Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Cuma, Kasım 22, 2024
No menu items!
Ana SayfaBilimPsikolojiÇalışma, yaratıcılığın temeli ve toplumsal iletişim aracı olarak sanat | Özcan Köknel

Çalışma, yaratıcılığın temeli ve toplumsal iletişim aracı olarak sanat | Özcan Köknel

İnsanın güven içinde olması, kendini gerçekleştirmesi, varlaması için tek çıkar yol çalışmaktır. Çalışmak, bir şey üretmek için bedensel ve zihinsel olarak çaba harcamak, bireyi ve toplumu geliştiren, değiştiren en önemli ve olumlu tutkulardan biridir. Hatta doğada bulunan bütün canlıların yaşamlarını sürdürmek, gelişmek ve değişmek için savaştığını gören düşünürler ve bilim adamlarının birçoğu, çalışmayı doğal bir dürtü olarak değerlendirmişlerdir.

 

Arıların, karıncaların, böceklerin, evcil olan ve olmayan hayvanların yaşamlarını inceleyen bilim adamları, bütün canlıların yaşamlarını çalışarak ve içinde bulundukları toplulukta kendilerine düşen görevleri yerine getirerek sürdürdüklerini gözlemişlerdir. Tek hücreli amipler bile yaşamlarını ancak durmaksızın çalışmakla sürdürebilirler.

İnsanın da bedensel ve ruhsal yapısı durmaksızın çalışacak biçimde düzenlenmiştir. Hiçbir iş yapmayan, oturan ya da yatan, uyuyan bir insanda bile bütün organlar işlevlerini sürdürür. Zihinsel etkinlik bir an bile durmaz, geçmiş anılar, gelecek beklentiler, güncel sorunlar  durmaksızın akıp gider, kimi kez bunlar arasında yeni bağlantılar kurulur. Değişik bileşimler yapılır. Rüyalar zihinsel çalışmanın uykuda bile durmadığını gösteren en sağlam kanıttır. Zihinsel çalışmanın rüyasız uykuda bile sürdüğü beyin elektriği kayıtlarıyla saptanmıştır.

BEDENSEL VE ZİHİNSEL ÇALIŞMA AYRILAMAZ
Kuramsal olarak çalışma, bedensel ve zihinsel olarak ikiye ayrılmıştır. Ancak gerçekte böyle bir ayrımın yapılması olanaksızdır. En basit elişinin yapılmasında bile mutlaka zihinsel bir katkı vardır. Bu katkı ne denli çok olursa, yapılacak işte beceri ve başarı oranı da o ölçüde artar. Kazma kürekle çalışırken, kazmanın sallanması, küreğin tutulması, kazılacak toprağın tanınması, kazma ve küreğin kullanılacağı zamanların seçilmesi, dinlenme aralarının belirlenmesi, bir yandan yapılan işin verimini arttırırken, öte yandan gereksiz yere beden gücünün harcanmasını önler.

Zihinsel olarak çalışan kişi ellerine, parmaklarına yeni beceriler attıkça, zihinsel gelişmesini somut olarak ortaya koyabilme olanağını kazanır.Zihinsel çaba ve çalışma sonucu oluşan yeni bileşimleri çağdaş ilim ya da sanat ürünü olarak ortaya koymak isteyen insan, bunlara lişkin beceriler kazanmak zorundadır. Bilim adamıysa düşündüklerini uygulayabilmek için türlü araç ve gereçleri beceriyle kullanmasını bilecektir. Yontu sanatıyla ilgileniyorsa, elindeki malzemeyi en iyi biçimde kullanabilecek yollan öğrenmesi gereklidir. Mimar ya da mühendisse, tasarımlarını gerçekleştirecek teknik olanakların sınırlarını tanıması önemlidir. Tiyatro ya da sinema oyuncusuysa, düşünce ve duygularını en iyi biçimde konuşma, mimik ve hareketlere yansıtacak çalışmalar yapacaktır. Görülüyor ki, bedensel ve zihinsel çalışmaları kesin sınırlarla birbirlerinden ayırmak olanaksızdır.

ÇALIŞMAK RUH SAĞLİĞİ İÇİN ZORUNLUDUR
insanın çalışması, üretmesi bütün doğal içgüdü ve dürtülerin doyumu, toplumsal güdülerin yarattığı gereksinimlerin giderilmesi için gerekli, hatta zorunludur. Çalışma alışkanlığı, başka bir deyimle, tutkusu çocukluk çağında başlar. Bu tutkunun kazanılması için, evde ailenin, okulda öğretmenin, işyerinde ustanın, bunların dışındaki çevrelerde bulunan kişilerin çocuğa ve gence iyi örnek olması gereklidir. Böylece çocuk kişiliğinin gelişmesi için gerekli olan özdeşleşmeyi yaparken, çalışmayı da bir yaşam biçimi olarak benimsemiş olur. Yaşam boyu insanların istediğini elde etmesi, düşündüğünü yapması, tasarladığını gerçekleştirmesi ancak çalışarak olur. Çalışmak hem yaşamın sürdürülmesi, hem de kişiliğin gelişmesi için vazgeçilmez bir gereksinimdir. İnsan çalışıp yarattıkça, yarattığı ürünleri gördükçe kendisine güvenir. Yaptıklarla saygınlık kazandıkça, kendisini gerçekleştirmek olanağını bulur. Üretim sürecine etkin bir biçimde katılan insan, içinde yaşadığı toplumun bir parçası olduğunu, kendisine gereksinme duyulduğunu hisseder. Toplumla bütünleşen kişi, birlik ve beraberlik duygusunu daha iyi algılar.

Çalışmak, üretmek çağdaş insanın temel davranışıdır. Ruh sağlığının sürdürülmesinde önemli kaynaklardan biridir. Çalışmayan insanda ruhsal denge ve düzen bozulur. Ruhsal dengesi bozulmuş olan birçok insan için çalışmak en iyi tedavi yolu olarak kullanılır. Çalışan ve başarılı olan insan ruhsal bakımdan kendisini sağlıklı görür. Geçmiş çatışmaların bıraktığı üzüntülerden, günlük sorunların yarattığı kaygılardan, yaşam savaşının verdiği sıkıntılardan uzak kalabilir. Çalışan insan sürekli olarak kendisini geliştirmek, değiştirmek ve yenilemek olanağını bulur. Değişik nesneler ve kişilerle bağlantı kurar. Böylece yaşama daha sağlam biçimde bağlanır. Doğayı, evreni, insanları daha çok benimser, içine sindirir. Çevresinde bulunan canlı cansız bütün yaratıklarla kendisi arasında duygusal bağlar kurabilir. Her şeyin duygularında ve düşüncelerinde bir yeri, rolü ve değeri olur. İnsanın benimsediği her yeni bağlantı kişiliği olgunlaştıran önemli bir katkıdır. Çalışmadan akıp giden zaman bireysel ve toplumsal bütün kötülüklerin kaynağıdır. Çalışmayan insanın kendi kişiliğine ve çevreye saygısı azalır. Başarısı ye yaratıcılığı düşer. Kendisini gerçekleştirme olanağı kaybolur. Üretim sürecine etkin ya da, edilgen biçimde katılmayan kişi, kendini toplumdan soyutlanmış hissederek yalnızlık ve yabancılaşma duygusuna kapılır. Kaygı ve gerilimler başlar. Ruhsal dengesizlik ve bocalamalar ortaya çıkar. Davranış ve uyum bozuklukları, kötü alışkanlıklar, bağımlılıklar ve tutsaklıklar görülür.

BOŞ ZAMAN VE DİNLENME
Çalışmadan geçen zaman, başka bir deyişle, boş zaman ve dinlenme, kişinin ve toplumun ruh sağlığı açısından önemli bir sorundur. Boş ya da serbest zaman, insanın çalışıp çalışmamak ya da yapacağı çalışmayı istediği gibi seçme şansını bulduğu süredir. Uyku, günlük iş, öğrenim dışında kalan bu zaman içinde insan istediği gibi davranabilir. İsterse dinlenebilir, eğlenebilir, oyun oynayabilir, kendisini bir meslekte yetiştirebilir, mesleğinde ilerlemek İçin çalışabilir, özel bir konuyla ilgilenebilir.

Ruh sağlığı açısından zamanın olumlu ve yararlı biçimde değerlen, dirilmesi, bireye sağladığı güven duygusu, saygınlık, yaratıcılık ve kendi, sini gerçekleştirmede kişiliğe yaptığı katkıyla ölçülür. Bedensel ve zihin, sel gelişme için seçilen uğraşı türü, yeni beceri ve bilgilerin kazanılması bu değerlendirmede rol oynar. Boş zamanı değerlendirmek ve dinlenmek, çalışmamak değil çalışmanın biçimini değiştirmektir. Sürekli olarak oturarak çalışan bir insanın bahçeyle uğraşması, yürümesi, spor yapması, bedensel olarak çalışan bir İşçinin kitap okuması, sinemaya, tiyatroya gitmesi en sağlıklı ve yararlı dinlenme biçimidir.

Boş zamanlan değerlendirme ve dinlenme etkin ve edilgin biçimde olur. Etkin değerlendirme, bireyin ve toplumun gelişmesine yararlı ve olumlu katkı yapar. Kuşkusuz, boş zamanlan değerlendirmek ve dinlenmek için bireyin seçtiği uğraşıların topluma katkısı, ruh sağlığı açısından bir ölçüt olarak kullanılamaz. Ancak insanın topluma yaptığı katkı oranında kendisine duyduğu güvenin artacağı ve saygınlık kazanacağı düşünülürse, boş zaman değerlendirme ve dinlenmenin ruh sağlığı açısından yaran, bireyin ve toplumun gelişmesine yaptığı katkı oranında artar. Bu açıdan bakıldığında, etkin değerlendirmelerin başında, toprak ve bahçede çalışma, elişi, sanat, halk oyunları, spor, öğrenme ve tanıma amacı olan geziler, kitap okuma, yazma, her türlü konunun zihinsel gelişme ve yaratıcılığı uyaracak biçimde tartışılması yer almaktadır.

Edilgin değerlendirmede insan çoğunlukla izleyici durumundadır. Ancak kişinin amacı, seçimi, beklentisi, eğilimi doğrultusunda etkin biçime dönüşebilir. Televizyon izlemek, radyo dinlemek, spor gösterisine, maça, sinemaya, tiyatroya gitmek, arkadaşlarla konuşmak, gezmek bu tür değerlendirmeler arasında yer alır. İnsan isterse bu tür değerlendirmelerden de bedensel ve zihinsel gelişmesine olumlu katkılar yapacak öğeleri toplayabilir.

Bu değerlendirme biçimleri dışında amaçsız, başıboş gezip tozma, evde, kahvede oturup çene çalma, oyun oynama, konu komşuyu çekiştirmek de boş zaman geçirme yoludur. Ara sıra yapılması gerekli, hatta yararlı olabilir. Ancak alışkanlık durumuna geldiğinde zararlı olur. Kişiyi tutsak durumuna düşürür. Kaygı, tedirginlik, sıkıntı, bunalım yaratır.

Boş zamanları etkin biçimde kişiliğin ve toplumun gelişmesi yönünde değerlendirme tutkusu bir uygarlık sorunudur. İnsanın çağdaşlaşma çabasının ürünüdür. Bunun için İnsanın yaşadığı toplumda çalışma ve yaratıcılığın saygınlık görmesi, beğeni kazanması, desteklenmesi gereklidir. Özetle, çalışma ve yaratıcılık toplumun en yüksek değerleri arasında yer almalı ve birer erdem olarak benimsenmelidir.

Mutlu yaşamak için sürekli olarak çalışma ve çaba gereklidir. Bunlar olmadan «rahat» yaşamayı beklemek gerçekte yaşamak değildir. Orhan Veli Kanık «Rahat» adlı dizelerinde bu durumu şöyle dile getiriyor:

Şu kavga bir bitse dersin
Acıkmasam dersin
Yorulmasam dersin
Çişim gelmese dersin
Uykum gelmese dersin
ölsem desene.

YARATICILIĞIN TEMELİ
Bilindiği gibi, iç çatışmaların doğurduğu kaygıya karşı kullanılan olgun savunma düzenlerinin başında yüceltme düzeni yer alır. Yüceltme, ilkel nitelikteki eğilim ve isteklerin, doğal amaçlara dönüştürülmesi ve yaratıcılığa yönetilmesidir. İnsanın yaratıcılık yolunda kendini gerçekleştirme gereksinimine doyum araması sanatın temelidir. Genel olarak, her sanat yapıtının altında kendini gerçekleştirmeye çalışan bir insanın çabası, her insanın içinde de bir sanat yapıtının tohumlarının bulunduğu söylenebilir. Her insanda, çocukluk ve gençlik çağındaki gelişme ve çatışmaların yarattığı kaygı ve tedirginlikten kaynaklanan yaratıcılık vardır. Bu çağlarda bastırılmış duyguların, düşüncelerin, gerilimlerin kişisel, toplumsal, evrensel birikimlerle biçimlenip dışa açılması, boşalması yaratıcılığın temelidir. Tedirginliğe çözüm arama, dışa açılma ve boşalmaya denge, düzen ve biçim verme gücü sanat yapıtını oluşturur. Ortaya çıkan yapıta iki değişik açıdan bakılabilir. Bunlardan biri, yaratıcılık yoluyla kendisini gerçekleştiren kişiye sağladığı güven, saygınlık, dirlik, düzenliktir. Diğeri de, yapıtın toplumsal değeri, başka bir deyişle, değerlendirme için türlü sanat dallarının kullandığı ilkeler, ölçüler, ölçütler karşısında kazandığı değer, estetik ölçüler içinde aldığı yerdir.

Genel olarak sanat, kişisel sorunlara yüceltme, yaratma, kendini gerçekleştirme yoluyla çözüm bulmaktır. Bu yolla verilen ürünler esteti ölçüleri İçinde sanat yapıtı olarak değerlendirilirse, toplumsal nitelik kazanır. Yaratan kişiyi aşar. Ortak kültürün ürünü durumuna gelir.

Sanat tarihinin başlangıcından günümüze dek, yaratıcı özelliği olan kişilerin değerlendirilmesinde karşıt iki görüş çatışmıştır. Bunlardan birine göre, yaratıcılık Tanrı’nın verdiği güçtür. Sanatçı olağanüstü bir insandır. Öteki İnsanlarda olmayan üstün yetenekleri ve becerileri vardır. Diğer görüşse, yaratıcılığı bireysel sorunların çözüm yolu olarak kabul eder. Sanatçıyı yaratıcı tutkuları, zorlayıcı eğilimleri olan saplantılı bir kişi olarak görür. Böylece sanatçıyla saplantılı, tutkulu insanlar arasında bir bağlantı kurmaya çalışır. Birinci görüşün sanatçıya insan ve doğaüstü, mistik bir değer vermesine karşılık, ikincisi, sanatçıyı nevrotik kişilik yapısına yaklaştırmaktadır. Sanat yapıtları da nevrotik kişilikteki ilkel duygu, düşünce ve eğilimlerin yüceltilmesidir.

Yaratıcılığın ve sanatçıların yorumunu yapmaya çalışan bu iki görüşün de yetersiz olduğu söylenebilir. Bu konuyu, sınırlı olarak ele alıp açıklama olanağı yoktur. Ancak yaratıcılıkta; doğuştan gelen gizli güçlerle, sonradan kazanılan kişilik özelliklerinin ve çevrenin etkili olduğu da tartışmasız kabul edilecek bir gerçektir. Öte yandan, bütün ruhbilim öğretileri yaratıcılığın kaygıdan kurtulmak, kendini gerçekleştirmek için kullanılan en olumlu yol olduğunu kabul etmekte, sanatçıyı yokluğu, hiçliği, ölümü, yaşama döndürme çabası içinde olan bir insan olarak görmektedir.

TOPLUMSAL İLETİŞİM ARACI: SANAT
Bir sınırdan sonra ruhbilim öğretilerinin açıklamakta yetersiz kaldığı yaratıcılık ve sanatçılık konusu dışında, ruhbilimle sanat arasında başka bağlantılar da vardır. Sanat alanında yaratıcılık kişinin çatışma ve sürtüşmelerden kaynaklanan kaygılara sanat yoluyla çözüm aramasıdır.
Bu açıdan bakıldığında, sanatçı düşlemlerine, tasarımlarına sanat ölçütleri İçinde biçim verir. Onları zihnindeki soyutlamalardan kurtarıp gerçek ve somut bir nesneye dönüştürebilir. Sanatı kendisiyle toplum arasında  iletişim ve etki aracı olarak kullanır. Dostoyevski, Leonardo da Vinci, Cezanne, Arthur Rimbaud, Dylan Thomas kaygılı ve nevrotik kişilik yapılarını evrensel ürünlere dönüştürmeyi başarmış üstün insanlardır.

Kimi sanatçılar türlü çalışma ve sürtüşmeler sonucu duyduktan aşırı kaygının bir bölümünü yaratıcılıkla çözümlemeye çalışmışlar, bir bölümünü de bastırmak için alkol ve uyuşturucu maddelerin tutsağı olmuşlardır. Alkolik olan sanatçıların başında Toulouse Lautrec, Gerard Nerval yer alır. Uyuşturucu madde kullananlar arasında Thomas da Quincy, Coleridge, Baudelaire, Theophile Gautler, Arthur Rimbaud, Paul Veıiaine vardır.

Çatışma ve sürtüşmesi olan her insan bunların yarattığı kaygıdan yaratıcılık ve yüceltme yoluyla kurtulabilir. Yarattıkça kendisine güveni ve saygısı artar. Kendisini gerçekleştirme yolunda olumlu adımlar atar. Ortaya çıkan ürünlerin sanat değerinin olup olmaması ayrı bir sorundur, ilkeleri ve ölçütleri değişiktir.

 

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments