Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Pazar, Kasım 24, 2024
No menu items!

ITRÎ

 

Rıfkı Melûl Meriç’e

Büyük Itrî’ye eskiler derler,

Bizim öz mûsıkîmizin pîri;

O kadar halkı sevkedip yer yer,

O şafak vaktinin cihangîri,

Nice bayramların sabâh erken,

Göğü, top sesleriyle gürlerken,

Söylemiş saltanatlı Tekbîr’i.

 

Tâ Budin’den Irâk’a, Mısr’a kadar,

Fethedilmiş uzak diyarlardan,

Vatan üstünde hür esen rüzgâr,

Ses götürmüş bütün baharlardan.

O dehâ öyle toplamış ki bizi,

Yedi yüz yıl süren hikâyemizi

Dinlemiş ihtiyar çınarlardan.

 

Mûsıkîsinde bir taraftan dîn,

Bir taraftan bütün hayât akmış;

Her taraftan, Boğaz, o şehrâyîn,

Mâvi Tunca’yla gür Fırât akmış.

Nice seslerle, gök ve yerlerimiz,

Hüznümüz, şevkimiz, zaferlerimiz,

Bize benzer o kâinât akmış.

 

Çok zaman dinledim Nevâ-Kâr’ı,

Bir terennüm ki hem geniş, hem şûh:

Dağılırken “Nevâ”nın esrârı,

Başlıyor şark ufuklarında vuzûh;

Mest olup sözlerinde her heceden,

Yola düşmüş, birer birer, geceden

Yürüyor fecre elli milyon rûh.

 

Kıskanıp gizlemiş kazâ ve kader

Belki binden ziyâde bestesini,

Bize mîrâsı kaldı yirmi eser.

“Nât”ıdır en mehîbi, en derini.

Vâkıâ ney, kudüm gelince dile,

Hızlanan mevlevî semâıyle

Yedi kat arşa çıkmış “Âyîn”i.

 

O ki bir ihtişamlı dünyâya

Ses  ve tel kudretiyle hâkimdi;

Âdetâ benziyor muammâya;

Ulemâmız da bilmiyor kimdi?

O eserler bugün defîne midir?

Ebediyyette bir hazîne midir?

Bir bilen var mı? Nerdeler şimdi?

 

Öyle bir mûsıkîyi örten ölüm,

Bir tesellî bırakmaz insanda.

Muhtemel görmüyor henüz gönlüm;

Çok saatler geçince hicranda,

Düşülür bir hayâle, zevk alınır:

Belki hâlâ o besteler çalınır,

Gemiler geçmiyen bir ummanda.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments