Bir dostum vardı benim
dostlarımın en iyisi,
ama’ kötü öksürüyordu.
Ateşçiydi kendisi,
önce kömür taşıyarak
ve sonra dışık atarak
geceleri on iki saat
vardiya sürüyordu.
Gözleri bu ateşçinin
hep belleğimde kaldı.
Ah, o gözler, o susuz gözler
siyah isler arasından
hücremize seyrek giren
-hiç istemeyerek giren-
ışıkları birer birer
nasıl da yutuyorlardı.
Sıtmalı bir susuzluk belirirdi
o gözlerde aniden
baharın gelmesiyle,
hışırtısıyla avludaki dalların
ve kuşların uçuşuyla
sürü sürü
ve ok gibi
yararak boydan boya engini.
Gözbebeklerindeki o duyguyu
sezinliyordum
ve biliyordum
ne demek istediklerini,
neler yaşayıp, neler çektiklerini!
Kısa bir süre istiyordu onlar ‘
bahara kadar,
sonraki bahara kadar.
Ve o -bahar- geldi
ihtişamıyla tastamam:
güneşiyle,
sıcak esintisi
ve güllerin nefesiyle.
Uzaktan gelen
bir menekşe kokusu
sardı gökleri buram buram.
Oysa içerisi karanlıktı
ve ağırdı tekdüzelik
bildik hikâyesiyle’
İşte böyle,
yaşamımız altüst oldu bizim de. ‘
Motor sık sık bozulur oldu.
Hırıltılar çıkarıyordu arada birde
derken ‘ tamamen durdu.
Nedenini bilmiyorum,
öteki, yani dostum, öldü diye
belki de.
Belki de öyle değildir, kim bilir,
belki de bu aç, bu obur motor
onu doyuran eli beklemektedir
bir yerden zamanında gelsin diye
ve kömürü habire ateşe versin diye.
Belki, fakat tam olarak
bilmiyorum yine de.
Ama, her ne hikmetse, bu motor
kekeleyerek sürdürdüğü sitemde
sanki bana kahrolarak soruyor:
‘Hadi söyle, öteki genç nerde?’
O, öteki dediği, yok artık.
Ama işte
dışarıda bahar.
Göklerde sonsuza dek
ok gibi uçuşsa da kuşlar
o, onları bir daha görmeyecek.
Oysa mükemmel bir dosttu o,
dostların en iyisiydi’
Ama kötü öksürüyordu.
Sıradan bir ateşçiydi.
Kömür, dışık taşıyarak
geceleri on iki saat
vardiya sürüyordu.
Nikola VAPTSAROV