Portre, resim, fotoğraf, heykel ve benzeri sanat türlerinde bir kişinin yüzünün ve yüz ifadesinin betimlenmesi ile oluşturulan eserdir. Bu eserlerin amacı, kişinin görünüşünü, kişiliğini ve ruh hâlini yansıtmaktır. Bu sebeple fotoğrafçılıkta portreler enstantane olarak değil, belirli bir kompozisyon dahilinde kişinin poz vermesiyle çekilir. Portrelerde genelde, betimlenen kişi ressama ya da fotoğrafçıya doğru bakar ve bu sayede kişinin izleyiciye en başarılı şekilde aktarılması sağlanır.
Krallar ve imparatorlar gibi önemli kişilere ait olmayan en eski portrelerden bazıları, Feyyum mumya portreleridir. Mısır’ın Feyyum bölgesindeki mezarlarda, mumyaların konulduğu tabutlara çizilen bu portreler, kuru iklim koşulları sayesinde bugüne ulaşmıştır. Bunlar, çeşitli freskler haricinde, bugüne ulaşmış olan tek Roma dönemi portre türüdür.
Roma heykel sanatı dahilinde portreler, özellikle övücü olmayan gerçekçi betimlemeler yapılmaktaydı. 4. yüzyıl civarında, kişilerin görünüşleri, idealize edilmiş biçimlerde betimlenmeye başladı. Avrupa’da gerçekçi portre anlayışına dönüş, Orta Çağ’ın sonlarında, Burgonya ve Fransa’da gerçekleşti.
Antik uygarlıklar arasında portreler üreten birkaç kültürden biri de Peru’daki Moche uygarlığıydı. Bu eserlerde kişilerin anatomik özellikleri ayrıntılı biçimde ve kesin doğrulukta betimlenirdi. Portreleri yapılan kişiler yönetici seçkin zümre, rahipler, savaşçılar ve ünlü sanatçılardı.[1] Bu kişiler, hayatlarının çeşitli evrelerinde betimlenirdi. Tanrıların portreleri de yapılırdı. Bu eserlerde başlıklar, saç stilleri, takılar ve yüz makyajları gibi detaylara önem verilirdi.
Batı uygarlığına ait en bilinen portrelerden biri, Leonardo da Vinci’nin kimliği belirsiz bir kadının portresi olan Mona Lisa eseridir. Bilinen en eski portre ise, 2006’da Fransa’daki Angoulême yakınlarında yer alan Vilhonneur mağarasında keşfedilen ve 27.000 yıllık olduğu tahminlenen duvar resmidir.
Otoportre
Otoportre, bir sanatçının kendi portresini yaratmasıdır. Orta Çağ’da yaygınlaşan bu türün bilinen ilk örneklerinden biri, Mısır firavunu Akhenaton’un heykeltraşı olan Bak’ın, milattan önce 1365 civarında kendisinin ve karısının heykelini yapmasıdır. Ancak otoportrelerin tarihi muhtemelen mağara resimlerine kadar uzanır. Çeşitli yayınlarda, bugün artık mevcut olmayan bu tür duvar resimlerine ait bilgiler mevcuttur.
Portre fotoğrafçılığı
Portre fotoğrafçılığı tüm dünyada popüler bir endüstri olmuştur. Mezuniyet, evlilik gibi özel günler için çekilen portre fotoğrafları ya da tüm aileyi bir arada gösteren çeşitli fotoğraflar yaygındır.
Portreler, fotoğrafçılığın başlangıcından itibaren üretilmeye başladı. 19. yüzyıl ortalarında revaçta olan dagerreyotipi, ucuz bir portre üretme yöntemi olduğu için yaygınlaşmıştı. Bu talebin karşılanması için şehirlerde stüdyolar açılmaya başladı. Bu portreler, 30 saniyelik pozlama gibi dönemin teknik olanaklarını ve ressamvari estetik anlayışını yansıtıyordu. Kişiler genelde boş fonların önünde oturtuluyor, tepedeki bir pencere ya da aynalar yoluyla elde edilen ışıkla ışıklandırılıyordu.
Fotoğrafçılık tekniklerinin gelişmesiyle, fotoğrafçılar stüdyolarında çıkıp savaş alanlarında, okyanus yolculuklarında ve vahşi doğada insanları fotoğraflamaya başladı. William Shew‘in Daguerreotype Saloon, Roger Fenton‘ın Photographic Van ve Mathew Brady’nin What-is-it? serileri, stüdyo dışında çekilen portrelerin standartlarını belirledi.
Edebiyat
Edebiyatta portre terimi, bir kişinin ya da nesnenin yazılı betimlemesi ya da analizi için kullanılır. Yazılı bir portre oldukça ayrıntılıdır ve yüzeyde görünenlerden fazlasını içerir. Örneğin Patricia Cornwell, Portrait of a Killer isimli kitabında, Karındeşen Jack’i kişiliğine, geçmişine ve muhtemel cinayet sebeplerine, cinayetlerine dair gazete haberlerine ve polis soruşturmalarına yer vermişti.