Vaiz için kendini parmaklıklar arasında ateşe vermişti. Belden aşağısı felç kaldı. Vaizin sözlerini her gün tekrarlıyor: özgürlük, halk,savaş,feda….
Kapı aralandı bir gün. Onu alıp götürdüler. Koktu önce. Sonra anlayınca götürüldüğü yeri, “bu bir ödül mü” dedi kendi kendine. Yalnız bir adada, yıllardır yalnızlığa bırakılmış bir adamın karşısındaydı. Adama aşağıdan, tekerlekli sandalyesinden, kalbinin olanca çarpıntısıyla bakıyor, söylenenleri anlamaya çalışıyordu.
Vaiz konuşuyor.
Fotoğraftaki haline göre bir hayli değişmiş, zayıflamış, bıyıkları yok.
Vaizi dinliyor. Dinlemeye çalışıyordu; çıt dahi çıkarmamak için soluğunu tutuyordu.
Hegel dedi vaiz.
Adam kimin gelmesi gerektiğini anlamadı önce. Sonra fark etti. Bahsedilen ecnebi bir kişiydi.
Vaiz konuşuyordu. Her şeyin yanılgısını, hiçliğini söylüyordu. Koskoca bir yalanın peşinde sürüklendik, çocuktuk o zamanlar, şimdi büyüdük, diyordu.
Çok büyük bir adam diye geçirdi içinden. Ne güzelde konuşuyor. Çocuklarımızdan bahsediyor. Hepsi büyüdü şimdi, burası da epey uzak, acaba nasıl gelip gidecekler ziyaretimize. Sıkıntı hissetti. Sonra utandı, kendi derdine düşmekten dolayı. Vaize daldı yine.
Konuştu vaiz, hep konuştu. Silindi her şey o konuşurken. Sahteydi her şey.
Ne güzel konuşuyor diye düşündü adam.