Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Çarşamba, Ekim 16, 2024
No menu items!
Ana SayfaBilimPsikolojiDiş Macununa Benzer Psikiyatri Sistemleri | E. Fuller Torrey

Diş Macununa Benzer Psikiyatri Sistemleri | E. Fuller Torrey

Belki de güncel psikiyatrik sahnesinin en göze çarpan özelliği çok çeşitli “psikoterapi”nin var olmasıdır. Psikiyatri kendi anlamı dışında daha başka birçok anlama gelmektedir… bir akıl “hastalığı”dır, “hastaneler”dir, akıl “hastaları”nın yasal olarak sorumluluktan kurtuluşudur, önleyici akıl “sağlığı”dır. Fakat hepsinin üstünde, psikiyatri, “psikoterapi” yoluyla “tedavi” olmak için bir psikiyatristle anlaşma yapan bir akıl “hastası”dır. îşte, psikiyatristlerin çoğunluğu zamanlarının büyük bir kısmını böyle geçirirler.

Elbette, doktor olmayanlar da “psikoterapi” yaparlar psikologlar, sosyal hizmet görevlileri, hemşireler, meslek dışından olanlar. Bu durum kendi başına gariptir; çünkü, “terapi” terimi bunun tıbbi bir işlem olduğunu bildirir. Şu halde, doktor olmayan kişiler psikoterapi uyguladıkları için lisansı olmadığı halde tıp mesleğini yapmakla suçlanabilirler. Böylece, birçok psikiyatristin doktor olmayan kişilerce “psikoterapi” uygulamasını önlemek için verdiği uğraş, tıbbi modele çok sağlam dayanaklar oluşturmuştur.

Diğer taraftan, eğer “psikoterapi”nin tıbbi bir prosedür olmadığı gösterilecek olursa, o zaman doktorların uygulamadan alıkonmasına gerek yoktur. Psikoterapi öyle bir biçimde yeniden adlandırılmalıdır ki anlamsal kökleri uygun bir toprağa gömülmüş olsun. O zaman, uygulayıcıların nitelikleri, prosedür çeşidine göre sınıflandırılabilir. Bu bölüm, tıbbi bir prosedür olup olmadığını araştırmak için “psikoterapi”yi ele alacaktır.
Sahne incelendiği zaman, birbirinden farklı pek çok sistem olduğu hemen anlaşılabilir ve bu sistemlerin her birinin, kendi sistemlerinin en iyisi olduğunu iddia eden bir grubu vardır. Bununla birlikte, yakın bir inceleme, “psikoterapi” sistemleri daha çok diş macunu markalarına benzemektedir. Her ne kadar her grubun izleyicisi özel renk ya da tat bakımından kendi markasının en iyi olduğunu iddia ederse de, hepsinin temel maddesinin aynı olduğu görülür. Zihin Oyunu: Büyücü-doktorlar ve Psikiyatristler adlı kitabımda anlattığım gibi, “terapiler” dünyanın her yerinde etkinlikleri yönünden aynı niteliklere dayanır: “terapist” ile “hasta” arasındaki paylaşılmış dünya görüşü, “terapisf’in kişilik özellikleri, “hastanın” beklentileri ve “terapi” teknikleri. Bundan başka, gerçekte “psikoterapötik” durumda dışarı yansıyan tıp değil, bir eğitim işlemi’dir. “Psikoterapi” yalnızca adından ötürü tıbbi bir prosedürdür; pratikte, eğitsel bir prosedürdür. Bunun ışığında, “psikoterapi”nin bütün sistemlerinin, her marka diş macunu gibi, yaklaşık aynı sonuçları vermesi şaşırtıcı değildir.

PSİKANALİTİK PSİKOTERAPİLER

Bu genel grup içinde, Ortodokslar, Freudcüler, yeni-Freudcüler, Jungcular ve Adlerciler de dahil olmak üzere birçok değişik ekol vardır. Bu ekollerin herbiri kendi aralarında alt-ekol olarak bölünmüştü; örneğin, yeni-Freudcüler, Karen Horney, Erich Fromm, Harry Stack Sullivan ve Frieda FrommReichmann takipçileri arasında bölünmüştür. Bu ekol ve alt-ekollerden çoğunun kendilerine ait eğitim enstitüleri vardı. Bunun sonucu, ortaçağ Avrupa’sından beri görülmeyen bir prokializm (dar görüşlülük) ve provinsializm (taşralılık) panoramasıydı.

Bu birçok psikanalitik “terapiler” ne şekilde ayrım gösterirlerse göstersinler, sorunları hakkında “hasta”yı eğitmeye çalışmaları yönünden hepsi birbirinin benzeriydi. Son zamanlarda çıkan psikiyatri ders kitabında özetlendiği gibi:

Analiz temel olarak bir eğitsel işlemdir; analiz, yetişkinlerin ve aynı zamanda çocukların ikinci eğitimidir ve travmaların sonuçlarını ve asıl eğitimin hatalarını düzelteceği varsayılmaktadır. Kişinin, iç ve özel duyguları ve iç dünyalarının birbirine bağlı olduğuna dikkat etmesine olanak tanır. Analistin yardımıyla, hasta, daha önceki ve özel deneyim şekillerini güncelleştirebilir ve kedisini ve başkalarını birtakım yeni görüş açısıyla görebilir. Eğitimin içeriği, çeşitli okul ve alt-ekollerde çok az değişim gösterir; ama, verilen eğitimin çoğu, kişinin bilinçaltında, ne saklamış olduğu hakkında bilgi (“idin bulunduğu yerde ego da vardır”), kişinin kullandığı savunma mekanizması ve dirençler, çoktan unutulmuş çocukluk deneyimlerinin önemi, kişinin belirli yetişkinlerle nasıl ilgi kurduğu (transferans analizi olarak adlandırılır) gibi konuları içerir. Çok ağır yürüyen bu eğitim saatler sürebilir; çünkü, eğitimin daha klasik tiplerinde, eğitimin tamamlanmış olduğuna karar verebilmek için özel “psikoterapi” seansları 500 saat sürebilmektedir. Durum böyle olunca, bu çeşit bir eğitimin, son dört neslin entellektüellerine pek çekici gelmemesine şaşırmamak gerekir; oysa, insanın kendini anlatan mevcut en bütünlüklü eğitimdir.

Geçmişe şöyle bir bakarsak, psikanalitik “terapiler”in tıptan çok eğitim olduğunu anlayınca şaşırmamalıdır. Daha önceki bölümde görüldüğü gibi, Freud, kendi “terapisi”nin yalnızca doktorlar tarafından uygulanmasını hiçbir zaman düşünmemiştir. Üstelik, bu “terapilerin” çoğunluğuna en önemli katkılar doktor olmayanlardan gelmiştir.

DAVRANIŞ TERAPİLERİ

“Psikoterapiler”in ikinci en büyük grubu, genelde davranış “terapileri” olarak bilinen gruptur. Bu grup da, bölüm ve altbölüm olmak üzere kendi özel sınırlarını savunmak için çok zaman harcayan çeşitli gruplara ayrılmıştır. Davranış “terapileri”nin bazı liderleri doktorlardır (örneğin, Joseph Wolpe), ama çoğunluğu psikiyatristtir (örneğin, Albert Bandura, B.F. Skinner ve Amold Lazarus).

“Psikoterapi”nin hangi şekli olursa olsun, eğitim temelini kavramak çok kolaydır. “Psikoterapi”nin dayandığı kurama, öğrenme kuramı adı verilir ve ilgili literatür öğrenme ve eğitim kavramlarıyla doludur. Davranış “terapisi”nin savunucuları, “terapötik” işlemi yalnızca bir öğrenme tipi olarak kavramakla kalmazlar; aynı zaman da, “hastalığın” kendisini bir öğrenme kusuru olarak da görürler. Örneğin, bir davranış “terapisti” için bir fobi, benimsenemeyen bir öğrenme ürünüdür; oysa, psikanalitik yöntem uygulayan bir “terapist” için fobi, çözümlenmemiş nörotik bir çelişkidir.

Davranış “terapisi”nin başlıca tipleri, ödüllendirme, cezalandırma, duyarlılığın azaltılması ve olumsuz uygulamadır. Ödüllendirme tipi için bir örnek, bazı devlet hastanelerinde, kendi kendilerine bakabildikleri ya da diğer kişilerle iyi ilişkilerde bulunduğu için “hastalar”a armağan verilmesiyle yapılan uygulamadır. Bu armağanlar para ya da diğer ödüllerle değiştirilebilir. Böyle bir sistem, muhakkak ki klasik eğitim tekniklerinin temelidir ve hatta bazı sınıflarda tam bir armağan ekonomisi denenmiştir.

Cezalandırma tipi için bir örnek, “tiksinme terapisi” adı verilen bir sistemdir. Bu sistemde, bir homoseksüel “hastaya” bir çıplak erkek ve bir de çıplak kadın resmi gösterilir. Birinci resim gösterilirken hastaya aynı anda elektroşok yapılır. Böyle bir “terapi” sonucunda, homoseksüellerin “hastalık’larının yüksek oranda “tedavi” edildiği söylenmektedir.

Duyarlılığın azaltılması tipi model davranışın kullanımı ve küçük dozlarda korkunun bastırılması temeline dayanır. Örneğin, köpeklere karşı fobisi olan bir çocuğa, köpeklerle neşe içinde oynayan insanların filmi gösterilir; sonra, odaya bir köpek getirilir ve birisi köpekle oynar; nihayet çocuktan köpeğe yavaşça sokulması ve onu okşaması istenir. Bu uygulamanın sonucu, çocukta köpek korkusunun kaybolmasıdır.

Son olarak, olumsuz uygulama tipi, “hasta”nın, en çok korktuğu durum ya da nesneyle bunaltılması ve böylece korkunun azaltılması sistemini içerir. Böylece, su fobisi olan bir çocuk, korkusunu yenmesi için bir yüzme havuzuna atılabilir.

Dikkat edilmelidir ki, bu yöntemlerin hepsi, her ne kadar öğrenme kuramına dayanıyorsa da, tıpla ilgili olduğunu ima eden “terapi” olarak etiketlenmiştir. Bu terim zıtlığı, davranışçılık “terapistleri” arasında şaşkınlık ve tartışmalara yol açmış, bazı terapistler bunların tıpla ilgili olmadığını iddia ederken diğer terapistler, tıbbın yüzeyselliğinden ayrılmamıştır. Bu “terapiler”in hepsinde kavramsal olarak açıklık, “tedavi” işlemi değil, eğitim işlemi olmasıdır.

ROGERIAN VE İNSANCIL TEDAVİLER

“Psikoterapiler”in diğer bir geniş grubunun, Cari Rogers ve Abraham Maslovv ve Rollo May gibi insancıl psikologların uyguladığı psikoterapi olduğu düşünülmektedir. Danışan-merkezli “terapi” olan Rogerian yöntemi, daha sonraki bir bölümde derinliğine tartışılacaktır ve bu tartışma, “terapisf’in kişisel nitelikleri üzerinde durulmasının eğitimde bir karşıtı olduğunu gösterecektir. Gerçekte, öğretmenin (eğitmen) kişiliği üzerinde durmak, bize eğitim modelini tamamlamamıza olanak sağlayacaktır.

Danışan-merkezli “terapi” sistemine ek olarak, Rogers, aynı zamanda, bütün Amerika’da yayılıp büyüyerek Egrupları ve duyarlık grupları haline gelen insancıl psikoloji hareketinin de mimarlarından biridir. Bu hareket genelde “terapi” olarak sınıflandırılmıyor ve bu nedenle de tıbbi modelin parçası olmuyorsa da, insancıl psikoloji hareketi ile grup “terapisi” arasındaki çizgi, öylesine belirsizdir ki insan böyle bir çizginin var olduğundan söz edemez. Hem E-grupları (“E”= eğitim) ve “terapi” grupları daha etkin işlev görmek isteyen insanlardan oluşur, grup işlemlerinde özel eğitimi olan bir grup lideri kullanır ve kendiliğinden söyleme ve gizlilikle ilgili benzer temel kurallarda çalışır. Her ikisinin de davranış değişikliklerini teşvik ettiği de kanıtlanmıştır. Bu iki çeşit grup arasındaki başlıca ayrım, bulundukları yer ve insanların kendileri hakkında ne düşündüğü gibi çok yüzeyseldir. Eğer gruplar bir “hastane”de ya da psikiyatristin muayenehanesinde toplanıyorsa bunlar “terapi” grupları ve eğer bu gruplar bir kolej yatakhanesinde ya da bir kimsenin oturma salonunda toplanıyorsa bunlar Egrupları adını alırlar. Buna benzer olarak, terapiye katılanlar kendilerine “hasta” etiketi yapıştırmışlarsa (ya da önceden böyle etiketlenrhişlerse) bunlar “terapi” gruplarıdır; aksi takdirde bunlar E-gruplarıdır. Bu durum karşısında, E-grupları ile “terapi” grupları bir bütün oluşturmaktadır ve düzenli bir tıp ya da tıp dışındaki kompartımanlara ayrılamaz.

Ayrıca, E-grubunun dolaysız olarak bir eğitim ürünü olduğu da çok önemlidir. E-grubu akımının arkasındaki örgüt ve yönlendirici güç olan Millî Eğitim Laboratuvarı, başlangıçtan beri Millî Eğitim Derneği ile ve E-grubu akımı liderleri ile işbirliği yapmaktadır. Bundan başka, E-grubu akımı liderleri de kendi ürünlerini bir tıbbi varlık olarak değil, eğitsel bir teknik olarak görmüşlerdir. Bu nedenledir ki, E-gruplarını, tıbbi kuruluşlarda değil, eğitim okulları ve ticaret okulları gibi yerlerde yetiştirmişlerdir.

İnsancıl psikoloji hareketiyle ilgili başka bir “psikoterapi” tipi, varoluş “psikoterapisi” olarak adlandırılır. Varoluş ve “psikoterapi” sözcüklerinin yan yana gelmesi, bir tıp dışı evren sağlama çabasında tıbbi modelin nereye kadar uzatılabileceğinin bir yansımasıdır. Buna rağmen, varoluş “psikoterapisi”, en son psikiyatri ders kitaplarına geçerli bir “terapi” şekli olarak girmiştir.

Rollo May’a göre, “(varoluşçu) terapistin başlıca görev ve sorumluluğu hastayı bir varlık olarak anlamak için araştırma yapmaktır… Hasta bir varlık olarak anlaşıldığı zaman, hastaya kendi varlığını hissetmesi ve tanıması için yardım edebilen bir terapist için temel belirlidir ve bu da “terapi”nin başlıca işlemidir.” Hiç değilse, bu açıklama “terapi” kavramının çok geniş bir yorumudur. Varoluş “terapisi”ne felsefe ya da kendi kendine eğitim adını vermek çok daha anlamlı olacaktır. Varoluş “terapisi”nin, psikiyatri ders kitabına girecek kadar tıp dalında ayakta durmayı başarmasının başlıca nedenlerinden biri, modern varoluşçuluğun kurucularından biri, felsefeye dönüş yapmadan önce bir psikiyatrist olan Kari Jaspers’tir. Her ne olursa olsun, varoluş “psikoterapisi”, tıbbi modelin kare biçimi deliklerine kendi kendini eğitimin tahta çivilerini uydurma girişimlerimizin başka bir örneğidir. (Yazar, köşeli deliğe tahta çivi uydurma yakıştırmasıyla tıbbi modelin bulunduğu yere yakışmadığını anlatmak istemiştir. Ç.N.)

DİĞER “PSİKOTERAPİLER”

Buraya kadar tartışılan “psikoterapi”nin değişik markalarının hepsi psikiyatri ve psikolojinin ana görüşüdür. Saygınlığı kabul edilmiş olandan geçerli kabul edilen aşırılığı destekleyien terapilere kadar daha birçok “terapiler” vardır. Tabii, bunların hepsi burada tartışılamaz; ama, örnekler vermek, bunların yapı yönünden tıbbi mi yoksa eğitsel mi olduklarını anlamak için yeterli olacaktır.

Bir örnek, Albert Ellis’in benimsediği bir “psikoterapi” sistemidir ki bu sisteme “rasyonel-duygusal tedavi” adını verir. Bu “terapi”de önemli olan düşünmedir. “Hasta”ya, zihninin duygularının ve hissettiklerinin başına geçmesine izin vermesi söylenir. Ellis, hem bireysel hem de grup “terapisi” için “hastaları”na ev ödevleri verir. Bu sistemde “terapisf’in rolü, “hasta”yı mantıksız inançlarından kurtarmak için tartışmaktır ve Ellis’e göre, bunu başarmak için “terapist” tarafından çoğu kez bazı dersler verilmesi ve öğretici yaklaşımlarda bulunulması gereklidir.

“Terapi”nin başka bir ilginç şekli, önleyici psikiyatri adı altında yapılan son araştırmalardan ortaya çıkmıştır. Bu da demektir ki, belirli şeyler yapıldığı takdirde insanların zihinsel astalık”tan korunması mümkündür. Örneğin, kişinin bir bunalımla başarılı bir şekilde başa çıkma yeteneği, bunalımı sezme ve o bunalımı atlatma şansını, doğru orantılı olarak artırdığı öğrenilmiştir. Böylece, ameliyat olacak bir kişinin eliyat sonrası zihinsel “hasta” olması, korkularını tartışma fırsatı bulduğu ve ameliyat sırasında neler yapılacağını tam olarak öğrendiği takdirde pek ihtimal dahilinde değildir.

Sezinleme rehberi olarak bilinen bir çeşit önleyici “tedavi”, Barış Gücü gönüllülerine denizaşırı gönderilmelerinden önce verilen öğütlere temel olmuştur. Gönüllülere, karşılaşacakları yalnızlık, sıkıntı ve öfke gibi duyguları önceden sezinlemeleri ve bunlardan sıyrılmaları öğretilecek olursa, gönüllüler, böyle durumların gerçek olarak ortaya çıkması halinde bu durumları karşılaşmak için kuramsal olarak daha iyi hazırlanırlar. Kontrollü bir çalışmada, sezinleme rehberinin, yabancı öğrencilere, bir Amerikan üniversitesine uyum sağlamalarına yardım etmek için de etkin olduğu gösterilmiştir. Tabii, bu “terapötik” araç, hemen hemen saf bir eğitimden başka bir şey değildir.

Eric Berne ve arkadaşları tarafından geliştirilmiş, “Terapi” nin çok tutulan bir tipi, oyunlar analizidir. Bu “terapi”de, “hasta” sosyal ilişkilerinde oynadığı oyunların farkına varması için cesaretlendirilir. Örneğin, bir alkolik yaşamındaki hedefleri başaramamıştır. Bu başarısızlığın da içki içmesinin oynadığı rolü kabulleneceğine, suçu karısının üstüne yansıtır ve “Eğer sen olmasaydın!” rolünü oynar. Berne’nin üstünlük sağlayan “psikoterapisi”, “hasta”nın ne yaptığının daha iyi farkına varmasını hedef alarak, sosyal davranışın analizi haline gelir.

Son zamanlarda, para idaresi “terapisi” adı verilen yeni bir tip “terapi” sahneye çıkmıştır. Bu tip, “terapi” teriminin içerdiği saçma sapan varoluşları çok açık bir şekilde yansıtmaktadır. Bu “terapi”nin amacı, akıl “hastası”na parasını nasıl idare edeceğini öğretmektir. Bu tedavi, bireysel ya da grup olarak yapılabilir ve “psikoterapinin değerli bir tamamlayıcısı” olarak tanımlanır. Eğer “hasta”ya saati 40 dolarlık faturasını nasıl ödeyeceğini öğretiyorsa, sanırım gerçekten psikoterapinin değerli tamamlayıcısı olur. Tıp, Hipokrat’tan bu yana çok uzun bir yol katetmiştir.

Saçaklara doğru biraz daha yaklaşıldığı takdirde, günümüzde, bağırmaktan, gıdıklamaktan yumruklamaya kadar her şeye önem veren “terapiler” bulabiliriz. Bunlar yeni “gövde terapileri”dir. İnsanların kaburgalarının yumruklanması ya da suratlarına çemkirilmesi için yüzlerce dolar ödemeleri ve bütün bunların “terapi” adına yapılması görüldüğü gibi olağanüstüdür. Buna inanmak için gerçekten görmek gerekir; birçok grup “terapi” seansları, her şeyden çok bir karate salonuna benzemektedir. Bu “terapiler” pop şarkıları gibi yükselir alçalır ve ayın “terapisi”ni öğrenmek için tanınmış psikoloji dergilerimin gelmesini beklerim. Bütün bu terapilerin amacı, “hasta”ya vücudunu öğretmektir.

En uçtaki saçağın dışında, saygınlık âleminin ötesinde, seks gibi “psikoterapi” şekilleri bulunabilir. Çok iyi eğitim görmüş New York’lu psikiyatrist ve psikanalist Martin Shepard, Aşk Tedavisi adı altında bir kitap yayımlamıştır ve bu kitabında, “psikoterapistler” ve “hastaları” arasında geçen cinsel birleşme olaylarını ayrıntılarıyla anlatmaktadır. Dr. Shepard, “eğer terapistin en büyük sorumluluğu hastasının büyümesi ve öğrenmesi ise, bu amaca ulaşmak için her yol geçerli olmalıdır” diye bir not düşmektedir. Sonra, heteroseksüel ve homoseksüel çeşitlerinin tanımını yapmaya devam eder; bunlardan birinde, evlilik sorunlarına yardım almak üzere bir erkek “terapisf’e başvuran ve onun tarafından baştan çıkarılan bir avukat olayı da dahildir. Ama durun, bu yalnızca bir başlangıçtır. Bu noktada, avukatın karısı “terapi”ye katılır; o zaman “terapist”, erkek bir “terapist-yardımcısı”nı devreye sokar ve bu adam da avukatın karısını baştan çıkarır. Ve tam pornografik filmlerde olduğu gibi, hepsi grup seksi yaparlar; herkes kendini daha iyi hisseder ve bundan sonra da hep mutlu yaşarlar. Bunun “grup terapisi”ni nitelendirdiğine inanıyorum. Bununla birlikte,hepsinden güzeli, hükümetin bu sefahatler için “terapi faturasını ödemesidir.

Dr. Shepard’ın ciddi olmadığı düşünülebilir, ama bu yanlıştır. Vaka, başarılı bir “terapi” olarak övülmektedir; avukata “… erkeklerle dostça ilişkilerde bulunmasında (homoseksüellik korkusunun esiri olmadan) yardım etmiş ve her ikisinin de (avukat ve karısı) evlilikte sadakat sorunu ile başa çıkmalarına olanak sağlamıştır.” İnsanın mağaralardan çıkmasından beri, kişisel çıkarların en gelişmiş modern şeklinde, seks “terapi” olarak onaylanır ve tıbbi model yeni bir düşüşe pike yapar.

Şimdiye kadar tartışılan diğer bütün “terapiler” gibi, “terapist”, eğitsel koşullarda tıbbi koşullardan daha fazlasını yaptığını kavramaktadır. Shepard, “benim için psikoterapi, bir eğitici, işlemin en son bilincindedir” diye bir anlatım kullanmaktadır. Sorumlu eğitimcinin kendi yöntemlerinin sorumlu doktorların yöntemlerinden farklı olmadığını iddia etmeleri şart değildir; ama yine de, “psikoterapi”nin daha az “antika” olan diğer şekilleri gibi, bir eğitim şekli olarak görülebilir.

ORTAK TEMEL

Her ne kadar “psikoterapi” tiplerinin bu araştırmasının tamamlanmış olması gerekmiyorsa da, bu araştırma, temsilci markalardan örnekleme sağlar. Bu “psikoterapi” tiplerinin, eğer varsa, ortak noktaları nedir? Bilinçaltının içyüzünü anlama, terapi öğrenimi, duyarlılık eğitimi, birinin özvarlığını anlama, entelekt önceliği, sezinleme rehberi, sosyal oyunların analizi, para idaresi, insan vücuduna temas ve hatta evlilik dışı ilişkiyi öğrenme gibi terapilere önem veren işlemler arasında herhangi bir birleştirici özellik var mıdır?

Ortak bir element, hepsinin “psikoterapi” olarak etiketlenmesidir. Her biri yılanlı asa ile damgalanmıştır ve üzerinde “tıp” yazılı bir kutuya konmuştur; ki bu da saçmalıktan öteye gitmez. Bu “terapiler’den hiçbirinin, etiket dışında, tıptaki gerçek terapilerle ortak bir noktası yoktur. Birinin bilinçaltını, penisilin, renal diyaliz ve bir apandisit ameliyatı ile nitelemek, aptallığa yaklaşmaktır. Yılanlı asayı Noel Baha’nın da alnına basabilirsiniz; ama, bu onu bir doktor yapmaz.

Bütün bu çalışmaların daha mantıklı ortak temeli, öğrenme kavramı olacaktır; yani, insanın kendisi ve başkaları, duyguları ve davranışları hakkında bilgi edinmek. Öğrenmek bilgi, davranış ve beceri kazanmak demektir; kişi belirli insanlara karşı neden tepki gösterdiği gibi bilgi; başarısızlıktan çok başarı beklentisi gibi davranışlar; ve kişiler arası ilişkileri ele alma gibi beceriler. Öğrenme olarak bütün bunlar tıbbın değil eğitimin konularıdır.

Son yapılan birçok çalışma aynı sonuca götürmektedir. Çeşitli “psikoterapi” tiplerini banallıktan kurtarmak için girişimler artmaktadır. Bu girişimler, özellikle psikanalitik kuram ile öğrenme kuramının karşılaştırmasında açıkça bellidir. Bu karşılaştırma, bu iki “terapi”nin birbirlerine çok benzediklerini ayrıcasız olarak göstermektedir. Psikoterapide öğrenmenin rolü konulu son sempozyumda, aynı sonuçlara ulaşılmıştır ve öğrenme işlevinin bütün “terapiler”in ortak özü olduğu üzerinde hayret edilir çoklukta fikir birliği görülmüştür. “Psikoterapi’nin çeşitli şekillerinden ortak elementlerin çekilip alınması için yapılan bu girişimlerin hepsinin tam olarak gerçekleşmesi tıbbi model tarafından engellenmiştir. Tıbbi model, katılımcılara bunların hâlâ tıp alanının konusu olduğunu hatırlatmak için tutanakların üzerine hortlak gibi oturmaktadır. Hipokrat kuşu kapının üst pervazında tünediği sürece, odaya girenler konuşmalarını “psikoterapi”nin gülünç dilinde sürdürmek zorundadırlar.

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments