Hrant Dink‘in öldürülmesinin 3. yıldönümünde Agos gazetesi penceresinden gazeteciyi anmaya gelenlere seslenen yönetmen Sırrı Süreyya Önder, tehditler altında Dink’in nasıl hedef hale getirildiğini anlattı.
Önder’in yaptığı konuşmanın tam metnine yer veriyoruz:
Sevgili Kardeşim Hrant!
Altına girmek için cevahir ömrünü feda ettiğin Anadolu topraklarının çocuklarına, henüz küçücük bebeklerken anlatılan bir masal vardır.
Çocuğun minicik avcunun tam ortasına yetişkin bir parmakla basılır ve “Buraya bir kuş konmuş…” diye başlar…
Sonra devam edilir. O minicik parmaklar tek tek, bir güvercinin nasıl katledildiğine dair ayrıntılı bir “OPERASYON”a suç ortağı yapılarak anlatılır.
“Bu tutmuş…” denilir önce.
“Bu tüylerini yolmuş…” denir ardından…
“Bu pişirmiş…” dedikten sonra,
“Bu yemiş…” diyerek masalın vahşet boyutu iyice ballandırılır.
Adını serçeden alan en küçük parmak “hani bana – hani bana” diyerek ağlamaktadır masalın sonunda.
Bu ülkeyi kocaman bir avuç olarak düşün sevgili kardeşim.
Masalları bile vahşetin suç ortaklığıyla bezeli bir iklimin tam da avucunun ortasına konmuştun, bütün tedirginliğinle.
Bir hoyrat parmak tam da üzerine basarak, bu “OPERASYON”u, bu ülkenin bir serçe kadar ufalmış, küçücük zihinlerine göstere göstere ve arsızca anlatmaya devam ediyor.
“Bu tutmuş..” denilenler var ya… İşte senin ilk katillerin onlardır, biliyoruz!
Serçe kadar aklı olmayanlar, bir alıcı kuş gibi çöktüler üzerine.
Mahkeme kapılarına darağaçları kurdular.
Tescilli çakalları oraya üşüştürdüler.
Güvercin kasapları da diyebiliriz onlara..
Katillerini tanıyoruz; mermiyi şarjöre ilk onlar yerleştirdi…
“Tüylerini yolma” işini büyük bir kanperestlikle üstlenenleri sen de biliyorsun.
O yiğit bedenin, şu köhne kaldırıma serildiğinde üzerini onların paçavralarıyla örtmüşlerdi. “ders gibi gerekçe” diyenler de vardı. “Yargıtayı böldüğünü” haykıranlar da.
“Kanadı kırık kuş merhamet ister” diyemediler.
Katillerini tanıyoruz; mermiyi namluya sürenler onlardır.
“Pişirmek”, iyice aç, çıplak ve savunmasız bırakmak bu ülkenin KOZMİK geleneğinin en iyi bildiği işti. Onu kimselere bırakmadılar. Esen yelden hile sezen asırlık gelenekleri ve nobranlıklarıyla gözlerini kör, kulaklarını sağır, dillerini lal ettiler.
Bir düğün sağdıcı gibi kanlı günün hazırlıklarını yapıp, önündeki engelleri temizlediler.
İşlerini layıkıyla yaptılar. Yapamadıklarını da katlinden sonraya bıraktılar. O kadar pervasız, o kadar küstahtılar.
Katillerini tanıyoruz; seni nişangah aynasına koyup, kahpe pusuya düşürenler onlardır.
Bu kanlı ziyafeti yiyenler için konuşmaya bile değmez. Onlar cezaevinde fiziksel olarak, mahkemede zihinsel olarak semirtilip duruyorlar.
“Kurban” olduklarını bilmedikleri için küspeyle beslenmelerini ikram zannediyorlar.
Dünyanın bütün dinlerinde ve dillerinde arkadan vuran “KALLEŞTİR”
Katillerini tanıyoruz: tetiği çeken onlardır.
Bizler, hani bana demeyenler, bu zalimler sofrasına haykırıyoruz.
Hepiniz asli failsiniz! Hepinizi tanıyoruz!
Kardeşler!
3 yıl önce tam da burada yere düşen, sadece kardeşimiz Hrant değildir.
Yere düşen namusumuz, izzetimiz ve haysiyetimizdir.
Bunu namusu saymamak namustan habersiz olmak demektir.
Bunu haysiyet saymamak, haysiyetten nasipsiz olmak demektir.
Madem katilleri tanıyoruz.
Gün katilleri ve çanak tutanları teşhir etmek günüdür.
Yaşasın insanlık onuru.
Yaşasın tüm dünya halklarının onurlu kardeşliği. (EÖ)
19 Ocak 2010
Sırrı Süreyya Önder
İstanbul – BİA Haber Merkezi
19 Ocak 2010, Salı