Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Pazar, Aralık 22, 2024
No menu items!
Ana SayfaFelsefeAfşar TİMUÇİNDüşünmeden yaşamak kolaylığı dünyanın en keyifli işidir | Boğulurken Çırpınmak - Afşar...

Düşünmeden yaşamak kolaylığı dünyanın en keyifli işidir | Boğulurken Çırpınmak – Afşar Timuçin

DÜŞÜNMEDEN yaşamak kolaylığı dünyanın en keyifli işidir. (“Bu “keyif” mide bulandırmaya başladı.) Birileri dünyayı zorlaştırıyorlar, diye düşünür adam, oysa her şey çok kolay. İşi oluruna bırakın ve önünüze çıkan yollardan birine düşünmeden girin. Olmazsa onu bırakır başka bir yola girersiniz. Yüzyıllar boyu insanların bir bölümü insan sorunlarıyla uğraşmışlar. Yazık! Özellikle filozoflara ne gerek vardı? Yaşam böyle de pek güzel yaşanabiliyor. Düşünmeden yaşamak kolaylığının getirdiği açmazlar bir zaman sonra karşımıza dikilirse? O zaman da gene bir başka kolay yol buluruz.

Bu arada yapılacak tek şey: boyundan büyük işe kalkanların çanına ot tıkamak. Bu ot tıkama işini hakkıyla gerçekleştirdiniz mi korkmayın. Böylece, dostlarım, bencilliğin koruyup kolladığı uyuşukluk batağında insan yavaş yavaş dibe çekilir. Boğulmakta olduğunu anladığında da iş işten geçmiştir. Belki de tek yapacağı şey çırpınmak ve bir iki saniye su yüzünde kalıp anı kurtarmaktır ve yeniden batmaktır. Çırpındıkça batar insan. Diyeceksiniz ki boğulan adam çırpınmasın mı? Çırpınsın. Çırpınmasın da kendini öylece sulara mı bıraksın? Çırpınmakta yarar görüyorsa çırpınsın. Çırpınsa da çırpınmasa da batacaktır. Ama belki de kurtulmanın çırpınmaktan daha etkili yolları vardır.

“Seksen yılda seksen milyon genç yarattık her yaştan” diye bir şarkı tutturmak da olasıdır. Bu seksen yıl boş güvenlerle, aldırmazlıklarla, küçük hesaplarla geçtiyse ya? Bunun bir başka adı sayısız bencil insan yani yetersiz insan üretimidir. Eski benciller yeni bencilleri şaşkın şaşkın izlerler. Çünkü bencillik giderek yoğunlaşır ve keskinleşir, salgın görünümü alır. Bakıyorsunuz, adam o kadar bencil ki kendini bile düşünmüyor, yalnız çıkarlarını düşünüyor. Yaşamda gevşekliklerin faturası hemen gelmez, hatta biraz geç gelir. Tam siz birçok şeyi beleşten elde etmiş olmanın sevinciyle göbek atmaya hazırlanırken birileri kapınızı usulca çalarıverir. Uyuşturucu kaçakçısı kirli adam çocuğunu altın vuruşta yitirince anlar bazı şeyleri. Bu toplum çocuklarını böyle zedeledi ve böyle perişan etti.

Anadolu’ya gittiğimde küçük burjuva insanlarının ağızlarını yokluyorum. Onlara diyorum ki: “Dünyanın güngörmüş ülkelerinde egemen sınıfın insanları bencilliklerini sınıfsal bir aptallığa kadar ileri götürmezler, tersine sınıfsal bir temele oturturlar. Adamın düşündüğü şey kendi çıkarıdır, ama çıkarını tek başına gerçekleştiremeyeceğini bilir ve konuyu sınıfının sorumluluğuna bırakır. Sınıfımın insanları, gelin iyilikleri birlikte elde edelim ve paylaşalım demek ister. Kim ne derse desin sınıf bilinci, en azından egemen sınıf bilinci böyle bir tutumu gerekli kılar. Ama siz bu ülkenin aydınları (yarı aydınları demek istiyorum) böyle bir gerekliliğin farkında değilsiniz. Bu yüzden çocuklarınızı zedeliyorsunuz. Adam olmaları için yarıştırmak yolunda onları cahilliğe mahkum ettiniz ve böylece daha da bencil olmaya ittiniz. Bir “kazanmak” sözü tutturdunuz gidiyor. Size sunulan her şeye hiç tartışmadan evet diyorsunuz. Çocuklarınız çocuk olmaktan çıkıp acayip yaratıklara dönüştü. Cahillikleri giderek daha da derinleşiyor. Ne tatil biliyorlar ne oyun ne dinlenme. Bu iş, siz de biliyorsunuz ki, öğrenmeyle değil yalnızca yarışmayla yani birilerini geride bırakmayla yani bencilliğini gerçekleştirmekle ilgili. Çocuklarınız her gün biraz daha boğuluyor cahillik denizinde. Neden böyle yapıyorsunuz? Hani bu çocuklar küçücük gelecekler için çalışıyor olmasalar anlayacağım. Bu çocuklar en çok birer doktor, mühendis ya da avukat olacaklar. Bir deha yetiştirmek istiyorsanız onun koşulları daha başkadır. Deha olmanın çok özel koşulları vardır. Ne deha olması, sizin çocuklarınız en basit ölçülerde şu kavanoz dipli dünyayı doğru olarak kavrayabilecek zihin gücüne bile ulaşamıyorlar.”

Bunu kime söylediysem çok ters tepkiler aldım. Bozguncu gibi gördüler beni. Dostlardan biri bana garip bir savunma telaşı içinde şöyle bir şeyler söyledi: “Haklısınız, bazı ülkelerde yapılan araştırmalar anasız babasız ya da kimsesiz ve bakımsız çocukların hatta piçlerin daha mutlu olduğunu ortaya koymuş.” Benimle alay ediyordu belli ki. Şimdi su iyice yukarı çıkınca ve boğulma koşulları tartışılmaz olunca dizlerini dövmeye başladılar. Dizlerini dövmeye başladılar da ne oldu? Az sonra kurtuluşun başka kolay yollarını bulacaklar. Zor yollar bize gitmez dostlarım. Sağduyulu halkımız burada da bir çıkış yolu bulacak nasıl olsa, daha doğrusu kendisine sunulan bir başka çıkış yoluna gönülden evet diyecek nasıl olsa. Siz büyük romancılarınızı ve büyük sinemacılarınızı ancak uluslararası sermaye güçlerine yutturabilirsiniz. Onlar yutmazlar da bıyık altından gülerek yutmuş görünmeyi iyi bilirler. İşlerine öyle gelir. Roman da sinema da neymiş! Sömürü düzeni sürsün yeter ki.

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments