muhammed “karını bırakma” derken, gerçekte sevdiği Zeyneb’in boşanmasını istiyordu. İstiyordu ki Zeyd onu boşasın da kendisi alsın.

Ama bu isteğini ve sevgisini içinde gizliyordu.

İşte bunun üzerine, Ahzab Suresinin 37. ayeti gelir. (Bkz. Taberi, Camiu’l-Beyân, 22/10-II.) “Tabakatu İbn Sa’d”da daha geniş olarak yer alan bu aktarmayı, doğubilimciler ele alıp eleştiri konusu yapıyorlar diye, gerçekleri örtme ya da ters yüz etme pahasına da olsa İslam’ı kurtarma çabasına girişmiş görünenler “iftira” diye niteliyorlar. Bu öykü, yüzyıllar boyu “hadis” kitaplarında ve tefsirlerde yer ala gelmiş olduğu halde. Şimdi ayete bakalım. Ayetin anlamı şöyle: (Çeviri, Diyânet’in)

“Ey Muhammed! Allahın nimet verdiği ve seninde nimetlendirdiğin kimseye: “Eşini bırakma, Allah’tan sakın!’ diyor; Allah’ın açığa vuracağı şeyi içinde saklıyordun. İnsanlardan çekiniyordun. Oysa Allah’tan çekinmen daha uygundu. Sonunda Zeyd, eşiyle ilgisini kesti- ğinde onu seninle evlendirdik. Ki, evlatlıkları eşleriyle ilgilerini kestiklerinde onlarla evlenmek konusunda müminlere bir sorumluluk olmadığı bilinsin. Allah’ın buyruğu yerine gelecektir.” (Ahzâb, ayet: 37.)

Bu ayette anlatılanlar:

1- Muhammed, Zeyd’e “karısını boşamamasını” söylerken içinde bir şey saklıyordu. Bunu da sonradan Tanrı açığa çıkaracaktı. Muhammet’in içinde sakladığı neydi?

Yukarıdaki öyküye göre, bu sorunun iki karşılığı olabilir:

1- Muhammed’in içinde sakladığı şey, Zeyneb’e olan aşkıyla birlikte, Zeyd’in onu boşaması ve kendisini almasına olanak sağlamasını istemesiydi. Yukarıdaki öyküyü “uydurma ve iftira” diye niteleyenlerse; Muhammed’in içinde sakladığı ayette bildirilen şey için şu karşılığı veriyorlar: Onun sakladıgı şey, yalnızca, Zeyd’in karısının boşanması ve onunla kendisinin evlenmesi isteğiydi. Oysa bunlar hep iç içe şeyler. Çünkü Muhammed Zeyneb’e tutulmuşsa, kocasının onu boşamasını ve kendisinin almasını istemesi doğaldı. Bu yoldaki isteğini gizlemesiyle aşkını da gizlemiş oluyordu.

2- Muhammed’in içindekini gizlemesine, insanlardan korkup çekinmesine yol açıyordu.

Peki bu korkuya, çekinmeye yol açan neydi? Yani Muhammed, içindekini açığa vurduğu zaman insanların ne yapacaklarını düşünüyordu ki, onun korkusunu taşıyordu? Bu soruya şu karşılık veriliyor: Muhammed, oğulluğunun karısını almaya kalkıyor diye dedikodu yapılmasından çekiniyordu. Çünkü gelenek, böyle bir duruma elverişli değildi. Oğulluğun karısıyla evlenmek çirkin karşılanırdı. (Bkz. Muhammed Ali Sabuni, Safvetu’t-Tefasir, 2/527-528 ve öteki tefsirler.) Öyküye göre şu karşılık da verilebilir: Muhammed, hem Zeyd’den, hem de öteki insanlardan çekiniyordu. Başkasının, üstelik de “oğulluğu”nun karısına göz koyduğu için… Bir süre bu nedenle durumu açığa vurmamıştı. Ama sonra, “ayetin gelişi” sorunu çözmüştü.

3 – Muhammed’in, oğulluğundan boşanan Zeyneb’i alması bu yönde herkese bir kapı açmasına yöneliktir.

Ayette ileri sürülen gerekçe bu.Yani, herkes oğulluğunun boşanan karısıyla rahat evlenebilsin diye Muhammed’in Zeyneb’le evlendirildiğini açıklıyor.’ Bu açıklama karşısında da bir soru beliriyor:

– Bu evlilik olmadan da soruna çözüm getirilemez miydi? Örneğin, bir ayetle, herkese böyle bir yola gitmenin “helal” olduğu bildirilirdi; sorun kalmazdı. Neden bu çözüm yolu seçilmedi de, ille de Muhammed’in Zeyneb’le evlendirilmesi gerekli görüldü? Bu sorunun karşılığı yok. (Admin’ in Notu: Turan Dursun’un buraya kadar anlattığı öykünün devamını Arif Tekin’ in “Kuran’ın Kökeni” adlı kitabın 166. sayfasından itibaren görelim:

“.. Muhammed, Zeyd’ i çağırıp bu ayeti (ahzap, 37) anlattıktan sonra ona şu görevi veriyor: “Git Zeynep’ e bu olayları anlat ve onu bana iste.. Zeyd, kapıya varınca içeri giremiyor ve yüzünü çevirerek, -kendi anlatımına göre-ter içinde, sanki dünya başına yıkılmış gibi bir ruh hali içinde kendisinin Muhammed’in elçisi olduğunu ve onu istemeye geldiğini söylüyor. Zeynep ise o sırada hamur işi yapmaktadır. Zeyd’i dinledikten sonra olumlu yanıt vermiyor ve “düşünmem lazım” diyerek ibadet odasına çekiliyor. Zeyd, bu olumsuz haberi Muhammed’ e bildirince Muhammed artık buna dayanamıyor ve doğruca Zeyneb’in evine giderek ona el koyuyor. Gerekçe, o sırada inen Ahzab Suresi’nin 37. ayetindeki “Ey Habibim, Zeyneb’i biz sana nikahladık” cümlesidir. Artık bu ayete dayanarak ne Zeynep’e mehir ücretini veriyor, ne evlenme için şahit tutuyor ve ne de Zeynep’in akrabasından izin alıyor. Bu sırada Muhammed 58 yaşında Zeynep ise 35 yaşında idi. Üstelik Muhammed’in yanında şu hanımları vardı:

1)Aişe (12 yaşında)
2)Hafsa (23 yaşında)
3)Ümmü Seleme (30 yaşlarında)

Olay burada da bitmiyor. Muhammed’in Zeyneble evlenmesinden kısa bir süre sonra (Hicri 6. yıl) Zeyd, Muhammed tarafından üst üste 6 küçük savaşa-baskına gönderiliyor. Bunlar şunlardır:

1) Beni Süleym 2) İys 3) Taraf 4) Hisma 5) Vadi’l Kura 6) Ümmü Kirfe.

Zeyd, bunların hiç birinde vurulmayarak başarıyla dönüyor. Sonunda Muhammed Zeyd’i tarihte “Mute Savaşı” olarak bilinen savaşta 3000 kişilik Müslüman ordusuyla yaklaşık 100.000 kişilik Rum ordusunun karşısına çıkarıyor. Üstelik Halit Bin Velid gibi daha usta bir komutan var iken. Zeyd bu sefer öldürülüyor.

Muhammed ve Güzel Safiyye:

Yıl: 628. Diyanet yayınlarından “Tecrid”in “mütercim”i Kamil Miras’ın anlatımıyla “güzel bir vahanın ortasında kurulmuş olan Hayber Kasabası”nın görülebilen “en nefis hurmalıkları”ndan yüzlercesi Muhammed”in buyruğuyla kesilmişti. “Tanrı’nın buyruğudur” diye. Her zaman olduğu gibi… İşte Kur’an ayeti: (Çev. Diyanet’in)

-“İnkârcı kitap ehlinin yurtlarında hurma ağaçlarını kesmeniz veya onları kesmeyip gövdeleri üzerinde ayakta bırakmanız Allah’ın izniyledir. Allah, yoldan çıkanları böylece rezilliğe uğratır” (Haşr Suresi, ayet: 5.) Bu ayet, Muhammed’in Benû Nadir’in hurmalıklarını yaktırmasına yöneltilen eleştirilere cevaptır. (Bkz. Buhari, e’s-Sahih, Kitabu’l-Cihad / 154; Müslim, e’s-Sahih, Kitabu’l-Cihad /10; h. no: 1746; Ebu Davud, Sünen, Kitabu’l-Cihad /91, h. no: 2615.)

“Hurma soykırımı”yla birlikte “insan soykırımı” da yapılmıştı. Özellikle yahudilerin yerleşim bölgelerinde. Bunlardan biri de “Hayber”de gerçekleştiriliyordu. . Hayberin birçok “kale”si vardı. Bir buçuk aya yakın bir süre içinde, yahudilerin kendi içlerinden gelip Muhammed’den güvence alan kimi hainlerinin yardımıyla “kale”ler bir bir düştü ve müslümanlar kazanmış oldular. Kuran’ın Tevrat’tan aktarılan “Tann”sı “İsrailoğulları”nı, yani Yahudi toplumunu, “tüm toplumlardan üstün yaptığını” duyuruyor. (Bkz. Bakara, ayet: 47, 122; A’raf, ayet: 140.) Ama “Hayber Savaşı”nda Yahudilere yardım etmemişti. “Ganimet”ler, tutsaklar. Bunlar içinde de kadın ve çocuklar. Ağlaşmalar, sızlanmalar…

Ve bu arada, yakınlarıyla birlikte tutsak düşmüş olan Safiyye. Güzeller içinde bir başka güzel. Ne var ki acılar içinde… Yakınlarından kiminin kellesi gitmiş bu savaşta. Kimi de işkence altında… Babası, kafası kesilenler arasında, kocası ve kocasının kardeşi sorgulanıyor, işkence görüyor. Bir süre sonra ölürüleceklerdir.

Safiyyenin Ailesinden Kişiler İşkenceyle Öldürülüyor:

Leoni Caetani, “Muhammed, ihtimal ki güzel Safiyye’ye göz koymuş olduğu, zevcinden (kocasından) kurtulmak istediği için Kinane / Ibn Rebia / Ibn Ebi’l-Hukayk’ı celbetti; Ebi’l-Hukayk ailesinin meşhur mücevheratını teslim etmesini istedi…” dedikten sonra birtakım bilgiler aktarıyor. Bu bilgilere göre, gerek Kinane, gerekse kardeşi hazinenin yerini söylemiyorlar. Ama hazinenin bir kesimi sonradan bulunuyor. Ne var ki, Muhammed tümünü elde etme kararında. Başlıyor işkence ettirneye.

Bu Kinane, Safıyye’nin kısa bir süre önce evlendiği kocasıdır. Bir süre sonra Muhammed’in koynuna sokulacak olan Safiyye’nin kocası… Caetani aktardığı bilgiler arasında şunlan da yazıyor:

– “Kinane’ye, hazinenin bir kısmını başka bir yere saklamış olup olmadığını söyletmek için müthiş işkenceler yapıldı. Zübeyr Ibnü’l- Avvâm (sağlıklarındayken cennetlik olduklan bildirilmiş on kişiden biri), Peygamberin emirlerini bizzat tatbik etti. Zavallının ağzından bir şey alamayınca, YANAN ODUNLARLA GÖĞSÜNÜ DELDİ. Ölecek durumdayken Muhammed lbn Mesleme’ye teslim etti. O da biraderi Mahmud’un intikamını almak için Kinane’nin ızdırabına nihayet verdi, onu öldürdü. Kinane’nin kardeşine de pek zalimane işkenceler yapıldı. (…) Iki bedbaht yahudi terk-i hayat eder etmez, Muhammed kadınları celbettirdi…” (Bkz. Leoni Caetani, İslam Tarihçe. Hüseyin Cahid Yalçın, Istanbul, 1925, 5 / 123-124.)

Caetani’nin bu yazdıkları kimi İslami kaynaklara da dayanıyor. Bununla birlikte ne ölçüde doğru, ya da doğru olanların ne kadarını içine alıyor? Kesin birşey söylenemez kuşkusuz. Ama şurası, İslam dünyasında en sağlam kabul edilen kaynaklarda da yer alıyor ki; Safiyye, Hayber Savaşı’ nda ve sonucunda aile üyelerini yitirmişti. Babasını, kocasını, kocasının kardeşini… (Karşılaştırmalar ve geniş bilgi için Prof. Dr. İlhan Arsel’ in Şeriat ve Kadın adlı kitabına başvurmayı öneririm.) Müslümanların elinde katledilmişti Safiyye’nin aile üyeleri. Muhammed’in buyruğuyla… Ama şimdi bu Safiyye, aynı Muhammed’ in karısı yapılacak ve yolda da koynuna sokulacak.

Muhammed, Safiyye’yi Dıhye’nin Elinden Alıyor:

“Hadis”lerden aldıgımız bilgiye göre:

Savaş sonrasında, Dıhyetü’l-Kelbı adındaki delikanlı Arap, Muhhamed’e gelir; tutsak kadınlardan birini kendisine alması için ondan izin ister. Muhammed de, hadisi çeviren Kamil Miras’ın çevirisiyle: “Haydi git de bir câriye al!” diye karşılık verir. Ne var ki Dıhye gidip Safiyye’yi alır. Bunu gören bir başka Arap hemen koşup Muhammed’e haber verir. Safiyye’nin Dıhye’ye değil; “Peygamber”e uygun olacagını söyler. Muhammed’de Dıhye’yi çağırtır; “başka bir cariyeyi” almasını söyler. Dıhye’ye verilen “cariye”, Safiyye’nin kocasının kızkardeşidir. Muhammed, kendisine “karı” olmanın karşılığında Safiyye’yi “azâd” eder. Yani, “âzâd etmiş olma”yı, evlilikte verilmesi gereken “mehir” sayar. Yola çıkıldığında, bir yandan da “zifaf’ düşünülmektedir. Ümmiü Süleym, Safiyye’yi hazırlar. Ve gece olunca da Muhammed’in koynuna koyar.” (Başta Buhari, en sağlam hadis kiıaplarında da yer alan bu hadisi, Kamil Miras’ın çeviri ve “Izah”ını da görmek için Bkz. Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, Ankara, 1985, Diyanet Yayınlarından, 2/299-310.)

Safiyye’yi Muhammed Neden Almıştı ?

Bu soruya karşılık olarak ileri sürülenin özeli şu:

-Safiyye, soylu bir aileden geliyordu. Babası Benû Nadîr kabilesinin başı, kocası da yine çok ileri gelenlerden biriydi. Bu nedenle onu, sıradan bir kimseye vermek uygun olmazdı. Yahudiler için bu, bir utanç konusu olurdu. En iyisi “Peygamber”e kan yapmaktı. Bu yola gidildi.

Diyanet yayınları arasında yer alan Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih tercemesinde, 1612. hadisin “İzah”ında Kamil Miras şöyle diyor:

– ” Hazreti Safiyye, Huyay Ibn Ahtab’ın kızıdır. Beni Nadır ve Beni Kurayza’nın en şerefli bir ailesine mensuptu. Hayber Yahudileri’nin reisi Kinane Ibn Rabi ile yeni evlenmişti. HER İKİ CİHETLE ASALETİ vardı. (…) Hayber reisinin gelini (karısı) ve Beni Nadır’ın en şerefli bir aile kızı olan Safiyye’nin Dıhye’ye verilmesi, YAHUDİLER İÇİN PEK ZİYADE ÂR’ı ve hacaleti (utanca) mucip olacağı be- yaniyle itiraz edildi. Resûlu Ekrem (Peygamber) de Dıhye’den istirdad (geri alıp) ve azâd ederek nikâhla kadınları arasına ithal etti.”

Bu Gerekçede Mantık Var mı?

Gerekçe bu olunca, şu sorular sorulabilir:

– O “soylu”, o ,”şerefli” denenlcr hep kılıçtan geçirilmemiş miydi? Geriye ne kalmıştı ki onlar için “âr (utanç)” söiz konusu olsun? “Şerefi” olduklarından sözedilen “Beni Kurayza”ya, o ‘Resûlu Ekrem”in (Muhammed’in) arkadaşlarına uygulattırdığı korkunçluklar, işkence ve soykırım, benzeri ancak tarihin en ilkel dönemlerinin en ilkel insanlarında görülebilir türdendi. Bütün bunlar, Islam’ın kendi kaynaklarından belgelerle sergilenebilir. Ama yeri burası değil. Burada, Muhammed’in “şehvet”i nedeniyle Safiyye’den söz etmektir konu.

Ama yine de, Prof. Dr. İlhan Arsel’in satırlarından bir kesimini buraya aktarmanın iyi olacağını düşünüyorum:

” Safiyye’nin Muhammed’e verilmesinin, yahudilerin gönlünü kazanmakla ya da onların düşmanlık ve kinlerini yumuşatmakla da hiç ama hiç ilgisi yoktur. Çünkü Hayber Seferi, Hicretin 7. yılına rastlar. Oysa Muhammed, daha Hicretin ikinci yılından itibaren Yahudilere karşı düşmanlık siyasetine başlamış ve onları imha planlan hazırlamiştır. Hayber seferine giriştigi tarihlerde, artık Yahudilerin kökünü iyice kazıma safhasındaydı. Benû Kaynuka, Benu Kurayza ve Benû Nadîr gibi, Medine’nin en ünlü Yahudilerini temizlemiş ve sıra Hayber Yahudilerine gelmişti…” (Arsel, bunu, “Şeriat ve Kadın”ın savunması için yazmış, ama yayımlanmamıştır. T.D.)

– Muhammed Safiyye’yi Dıhye’nin elinden alınca, bu kadının “kocasının kızkardeşi”ni vermişti ona. Aynı aileden olduğuna göre onun da “asalet”i vardı. Dıhye’ye o nasıl verilebilmişti? O zaman “âr” olacağı düşünülmemiş miydi?

– Hepsi bir yana da; Muhammed, en yakınlarını, sevdiklerini öldürttüğü bir kadını Safiyye’yi o acılı gününde koynuna nasıl alabilmişti? Onunla nasıl sevişebilmişti? Bunun “cevabı” verilebilir mi? Safiyye o sırada, daha “körpe” denecek yaştayken Muhammed, 57 yaşındaydı.

Muhammed’ in “şehvet”ini ve “Tanrısının” bu “şehvet”e büyük önem verip kolaylıklar gösterdiğini anlatmak için, karılarını-cariyelerini tümüyle ve öyküleriyle sıralayıp anlatmaya gerek yok. Konu, bu kadar örnekle de anlaşılmıştır. Amaç, bir gerçeği açığa çıkarmak.Ve gün ışığına çıkarılacak bu tür gerçeklerle, insanlığın önündeki “tabuların” yıkılmasında yararlı olabilecek bir katkı sağlamak. Daha ışıklı, daha güzel, daha özgür bir dünya için…

Muhammed’ in Neden Çok Karısı Vardı?

İslamcılara bakarsanız şöyle açıklanabilir:

– “Peygamber”, kimi kadınlara “acımıştı” da o nedenle almıştı onları.

Önce bunun hiç olamayacağını, gerçeklerle hiçbir biçimde bağdaşmadığını belirtelim. Yoksul, çaresiz kadın mı toplamıştı Muhammed? Hangisi bu durumdaydı? O çağda, o yörelerde sayılamayacak kadar yoksul, çaresiz kadın vardı. Muhammed onların hangi birini alacaktı? Bu amaca yönelseydi başa çıkabilir miydi? Sonra “yoksul”un “çaresiz”in sorunu çözme yolu; onunla Muhammed’ in evlenmesi miydi?

-“Peygamber”, kimileriyle de “siyasi sebeplerle” evlenmişti.

Bunu diyen İslâmcılara şunu sormak gerekir: Muhammed bir “Peygamber” idiyse, böyle “siyasi sebepler”e neden gerek duyuyordu? “Tanrısının” yardımı yeterli değil miydi? Bu yardım yeterli değil miydi de, bir sürü kadın topladı? Hem de bir kesimi genç, körpe… Ve bu kadınları kimseyle evlenmeleri mümkün olmayan birer “ebedî dul” olarak bıraktı kendisinden sonra. Bu kadınlar ondan sonra kimseyle evlenmemeye hükümlüydüler. Çünkü, hepsi de “müminlerin anaları’ olarak Kur’an’a geçirilmişti. (Bkz. Ahzab, ayet: 6.) Bunlardan kimi, Âişe, Cüveyriyye gibi 18-19 yaşında “dul” kalmışlardı. “Çocuk yaşta dullar”. İleri sürülen “siyasi sebepler” bunu da mı gerektirmişti?

Muhammed’in çok karı ve cariye almasında, o dönemlerde, Araplarda geçerli olan neydiyse oydu etken: Cinsel istek ve onun gereği. En azından, başta bu geliyordu. “Bir taşla birkaç kuş vurmalar” da oluyordu kuşkusuz. Ama temel etkeni gözden kaçırmamak gerekir.

İslamcılar, “Peygamberimiz nefsani arzularına göre davranmıyordu, hanımları da nefsani arzularla alınmamıştı” diye dursunlar; ayetler, hadisler ve de gerçekler ortada.

Muhammed, Cinsel İlişkilere Ne Kadar Zaman Ayırıyordu

O dönem Araplarında “şehvet”, “erkeklik gücü” en başta gelen bir özellikti. Bunu Gazali, Ihyâu Ulumiddin adlı ünlü kitabının “Kitabu Adabi’n Nikâh” bölümünde uzun uzun anlatır. Bir dolu örnek verir, Ali’nin oğlu Hasan’ın bir alışta “dört karı birden” aldığını, sonra çok geçmeden bunları boşayıp yenilerini aldığını, Muhammed’e bu torunu anlatıldığında Muhammed’in: “O, yaratılışta da huyda da bana benziyor!” dediini, bu oğlanın, 200 kadar karı elden geçirdiğini anlatan bir hadise, Muhammed’in, “dünyanızdan bana üç şey sevdirildi” dedikten sonra bunlardan birinin de “kadın” oldugunu dile getiren bir başka hadisine ve daha nice hadislere, öykülere yer veriyor. (Bkz. Gazali, İhya- u Ulûmiddin, Arapça, 28-29 ve öt.) Gazalî, Felâk Suresinin (Diyanet’in çevirisiyle:) “Bastırdığı zaman karanlığın şerrinden de O’na sığınırım, de!” anlamı verilen 3. ayetine “Ve sertleşip kalkmış olan zekerin (erkeklik organının) bu duruma geldiği zamanki bastırmasının şerrinden de Tanrı ya sığınırım, de!” anlamının verilebileceğini, bu anlamı İbn Abbas’ın verdigini; ünlü gizemci Cüneyd-i Bağdadi’nin (ölm. 910.) “Yemeye, içmeye ne denli gereksinim duyuyorsam, cinsel ilişkiye de o denli gereksinim duyuyorum!” dediğini aktarıyor ve verdiği örneklerle “insanın rahatlaması için şehvetinin gereğini yerine getirmesinin önemini” anlatmaya çalıştığını belirtiyor. (Bkz. Aynı kitap, s. 27.)

Muhammed’in çok karı alışına, kadınlara yönelişine de bu açıdan bakmak gerçekçi bir yaklaşım olur. Hadislere baktığımız zaman, Muhammed’in “cinsel ilişki”ye ayırdığı zamanın, şaşılacak boyutlarda olduğunu görüyoruz. İşte bir hadis, En’es anlatıyor:

Peygamber, 9 ya da 11 karısı varken, gecenin ya da gündüzün belli saatinde tümünü dolaşıyor ve hepsiyle cinsel ilişkide bulunuyordu.”

Enes’e soruluyor: – “İyi ama, Peygamber buna güç yetirebiliyor muydu?” Enes karşılık veriyor: – “Evet. Biz aramızda, Peygambere 30 erkek gücil (şehveti) verildiğini konuşurduk.” Bu hadis Buhari’nin e’s-Sahih’inde de yer alıyor. (Diyanet’in bir yayınında görmek için bkz. Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, hadis no: 192.)

Başka hadislerde de “peygamberin 40 erkeğinki kadar şehvetinin olduğu” belirtilir. Bunda bir abartma olduğu açık. Müslümanlar, “Peygamber”in “şehvet”ini de “mucizeli” olarak göstermek istemişlerdir.

Muhammed’in “şehvet”i, ister sıradan, ister “farklı” olsun “ayet”ler ve “hadis”ler yönünden bakıldığında görülür ki “Tanrı”sı katında ayrıcalıklı. Âişe’nin sözünde bu ayrıcalık, en çarpıcı biçimde dile geliyor: “Bakıyorum da Senin Efendi Tanrı’n (Rabb), senin şeyinin keyfi (hevâ) için koşuyor yalnızca!”

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments