Divan şiirinde, her beytinin dizeleri kendi arasında uyaklı, aruzun genellikle kısa kalıplarıyla yazılan nazım biçimine ve bu biçimde yazılmış yapıtlara mesnevi denir.
Mevlana Celaleddin Rumi’nin altı ciltlik tasavvufi yapıtı da “Mesnevi” adını taşımaktadır.
Özellikle Arap, Fars ve Osmanlı edebiyatında kendi aralarında uyaklı beyitlerden oluşan ve aruz ölçüsüyle yazılan divan edebiyatı şiir biçimidir.
Arapçada “müzdevice” denilen mesnevi türü ilk olarak 10’uncu yüzyılda İran edebiyatında ortaya çıkmıştır. Türk edebiyatına girişi 11’inci yüzyılda Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig adlı yapıtıyla başlar. Kutadgu Bilig, mesnevî nazım biçimiyle kaleme alınmış hacimli bir siyasetnâme örneğidir.
Her beytinin kendi arasında kafiyelenmesi hem yazma kolaylığı sağlar hem de daha uzun metinlerin bu şekle uygun olarak kaleme alınmasına imkân tanır. Diğer nazım şekillerindeki kafiye bulma zorluğu şairleri uzun metinlerde bu şekli kullanmaya teşvik etmiştir. Bu nedenle uzun aşk öykülerinde, destanlarda mesnevi kullanılmıştır.
Mesneviler aşk mesnevileri (Fuzulî-Leyla ile Mecnun), dinî-tasavvufi mesneviler(Süleyman Çelebi-Mevlit; Mevlana’nın Mesnevi’si), ahlaksal ve öğretici mesneviler (Şeyhî-Harnâme; Nabi’nin Hayriye’si ), savaş ve kahramanlık konusunu işleyen gazavatnameler, bir kentin güzelliklerini anlatan şehrengizler ve mizahi mesneviler diye ayrılabilir.
Mesnevide konu ne olursa olsun , ilk dikkati çeken özellik olayın bir masal havasında anlatılmasıdır. Akıl ve mantık ölçülerini aşan bir sürü olay birbirini izler. Olayın geçtiği yer ve zaman belirsizdir. Konuda birlik sağlanamamıştır. Hikayenin bölümleri birbirine eklenmiş ilgisiz parçalar gibi görünür. Çevre tasvirleri gerçeğe uygun değildir, hikaye kahramanları doğaüstü davranışlarda bulunur. Hikayelerde cinler, periler, devler, cadılar, ejderhalar gibi masal motifleri sık sık işlenir.
Mesnevi İran edebiyatında ortaya çıkmış (İran edebiyatında Genceli Nizami ve Cami bu türün başlıca adlarıdır) . Genceli Nizami’nin beş mesnevisinden oluşan Hamse’si, sonradan Divan edebiyatı şairleri tarafından da örnek olarak alınmıştır.
Türk edebiyatında ilk mesnevi Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig adlı yapıtıdır. Bir anlamda Divan edebiyatında manzum hikayelerin yazıldığı bir biçim olarak da tanımlayabiliriz. Mevlânâ’nın ünlü tasavvufi mesnevisi 25.700 beyitten oluşmuştur. Mevlana eserine ayrı bir isim koymamıştır; eser, nazım türü olan mesnevi adı ile bilinir.
Divan edebiyatında roman ve hikaye gibi türler olmadığı için mesneviler bir bakıma bu türlerin yerini tutmuşlardır. On bölümden oluşur. Aynı şair tarafından yazılmış beş mesneviye “Hamse” adı verilir. Hamse sahibi olmak bir itibar kaynağıdır.
Hamse sahibi olarak tanınmış önemli divan şairleri: Ali Şir Nevâi, Taşlıcalı Yahya, Nev’i-zâde Atâi’dir.
Diğer pek çok edebi türde olduğu gibi mesnevide de Divan şairlerimiz başlangıçta Arap ve İran edebiyatına ait belli başlı mesnevileri tercümeyle işe başlamışlar; ardından da müstakil ve orijinal mesneviler yazmışlardır. Özellikle 17. yüzyıldan sonra artık şairlerimiz, yapılarını milli kimliğimizin oluşturduğu mesneviler yazmaya başlamışlardır. Bu konuda Muhammet Kuzubaş’ın Mahzen-i Esrar ile Nefhatü’-l Ezhar Mukayesesi adlı çalışması, mesnevilerimizin İran ve Arap kültüründen çıkarak yerli kaynaklara yöneldiğini ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir.
Örnek 1.
Kısa Mesnevî
Dîbâce-i Eş’âr-ı Gül-i Sad-Berg
1. Seherden seyre vardum murgzâra
Hezârân murg gördüm geldi zara
2. Gül ü lâleyle zeyn olmış çemenler
Oyuna girdi gönlekcek semenler
3. Çü gördüm nakş-ı Erjeng oldı sahra
Edüp bir nice rengîn şi’r peyda
4. Kadem basdum izâr-ı mihr ü mâha
Ki tâ erdüm cenâb-ı Pâdişâha
5. Yüzüm sürüp çemenler gibi hâke
Du’âlar eyledüm ol zât-ı pâke
6. Oluban bîd bergi gibi lerzân
Nihâl-i erguvan-veş derledüm kan
7. Sunup bu nazmı dest-i Şehriyâra
Gül-i sad-bergi irgürdüm bahara (Hayalî Bey)
Örnek 2.
Kısa Mesnevî. Küçük Hikâye
Hikâyet-i Leylî vü Mecnûn
1. Meğer bir gün ki âteş-i pâre-i Necd
Şerer pervanesi Mecnûn-ı pür vecd
2. Siyeh-mest-i şarâb-ı hayret olmış
Kararmış gözleri Leylî’yle dolmış
3. Dolaşdurmış perîşân seyr-i râha
Tutulmış kendüsi çün dâm-ı mâha
4. Dönüp ol şu’le-i cevvâle-i gam
Yanup durmakda olmış şem’a hemdem
5. Düşüp çün mûy-ı zengî pîş ii tâba
Bozulmuş genc-i târ-ı ıztıraba
6. Katup seyl-i sirişkin bahr-ı hûna
Sükûn el vermiş ol cûy-ı cünûna
7. Olup hoşnûd kendü âteşinden
Şikâyet etmez olmış mâhveşinden
8. Cefâdan nây gibi zâr etmez olmış
Varup Leylîyi bîzâr etmez olmış
9. Olup fariğ dil-i dîvânesinden
Usanmış vaz’-ı küstâhânesinden
10. Duyup ol berk-i sâmân ya’nî
Leylî Gazabnâk eylemiş Kays’a tecellî
11. Demiş etdünse feryadı ferâmûş
Gerekmez bana artık gûş u mengûş
12. Perîşân olmağı edüp tahayyül
Senün-çün şânelenmişdür bu kâkül
13. Bu suretler senün-çün rû-nümâdur
Nazar âyineye sanma sanadur
14. Hemân yan ağla Mevlâyı seversen
Koma feryadı Leylâyı seversen
15. Meğer dîvâneye taş atdı Leylâ
Komadı urmadık baş seng-i hârâ
16. Olur ma’şûk dâğ u zahme tâlib
Nişan lâzımdır âşıklarda Gâlib
17. Mülevvendür hemîşe kâr-ı uşşak
Meğer imdâd ede Hunhâr-ı uşşak
18. Kerem-hâhum cenâb-ı mevlevîden
Vere bir neş’e şûr-ı ma’nevîden (Şeyh Gâlib)