Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Cumartesi, Kasım 23, 2024
No menu items!

ŞİİR VE ZİHNİYET

“Zihniyet” terimi ile bir dönemdeki sosyal, siyasî , idarî, adlî, askerî, dinî güçlerin, sivil toplum örgütlerinin, ticarî hayatın, eğitim etkinliklerinin birlikte oluşlturdukları ortam ve bunların hiçbirine indirgenemeyen duygu, anlayış ve zevk bütünü kastedilmektedir.

Her sanat eseri yazıldığı dönemin izlerini taşır. Sanatçılar da sosyal bir çevre içerisinde yaşarlar ve içinde yaşadıkları sosyal ve kültürel olaylardan etkilenirler. Şiirlerinde içinde yaşadıkları çağın zihniyetini yansıtırlar.

Bir toplumun bireyleri, o toplumun kültürüyle, gelenek ve görenekleriyle, değer yargılarıyla yetişir. Bu yetişme sonucunda da bireyler, ortak bir zihniyete ulaşırlar. Böylece o toplumun bireyleri, olaylar ve durumlar karşısında benzer tepkiler ortaya koyarlar, benzer davranışlar sergilerler. Yazar ve şairlerin edebî metinlerinde, doğal olarak bu zihniyetin yansıması da görülür. Sanatçılar, yaşamdan aldıkları konuları işlerken, toplumu zihniyetiyle birlikte ele alırlar. Bu zihniyet de dönem dönem değişim gösterir.

Türk edebiyatı başlangıçtan bu güne gelinceye dek kültür, sanat, siyasî ve sosyal alanda pek çok aşamalar geçirmiştir. Bunlar arasında en önemlisi İslamiyetin kabulü (1071) ve Batı uygarlığına dönüş (1860) hareketidir. Bu iki olay toplumun yaşamında sosyal, siyasî kültürel ve ekonomik değişikliklere neden olmuştur. Başlangıçtan bu güne dek gelişen Türk edebiyatı şöyle sınıflandırılır:

a) İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı (5.yy.-10.yy.)
b) İslamî Devir Türk Edebiyatı (10.yy.-19.yy.)
c) Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı (19.yy. ve 20.yy.)

a) İslâmiyet Öncesi Türk Edebiyatı ( 5. yy. -10. yy.)

İslâmiyet öncesi Türk Edebiyatının ne zaman başladığı hakkında kesin bilgiler yoktur. Ancak diğer ulusların edebiyatlarında olduğu gibi Türk edebiyatında da destan devrine dayanan zengin sözlü bir edebiyatın olduğu bilinmektedir. 5. yy.- 10. yy. arasını kapsayan bu dönem edebiyatı ürünleri destanlar, koşuklar, sağular ve savlar ile (5.y.y. ile 9. yy. arasında yazılan) Yenisey mezar taşları, Göktürk Anıtları ve Uygur Türklerine ait metinlerdir.

Bu dönem edebiyatı sözlü ve yazılı edebiyat olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Sözlü Edebiyat

Sözlü edebiyat Türkler arasında yazının kullanılmadığı devirlerde başlayan, ağızdan ağıza ve kuşaktan kuşağa sürüp giden bir edebiyattır. Belli başlı ürünleri şunlardır: destan, koşuk, sagu ve sav.
2. Yazılı Edebiyat

Yazılı edebiyat Türkler arasında yazının kullanıldığı devirlerde başlayan bir edebiyattır. Elimizdeki en eski örnekler 8. yüzyılda diktirilen Göktürk Yazıtları ile Uygurlar döneminden kalan bazı metinlerdir. Göktürk Yazıtları şunlardır: Tonyukuk Anıtı (720), Kül Tiğin Anıtı (732) ve Bilge Kağan Anıtı (735)’dır.
b) İslâmî Devir Türk Edebiyatı (10. yy. -19. yy.)

Türkler 10. yüzyıldan itibaren topluluklar hâlinde İslamiyeti kabul etmeye başladılar. Özellikle Karahan hükümdarı Abdulkerim Satuk Buğra Han’ın 932 yılında İslamiyeti kabul etmesiyle daha da yayıldı. Bu hareket 11 ve 12. yüzyıllarda da sürdü. Türkler yeni din ve kültürün etkisinde mimarî, bilim, edebiyat ve sanat alanında önemli eserler ortaya koydu. Edebiyat alanında Yusuf Has Hacip “Kutadgu Bilig”

Kaşgarlı Mahmut “Divanû Lûgati’t Türk” Edip Ahmet “Atabetü’l Hakayık” Hoca Ahmet Yesevi de “Divan-ı Hikmet” adlı eserini bu dönemde yazdı.

Anadolu sahasında ise 12. ve 13. yüzyıllarda Ahmet Fakih “Çarhname”, Şeyyat Hamza “Yusuf ile Züleyha”, Yunus Emre “Risaletün Nushiye ” ve “Divan” adlı eserlerini yazdı.

Türkler yeni dini öğrenmek amacıyla Arapça, Farsça öğrendiler. Dilimize bu dillerden din yoluyla çok sayıda sözcük girmeye başladı. Bu tutum ileriki yüzyıllarda daha da arttı.

İslamî Devir Türk Edebiyatı üçe ayrılır:
a. Tasavvuf Edebiyatı (11. yy. – 19. yy.)
b. Klasik Edebiyat (13. yy. – 19. yy.)
c. Halk Edebiyatı (13. yy. – 19. yy.)
1. Aşık Edebiyatı
2. Anonim Halk Edebiyatı

c. Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı (19.yy. ve 20. yy.)

Osmanlı Devleti, 18. yüzyıldan başlayarak yönetim, siyaset, eğitim ve askerlik alanlarında hızla gerilemeye başlamıştır. Bu çöküşü önlemek için 19. yüzyıldan itibaren zaman zaman birtakım düzenlemeler (ıslâhat) yapılmıştır. Eğitim, ordu, maliye gibi kurumlarda yapılan bu düzenlemeler yeterli olamamıştır.

I. Abdülmecit (hüküm. 1839-1861) devrinde Hariciye Nazırlığına (Dışişleri Bakanlığı) getirilen Mustafa Raşit Paşa, devletin bütünlüğünü ve gücünü koruyabilmesi için içinde yaşanan devrin ihtiyaçlarına uygun Batı esasları doğrultusunda yeniden yapılanması gerektiğini dile getirmiştir. Bunun için yapılması gereken yenilikleri belirten bir fermanı, 3 Kasım 1839’da Gülhane Parkı’nda (İstanbul) halka okumuştur. Bu fermana, Tanzimat Fermanı ya da Gülhane Hattı Hümâyûnu adı verilmektedir.

İşte bu fermanla o güne kadar dağınık olarak yapılan düzenlemeler derli toplu hâle getirilerek, devlet kurumları Batı esaslarına göre yeniden yapılandırılmıştır.

Toplum hayatındaki bu değişiklikler kısa bir süre sonra kültür, sanat ve edebiyata da yansımıştır. Batı kültürüyle yetişen kuşak, yeni bir edebiyat çığırını başlatmıştır.
Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı :

a. Tanzimat Devri Türk Edebiyatı (1860-1895)
b. Edebiyat-ı Cedide (1896-1901)
c. Fecr-Î Âti Topluluğu (1909- 1912)
ç. Millî Edebiyat Dönemi (1911-1923)
d. Millî Mücadele Dönemi Edebiyatı (1918- 1922)
e. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı (1923-1950)
f. Günümüz Türk Edebiyatı (1950-2009)

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments