Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Pazar, Aralık 22, 2024
No menu items!
Ana SayfaFelsefeGilles DELEUZEActuel and Virtual | Gilles Deleuze

Actuel and Virtual | Gilles Deleuze

Felsefe çoklukların teorisidir. Her çokluk, gerçek (actuel) parçalar ve sanal (virtual) parçalar ima eder. Katıksız gerçek nesne yoktur. Her gerçeklik kendini bir sanal görünümler sisi ile çevreler. Bu sis, sanal görünümlerin üzerinden dağıtıldıkları, üzerinde işledikleri, az ya da çok yayılmış eşzamanlı var olan devrelerden yükselir. Böylece bir gerçek parçacık, farklı türlerden, birbirine az ya da çok yakın sanallıkları yayar ve emer. Bunlara, emilmeleri ve yayılmaları, yaratılmaları ve imhaları, düşünülebilir en küçük süreğen zamandan daha ufak bir zaman aralığında olduğu sürece, sanal sıfatı verilmektedir; ki bu kısa sürelik de onları böylece, bir kararsızlık ve belirlenmezlik ilkesi altında tutar. Her gerçeklik kendini, her biri bir başkasını yayan, ve hepsi o gerçekliği saran ve ondan tepkiyen, sürekli yenilenen sanallık halkaları ile çevreler (“Sanal bulutunun merkezinde, bir üst düzenden bir sanal daha vardır…

her sanal parçacık kendini, kendi sanal alemiyle çevreler, ve hepsi de sırasınca bunu tekrar eder, sınır tanımaksızın”). Dinamiklerin dramatik benzerlikleri sayesinde, bir algı aynı bir paçacık gibidir: bir gerçek algı kendini giderek daha uzaklardaki ve sürekli büyümekte olan hareketli devreler üzerinden dağıtılan, imal ve imha edilen, bir sanal görünümler bulutu ile çevreler. Bunlar farklı düzenlerin bellekleridir: bunlara, hızları veya kısa sürelilikleri onları burada bilinçdışı olma ilkesi altında tuttuğu sürece, ‘sanal görünümler’ sıfatı verilmektedir.

Sanal görünümler artık gerçek nesnelerden ayrıştırılmaz, gerçek nesnelerin sanal görünümlerden ayrıştırılamayacağı gibi. Sanal görünümler, buna göre, gerçek olan üzerinden tepkirler. Bu bakış açısından, tüm halkalarda ya da her bir halkada bir süreklilik (continuum) takip ederler, yani düşünülebilir en büyük zamana bağlı belirlenmiş bir mekansallık (spatium). Gerçek nesnenin az ya da çok derin katmanları, sanal görünümlerin az ya da çok yayılmış halkalarına karşılık gelir. Bu katmanlar nesnenin etki gücü toplamını oluşturur; kendileri sanaldır ve onların içinde gerçek nesne de sanal hale gelir. Burada nesne de, görünüm de sanaldır ve birlikte gerçek nesnenin içinde çözündüğü içkinlik düzlemini (plain of immance) oluştururlar. Fakat bunun ardından gerçek olan, görünümü de nesneyi etkilediği kadar etkileyen bir gerçek olma sürecine girmiştir. Zamanın düzenli ya da düzensiz yapı değişimleri ardından, sanal nesnenin etki gücü toplamı, kısmi sürekliliğe koşut kuvvetlere ve kesilmiş mekansallığı aşan hızlara bölünür. Sanal olan hiçbir zaman onu içkinlik düzlemi içinde kesip bölen tekilliklerden bağımsız değildir. Leibniz’in göstermiş olduğu üzere, kuvvet gerçek-leşme süreci içinde olan bir sanallıktır, en azından içinde hareket ettiği mekan kadar. Süreklilikteki kesilmelerin ve sanallıkların gerçek olmalarını işaretleyen etki gücünün bölünmelerinin ardından alan, böylece, bir alanlar çokluğuna bölünür. Fakat bütün düzlemler toplamda bir tanedir, sanal olana doğru giden patikada. Daima varlık düzlemi hem sanal olanı, hem de onun gerçekleşme sürecini (actualization) kapsar, aralarına bir sınır zorlanmasına imkan olmadan. Gerçek olan tamamlayıcı ya da üründür, gerçek olma sürecinin nesnesi, fakat bu sürecin tek öznesi sanal olandır. Gerçekleşme süreci tekil olandır, halbuki gerçek olan düzlemden bir meyve gibi düşer, halbuki gerçekleşme süreci onu düzleme nesneyi tekrar özneye dönüştüren olarak bağlar.

2

Buraya kadar bir gerçekliğin kendisini; diğer, artan bir şekilde yayılmış, uzaklardaki ve çeşitli sanallıklarla çevrelediği durumu ele aldım: bir parçacık, kısa ömürlü bir varlık yaratır; bir algı, hatıralar anımsatır. Fakat ters yöndeki hareket de kendini bize dayatır: kısaca, çemberler daraldığında ve sanal-olan gerçek-olana yaklaştığında, giderek ondan daha zor ayırtedilebilir hale geldiğinde. Giderek gerçek nesne ile onun sanal görünümünü bir araya getiren bir iç devreye ulaşır; bir gerçek parçacığın kendi sanal eşi vardır, bir tür anında oluşan ikiz gibi, ardışık hatta belki de eş zamanlı. Ne de olsa, Henri Bergson’un göstermiş olduğu üzere, bellek algılanan nesne üzerinden şekillenen bir gerçek görünüm değil, gerçek algı ile eş zamanlı varolan sanal görünümdür.

Bellek, gerçek nesne ile eşzamanlı sanal görünümdür, gerçek nesnenin eşi “aynadaki yansıması”. Böylelikle birleşme vardır ve de bölünme, daha doğrusu bir salınım, gerçek nesne ve sanal görünümü arasında ebedi bir alışveriş. Sanal görünüm gerçeğe dönüşmekten hiçbir zaman vazgeçmez, karakteri yakalayan bir ayna gibi, onu yutan ve geriye bir sanallıktan başka hiçbir şey bırakmayan , aynı Orson Welles’in 1948 tarihli filmi Şanghay’lı Kadın’daki gibi. Sanal görünüm karakterin gerçekliğinin tümünü emer; aynı zamanda da , gerçek karakter sanallıktan başka bir şey değildir. Sanal-olan ve gerçek-olan arasındaki bu ebedi alışveriş bir kristal tanımlar. Kristaller içkinlik düzleminde belirir. Gerçek-olan ve sanal-olan birlikte vardırlar ve bizi sürekli birinden diğerine götüren dar bir devre içine girerler. Bu artık bir tekilleşme (singularization) değildir, bir bireyleşmedir (invididuation) topyekün süreç olarak, gerçek, gerçek-olan ve onun sanalı. Artık kendini gerçek-leşme değil bir kristalleşmedir. Saf sanallık artık kendini gerçekleş-leştirmek zorunda değildir, birlikte en küçük devreyi oluşturdukları gerçek-olan ile sıkı sıkıya bağlantı içinde olalı beri. Artık gerçek-olan ile sanal-olan arasında bir tayin edilemezlik sorunu yoktur, ama alışveriş içindeki bu ikisi için bir ayırtedilemezlik söz konusudur.

Gerçek nesne ve sanal görünüm, sanallaşan nesne ve gerçekleşen görünüm –bu durumlar çoktan temel optikte karşımıza çıkmıştır. Fakat her halükarda gerçek ve sanal arasındaki ayrım zamandaki en temel bölünmeye denk düşer, onun kendini iki koca yol üzerinden ilerleyerek farklılaştırması ile, şimdiki anın geçmesini sağlamak ve geçmişi muhafaza etmek. Şimdiki zaman, süreğen zaman ile ölçülen değişken bir veridir, yani, önceden belirlenmiş tek yöndeki bir hareket ile: şimdiki an, bu zamanın tükendiği oranda geçer. Geçmekte olan şimdiki an gerçek-olanı tanımlar. Fakat sanal-olan, kendi payınca, tek yönde olan hareketi ölçecek en küçük zaman aralığından daha kısa bir zamanda belirir. İşte bundan dolayı, sanal-olan “geçicidir”. Fakat sanal-olanda da geçmiş muhafaza edilir, çünkü bu geçici-olan bir sonraki “en küçük zaman” da yok olmaz, ki bu da yöndeki değişikliğe işaret etmektedir. Bir yöndeki düşünülebilir en küçük zaman bir yandan da en uzun zamandır, her yönde düşünülebilir en büyük süreğen zamandan daha uzun. Şimdiki zaman geçmeye devam ederken (kendi ölçeğinde) geçici-olan muhafaza eder ve kendini de muhafaza eder (kendi ölçeğinde). Sanallıklar onları birbirinden ayıran gerçekliğin hemen üzerinde iletişim halindedirler. Zamanın iki farklı cephesi, geçmekte olan şimdiki zamanın gerçek görünümü, her ne kadar tayin edilemez sınırları olsa da, kristalleşme sürecinde biri diğerinin rolünü üstelenmek yoluyla, ayırtedilemezlik noktasına kadar alışveriş içinde olsalar dahi, gerçek-leşme süreci içerisinde seçilebilir hale gelirler.

Gerçekleşme (actual) sanal (virtual) arasındaki ilişki her zaman bir devre meydana getirir, bu iki şekilde oluşur, kimi zaman gerçek, sanallıklara çok geniş devreler içinde yer alan başka şeylere değindiği gibi değinir, ki bu durumda sanal gerçek-leşir; kimi zaman da gerçek, en küçük devreler içerisinde sanal-olana kendi sanalı olarak değinir, ki bu durumda da sanal, gerçek-olan ile birlikte kristalleşir. İçkinlik düzlemi, gerçek-leşme sürecini, sanal ile diğer terimlerin ilişkisi olarak içinde barındır ve hatta, sanalın alışveriş içerisinde olduğu terim olarak gerçeği de barındırır içinde. Hiçbir koşulda gerçekle sanalın ilişkisi iki gerçeklik arasında kurulamaz. Gerçeklikler çoktan belirlenmiş bireyler ve alalede noktalar üzerinden tespitler ima eder, halbuki gerçek ile sanal arasındaki ilişki, bir bir her koşul için tespit edilecek olan, gerçekleşme halinde (in actu) bir bireyleşme meydana getirir, ya da fevkalade noktalara üzerinden bir tekilleşme.

Çev: Yiğit Adam, Ankara Mimarlar Odası Teknik Bülteni – 2

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments