Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Cuma, Aralık 27, 2024
No menu items!

NAZAR

 

Gece, Leylâ’yı ayın on dördü,

Koyda tenhâ yıkanırken gördü.

“Kız vücûdun ne güzel böyle açık!

Kız yakından göreyim sâhile çık!”

Baktı etrâfına ürkek, ürkek

Dedi: “Tenhâda bu ses nolsa gerek,”

“Kız vücûdun sarı güller gibi ter!”

Dedi: “Tenhâda bu ses nolsa gerek?”

Aranırken ayın ölgün sesini,

Soğuk ay öptü beyaz ensesini.

Sardı her uzvunu bir ince sızı;

Bu öpüş gül gibi soldurdu kızı.

Soldu, günden güne sessiz, soldu!

Dediler hep: “Kıza bir hâl oldu!”

Tâ içindendi gelen hıçkırığı,

Kalbinin vardı derin bir kırığı.

Yattı, bir ses duyuyormuş gibi lâl.

Yattı, aylarca devâm ett bu hâl.

Sindi sîmâsına akşam hüznü.

Böyle, yastıkda görenler yüzünü,

Avuturlarken uzun sözlerle,

O susup baktı derin gözlerle.

Evi rüzgâr gibi bir sır gezdi,

Herkes endîşeli bir şey sezdi.

Bir sabah söyledi son sözlerini,

Yumdu dünyâya elâ gözlerini;

Koptu evden acı bir vâveylâ,

Odalar inledi: “Leylâ! Leylâ!”

Geldi köy kızları, el bağladılar…

Diz çöküp ağladılar, ağladılar!

 

Nice günler bu şeâmetli ölüm,

Oldu çok kimseye bir gizli düğüm;

Nice günler bakarak dalgalara,

Dediler: “Uğradı Leylâ nazara!”

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments