Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Cumartesi, Kasım 23, 2024
No menu items!

BETER

 

şimdi hangi dilde konuşsam
tanrının huyuna uymaz kelimelerim
hangi zamanın zulmünden geçsem
hangi yalanın gözlerine dokunsam
sesimi değdirdiğim her ağrıda
küfrolurum bin tövbenin tufanına!
işte o vakit
gövdemin günahına çadır kurar
ellerimle diktiğim gözlerimin incisinden inerim
ben beterim derim herkese çünkü ben beterim
herkes susarken yüzünün en dilsiz perdesinde
ben ruhumun rüzgârıyla ölenleri öpenim!
bilinmesin benden giden her cân için söylediklerim
hıçkıran taşlar için biriktirdiğim gözlerim bilinmesin
bana değsin her gidenin ardından söylenen söz
her susanın öfkesine düşmüş keder bende büyüsün
dağılsın aklımın kılıcıyla yarılan bu kirli beden
aynaların karnındaki sûretim bir iğneyle deşilsin
yeter ki dinmesin zamana döktüğüm bu elem
yeter ki incinmesin gövdemde gezinen akrebim
çünkü ben dünyaya zehrimi inmeye geldim!
12
kimse “ne oldu?” demesin şimdi bana
her şey ölüm kadar ortadayken
bir levhanın kütüğüne yazılıyken her şey
herkes sırtıma işlediğim kuyudan bana baksın
ölmek için söyleyecek sözüm yok!
görüyorsunuz içimi tekmeleyen kasırganın kahrını
görüyorsunuz işte
iliğimdeki günaha dayanmıyor çamurun sabrı!
biliyorum gitmem lazım
biliyorum aynaya hapsedeceksiniz beni
ediniz lütfen

Veysi ERDOĞAN

 

b e n i b e n i m l e ö l ü n ü z !
13
II
ben burada değilim
kâsede gezdirilen sûret benim değil
inanmayın nilüferin suyu söylerken bana baktığına
suya düşerken benden geçtiğine inanmayın nergisin
ben ki efkâr edindim bende kararan her suyu
her çeşmeye ben indim arınmak için
gözlerimi kapadım meselimi anlattım ki nafile
dilime dolanan perde izin vermedi beni kendime
çöl söyledim dağ inledim gümüş sözler edindim
yüzümü sürdüğüm hangi taşı öptüysem de yenildim
yedi gülüm vardı onu da verdim yedi menekşeye!
git dedim tufana dur
sus sesiyle inlet içindeki kafesi
tanrını beklediğin o tahtı unut
mührünü sürdüğün külleri!
ötekin inlerken göğsünde unut derdini
kabri açıldıkça kanayan atları
unut dövmene düşürdüğün dağları
kırbaç sür yüzündeki her harfe ve sözü unut!
de ki: gövdem kibar değildir gülü incitene!
14
şimdi bana geliniz
alnınızda biriken tortuyu bana getiriniz
bekleyiniz sizi sustuğum gölgenin içinde
siyah sürdüğüm ömrümün lehçesinden ininiz
incittiniz aklımın incisiyle büyüyen yaprağı
alnımın ipliğiyle ağzımın kuyusuna indiniz
burası suyun sustuğu yerdir dediniz
bildiniz burası suyun öldüğü yer
şimdi alınız size getirdiğim bu lâneti
b e n i b u r a d a n g i d i n i z !
15
III
kimse bilmedi bir ömrün neden heba edildiğini
kırbacın çıkardığı sesten duyulan endişe
kalbimi neden incitti kimse bilmedi
yaprak konuştu hüznün hecesine açıldı yüzüm
mürekkep iç çekti kâğıda döküldü ölüm
gittikçe büyüdü tene işlenmiş vedâ perdesi
lekesi oldu içte dağlanan dilimin
ben bana ayrılan ürkek harflerle
susma minderine bağdaş kurdum o zaman
kalbimi söyleyecek bir cümle bekledim inciden!
ey yalanı yaydıkça büyüyenler
bütün bunlar bir ömrün felaketidir bilin
çünkü sizdiniz tebessümü bir azaba dönüştüren
kalbe dökülen her sözün önüne siz geçtiniz
bilmediniz zaman hangi perdeden konuşur
hangi sözün kefareti yoktur bilmediniz
kör ettiniz ruhumda süzülen laleyi
devrileyim diyeydi çünkü bütün marifetiniz!
16
oysa sırtımda taşıdığım leylaklar kadar berrak
omzumda uyuyan melekler kadar güzeldim ben
kalbimin mahzenine inmemişti henüz hiçbir göz
içim sadeydi değmemişti varlık suyuna şüphe
b a n a k u s u r b a n a b e l a b a n a t u f a n
bana hata değildi henüz hiçbir söz hiçbir yerde
kibrim yok kinim yok kötülük benden geçmezdi
bilinmezdim incinmezdim bu hüsran perdesinde
alnım suda gözlerim uzakta güneşi beklerdim
karanlığa dokundukça ışık patlardı elimde
ama şimdi bilin
mürekkebin kinini döktüm içime
kirlendim rüzgâra söylerken hikâyemi
baktım ki vedâların eli çoktur her sözde
bıçağın ucunu öptüm suyu böldüm ikiye
bu benim bedenimin geçididir dedim
ve indim gözlerimin en içine!
ey kasıldıkça karnımda kırlangıçlar kanatan siz
ne süreyim ellerimin ney’ine sizi anlatabileyim?
yetmez mi size bıraktığım bu katran sözler
yetmezmiş gibi durmayın benim önümde
yoruldum sizi içimle seyretmekten
b e n i k a l b i n i z d e n i n i n i z !
17
IV
suyu ikiye bölen bensem
benimse hırkamdan kabrime dökülen kelimeler
dilimde terleyen taşlara aitsem ben
kimsem yok demeden ölmüşsem kendimi
ölümü harfime gömmüşsem kimsem yokken
inmişsem gözlerimin en içine madem inmişsem
kalemin kiniyle incitmişsem kalbimi
bunun sebebi bilinmeli, bilinsin!
bu bir kırbaç törenidir dilimin ve gövdemin!
şimdi beni söyleyin
ey ben sustukça kalbimi inleyenler
gövdemde gezdikçe dilimde deliren atlar kimindir?
hangi suya dâhildir içimde bekleyenler?
alnımdaki anahtar beni açmaz nedendir?
kimedir göğsümden fışkıran bu alevler?
taşlara söylenmiş bu kelimeler kimedir?
b i l e m e z s i n i z !
18
baktıkça yarılan bir zamana dilenensiniz
inersiniz gölgesini içtiğiniz her aynaya
gözlerimi gömdüğüm gülleri göremezsiniz
beklersiniz elem dökmüş ellerin esrârında
sözünüz yok; hüznü her kumaşa düşüremezsiniz!
herkesin içini döktüğü bu vahada çünkü siz
yaramın içinden geçecek kadar güzel değilsiniz
dilimin dağınık divânından çarmıhlar çakarak
kirpiğimin kılıcını dik tutarak boynunuzun suyuna
b e n i g ö v d e m d e i n l e y i n i z !
19
V
daha gitmedim ölmedim daha!
yüzüme dökülen bunca mum bunca talan
bunca yıldır içimin bu yerindedir
bendedir kılıfında kaybolanların dehşeti
kalbini öpemeyenlerin esareti bendedir
inmesin beni beter kılmış hiç kimse burada
dilime günah döken gölgeler dağımda beklemesin
sizin içindir çünkü tenimde dolaşan bu tufan
kâğıtta gezinen bu buhur kör olmak içindir!
ey beni aksimden alıkoyanlar
aklımın taşlarıyla beni durduranlar
kusur sular içtiğim bu göğün altında
kambur çığlıkların gözleriyle beni seyredin
imrenilecek bir yara varsa o da benimdir
isteyene sebilim işteyim varın gelin yanıma
alnımda büyüttüğüm kelimelerle
ineyim kalemin kuyusunda çoğalan zamana
kılıcımın kibar lehçesiyle size şöyle diyeyim:
20
bakın buraya!
bu, incittiğiniz sularla çürüyen aynadır
bu vedâdır, ruhumun kaftanını kanatır
rüzgârdır bu efkâr bu yaraya
kalbe işlenmiş vebadır, korkmayın
dökülsün kirlenmiş alnınıza
bu da kırbaç
usul usul insin kibrinizin suyuna!
şimdi gidiniz
kendimi unuttuğum o sunakta beni bekleyiniz
gözlerimi derlediğim göllerin aynasından
sözünüzü arıtacak bir gül getiriniz bana
tespih ediniz tövbe çekiniz eyvah deyiniz
ruhumun iyilik etmez meleğiyle ve diliyle
b e n i i ç i m d e d e l i r i n i z !
21
VI
yetti işte
kalmadı çünkü sizi sevecek bir şeyim
ben buraya bağırmaya geldiydim dünyaya
alev olmaya gövdemin mumlarını yakmaya
ölmeye geldim ölüme kusur olmaya
ürperin şimdi sizi öfkemin kederinden!
damarlarımda beklettiğim ışığın sabrı kalmadı
sırtınıza yüklediğiniz kamburu bildim çünkü
gördüm işaret parmağınızda çürüyen o kör sabahı
ateşe diktiğiniz her levhanın çığlığını ben duydum
inleyin şimdi sizi cesedimin cebinden!
peçenizin altındaki şeytanı tanıdım
neşteri eksilmeyen fermanlara yazın adınızı şimdiden
tabutunda ur taşıyan sultanlara defnedin kininizi
kovun kendinizi cennetinizden
sûretinizde saklanan yılanların rutubeti
içimdeki incileri kirletiyor çünkü
çekilin şimdi gölgemin geçtiği yerlerden!
22
siz mor göklerde türeyen küstah lekeler
kimsesiz kadehlerin elemiyle ateşime ininiz
üç adım ötenizdeki benden bir çığlık dileyiniz size
sabrediniz, bekleyiniz ve gitmeyiniz
herkesin ürkeceği bir zamana dökerek beni ve lehçemi
hünkârı yok kalbimin siyah elleriyle
ömrümün ölüm dökünür kuyularında
b e n i t a n r ı n ı z l a i ç i n i z !
23
VII
hak ettiniz!
çünkü siz bilmezsiniz
kalbini unuttuğunuz o çocuklar
tarihin beyaz taylarıdır!
çünkü siz bilmezsiniz
dilini incittiğiniz o kadınlar
doğu’nun unutulmaz incileridir!
çünkü siz bilmezsiniz
elleri yeminli o adamlar
zamanın soylu süvarileridir!
çünkü siz bilmezsiniz
tanrılar otağına kırbaç döken bu ben
içinde uyuyanlar için bu şiirde beterdir!
24
şimdi terk edin çadırımı
bu mezar kalpten iyilik beklemeyin
dilemeyin benden artık size sevap dökemem
veremem bu benim kelimemdir hiçbir cümleyi geri
gidin alnınıza dökülen taşları seyredin biraz
ağzınızı süsleyen çığlıklar için yeryüzünü gezinin
suya inin suya eğilin suya bir şeyler söyleyin
ateşin avuttuğu kullarız biz
hiçbir ben’in duymadığı yalanlara sahibiz
bu bizim son günümüzdür sabahımız yoktur deyin
tanrınızın bilmediği bir tövbeyle bana gelseniz
gözlerime yaptırdığım bu göğü indiremezsiniz
o halde işitiniz iyi dinleyiniz beni o halde
atımın saçlarına kına sürdüğüm o vadide
kalbimin bana indirdiği kılıçla
sizi almaya geleceğim!
b e n i o r a d a b e k l e y i n i z !

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments