Bir eserin dış yapısına biçim denir. Eskiden buna şekil adı verilirdi. Edebiyatta biçim iki anlamda kullanılır:
a. Geniş anlamıyla: Bir eserin uzunluğu ve kısalığı, kuruluş özelliği (bölümlenişi, bölümlerin düzenlenişi, vb.), dili, üslûbu; nazımda ayrıca ölçeği, ayağı, bunların kullanılıp kuilanılmayışı, dizelerin kümelenişi, ayakların örülüsü.
b. Dar anlamıyla: Nazım’da dizelerin kümelenişi, ayakların (uyakların) örülüşü (ayak düzeni). Geniş anlamlı biçim anlayışından ayırmak için, buna, nazım biçimi (nazım şekli) denir.
Bir nazım satırına dize denir. (eskiden buna mısra denirdi). Hiçbir manzumeye bağlanmayan bağımsız bir dize, en küçük nazım biçimidir. Divan edebiyatında, bu yoldaki dizelere azade (bağımsız) adı verilirdi. Manzumeler, dizelerin birleşmesinden meydana gelir; o bakımdan, dize, bir manzumenin en küçük parçasıdır.
Bir manzumede dizeler, birer düşünce çevresinde kümelenirler. Belli sayıdaki dizelerin meydana getirdikleri bu kümelere bent adı verilir. Bentler, iki, üç, dört, beş, altı… vb. dizelik kümeler halinde olabilir. İki dizelik bende beyit denir (alt alta yazılan iki dizenin beyit sayılabilmesi için, bunların anlamca birbirlerine bağlı olmaları gereklidir); öteki kümelere de, dize sayısına göre, üçlük, dörtlük, beşlik, altılık… vb. adlar verilir. Manzumeler, bu yoldaki bentlerin birleşmelerinden meydana gelir.
Dizelerin kümelemenden ve ayakların sıralanış düzeninden (ayak örgüsünden) nazım biçimi doğar.
Nazım biçimlerinde, ölçü olarak kullanılan parçaya nazım birimi denir. Yeni edebiyatta nazım birimi dizedir. Divan edebiyatında beyit, halk edebiyatında dörtlüktür; yani, bugünkü nazımlar dize dize, Divan nazmı beyit beyit, Halk nazmı da dörtlük dörtlük işlenir.
Nazım biçimleri, kuramsal yazılarda şemalarla gösterilir, iki türlü şema kullanılmaktadır:
a. Nazmın biçimini çizgiler ve harflerle gösteren şema: Bu yoldaki şemalarda her dize bir çizgi ile gösterilir; dize kümelerinin arasındaki boşlukları belirtmek için de, çizgi kümelen arasında boşluk bırakılır; ayaklar (uyak), çizgilerin sonunda birer harfle belirtilir; aynı cins ayaklar (uyaklar) için aynı harfler kullanılır; ayaksız(uyaksız) dizeler ” x ” harfi ile belirtilir:
a————-a
b————-a
a ————x
b————-a
c————-x
c————-a
c————-x
b————-a
b. Nazmın biçimini yalnız harflerle gösteren şema: Bu yoldaki şemalarda çizgiler kullanılmaz; ayaklan gösteren harfler yan yana yazılır; bu şemada, harfler hem dizeleri, hem de ayaklan gösteriyor demektir. Dize kümelerinin arasındaki boşluklan belirtmek için de, harf kümeleri arasında bir boşluk bırakılır.
Yukarıda çizgi şeması ile gösterilen nazım biçimlerini harf şeması ile şöyle gösterebiliriz: abab cccb aaxa xaxa
Şeması çıkarılacak nazmın içinde eğer hiç değişmeden tekrarlanan dizeler varsa, onlar, her iki şemada da büyük harf ile gösterilir:
————-a
————-B
————-a
————-B
————-c
————-c
————-c
————-B
ya da: aBaB cccB
Türk edebiyatının üç büyük döneme ayrıldığını biliyoruz:
1. İslâmlıktan önceki Türk edebiyatı;
2. İslâm uygarlığı çevresindeki Türk edebiyatı
3. Batı uygarlığı çevresindeki Türk edebiyatı,
Türk edebiyatında kullanılan nazım biçimleri de, edebiyatımızın bu dönemleriyle koşuttur:
1. Halk edebiyatı nazım biçimleri (İslâmlık öncesi ve İslâmlık sonrası halk edebiyatını kapsar);
2. Divan edebiyatı nazım biçimleri;
3. Yeni yazım biçimleri.
Türk edebiyatında nazım biçiminin önemli bir yeri olmuştur. Gerek Divan, gerek Halk edebiyatının başlıca verimleri hep nazımla yazılmış ya da söylenmiştir. Yüzyıllarca süren her iki edebiyatta da, belli nazım biçimlerine titizlikle bağlı kalınmış; en küçük bir değişiklik yapılmamış, yapılması da düşünülmemiştir. İşte bundan dolayı, nazım biçiminde yapılan ufak bir değişiklik, edebiyatımızda büyük bir yenilik sayılmıştır. O kadar ki, Tanzimat’la başlayan yeni edebiyatın (1859’dan bu yana) kendi içindeki dönemleri dahi hep biçim değişikliğiyle bağlantılıdır. O bakımdan, yukarıda da söylediğimiz üzere, nazım biçiminin Türk edebiyatında önemli, aynı zamanda özel bir yeri vardır:
Tanzimat edebiyatının ikinci döneminde yetişen ozanlar (özellikle Abdülhak Hamit) Divan edebiyatı nazım biçimlerini bırakıp Batı edebiyatında gördükleri yeni biçimleri kullanmağa başlayınca, Batı sanatına yabancı olmayan kimseler (Muallim Naci, vb.) dahi tedirgin olmuş; büyük tartışmalara yol açmıştı. Edebiyat-ı Cedide (1896-1901) ozanları daha da ileriye gidip Fransız edebiyatında gördükleri nazım biçimlerini (sone, özgür müstezat, üç dizeli bent, vb.) ve yeni anlatım yöntemlerini aktarınca, tepki daha da büyük olmuş; Tanzimat edebiyatının önde gelen bazı sanatçıları bile buna katlanamamıştı (yüzde yüz Batı’ya bağlı romancı Ahmet Mithat Efendi, “dekadan” tartışmasını başlatmıştı). İkinci Meşrutiyet döneminde (1908-1922) başlayan “Millî Edebiyat” hareketinin sade dil, hece ölçeği ve halk edebiyatı nazım biçimleri kullanma girişimi, bu sefer de Edebiyat-ı Cedide sanatçılarının sert tepkisiyle karşılaşmıştı. Cumhuriyet döneminde yerli ve Batılı bütün klasik nazım biçimlerini bir yana iten “özgür nazım” da (1928), yine bir biçim değişikliğidir.
Edebiyatımıza yeni giren her biçim, kendi içeriğini de birlikte getirmiş; böylece, biçimle başlayan her yenilik, içerikle bütünleşerek, kimi zaman bir sanat reformu (Millî Edebiyat hareketi), kimi zaman da bir sanat devrimi (Tanzimat edebiyatı, özgür nazım) niteliği kazanmıştır.
Kaynak: Cevdet Kudret, Örneklerle Edebiyat Bilgileri