Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Pazar, Aralık 22, 2024
No menu items!
Ana SayfaFelsefeSpinosizmEthica Okumaları IV

Ethica Okumaları IV

En Zor Kavram Olarak Memnuniyet!

Biraz önce sunduğum Spinoza özetindeki son üç bölümü kateden vazgeçilmez bir kavram var: Acquiescentia. Latince sözlük anlamını “doyum” diye verebilirsiniz, ama bu tür bir tercümeyle hiçbir şey anlamamış olursunuz. “Memnuniyet” kelimesi önersek bu kez suratlardaki o aptalca gülücükle bezenmiş genel budalalığı hissetme tehlikesi belirecektir. Çünkü öneri Spinoza’nın ilk eserlerinden birinde beliriyordu ve kelimenin manasını zorlamak gerektiğini açık ediyordu: “sonuçta gerçekten iyi, insanlara iletilebilir, ve ruhun, geriye kalan her şeye boşvererek sadece onunla etkilenebileceği bir şeyin bulunup bulunmadığını araştırmaya karar verdim; dahası, keşfedilmesi ve edinilmesi bana ebediyete kadar en yüksek ve sürekli bir sevinç verecek bir şeyin olup olmadığını sordum kendime…” (Spinoza, Kavrama Gücünün Tamiratı Üzerine Deneme) Ama işte burada “edinilme” diye tercüme etmek zorunda kaldığım sözcük tam da bu “acquiescentia” edinme, doyma, memnuniyet. Bu semantik şebekenin tümünü birden devreye sokmazsak Spinoza felsefesinden hiçbir şey anlayamayız. Spinoza farkındadır ki insanlar da bütün varlıklar gibi varlıklarında direnmeye çabalarlar ellerinden geldiğince ve ilk bakışta “çuvallamaları” mukadder gibidir. Ama bilinmesi gerekir ki, bir çaba sarfetmiyor olsaydık “doyamazdık” ve hiçbir şeyi edinemezdik. Başka bir deyişle Acquiescentia bir çabaya karşılıktır, kendiliğinden gelen bir durum değildir. Ama bu aynı zamanda “yatışmadır” da… Çünkü her çaba kendi maksimum sürekliliğini garantileyecek bir düzende ve dünyada yaşamayı istemek yönündedir (genellikle böyle olmaz, ama hep bunu isteriz). Bu “ruh dinginliği” hali galiba ta baştan beri Spinoza’nın hedefidir ve kullandığımız bu kavramın başka bir ifadesidir.

Hemen farkedebileceğimiz bir şey, “mutluluk” sorununun basitçe diğer sorunlar arasında bir sorun olmakla kalmadığı, her şeyi bir yana bıraktığımız esas sorun olduğudur. Gerçekten de mutluluk yalnızca olağan düşüncenin değil, birçok felsefenin de kabul ettiği gibi çevresinden dolanamayacağınız, ya da dolaşırken “en yüksek mutluluk” (Tanrı vesaireyle birlikte) gibi bir terkiple katlanılabilir hale getirmek zorunda olduğunuz bir haldir. Bu demektir ki, bir özne veriliyse onun mutluluğunun nihai bir değer olarak kabul edilmesi a priori bir gerçeklik gibidir. O kadar ki mutluluğun zıddı da yok gibidir: birisini mutsuz etmek ancak sizin aynı oranda bu durumdan mutluluk duyabilmeniz sayesinde mümkün hale gelir.

Acquiescentia ilk başta mutluluğun sürekliliği gibi düşünülebilir. Oysa Spinoza çok kolay gösteriyor ki öyle değildir –çok basit bir nedenle: sürebilmesi için önce mutluluğun olması gerekir. O halde Spinoza’nın ahlak felsefesi basit ve yalın bir “hazcılık” (hedonizm) olarak düşünülmemeli. Başka bir deyişle doyumlarımızın peşinde koşuşturup durdukça, “hayata ya-pıştıkça” mutlu filan olmuyoruz, olsa olsa mutluluğun yerine koyduğumuz birtakım hazların gergin ve belirsiz dünyasında yaşayıp gidiyoruz. Ama Spinoza’nın ahlak anlayışı diğer kutupta da değildir –yani tam anlamıyla rasyonel, hazlar ve arzuların doyurulması yönünde mutlak bir iradeye dayanan bir ahlak da sunmaz bize. Spinoza tutkular üstünde mutlak bir hakimiyetin (irade diyorlar buna) asla kurulamayacağının iyice farkındaydı. Peki o zaman rasyonalizmle tutkular arasında gidip gelen bir belirsizliği mi veri almalıyız? Kısmen, çünkü çoğu insanın olağan günlük hayatı bu durumdadır. Ama etik açısından tümüyle farklı bir durum söz konu-sudur: Spinoza hiçbir zaman tutkuları reddetmeye kalkışmadı, çünkü böyle bir irade zaten asla mümkün olamazdı. O halde bütün Etik sevinç duygularını yaşamaya, kederli duyguları ise azaltmaya yönelik olmalıydı.

Acquiescentia: Spinoza sevinçli ve neşeli duyguların filozofu olarak bilinir ve bu yüzden de suçlanır… Çünkü karşıtları sevinçli duyguların insanları ve oluşturdukları toplumları kuvvet-lendirdiğini, onları kolay kolay “yönetilmez” kıldığını da bilirler. Şimdilik “memnuniyet” diye –geçici olarak– tercüme etmeyi sürdüreceğim acquiescentia terimi ilk kez Descartes tarafından “kendi halinden memnun olmak” anlamında kullanılmıştı.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments