Bertolt Brecht, kısaca Bert Brecht. Asıl adı Eugen Berthold Friedrich Brecht (d.10 Şubat 1898 Augsburg – ö.14 Ağustos 1956 Berlin) 20.yüzyılın en etkili Alman şairi, oyun yazarı ve tiyatro yönetmeni olarak nitelendirilir. Eserleri uluslararası alanda da saygı ile kabul görmüş ve ödüllendirilmiştir. Daha önce Erwin Piscator tarafından adı konulan epik tiyatronun , diğer bir deyişle “Diyalektik Tiyatro”’nun kurucusudur. Brecht kendisini (Walter Benjamin’e söylediği gibi) “Komünist” olarak tanımlar.
Eugen Berthold Friedrich Brecht 10 Şubat 1898’de Augsburg’da dünyaya geldi. Achern doğumlu olan babası Berthold Friedrich Brecht, daha sonra müdürü olduğu Haindlsch Kağıt Fabrikası’nda yönetici olarak çalışıyordu. Annesi Sophie Brecht, Brezing doğumluydu. Gençliğinde Eugen olarak tanınan Brecht, daha sonra Berthold veya Bertolt adını seçti. Annesi, gençliğinde utangaç ve kolay hastalanan Brecht’i sürekli kollamak zorundaydı. İlkokuldan sonra, 1908 – 1917 yılları arasında Peutinger lisesine gitti. Liseyi, savaş nedeni ile uygulamaya konulan, kolaylaştırılmış sınav sonucu bitirdi.
Savaş çığlıklarının atılmaya başladığı zaman, daha okulda iken Horatius’un “Dulce et decorum est pro patria mori” (“Anavatan için ölmek hoş ve onurludur”) sözü üzerine yazdığı bir kompozisyonda ““Anavatan için ölmek hoş ve onurludur” sözü yalnızca boş kafalıların rağbet ettiği bir propaganda sloganıdır” cümlesi ile savaşa karşı tavrını net bir şekilde koymuştur. Bu nedenle okuldan atılmakla cezalandırılması gündeme gelmişti. Babasının hatırı ve din dersi öğretmeninin araya girmesi ile bu cezadan kurtuldu.
1917 den 1918 e kadar Münih’deki Ludwig Maximilian Üniversitesi’nde doğa bilimi, tıp ve edebiyat okudu. 1918 yılında Augsburg askeri hastanesinde sıhhıye askeri olarak görevlendirilmesinden dolayı öğrenimini yarıda kesmek zorunda kaldı. 1919 yılında derslere girmemek için bir başvuru yaptı ve kabul edildi. Daha sonra da okul etkinliklerine çok nadir olarak katıldı. 29 Kasım 1921 yılında okuldan kaydı silindi. 1921-22 yıllarında Berlin felsefe fakültesine kayıtlıydı; fakat öğrenime başlamadı.
1916 yılında, büyük gençlik aşkı “Bi” diye çağırdığı, Paula Banholzer’le tanıştı. Bu ilişkiden 3 Nisan 1919 yılında oğlu Frank Banholzer, Kimratshofen’da dünyaya geldi. Çocuğa, Brecht’in çok önem verdiği şair Frank Wedekind’in adını verdiler. Küçük Frank ilk üç yılını Kimratshofen’de geçirdi. Sonraları değişimli olarak büyükanne, Brecht’in yeni sevgilileri Marianne Zoff ve Helene Weigel çocukla ilgilendiler. Brecht’in oğlu II. Dünya Savaşı ’nda diğer cephelerin yanı sıra doğu cephesinde görevlendirildi. Frank Banholzer 13 Kasım 1943 tarihinde Rusya Porchow’da, ordu sinemasına yapılan bir bombardıman sonucu öldü.
Sürgün öncesi başarılar
1920 yılında annesi vefat etti. Aynı yıl, çok değer verdiği, tanınmış kabaretist Karl Valentin’le tanıştı. Birlikte yaptıkları çalışmalar Brecht’in ilerideki başarılarını önemli ölçüde etkiledi. 1920 yılından itibaren tiyatrocularla ve edebiyatçılarla ilişkileri geliştirmek için sık sık Berlin’e gitti. Orada başkalarının yanı sıra, zaman zaman evini paylaştığı, Arnolt Bronnen’le tanıştı ve ismini Bertolt olarak değiştirdi. 1924 yılında Berlin’e yerleşti. Önceleri Max Rheinhardt’ın Berlin Alman Tiyatrosu’nda, Carl Zuckmayer’le birlikte dramaturg olarak, Münih Oda Tiyatrosu’nda da kendisi sahneye oyunlar koyarak çalıştı. Gecede Trampet Sesleri oyunu ile 1922 yılında Kleist Ödülü’nü aldı ve oyuncu ve opera sanatçısı Marianne Zoff ile evlendi. Bir yıl sonra 12 Mart’ta kızları Hane Hiob dünyaya geldi. Kısa bir zaman sonra da ileride evleneceği ve 1924 yılında, ikinci oğlu Stefan Brecht’i doğuran sevgili “Helli”‘si Helene Weigel ile tanıştı. Üç yıl sonra Marianne Zoff’dan boşandı. Helene Weigel’le evlenmesinden sonra 1929 yılında kızı Barbara Brecht Schall dünyaya geldi.
1920’li yılların ikinci yarısında Brecht artık inançlı bir komünistti ve çalışmaları da politik amaçlarına uygun hale geliyordu. Hiçbir zaman ama Alman Komünist Partisi üyesi olmadı. Politik düşüncelerine paralel olarak 1926 yılından itibaren epik tiyatro da gelişiyordu. Peter Suhrkamp ile birlikte, 1930 yılında kaleme aldıkları Mahagony Şehrinin Yükselişi ve Düşüşü Operası İçin Notlar makalesi tiyatro teorisi ile ilgili çok önemli bir yazıdır. Kurt Weill ile birlikte yapılan müzikal drama çalışmaları, epik tiyatronun gelişmesine çok önemli katkılarda bulunmuştur.
Brecht, eserleri ile toplumsal yapıyı şeffaf hale getirmeyi, özellikle yapının değiştirilebileceğini göstermek istiyordu. Ona göre edebi metinler bir işe yaramak zorundaydı.
Brecht’in Marksist düşünceleri, gerek Karl Korsch, Fritz Sternberg ve Ernst Bloch gibi dogmatik olmayan parti dışı Marksistlerin, gerekse resmi komünist parti çizgisinin etkisi altındaydı. Bir dizi Marksist öğretiye dayalı oyunlar ortaya çıkmıştı. O yıllarda yazılan eserler Hegel ve Marx’ın eserlerinin etkisi altındaydı. 1927 yılında yayınlanan toplu şiirleri Bertolt Brecht’in Dua Kitabı (Bertolt Brechts Hauspostille) genelde o zamanlarda yazılan metinlerden oluşuyordu. 1928 yılında Brecht, Weimar Cumhuriyeti’nin tiyatrodaki en büyük başarılarından birisi olan, Kurt Weill’in müziklerini yaptığı Üç Kuruşluk Opera’nın, 31 Ağustos 1928 tarihinde yapılan ilk gösteriminin gururunu yaşadı.
Dünya çapında bir üne kavuşan ve bir çok tiyatroda sahnelenen oyun yanlış anlamaya kurban gitti. Toplumu eleştirmek için yazılan oyun, Brecht’i eleştirmek isteyenlerin işine yaradı. Başka araştırmacılar, özellikle 1928 yılında yazılan şekli ile oyunun toplumu eleştirmede fazla keskin olmayan bölümlerine vurgu yaparak yanlış anlaşılma tezini ortadan kaldırdılar. İlerideki gözden geçirmelerde Brecht, Üç Kuruşluk Opera filmi için yazılan; fakat prodüktörler tarafından reddedilen, senaryoda ve 1934 yılında yazdığı Üç Kuruşluk Roman’da eleştiri dozunu arttırdı.
1928 yılında, oyunları ve şarkıları için önemli bir besteci olacak olan Hans Eisler ile tanıştı. Bu tanışmadan iyi bir dostluk ortaya çıktı ve ikisi 20. yüzyılın en önemli şair – besteci çiftini oluşturdular.
Sürgünde yaşam
1933 yılının başlarında Tedbir (Die Maßnahme) adlı oyun polis tarafından yasaklandı. Düzenleyiciler vatana ihanetten mahkemeye verildiler. 28 Şubat günü, Reichstag yangını’ndan bir gün sonra Brecht, ailesi ve arkadaşları ile birlikte, Berlin’i terk etti ve Prag, Viyana ve Zürih üzerinden, yazar Karin Michaelis’in davetine uyarak, beş yıl kalacağı Danimarka Fünen’deki Skovsbostrand’a kaçtı. Aynı yılın Mayıs ayında Brecht’in eserleri naziler tarafından yakıldı. 1935 yılında vatandaşlıktan çıkarıldı.
1938 yılında Galilei’nin Yaşamı yazıldı. Oyun yazmanın dışında Brecht, Prag Paris ve Amsterdam’daki çeşitli sürgün gazetelerine de makaleler yazıyordu. 1939 yılında Danimarka’yı terk etti. Stockholm yakınlarındaki bir çiftlik evinde bir yıl yaşadı ve 1940 yılı Nisan ayında Helsinki’ye geçti. Brecht sürgünde hükümeti, devleti ve toplumu hiçbir zaman açıkça eleştirmedi. Alttan alta, dozunda ve kendi inançlarına zarar vermeden eleştirdi. Ailesi ile birlikte yaz boyunca kalmak üzere, Finlandiya’lı yazar Hella Wuolijoki’nin daveti üzerine gittiği Marlebäck’da, Wuolijokis’in metinlerine dayanarak Bay Puntilla ile Uşağı Matti’yi yazdı. 1941 yılında Moskova üzerinden Trans Sibirya Ekspresi ile Wladiwostok’a, oradan da Sovyetler Birliği’nin doğusundan gemi ile, Hollywood yakınlarındaki Santa Monica’da yaşayacağı Kaliforniya’ya gitti. Senarist olarak çalışmak istedi ise de, o iş olmadı. Politik işler yapması olanaksızdı. Kendisini “Öğrencileri olmayan bir öğretmen” olarak nitelendiriyordu. Daha sonra Amerika’daki sürgün yıllarında yaptığı tek tiyatro çalışmasında başrolü oynayacak olan Charles Laughton ile birlikte, ilk gösterimi 9 Eylül 1943 de Zürih Tiyatro Evi’nde gerçekleşen, Galilei’nin Yaşamı’nı çevirdi.
ABD’de Komünist Parti üyesi olmakla suçlandı ve 30 Ekim 1947 tarihinde “Amerika’ya Karşı Etkinlikleri Soruşturma Komisyonu” tarafından sorgulandı. Komünist partiye üye olup olmadığı veya halen partiye üye mi olduğu sorusuna Brecht hayır cevabını verdi ve devam ederek Almanya’da da komünist parti üyesi olmadığını söyledi. Bir gün sonra, New York’da Galilei’nin Yaşamı oyununun galası oynarken, Paris üzerinden Zürih’e geçti. Kendisini kabul eden tek ülke olması nedeni ile İsviçre’de bir yıl kaldı. Batı Almanya’ya girmesine izin verilmedi. Şubat 1948 tarihinde Sofokles’in Antigonu oyunu İsviçre’de Chur Devlet Tiyatrosu’nda ilk gösterimini gerçekleştirdi. 12 Ekim 1950 tarihinde Brecht ve Weigel Avusturya vatandaşlığına kabul edildiler. Aynı ay içerisinde Brecht’in uzun yıllar birlikte çalıştığı arkadaşı Kurt Weill New York’da öldü.
Berlin’e dönüş
Savaştan hemen sonra arkadaşları Brecht’e, Almanya’ya dönmesi ve oyunlarını kendisi sahneye koyması için baskı yapıyorlardı. Ama o bekliyor ve ortamı değerlendiriyordu. Sovyetler Birliği tarafında kalan bölgede, 1948 yılında, bir çok tiyatronun açılması ve Berlin Halk Sahnesi’nin yenilenmesi de bitince Ekim 1948 de Brecht, Alman Demokratik Cumhuriyeti Kültür Birliği’nin daveti ile, Zürih’den Salzburg ve Prag üzerinden Berlin’e doğru gitmek üzere yola çıktı. Batı tarafında kalan bölgeden geçmesi hala yasaktı. Berlin’e gelir gelmez hemen önemli sanatçılar ve yöneticilerle ilişki kurdu. Brecht’in çalışmalarına çok değer veren Alexander Dymschitz Sovyet askeri idaresinin başındaydı ve Brecht’in yapacaklarına olumlu bakıyordu. Politik kararlarına çok güvendiği Jacob Walcher ile tekrar buluşması, politik tartışmalar için bir uzmanla karşılaşması Brecht’i çok mutlu etmişti. Brecht önceleri kamuoyuna politik açıklamalar yapmaktan kaçındı. Bekledi ve izledi. Dönüşümün itici gücünün işçi sınıfından değil de yukarıdan geldiğini tespit etmişti. Berlin’deki ilk yıllarında, Brecht daha tam anlamıyla kabul görmemişken, yayıncılarla pazarlıklar gündeme geldi. Biraz bekledikten sonra yayın işlerini düzene soktu: Peter Suhrkamp tarafından, Denemeler (Versuche) ve Toplu Eserler (Gesammelten Werke) yayınlanacak ve lisans sahibi, Alman Demokratik Cumhuriyeti – Aufbau Yayınevi olacaktı. Sahne oyunlarının hakları Basel’daki Reiss Yayınevinde kalacaktı. Aufbau Yayınevi Brecht’in şiirleri ile de ilgileniyordu.
Brecht için önemli olan tekrar tiyatroda çalışmaktı. Wolfgang Langhoff’un, Alman Tiyatrosu’nda kendi eserlerini sahneleme teklifini hemen kabul etti. Böylece Berlin’li arkadaşlarının, sanatçıları bir Berlin Tiyatrosu’nda toplama amacına da ulaşıyordu. Erich Engel’in, 1949 yılında Berlin’e gelmesi ile birlikte Brecht hemen Cesaret Ana ve Çocukları oyununu sahnelemeye başladı. Oyunun ilk gösterimi, Brecht, Engel ve başrol oyuncusu Weigel için görülmemiş bir başarıydı. Oyun bir taraftan basında övülürken, diğer taraftan ileride, kültür sorumluları ile ortaya çıkacak olan çatışmaların da başlangıcını oluşturuyordu. Shdanows’un 1948 yılında Sovyetler Birliği’nde başlattığı, biçim tartışmalarının Almanya Demokratik Cumhuriyeti sanat ve kültür çalışmalarına da yansıması umudu ile, halka yabancı kültür çöküşü gibi, soru işaretleri ile dolu kavramlar açıkça kamuoyu önüne çıkarılıyordu.
Kalan işlerini düzene sokmak ve Berlin’deki yeni çalışmaları için oyuncu ayarlamak üzere Zürih’e geldikten kısa bir süre sonra, Paris komünü tarihi üzerine kapsamlı çalışmalar yaptı. Norveçli yazar Nordhal Grieg’in “Bozgun” isimli oyunundan esinlenerek yazdığı “Komün Günleri” oyununun metinleri Nisan 1949’da bitmişti; fakat Brecht sonuçtan çok memnun kalmadığı için oyunun sahnelenmesini ileri bir tarihe attı. 24 Mayıs 1949 tarihinde Zürih’den ayrıldığında, diğerlerinin yanı sıra, Therese Giehse, Benno Besson ve Teo Otto ile sözleşmeler yapmıştı.
Kendi tiyatrosu
Brecht’in İsviçre’de bulunduğu süre içerisinde, Helene Weigel, Brecht’in kendi tiyatrosunun kurulması için gerekli altyapı çalışmalarına başlamıştı. Bu girişim, Wilhelm Pieck, Otto Grotewohl ve Sovyet askeri idaresi yöneticisi Alexander Dymschitz tarafından güçlü bir şekilde desteklendi. Almanya Birleşik Sosyalist Partisi’nin (SED) Politbürosu “Helene Weigel Ensemble”’si kurulması için 29.Nisan.1949 tarihinde gerekli mercilere, 1 Eylül 1949’da oyun çalışmalarına başlama yetkisi ile, bilgi vermişti.
Helene Weigel’in tiyatro yöneticisi olması Brecht’in yararınaydı. Bir yandan bürokrasi ile uğraşmayacaktı, diğer yandan da Weigel’in onu kendi hırsları nedeni ile uzlaşmalara zorlamayacağından emindi. İlk yıllarda kadro, sürgündeki oyuncular ve yönetmenlerle yurt içindeki genç yeteneklerden oluşuyordu; fakat Soğuk savaş bu alanda da etkili olmaya başladı. Sözler yerine getirilmemeye başladı. Brecht’in beklediği Peter Lorre gibi sanatçılar Berlin’e gelmediler. Teo Otto gibi biçim açısından anlaşamadığı sanatçılar birlikte çalışmayı sonlandırdılar.
ADC’deki tiyatro çalışmaları
1949 yılında ADC’nin kurulması ile birlikte bir Sanat Akademisi kurulması da gündeme geldiğinde, Brecht kendi düşüncelerini burada hayata geçirmeyi denedi. “Akademi kesinlikle üretici olmalı, temsili kalmamalı” diyordu. 1950 yılında Alman Sanat Akademisi’ni diğer sanatçılar ve aydınlarla birlikte kurdu. Usta oyuncular konusunu da gündeme getirmişti. Brecht daha adı konmamış Berliner Ensemble’da, Benno Besson, Peter Palitzsch, Egon Monk ve diğer öğrencilerle çok sık bir arada olmaktan hoşlanıyordu. 1950 yılının başlarında, hayatı boyunca sempati duyduğu şair Jakob Michael Reinhold Lenz’in Lala (Der Hofmeister) oyununu yeniden yazdı. 15 Nisan 1950 tarihinde yapılan gala, ensemblenin, Brecht’in yaşadığı zamanlarda gördüğü en büyük başarısıydı ve bu oyunla birlikte Brecht, ilk defa kamuoyu tarafından yönetmen olarak da kabul görüyordu.1950’li yılların başında SED ilkesel temel kararlar aldı. Buna göre Sosyalizm’in inşası en temel görev oldu [,,] Aynı zamanda sanatta biçem tartışmaları da hız kazandı. Brecht bu konuda dikkatli davranıyordu ve teorik tartışmalara katılmıyordu. Daha çok kendi yolunda küçük adımlarla ilerliyordu. 1950/51 yıllarında, izleyicisinin kendisinden istediği Didaktik Tiyatro ile uğraşıyor, Ana oyununun yeniden sahnelenmesine hazırlanıyordu. Bu sahnelemeye yapılan, daha çok uyarı anlamına gelen lütufkar eleştiriler, bir kez daha Brecht’in özel bir konumda olduğunu ve ADC’de sanat çalışmalarının keyfine vardığını, açıkca gösteriyordu. Paul Dessau gibi diğer sanatçılar biçemle ilgili ithamları çok açık bir şekilde hissediyorlardı. 17 Mart 1951 yılında galası yapılan Lukullus’un Sorgulaması operası doğrudan tartışmaların içine girdi. Halk Eğitim Bakanlığı’nın kasıtlı olarak dağıttığı biletler yoluyla bir fiyaskonun organize edildiği çok açıktı. Plan başarısızlıkla sonuçlandı. Oyunla ilgili tartışmalara yüksek mevkilerdeki devlet adamlarının da karışmasına rağmen, Brecht çok dikkatli davrandı ve sürekli uzlaşma yolları aradı. 7 Ekim 1951 tarihinde Demokratik Alman Cumhuriyeti 1. Sınıf Devlet Ödülü’nü aldı. 1952 yılında, daha sonra da sıkça deneyeceği, oyunların önce Berlin dışında oynanması uygulamasına, Eski Faust’u (Urfaust) genç oyuncularla birlikte Potsdam’da sahneleyerek başladı. 2 Temmuz 1952 tarihinde Helene Weigel ile birlikte Buckow’da bir eve taşındı. Övünerek “Ben şimdi yeni bir sınıfa aitim. Kiracıların sınıfına” diyordu.Bu evde Eylül 1953 tarihine kadar Buckow Ağıtları şiirleri ve Turandot veya Aklayıcılar Kongresi oyunu üzerinde çalıştı. Bu zaman içerisinde, sürekli değişen sevgilileri ile sorunlar yaşadı. Helene Weigel geçici olarak Rheinhardstraße 1 numaraya, Brecht ise Chausseestraße 125 numaralı eve taşındı. Tiyatrodaki işlerini de ihmal etmeye başlayan uzatmalı sevgilisi Ruth Berlau da, Brecht için artık yük olmaya başlamıştı. 1953 yılında PEN Yazarlar Kulübü (Doğu – Batı) başkanı seçildi.
Son yılları
Ocak 1954’de ADC Kültür Bakanlığı kuruldu ve Johannes R. Becher bakan oldu. Eski idari yapı ortadan kalkınca, sanatçılarla yöneticiler arasındaki gerginliklerde yok oldu. Biçem tartışmalarına son verildi. Brecht bu değişimi sevinçle karşıladı ve sanatçı arkadaşlarını bu yeni şansı kullanmak için çağırdı.[12]. Mart 1954’de Berliner Ensemble, Schiffbauerdamm Tiyatrosu’na taşındı. Aynı yıl Brecht Alman Sanat Akademisi Başkan Yardımcısı oldu. 18 Aralık 1954 tarihinde Halklararası Barış ve Anlaşma Stalin Ödülü’nü aldı. 1955 yılında, arka planda yükselen doğu batı yüzleşmelerinin yapıldığı, batı Berlin’deki tartışma akşamlarına katılıyor, Savaş Alfabesi’ni yayınlamakla uğraşıyor ve bunlara paralel olarak tiyatrosunun yöneticilerine yeni oyunlar için fikirler veriyor, planlar yaptırıyordu. Yaşamının son zamanlarında Brecht çok çalışıyordu. Her yıl iki oyun sahneye koyuyor, tiyatronun diğer yönetmenlerinin sahneye koyduğu oyunların hemen hemen tümünde görev alıyor, onlara yardımcı oluyor ve yazarlık işinin her türlüsünde ürün veriyordu. 1954 ve 1955 yıllarında Paris’te iki oyun oynadılar ve uluslarararası bir tiyatro haline geldiler. 1955 yılında katıldıkları Paris Festivali’nde Kafkas Tebeşir Dairesi oyunu ile ödül kazandılar. Bu muhteşem başarı tiyatro yöneticilerini harekete geçirmişti: Brecht, hiçbir risk almaksızın sahnelenebilir.
Ölüm
1956 yılının Mayıs ayında Brecht grip oldu ve Berlin’deki Charité hastanesine yatırıldı. Dinlenmek için 1956 yazını Berlin’e 50 km uzaklıktaki Schermützelsee gölünde geçirdi. 12 Ağustos 1956 günü kalpkrizi geçirdi. 14 Ağustos 1956 günü saat 23:30 da Berlin’de, bugün Brecht Evi olan Chausseestraße 125 numarada öldü. 17.Ağustos günü çok büyük bir kalabalığın, çok sayıda politikacıların ve kültür camiasından sanatçıların katılımı ile toprağa verildi. Törende hiçbir konuşma yapılmadı. Mezarı, 1971 yılında ölen eşi Helene Weigel’in mezarı ile birlikte Dorotheenstadt mezarlığında yan yanadır ve onur mezarı statüsündedir.
Oyunlar
Brecht, oyunlarını genelde sahnelemelerinden etkilenerek biçimlendiriyordu. Böylece basılı metinler, en azından sürgünden önceki zamanlardaki sahnelemelere göre ortaya çıkıyordu. Bu deneyimler metinlere yansıyordu. Brecht, 1918 – 1933 yılları arasında sahnenin sağladığı olanaklar çerçevesinde çeşitli sanatsal deneyler yaptı. Almanya’yı terk etmek zorunda kaldıktan sonra bu tutumunu değiştirdi. Bazı istisnalar dışında sahnelenip sahnelenmeyeceğine bakmaksızın sadece üretiyordu. “İkinci Dönem” olarak adlandırılan bu evrede Brecht kendi tarzını, “Epik Tiyatro”’sunu oluşturdu. Oyunlarının yeniden elden geçirilmesi gündemdeydi. Brecht, değişen politik koşulları oyunlarına yansıtıyordu. Burada Galilei’nin Yaşamı’nın Amerikan versiyonu, gerek başrol oyuncusu Charles Laughton’un replik ve sahne yetenekleri, gerekse II. Dünya Savaşı’nda atılan Amerikan atom bombasının yarattığı, topluma karşı bilim adamlarının sorumluluğu sorusunun ertelenmesi açısından, örnek olarak gösterilebilir. Savaştan sonra Avrupa’ya döndüğünde, diğer yazarların eserlerinin de üzerinde çalıştığı tiyatro çalışmalarına ağırlık verdi.
Brecht, 48 oyun ve yedi tanesi oynanabilir durumda olan yaklaşık 50 oyun taslağı yazdı. Küçük işlerin dışında Baal Brecht’in ilk oyunuydu. Bunu 1919’da, eleştirel bir oyun olan Gecede Trampet Sesleri oyunu izledi. En büyük başarısı, Üç Kuruşluk Opera 1928 yılında ortaya çıktı. Kurt Weill’in müziği olmasaydı bu başarı elde edilemezdi. 1930 yılında Mahagonny Şehrinin Yükselişi ve Çöküşü oyunu Leipzig’de izleyicilerin karşısına çıktığında, büyük bir ihtimalle politik karşıtlarının kışkırtmaları sonucu yapılan ayaklanma benzeri gösteriler yüzünden, Almanya’nın en büyük tiyatro skandallarından birisi ortaya çıktı. Brecht’in sürgündeki oyunları klasik “tiyatro kurumu”çerçevesinin dışına çıkmazken, operaları ve öğretici oyunları avangard olarak değerlendirilir.
Elisabeth Hauptman, Brecht’in, oyun yazmak için “Karşısında canlı ve onunla birlikte çalışan”[16] birisine ihtiyaç duyduğunu söyler. Brecht’in talebesi Manfred Wekwerth de şairin, biryerlerde bir şeyler bulduğunda, onu değiştirmek ve yeniden yaratmakta usta olduğunu biliyordu. “O’nun için önemli olan bir şeyler yapmak değil, başka bir şeyler yapmaktı” Talebeleri ile birlikte çalışmak ve çok sıkı bir işbirliği yapmak, aslında kendisi olaya hakim olan Brecht için olağan bir durumdu her zaman. Bu çalışma tarzı nedeniyle, Brecht’in ölümünden sonra birkaç efsane ortaya çıkmıştı. Diğer taraftan Brecht modern tiyatronun sunduğu tüm olanakları oyunlarının tasarımında kullanıyordu. Burada da bu işin uzmanlarından yardım alıyordu.
Şiirler
Çok sık alıntı yapılan 400 (Dörtyüz) Genç Şair Üzerine Kısa Bir Rapor (Kurzer Bericht über 400 (vierhundert) junge Lyriker) başlıklı yazısında Brecht, bir şiirin “Kullanım Değeri” olması gerektiği üzerine, görüşlerini açıklıyordu. “[..] Bu tür sadece lirikten ibaret ürünler abartılıyor. Bu ürünler bir düşüncenin ya da yabancılar için de yararlı olan duyguların asıl jestlerinden çok uzaklaşıyorlar.”Bir şiire yüklediği bu düşünceleri ve belgesel değerleri, yazdığı tüm şiirlerine yansıttı. Brecht’in şiirleri olağanüstü kapsamlıydı. Großen kommentierten Berliner und Frankfurter Ausgabe kitabında, bazıları değişik versiyonlarda yazılmış, yaklaşık 2300 şiir vardı. Açıkca görülüyor ki, Brecht için her önemli olay ve düşüncelerin şiir formunda yansıtılması bir gereksinmeydi. Ölümünden kısa bir süre önce bile yirmi yeni şiir yazmıştı. Şiirlerin formları da olağanüstüydü. Şiirleri, kafiyesiz metinlerden, çift kafiyeli klasik destanlara kadar uzanan bir çeşitliliğe sahipti.