Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Pazar, Kasım 24, 2024
No menu items!

GÜL DÖNÜYOR AVCUMDA

 

I

O akşam söylediydim ona
Gördüm Hümakuşunun iskeletini
Haber de saldıydım Pegasos’un sırtındaki ozana
Seyretsin diye ölümün bu sırça gelinliğini
Duyan da var bunu duymayan da.

O gün bugündür ıslık çala çala
Gelip geçiyor kapımın önünden
Konuşuyoruz da arasıra. Geçen gün dedi ki
Farketmez gözyaşı kimseyi, ruhsa
Başıboşbir deniz gibi anlamsız yatar
Kocaman bir ıssızlığı yonta yonta

Anlattı sonra uzun uzun.
Nasıl onardığını eski tekneyi
Nasıl kalafata çektiğini, boyasını
Hangi dağ çiçeklerinden kardığını. (Bir çocuk dişi parladıydı.. Çekmişti onu
kırmızı bir akşamüstünün dişetlerine. Ya direkleri? özenli bir kılıfa
girer gibi girmişti göğe. Doğrusu görkem iki parmak arasında büyüyen
ama hiç gölgesi olmayan uçsuz bucaksız bir bitkiydi. Giz olmayan bir
gizdi belki. Evleri dolaşan cinsiyetsiz bir tanrı da olamazdı ki.
İnandıydı bu yüzden kanının tekneyi dolaşıp şafakları çevirdiğine. Ve
gördüydü yer değiştirdiğini gövdesiyle teknenin böylece ruh olduğunu
anladıydı bira köpüğü gibi altınsı altınsı parlayan tahtalara. Ve
yetinmedi. Bir öğleüstü konservesini yedi. Çekti bıçağını sapladığı
yerden kaldırdı havaay. Birden parladı bıçak dünya zamanından başka
bir zamanla ve noktalandı uzayın çilekleri işbaşındayken. Besbelli bir
uzay tapınağındaki ilk duaydı bu. Ve seyretti uzun uzun tarihte yeri
olmayan bu titreşimi. Bir şey ki artık birdenbire her şeydi. Ve yazdı
bordasına İki Parmak diye İki Parmaktı çünkü teknenin ismi.)

II

Ey iki el arasındaki çaresiz vakit
Yıkanmış çekmiş çamaşırlar gibisin
Azsın, öyle çok kıyılısın ki genişliğime
İçinde asfaltların dondurmaların eridiği bir salı
Mühürler gibi kazılmış çarşambanın üstüne
Tuz uzun, bakışlarımsa bir avuç tuzla orantılı
Tam yüreğimin hizasında o otel
Bir otel ki sabah akşam buruşturan kıyıyı
Dönüp dönüp arkama baktığım işte
Severek bir ıslak battaniyeyi belki
Didiklenmiş bir saati, yıpranmış
Tırnak uçlarını ve her şeyi.

Oysa ey denizlerin ıslak geçidi
Her yandan sızan şeridi akarsuların
Balığın dil bilmeyeni ben
Neden hep tuzdan anlardım o zaman
Tuzdan mı, evet tuzdan
Denizin merasından yani.

Uzat elini artık, kutla kendini
Götür bir bardak sonsuz suyu ağzına
Bak
Gördün mü, hem de nasıl
Bir gül dönüyor öteki avucunda.

III

Ağrıtmayan böylece dindirmeyen o sabah
Puhukuşu muydu, neydi, öttü uzun uzun
Biçimini vermeye çalıştı bir yıkıntıya
Biz geçince dönüp baktı arkamızdan üç çocuk
Üçü de
Bir tahta perdenin önündeki ömründe
Gözleri dümdüz, kireç kıyıları gibi
Bir yanıp bir sönüyordu umuda ve ezikliğe.

Farketmez deniz de gözyaşını, dedim ustama
Ve gözyaşı denizi
Ey göstergelerinen güzeli, göster ki beni
Ben ıssızı yonta yonta gürültüler ederim
Kendimi yonta yonta dağılan bir mermerim

O sabah demir atmış bulduk
Tekneyi bütün kıyılarda.

Edip CANSEVER

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments