Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Pazartesi, Kasım 25, 2024
No menu items!
Ana SayfaEdebiyatKuramKürt dili ve edebiyatı sorunları ve gelişimi üzerine iki söyleşi

Kürt dili ve edebiyatı sorunları ve gelişimi üzerine iki söyleşi

Kürt felsefeci Ehmed Hüseyni

“Kürt dilini kaldırırsanız, Kürt kimliğini de kaldırırsınız”

1955’te Suriye’nin Amude kentinde doğan Ehmed Hüseyni, Şam Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden mezun oldu. Siyasi nedenlerden dolayı İsveç’e yerleşen felsefeci Hüseyni’nin yedi kitabı var. Hüseyni’nin kitapları bugüne kadar Arapça, İsveççe ve Almancaya çevrildi. Aralarında Türkçenin de bulunduğu pek çok dile ise münferit çevirileri yapıldı.

– Kürt dili ve edebiyatının önündeki en büyük sorun sizce nedir?

Bir İsveçli, bir Fransız gelip Kürtçe şiir dinleyebiliyor. Ancak Ortadoğu’da bunu yapmak mümkün olamıyor.

– Bunu neye bağlıyorsunuz?

Her şeyden önce tarihsel belleğimize dönmemiz gerekiyor. Bu topraklarda yaşayan insanlara, bizim dışımızda başkalarının da olduğu bir türlü öğretilemedi. Her halk, kendisini, kendi çocuklarını kendisi öğretti. Ben de Ortadoğuluyum ve bunun cevabını bilemiyorum. Oysa, bizim haricimizde; şarkıları, türküleri, diliyle başkalarının da olduğunu kabul edersek, çözümün başlangıcı olur. Bunun haricinde, birbirimizi yemekten başka bir seçeneğimiz kalmaz.

– Ortadoğulular neden ötekileştirme eğilimindeler?

Kendimizi biz yaratmadık. Başkaları bizi yaratmış. Oluşum sürecimiz kendi elimizde değil. Bu, tarihsel olarak böyle. Dolayısıyla bu, sistemsel bir sorun. Bu topraklarda oturanların elinde olsaydı, çözüm çok kolaylaşırdı. Oysa problem sistemlerde. Paradoks, ben bir İsveçliyle sorunumu paylaşabilirken, aynı şekilde bir Fars, Acem ve Arap’la ve üstelik aynı dertlerin ortağıyken bunları paylaşamıyorum. Asıl problem, Türk olduğunuz için de bunu söylüyorum. Türkçeye bir Japon öyküsü çevrilebiliyor ama binlerce yıldır iç içe olmamıza rağmen, ben görmezden geliniyorum. Bu, bana çok garip geliyor. Bu, bilimsel olarak da yanlıştır.

– Burada Kürtlerin payına düşen hata var mı?

Çok. En önemlisi ezilen halk olmaları. En çok dikkat çeken de Kürtlerin yaşadıkları topraklarda dillerinin yasak olması. Dolayısıyla benim tek suçum dilimin yasak olmasıdır. Ben bunu anlayamıyorum. Çok rahat bir şekilde Kürt olarak şu anki durumumla bile Suriye’nin içinde, birlikte yaşadığım kültürleri yaşatmak için her şeyi göze alabilirim. Ben özgürüm, çünkü ötekinin de özgürlüğüne inanıyorum. Ben özgür olduğum müddetçe, o da özgür olabilir.

– Kürtçede bugüne kadar yazılı eserlerin sayısı fazla değil. Bunun nedeni ne?

Kürt’ün trajedisi, genel olarak bir bütün olmamasıdır. Bu tartışma Arap aydınlarla da aramda geçiyor. Kürtçeye yönelik bütün saldırılardaki amaç, Kürt dilini ortadan kaldırmaktı. Bu, aynı şekilde Kürt kimliğini de ortadan kaldırmak anlamına geliyor. Çünkü Kürt dilini kaldırırsanız, Kürt kimliğini de kaldırmış olursunuz. Özellikle son yüz yıllık Kürt tarihinde bu yapılmıştır.

– Kürtlerin ortak bir alfabeleri de yok. Bu, bir sorun mu?

Bu, Kürtlerin dışında yaratılmış bir bahanedir. Dili ortadan kaldırmak için bu bahane kullanılmamalı. Alfabe bizim, yani Kürtlerin sorunu. Dil üzerindeki yasaklama olmasa bir problem kalmaz. Ayrıca böyle bir durumda biri Latin Alfabesi’ni, diğeri Arap Alfabesi’ni çok kısa sürede öğrenebilir. Bugün iki alfabe kullanıyorsak, bizim dışımızda gelişen, bize çektirilen acılardan yalnızca biridir. Kürtlerin tercihi değil, Kürtleri dörde bölenlerin yaptığı bir şeydir. Daha tehlikeli bir şey. Bence bunu sormalısınız. Ben Kürt’üm, Arapça okudum, Araplar gibi düşünüyorum. Türkiye’de büyüyen bir Kürt de Türk gibi düşünüyor. Bu, Kürt kimliği üzerindeki daha ciddi bir tehlike. En tehlikeli şey, eğitim aldığımız dildeki kültürü alıyor olmamız. Alfabe daha küçük bir sorun. Mesele burada düğümleniyor.

– Öyleyse temel sorun nedir?

Sorun anlama sorunu değil. Sorun mantalite sorunudur. Okula başlıyoruz, yeni bir dil öğreniyoruz. Örneğin, Araplar bize diyorlardı ki, dünyadaki en iyi halk Araplardır. En iyi meyve hurmadır. Doğası en iyi olan Araplardır. Türkiye’de de; İran’da da benzer şeyler söyleniyor. Biz o kültürü alıyoruz, bizim duygu dilimiz oluyor o kültür. Suriye’de bir Kürt, Arapça bir şarkıyla kendinden geçiyor. Türkiye’de aynı şekilde. Bize doğru gelen dil, bizim mantalitemizi oluşturuyor. Öğretmeni dinlemek için oturduğumuz anda her şeyimizi bizden çalıyorlar. Dilimiz, günlük konuşmalar, sokakta kullanılan kelimeler, annelerin kullandığı kelimelerden ibaret kalıyor. Burada hayatımız kurban oluyor, kültürümüz kurban oluyor. Sonradan yaratılmış bir insan olarak yaşıyoruz. Bu değişim anında, tarihle bağlı olan mantalitemiz değişiyor, Klasiklerimiz farklı bir şey oluyor. Folklorumuz başka bir şey oluyor. Tümüyle beyinsel olarak her şeyimiz yıkanıyor. Biz sistemin sonucuyuz. Eğer daha derin bir şekilde gidersek, Kürdistan’da pirinç dört şekilde pişiriliyor. Mutfağımız da değişti. Bu noktada diyalektlerimiz kesinlikle sorun değil. Yazı alanında kendimizi nasıl kurup, kaybolan benliğimizi bulacağız. Atalarımızın ruhundan çok uzak kaldık. Neredeyse yüz yıldır Kürt kültürü almıyoruz. Atalarımıza yetişmek için uzun zaman gerekiyor. Çünkü kendi cümlelerimizi öğrenemedik. Bilincimiz, beynimiz o yumuşama ile Türkçe, Arapça ve Farsçayla ilişki içinde. En büyük problem bu. Türk, Acem ya da Arap aydını, Aborijinlerin başına neler geldiğini anlayabilirse, bizim başımıza da ne geldiğini anlayabilecektir.

– Kürtlerin, Kürt gibi düşünebilmesi için kendilerine ait bir toprak mı gerekiyor yani?

Türklerin, Arapların, Acemlerin, Kürtlerin böyle bir paranoyası var. Toprak parçası hem bizim hem onlar için psikolojik bir problem. Hiç anlayamadığım bir problem bu. Ben devletsiz olarak bir Arap’la bir milyon yıl daha birlikte yaşayabilirim. Benim derdim, O Arap’ın beni bir Kürt olarak algılayabilmesi. Başka bir sıkıntım yok. Şu andan itibaren ben, o Arap’ın bilincinde dilim ve kültürümle ben olarak algılanıp kabul edildikten sonra, devlet ya da toprak sahibi olmak problem değil. Türkiye’den binsem, Tahran’a kadar gitsem, kimse kim olduğumu sormasa. Bu isim coğrafyada, topografyada Kürdistan olsa ne olacak ki! İsveç’ten İsviçre’ye kadar gidiyorum, kimse bana sormuyor ki. Herkes kendini yaşıyor, kültürünü yaşıyor.

– Bu durumda Kürt edebiyatını yeterince Kürt buluyor musunuz?

“Buluyorum” dersem yalan olur. Bir şey var ki, her yerde kendini yeniden kurabilsin. Kendi içimizde de pek çok kez bazı şeyleri söylemekten çekiniyoruz. Benim bu yanlışları söylemem başkalarının söylemesinden de daha iyidir üstelik. Bundan da korkmamamız lazım. Bu hal bizim kaderimiz.

– Yani en büyük problem Kürt edebiyatı üzerindeki başka rayihalar mı?

Bu, problemlerden bir tanesi. Öte yandan Kürtçe, özellikle Kurmanci lehçesi edebiyat için yeterli. Ama dilimiz okula gereksinim duyuyor. Onun dışında başka çare yok. İnsanlar, orada eğitim alarak aşklarını, üzüntülerini, dileklerini kendi cümleleriyle anlatabilsinler. Bir de şu var ki, Kurmanci edebiyatı tarihten bu yana sürgün edebiyatıdır. Topraktan, coğrafyadan uzak, özlem duyguları var. Ama dil bakımından söylediğim gibi, özellikle son 30 yılda kolaylıkla eğitim dili olabilir. Tabii bazı eksikler olabilir. Ama bu problemleri çözebilecek pek çok enstitü var.

– Diğer sorunlar ne?

Edebiyat, edebiyat tarihi, edebi konular ve edebi eleştiriden oluşur. Konular oturmuş durumda, tarih yazılmış. Tek ihtiyacımız edebi eleştiridir. Edebiyatın güzelliği çok kültürlü olmasından gelir. Edebi anlamda, aldığı eğitim, bir başkasındaki o güzel anı yakalamayı sağlayabilir. Ama aldığımız eğitim buna imkân vermiyor.

– Türkiye’deki Kürtçe edebiyat konusunda ne düşünüyorsunuz?

Benim yazdığım lehçede kıblem Türkiye’deki Kürt edebiyatıdır. Çok ilginç örnekler var Türkiye’deki Kürtçe edebiyat içinde. Türkler ne zaman bu edebiyatı çevirip kendi kültürlerine katabilecek duruma ulaşabilecekler merak ediyorum. Yani sorun, Türkler bunu ne zaman görebilecekler ve kendi edebiyatlarına katabilecekler.

– Türkiye’den beğendiğiniz isimler var mı Kürtçe edebiyat alanında?

İlk anda şair Renan Jiyat geliyor. Romancı olarak da Türkiye’den Hasanı Mese var. Tabii bu iki isim şu anda aklıma geldi. Daha pek çok yazar ve şair var Türkiye’den Kürtçe yazan. Ama hemen söyleyeyim, bizimle, Türkçe veya Arapça edebiyatı karşılaştırmak tabii ki yanlış olur. Biz Kürtler bir Türk’ü Yaşar Kemal’in, Orhan Kemal’in romanından öğreniyor ve bundan tat alabiliyorsak, benim komşum olan halklar neden benim edebiyatımdan beni tanımıyorlar. Burada yanlış olan bir şeyler var: Ama bunun çözümü benden istenmemeli. Çünkü ben, bana dayatılan kadere teslim olmuşum. Bu sorun, benim olduğu kadar benim dışımdakilerin de sorunudur. Bu, bir kültürün ortadan kalkmaması gerektiğine inananların da sorunudur.

*********************

Kürt Şair Şerko Bekes

“Kürt edebiyatı Avrupa’da gelişti”

1940’ta Süleymaniye’de doğan Iraklı şair Şerko Bekes, 1987’de İsveç’e sürgüne gitti. Bugüne kadar yayımlanmış 26 şiir kitabı olan Bekes’in bazı şiirleri Türkçeye çevrildi. 1988’de bir şiiri ABD ve Kanada’da lise ders kitaplarına girdi. 1992 yılındaki Birinci Kürt Parlamentosu’nda Kültür Bakanlığı yaptı. Ardından Aydınlanma Bakanlığı görevini üstlendi. Ancak bir gazetenin siyasi görüşleri nedeniyle kapatılmasını ve bazı yayınlar üzerindeki baskıları, özgürlüğe karşı bir hareket olarak gördü ve ayrıldı.

– Kürt edebiyatının önündeki en büyük sorun nedir?

Bizim coğrafyamız parçalanmıştır. En büyük sorun budur. Dil, siyasal sorunla bağlantılıdır. Kürtçede birkaç lehçe var. Onların standardize edilmesi gerekli. Siyasal sorunun çözümüyle birlikte, bu sorun da çözülecektir. Kürtlerin bağımsızlaşması sorunuyla birlikte çözülecektir. Kürt dilinin zenginleşmesi, standardize edilmesi bu sayede mümkün olabilecektir. Şu anda belirli bir standardizasyona yakın bir lehçe var. Bu da Kurmanci’dir.

– Standardizasyondan kasıt, bir üst Kürtçe yaratmak mı?

Bütün dillerde lehçe vardır. Siyasal sorunun çözülmesiyle birlikte, karma bir dil oluşarak standartlaşılabilir.

– Tek bir Kürtçe mi olacak?

Evet, ama lehçeler kalacak. Yine de bütün Kürtler bu dili anlayabilecek. Fakat bu, bir zaman sorunu.

– Alfabe sorunu ne olacak?

Türkiye’de de eskiden Arap Alfabesi kullanılıyordu. 1923’te siyasi bir karar alınarak Latin Alfabesi’ne dönüldü. Böyle bir uygulama yapılabilir. Ekonomik olarak sirkülasyon yaratıldığında, standart dil ortaya çıkar. Devlet olursa, dilin yaşaması sorun olmaz. Ama bu, bugünün meselesi değildir. Kürtler şimdi kendi evlerinde konuşuyorlar. Bu, sokağa çıktığında, dil de standardizasyona gidecek. Bugün Duhok’ta, Süleymaniye’de bu lehçelerle eğitim yapılıyor.

– Bağımsızlık derken, Irak’ın kuzeyindeki oluşumdan mı söz ediyorsunuz?

Bütün Kürtlerin devletinden söz ediyorum. Bugün sizin Kuzey Irak, bizim Güney Kürdistan dediğimiz yerde, fiili bir devlet var. Bu Kürt coğrafyasının Ortadoğu’daki yeri tarihsel olarak da bellidir. Güncel olarak bağımsız bir devlet istemiyoruz zaten şu anda da. Yapı federaldir ve şu andaki durum budur. Gelecekteki çözümü şimdiden konuşmanın pek anlamı yok. Merkezi Irak devletine bağlıyız.

– Kürtçe edebiyat en iyi nerede gelişti?

Daha ziyade son 10-15 yılda Avrupa’da yani diasporada gelişti. Kürt dili ‘sen kadar’ özgür bırakılırsa, o kadar gelişecektir. Güney Kürdistan’da da, Kürt medyası geliştiği, eğitim Kürtçe olduğu için, kısa zamanda büyük ilerleme kaydedildi. İlerleyen zamanla bu daha artacaktır.

– Türkiye’de son zamanlarda Kürtçenin üzerinde görece bir serbestlik var. Başka adımların atılması gerekiyor mu?

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın burada yaşayan başka bir milletin varlığını kabul etmesi çok önemli bir gelişme. Kürtlerle Türkler arasında bir diyalog ilerlemesi için bu, bir başlangıç olabilir. Kürtlerin burada kendi kültürleri, sosyal ve siyasi hakları elde etmeleri, bir diyaloğun başlangıcı olabilir. Bu sadece siyasal iktidarla da sınırlı değil. Çeşitli haklar elde edilerek, birlikte yaşanabilir. Bunun da sorunsuz gerçekleşmesi beklenemez. Hazmedilmesi, içselleştirilmesi için zaman gerekiyor. Kürtlerle siyasi iktidar arasında diyaloğun devam etmesi gerekiyor. Türkiye’nin büyük bir sorunu var karşısında. Kürtlerin varlığını kabul ediyorsanız, bu milletin bazı haklarının olduğu da kabul edilmeli. Başlangıçta hiç Kürt yoktu. O zaman haklar verilmese de olurdu. Ama şimdi Kürtler var. Şu anda yapılabilecek en mantıklı şey, kültürlerin karışması, insanların birbirini anlaması. Biz farklılıklarımızla güzeliz.

– Tarihsel Kürt edebiyatı zengin mi?

Edebiyat, halk edebiyatı ve yazılı edebiyat olarak ikiye ayrılır. Sözlü edebiyat, yani halk edebiyatının tarihi binlerce yıl öncesine kadar dayanıyor. Yazılı edebiyat ise bin yıl öncesine, Baba Tahir Hemadani’ye kadar dayanıyor. O günden bu yana da Kürtlerin yazılı edebiyatının gelişimi, özgürlüklerin verilmesiyle ya da alınmasıyla ilgili olmuştur. Irak Kürdistan’ı dediğiniz Güney Kürdistan’da, Kürt edebiyatı daha ileridedir. Ben Kürtçe eğitim aldım. Ama daha sonra hakların elden alınmasıyla bazı özgürlüklerimiz gitti. Yine de bu eğitim meselesi elimizde kaldı.

Haber: Enis TAYMAN

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments