Yalnızca Rus edebiyatının değil, dünya edebiyatının da en büyük yazarlarından biri olan Maksim Gorki, bundan yetmiş yıl önce, 18 Haziran 1936’da Moskova’da ölmüştü. Macar eleştirmen György Lukacs, Gorki’nin ölümünden sonra yazdığı “Kurtarıcı” adlı yazısına: “Çağımızın en büyük yazarı öldü.” cümlesiyle başlamıştı. Gerçekten de, öldüğü tarihte Gorki, dünyanın en büyük yazarıydı. Pekiyi, yetmiş yıl sonra Gorki unutuldu mu? Elbette hayır! “Sosyalist gerçekçilik” kavramının isim babası Gorki, öyküleri, romanları, oyunları, anılan örgütleyici önder kişiliği ve devrimci tavrıyla, bugün de yaşamaya devam ediyor.
1917 Ekim Sosyalist Devrimi’nin önderi Lenin, dostu ve arkadaşı Gorki’yi “Proleter sanatının en büyük temsilcisi” olarak nitelendiriyordu. Gorki’nin çelişkili tavrına, mistisizme varan saplantılarına karşın, Lenin, Gorki’ye her zaman büyük değer veriyordu.
Sovyetler Birliği’nin ilk Halk Eğitim Komiseri Lu-naçarski: “Proletarya felsefî ve siyasal açıdan kendi bilimine nasıl Marks, Engels ve Lenin’in yapıtlarıyla ulaşmışsa, sanatsal açıdan da Gorki’nin yapıtlarıyla bilince ulaşmıştır.” diyordu.
“Gerçekçiliğin Tarihi” adlı kitabın yazarı Boris Suckhov: “Dünya edebiyatının gelişmesinde nitel bir yeni evrenin, yani, toplumsal ilişkilerde, sosyalist çığırın karşılığı olan bir evrenin başlangıcını işaret eder Maksim Gorki.” diyerek, onun dünya edebiyatındaki çok önemli konumuna dikkat çekmişti. Gorki’nin ortaya çıkışı, bir moda edebiyat akımının gösterisi değil, tarihsel bir zorunluluğun sonucuydu. Gorki, gerek yapıtları, gerek mücadeleci kişiliğiyle, tarihin kendisine yüklediği sorumluluğu, yiğitçe yerine getirdi. İşte bu yüzden G. Lukacs, onun hakkında şu önemli yargıda bulundu: “Bir sanatçı olarak yapıtlarında, burjuva sanatının çelişkilerinin sosyalist pratikte yenilebileceğini somut olarak gösterdiği için, sosyalist gerçekçiliğin ilk büyük ustasıdır o… (…) Zamanımızın en büyük yazarı.”
Bilindiği gibi XIX. yüzyıl Rus edebiyatı; şiiri, öyküsü, romanı, oyunları, edebiyat araştırmaları ve tartışmalarıyla büyük bir edebiyattır. Puşkin, Gogol, Turgenyev, Çernişevski, Dostoyevski, Tolstoy, Saltikov-Şçedrin, Çehov bu edebiyatın kilometre taşlarıdır. İşte Gorki, böyle bir mirasa devralarak, onu sosyalist bir bilinçle yoğurmuş, olağanüstü bir noktaya taşımıştır. Eleştirmen Moisej Kağan, Gorki’nin önemini, “Gorki’nin kendinden önceki çağdaş ustaları Lev Tolstın ve Çehov’a üstünlüğü, onlardan daha yetenekli oluşu ya da kapitalizmin eleştirisinde daha derine inmesi değil, çağın temel toplumsal çatışmasını, yani burjuvazi ile proletarya arasındaki çatışmayı onlardan daha iyi anlamasıydı.” diyerek açıklar.
İşte bu bakış açısı, bu sosyalist gerçekçi yöntem, Gorki’yi dünya edebiyatının en büyük ustaları arasına, unutulmaz ve unutturulamaz yazarları arasına sokmuştur. O nedenle, ölümünden yetmiş yıl sonra da Gorki. yapıtlarıyla yaşamaya devam ediyor.
Gorki’nin yaşamı: Maksim Gorki, 28 Mart 1868’de Rusya’da, Nijni-Nevgored’da doğdu. Doğdu kente daha sonra Gorki adı verildi. Asıl adı, Aleksey Maksi-moviç Peşkov’dur. Marangoz olan babasını dört yaşında kaybedince, dedesinin yanına sığındı. Doğru düzgün bir öğrenim göremedi. Bir süre sonra, verem hastası olan annesi de ölünce, çocuk yaşta çeşitli işlerde çalışmak zorunda kaldı. Boyacılıktan, bulaşıkçılığa, odun kırıcılıktan liman işçiliğine, çıraklıktan aşçı yamaklığına kadar her işe girip çıktı; pek çok insan tanıdı. Tezgahtar yamaklığı, balıkçılık, şimendifer bekçiliği, kantar memurluğu, yol işçiliği boğaz tokluğuna yaptığı işler arasındadır. Hırsızlardan kaatillere; fahişelerden delilere; avukatlardan mimarlara; sirk oyuncularından sarhoşlara kadar ülkenin pek çok insanını yakından tanıdı; gözlemledi. Bu arada devrimci harekete duyduğu yakınlıktan dolayı, Çar polisi tarafından tutuklanarak, bir kaç kez hapse atıldı. Gezgin işçi olarak Rusya’yı dolaşırken, toplumun dışına itilmiş insanların davranışlarını çok daha yakından tanıma fırsatı buldu. Olağanüstü bir gözlem gücüyle tanıklık ettiklerini öyküleştirdi. 1892 de Rusça “Acı” anlamına gelen “Gorki” takma adıyla ilk öyküsü Makar Çud-ra’yı yayınladı. 1898’de “Yazılar ve Öyküler” kitabını çıkardı. Bu kitapta, 1891’den o güne kadar yaya olarak gezdiği Don Kazakları’nın yaşadığı yerleri, Ukrayna’yı, Basarabya ve Tuna bölgelerini, Kırım kıyılarını, Kaban yöresini, özellikle de yakından tanıdığı yoksul insanları anlattı.
Bu arada, Gorki’nin, öğretmen olmak için Kazan Üniversitesi sınavlarına girdiğini, başarılı olamayınca da silahla intihara kalkıştığını anımsatalım. Aldığı kurşun yarası, onun daha sonraki yıllarda ciğerlerinden uzun süre tedavi görmesine neden olacaktır.
Ünlü yazar Korolenko ile tanışması, Gorki’nin yaşamını değiştirdi. Zaten okuma tutkusu olan Gorki, Korolenko’nun yönlendiriciliğinde, edebiyat dünyasına yazar olarak da adım atmış oldu.
“Küçük Burjuvalar” ve “Ayaktakımı Arasında” adlı oyunları, 1902’de Moskova Sanat Tiyatrosu’nda sergilendi. Hele ikinci oyun, Rusya’da yasaklanmasına karşın, onu bütün dünyaya tanıttı. Bu sırada Peters-burg Bilimler Akademisi, Gorki’yi fahrî üyeliğe seçti. Ancak Çar bu sanı geri aldırdı. A. Çehov ve Korolenko, bu tutumu protesto etmek için, akademi üyeliğinden istifa ettiler.
9 Ocak 1905 tarihinde, Petersburgda meydana gelen “Kanlı Pazar”daki işçi katliamına tanık olan Gorki, Çarlık rejimine karşı bir bildiri yayınladı. Tutuklanan Gorki, dünya demokratik kamuoyunun baskısı üzerine serbest bırakıldı.
1905 yılında Lenin’le tanışan Gorki, ondan çok etkilendi ve Bolşevik Partisi’ne katıldı. Lenin’in de ısrarıyla yurtdışına çıkıp, başta Amerika olmak üzere, pek çok ülkeyi gezdi. 1906 yılında yazdığı “Ana” romanı, bütün dünyada büyük yankılar yarattı.
Gorki, yedi yıl kaldığı İtalya’nın Kapri adasından, bir genel af üzerine Rusya’ya döndü ve 1913’te Pravda gazetesinin kuruluşunda yer aldı. 1917 Ekim Sosyalit Dev-rimi’ni coşkuyla karşıladı. Devrimci mücadelede etkin görevler aldı. Özellikle yayıncılık ve yazarların örgütlenmesinde önder konumundaydı. Bürokrasideki aksaklıkları korkusuzca eleştirdi. Lenin de isteğiyle, 1921’de, tedavi amacıyla Rusya’dan ayrıldı. Uzun süre Almanya ve Çekoslavakya’da yaşayarak, yapıtlarını yazmayı sürdürdü. 1924’te İtalya’ya geçerek, Sorrento’ya yerleşti. Burada, çok sayıda ünlü kişinin portresini yazdı.
1929’da Rusya’ya dönen Gorki, tüm ülkeyi gezerek, izlenimlerini “Sovyetler Birliği’ni Gezerken (1929)” adlı kitapta yayınladı.
1931’de Rusya’ya kesin dönüş yapan Gorki, gazeteler, dergiler, yayınevleri kurdu, kitaplar yayınladı. Öte yandan öykü, roman ve oyunlarını yazmayı sürdürdü. Gazetecilikten hiç vazgeçmedi.
Gorki, 1934’te Sovyet Yazarlar Birliği Başkanı oldu. Bir kongre düzenleyerek, dünyanın pek çok ülkesinden gelen yazarları, Sovyetler Birliği’nde ağırladı. Türkiye’den de Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun katıldığı kongrede, çok önemli bir konuşma yapan Gorki, ilk kez sanat ve edebiyatta “sosyalist gerçekçilik” kavramını ortaya attı.
Maksim Gorki, devrimci yazarları etkin mücadeleye çağırdı. Romail Rolland, Anatole France, Henri Barbusse, Theodor Dreiser, Jack London ve Martin Andersen-Nexö başta olmaz üzere pek çok yazarla yakın dostluklar kurdu. O, yazarın ezilenlerden yana açık bir tavır almasından yanaydı. G. Lukacs Gorki için şöyle diyor: “Emperyalist savaşa karşı tutumun ne? Faşizme karşı tutumun ne? Onun bir yazara karşı davranışını belirleyen temel sorular bunlardır.” Gorki, bir yazarın, gerçeğe uygun konuları, kişileri anlatmasını; bunu yaparken de, sosyalist dünya görüşüne bağlı kalması gerektiğini ileri sürüyordu.
18 Haziran 1936’da Moskova’da zatürreeden ölen Gorki, 20 Haziran günü Kızıl Meydan’a gömüldü. Pek çok kente, caddeye, tiyatroya, parka ve kütüphaneye adı verildi; heykelleri dikildi. Bütün yapıtları otuz cilt olarak Rusya’da yayınlandı ve bunların çoğu, dünyanın değişik dillerine çevrildi.
Gorki’nin öyküleri: Gorki, ilk öykülerinde, romantik-gerçekçi çizgide ürünler verdi. Rus halk masallarından, efsanelerinden devrimci bir tarzda yararlandı; onları yeni bir yorumla yeniden işledi. “Dan-ko’nun Yüreği”, “Han ve Oğlu”, “Masal” bu tür çalışmaların ilginç örnekleridir.
Ataol Behramoğlu’nun “Yaşanmış Hikâyeler” adlı derlemesinde yer alan “Makar Çudra”, “Çelkaş”, “Ko-novalov”, “Bozkırda”, “Yirmi Altı Adam ve Bir Kız” öyküleri, unutulmaz güzellikte öykülerdir.
Bir sonbahar gecesi obanın atlarını bekleyen yaşlı çingene Makar Çudra, yazara,at hırsızı genç çingene Loyko Zobar ile Danilo’nun kızı Radda arasındaki aşkı anlatır. Bu aşk, korkunç bir tradeji ile sonlanacaktır. Gorki, efsaneyi dinledikten sonra uyuyamaz; düşüncelere dalıp gider.
Odesa yakınlarında bir deniz kıyısında aç karnına yatan kırk yedi yaşındaki Yemelyan Pilyay, yazarla birlikte iş bulmak üzere, Oçakov’daki tuzlaya gitmeye karar verir. Yolda, Yemelyan Pilyay, yazara, sonu karakolda biten bir olayı anlatır. Bu anlattıkları yüzünden, meyhaneci tarafından kovulmuştur.
Çelkaş, Karadeniz kıyısındaki bir limanda çalışan ayyaş bir hırsızdır. Meyhanede, Gavrila adınla bir delikanlıyı iyice sarhoş eden Çelkaş, delikanlı uyuyaka-lınca, onun başında bekler. Gecenin karanlığında Çelkaş ve Gavrila, bir sandalla limana girerler. Çelkaş, bir ara Gavrila’yı yalnız bırakır ve neden sonra iki büyük sandıkla geri döner. Devriyeler atlatılarak sandıklar bir mavnaya yüklenir. Sabahleyin parayı paylaşırken, iki arkadaş anlaşamaz ve kavga ederler. Ama bu kavga daha sonra ilginç bir biçimde noktalanır.
Yol Arkadaşım Öyküsünde yazar, geceleyin bir kadının gizlice kantine girerek, ekmek çaldığına tanık olur. Kadın bir genelevde çalıştığını, Paşka adındaki “dost”unun kendisini dövdüğünü anlatır.
Konovalov, Gorki’nin en önemli öykülerinden biridir. Fırın işçisi Konovalov, Gorki’nin yıllar önce tanıdığı bir dostudur. Bir gün yazar, gazetede Konova-lov’un hapishane hücresinde kendini asarak, intihar ettiğini öğrenir.
Boles öyküsünde, Teresa adında Polonyalı bir kadın anlatılır. Kadın, Yegor adında bir öğrenciye, Boles adlı sevgilisine mektup yazdırır. Genç Yegor, ikinci mektubu yazmaz. Kadın, Boles diye birinin olmadığını, kafasında böyle bir sevgili yarattığını itiraf eder.
Malva, baba Vasili ile oğul Yakov’u birbirine düşüren bir fahişedir. Baba-oğul, Malva yüzünden kavga ederler; Malva ise Seryojka adlı başka bir adamla kaçar gider.
Bozkırda öyküsünde, işsiz güçsüz üç arkadaşın bir bozkırda yaptıkları yolculuk anlatılır. Geceleyin sıtmadan titreyen bir adamla karşılaşırlar. Herkes bir yana çekilip uyuyakalır. Sabahleyin uyandıklarında, sırmalı adamın ölüsüyle karşılaşırlar. Adamı, kendisini “öğrenci” olarak tanıtan, yol arkadaşlarından biri öldürmüştür. Kaçarken de, adamın dört yıl çalışarak biriktirdiği parayı çalmıştır. Cinayet suçu, üzerlerine kalmasın diye, iki arkadaş, hızla o yöreden uzaklaşırlar. Bu olayı yazara, hastaheden bir koğuş arkadaşı anlatır. Gorki’nin unutulmaz güzellikteki öykülerinden biridir bu.
Yirmi Altı Adam ve Bir Kız adlı öykü, Kurpska-ya’nın anılarından öğrendiğimize göre, Lenin’in en sevdiği öykülerden biriymiş.
Bir patronun, dört fırıncının çalıştırdığı bir fırınıyla, yirmi altı hamur yoğurucusunun çalıştığı bir çörekçi dükkanı vardır. Bu insanların tek sevdikleri varlık, üst katta oturan Tanya’dır. Herkes kıza sonsuz sevgi gösterir.
Bir gün fırın şefi olarak göreve başlayan asker, kadınların kendisine olan tutkusundan söz eder. Yirmi altı adam, Tanya’ya o kadar güvenirler ki, onun askere yüz vermeyeceğini ileri sürerek, iddiaya girerler. Asker, iki haftalık bir süre ister.
Bir gün yirmi altı adam, bulabildikleri deliklerden, askeri izlerler. Bir bodrumdan önce asker, ardından da Tanya çıkar. Adamlar Tanya’ya öfkeyle bağırırken, Tanya da onlara hakaretler savurup, gururla yürüyüp gider.
Gorki’nin eşsiz güzellikte bir öyküsü…
“Yaşanmış Hikayeler”deki on öyküyü özetlemenin nedin şu: Bu kitap, Gorki’yi tanımak için, iyi bir başlangıç kitabı olabilir.
Daha sonra, Hasan Ali Ediz’in çevirdiği “Soytarı” kitabındaki öyküler okunabilir. “Soytarı”, “ÜmmÜ”, “Bir Cinayet Hikayesi”, bu kitaptaki unutulmaz öykülerden birkaçıdır. Ayrıca H. A. Ediz’in çevirdiği “Körlerin Türküsü” ve “Kalyuşa” öyküleri mutlaka bulunup okunmalıdır.
Pelin Atayman’ın Türkçesiyle “Fırtınanın Habercisi” adlı derlemede yayınlanan çok ilginç öyküler vardır. “Hapisanede”, “Bukeymof”, hele hele “Strasti-Mordasti” ve “Bir İnsan Doğuyu” öyküleri, dünya edebiyatında, eşine az rastlanır güzellikte Gorki öyküleridir. “Strasti-Mordasti” öyküsünü yıllar önce Memet Fuat, Yeni Dergi Gorki Özel Sayısında (Ağustos-1968/sy.47) Taci Alaz çevirisiyle yayınlamıştı. Daha sonra Gorki öyküsü olarak almıştı. Bu öyküyü bir kez okuyan insan, bana göre, artık eski insan değildir; başka biri olmuştur.
Mehmet Emin Yıldırım çevirisiyle yayınlanan “İnsanlarımız” adlı kitapta yer alan “İlginç Bir Kaatil”, “Dora” ve “İnsanlar Yanlarında Başkaları Yokken Nasıl Davranıyorlar?” öyküleri, usta işi Gorki öyküleridir.
Mehmet Özgül’ün Türkçesiyle yayınlanan “Mujik” adlı kitapta, Gorki’nin uzun öyküleri yer alıyor. Kitaba adını veren öyküden başka, “Varenka Oleseva”, “Düşkünler” ve “Bozguncu” adlı öyküler, Gorki’nin öykücülüğünde önemli yer tutar.
Gorki’nin İtalya’dayken yazdığı öykülerden oluşan ve Mehmet Harmancı’nın çevirisiyle yayınlanan “Hainin Anası-İtalya Hikâyeleri” adlı kitapta yer alan öyküler, yukarıda sözünü ettiğim öyküler düzeyinde değil, bence.
Sonuç olarak, şöyle diyebilirim: Gorki, dünya edebiyatında, Maupassant ve Çehov’dan sonra, en usta öykü yazarlarından biridir. Onun öykücülüğünü tanımak için, “Yirmi Altı Adam ve Bir Kız”, “Bir Cinayet Hikâyesi”, “Körlerin Türküsü”, “Bir İnsan Doğuyor”, özellikle de, “Strasti-Mordasti”, mutlaka okunmalı.
Gorki’nin romanları: Gorki, 1899’da tüccarları ve toplumsal zorluklara karşı mücadeleyi anlattığı “Foma Gordayve”i yazdı önce. Daha sonra “Üçler” adlı romanını yazarak, kent yoksullarının dünyasını işledi. 1907 yılında yayınladığı en ünlü romanı olan “Ana”da, devrimci bir işçi çocuğunu ve oğlu tutuklandıktan sonra, onun görevini sürdüren bir anneyi anlattı. 1902 1 Mayıs gösterilerinde Sormovskaya’da yaşanan olaylar ve göstericilerin yargılanması, romanın ana konusunu oluşturuyordu. Alınan yazar Bertold Brecht, bu romanı sahneye uyarladı. Ünlü Rus yönetmen Pudovkin de “Ana”yı sinemaya aktardı.
Gorki’nin kendi yaşam öyküsünden hareketle yazdığı üç romanı, onun, mutlaka okunması gereken kitapları arasındadır. “Çocukluğum”, “Ekmeğimi Kazanırken” ve “Benim Üniversitelerim” kanımca, Gorki’nin başyapıtıdır.
“Matvey Kojemyakin” adlı romanında, taşra yaşamından bir kesit sunan Gorki, devrimin, toplumun en geri kesimlerini bile etkilediğini gösterdi.
“Artamanov Ailesi” adlı roman, bir burjuva ailesinin üç kuşak boyunca geçirdiği evrimi anlatırken, yazar 1861 reformuyla 1917 Ekim Sosyalist Devrimi arasındaki tarihsel döneme ışık tutar.
Gorki, varını yoğunu ortaya koyarak, sosyalist devrimden önceki kırk yılı “Klim Samgin’in Hayatı” adlı romanında anlatır. Ölünceye kadar da bu roman üzerinde çalışır. Yazarın amacı, Samgin ailesini, ideolojisi olan burjuva bireyciliğini mahkûm etmektir. Pek çok eleştirmene göre, bu roman, Gorki’nin sanatında bir doruk noktasıdır.
Mazlum Beyhan, bu romanla ilgili şu değerlendirmeyi yapar: “Kusursuz epik anlatım, tarihsellik, her ana, her olaya sinmiş diyalektik, gerçekliği ve çelişkilerini açıklamadaki derinlik… bu romanı, Gorki, sanatının doruklarına taşıyan başlıca özelliklerdir.”
Lunaçarski, “Klim Samgin’i “(.ağın hareketli bir panaroması” olarak değerlendirirken, György Lukacs da bu yapıtta Gorki’nin ustalığını onaylar.
Gorki’nin oyunları: Gorki, 1902 yılında yazdığı ve aynı yıl Moskova Sanat Tiyatrosu’nda sahnelenen “Küçük Burjuvalar” oyununda, bu sınıfın modası geçmiş geleneklerini eleştirdi. Aynı yıl nisan ayında “Ayaktakımı Arasında” adlı oyunu sahnelendi ve yer yerinden oynadı. Bir umudun peşinde işsiz güçsüz beklemekten yorgun düşen yoksul insanların içinde, yalnızca Satin, mücadele etme yolunu seçer. Bu oyun Rusya’da yasaklanır; ama aynı yıl Berlin’de, Paris’te ve Prag’da sahnelenir. Gorki, dünya çapında bir üne kavuşur.
Gorki, daha sonra yazdığı oyunlarda, bu iki oyunundaki başarı düzeyine ulaşamaz. 1932’de yazdığı devrim-sonrası oyunları bir üçleme oluşturur: 1) Yegor Boliçev ve Diğerleri, 2) Dostigayev ve Diğerleri, 3) Somov ve Diğerleri, Yazar, sonuncu oyunu bitiremez.
Gorki’nin düşün yazıları: Gorki, yayınladığı kitaplarının dışında, gazete ve dergilerde denemeler, eleştiriler, makaleler yazan, gerek güncel, gerek akademik siyasetin içinde etkin olarak yer alan bir mücadele adamıydı.
Gorki’nin Seri Hulusi çevirisiyle, 1968 yılında Gün Yayınları’ndan çıkan “Halk Kültürü” adlı bir denemeler seçkisi var. Birbirinden güzel yedi denemenin bulunduğu bu kitapta, Gorki’nin devrimci aydın karakterini çok iyi gözlemleyebiliyoruz.
“Küçük Burjuvalar” adlı denemesinde, küçük burjuvayı “hasta insan tipi” olarak nitelendirir. Gorki, küçük burjuva aydınlarının düşünme tekniklerini, siyasal tutumlarını ve bayağı hale gelmiş cinsellik sömürüsünü acımasızca eleştirir.
“Tek Başına Yaşayan Kurt: Şerit” adlı denemede, 1917 Ekim Devrimi’nden sonra, karşı-devrim safına geçen küçük burjuvalara, en ağır sözlerle saldırır; onları emekçilerin sırtından geçinen parazitler, asalaklar olarak adlandırır.
Gorki, “Aşk, Ölüm” adlı denemesinde okuyuculardan gelen mektuplara karşılık verir bir bakıma. “Ben şu fikirdeyim.” der okuyucularına: “İnsan boyut bir şekilde felsefe yapmamalı, etrafına bakarak, etrafındaki şeyleri gözleyerek bunu yapmalı; kitaplara bakarak değil, doğrudan doğruya tecrübeden doğan olaylara bakarak yapmalı, bunun için gerçek tarafından sunulan bol malzemeleri kullanmalı. “En verimli tartışmaların, somut koşulların somut çözümlemesine dayanan düşünce tartışmaları olacağını nasıl da alçakgönüllü bir bilgelikle öğütlüyor Gorki…
“Dar Kafalı İnsan ve Fıkralar” adlı denemede Gorki, yine küçük burjuva aydına eleştiri oklarını yöneltir. Gorki’nin gazetesine gelen bazı mektuplarda, okuyucular onu eletilirler. Bu eleştirileri haksız ve temelsiz bulan Gorki, kendisini “Haris İhtiyar” diye alaya alanların nasıl da sömürücülerin uşağı olduklarını, hem de ciddi bir edebiyat eleştirisi çerçevesinde açığa vurur. Onları, “kalem haydutu” olarak isimlendirir ve şu özlü cümleyi yazar: “Ruhu hiç sosyaliste benzemediği halde, yüzü sosyaliste benzeyen insandan daha kötü bir şey olamaz.”
“Bir Aydına Cevap” adlı denemede yer alan şu cümleler, Avrupalı emperyalistlerin yüzündeki maskeyi indirmek açısından çok öğreticidir. Şurası muhakkak ki, Avrupa’nın siyasî şefleri, genellikle “millet”in çalışan kapitalist grupların menfaatlerine hizmet etmezler, yalnız birbirlerinin gözünü çıkarmaya çalışan kapitalist grupların menfaatlerine hizmet ederler. Sosyal tabakalar arasında bu esnafça düşmanlık, “milletler” karşısında bir sorumluluk duymamış, 1914-1918 savaşında olduğu gibi insanların birbirlerini boğazlamalarına, insanlık aleyhinde bir koç korkunç cinayetler işlenmesine sebep olmuştur.”
Gorki’ye bir mektup gönderen Amerikalı okuyucuya cevap olarak yazılan “Kültür Ustaları, Kimlerle Berabersiniz?” denemesinde büyük yazar, burjuva aydınlarını, “kapitalistlerin dadıları” olarak adlandırır. Okuyucularını, emperyalistlerin saldırganlığı konusunda uyaran Gorki, şu önemli saptamayı yapar: “Evet, şurası muhakkak ki, dünyaya hâkim olan Avrupa ve Amerika burjuvazisi, her yıl daha cahil, zekâca daha düşkün, daha vahşî hale gelmektedir.”
Bu gerçeği göremeyen ve safını belirlerken, emekçi halkın peşinden gitmek yerine, sömürücülerin yanında yer alan burjuva aydınlarına “Rus Devrim tarihinin ne acı bir ibret dersi verdiğine” dikkat çeken Gorki, şu kesin ve acımasız yargıda bulunur: “… arkalarında, ‘Bunlar birer haindi!’ diye korkunç birer hatıra bırakacaklardır.”
Gorki, kitabın son denemesi olan “İki Kültür” adlı yazısında, faşizmi, “burjuva kültürünün kanserli bir şişkinliği” olarak nitelendirir. Bu ideolojiyi savunanların ve uygulayıcılarının burjuva çevrelerden yetişmiş bir takım macera düşkünleri olduğunu belirtir. Gorki, faşist ideolojinin, dünyayı yeniden paylaşmak amacını güden emperyalist efendilerin gözünü doyurmak amacıyla ortaya atıldığına dikkat çeker. En önemlisi, ölümünden hemen önce, Avrupa üzerinde, kapkara savaş bulutlarının gökyüzünün kapladığını gözlemleyen Gorki, gazete okuyucularını, yaklaşan tehlike konusunda şu sözlerle uyarır: “Önümüzdeki bu savaş, 1914-1918 savaşından daha yıkıcı ve daha öldürücü olacaktır.” Gerçekten de Gorki’nin öngörüsü doğru çıkmış ve 1939-1945, 11. Dünya savaşında milyonlarca insan ölmüş, bir o kadar insan sakat kalmış, insanlık, en vahşi silahların bu savaşta hangi yıkımları yarattığına tanık olmuştur.
Gorki, bu denemesinde “hümanizma” kavramına, her soyut kavramı ele alışında yaptığı gibi, sınıfsal açıdan yaklaşır; burjuva hümanizmi ile işçi sınıfı hümanizmini birbirinden ayırır. Burjuvazinin sahte hümanizmine karşı, işçi sınıfının açık, dürüst ve samimi hümanizmini savunur.
Bu yazılardan başka, 1976 yılında Yeni Dünya Yayınları’ndan çıkan önemli bir kitap var: “Sanatta Sosyalist Gerçekçilik”. Seçkin Cılızoğlu çevirisiyle yayınlanan bu kitapta çeşitli yazarlardan alınma deneme ve makaleler yer alıyor. Bu kitapla Gorki’nin otuz sayfalık sanat, gerçekçilik, sosyalizm, edebiyat vb. konularda değinen çok önemli bir yazısı bulunuyor. Gor-ki’yi anlamak için mutlaka okunmalı…
1968’de Ararat Yayınevi’nden Zeyyat Özalpsan çevirisiyle çıkan “Mektuplar” adlı kitap, Gorki’yi tanımak için iyi bir fırsat, Gorki’nin olağanüstü bir mektup koleksiyonu var. K. Fedin’in belirttiğine göre, Gorki, yalnızca Sovyetler Birliği yazarlarından on üç bin mektup almış. Değişik kişilere de yirmi bin kadar mektup yazmış. İşte bu kitapta, Tolstoy’dan Çehov’a, Romain Rolland’dan V. İ. Lenin’e. Upten Sinelair’dan Stefan Zvveig’a, Knut Hamsun’dan B. Pasternak’a kadar önemli kişilere Gorki tarafından yazılmış bir demet mektubu okurken, onun örgütleyici, eleştirmen, arkadaş yanlarını görüyoruz.
Gorki’nin Türkçe’de yayınlanmış en önemli kitaplarından biri de, “Edebiyat Yaşamım” adlı kitaptır. Şemsa Yeğin çevirisiyle Kasım I978’de Payel Yayıne-vi’nden çıkan bu kitapta Edebiyat Yaşamım, Edebiyat Üzerine Yazılar, Yazınsal Portreler, Edebiyat Üzerine Mektuplar adlı bölümler var. Olğanüstü bir kitaptır bu. Tam bir el kitabı…
Gorki’nin Tolstoy, Çehov, Yesenin üzerine yazdığı portreler, onun ne kadar usta bir gözlemci ve anlatıcı olduğunun göstergesidir. Lenin başta olmak üzere, Ko-rolenko, Mihailovski, Skordsov vb. pek çok dostu için yazdığı portre yazıları çok önemlidir. R. Garaudy’nin “Kıyışız Bir Gerçekçilik Üzerine” adlı kitabında Kaf-ka’nın, Gorki’nin portreler çalışması üzerine söyledikleri hayli ilgimi çekti: “Gorki’nin en büyük bir yargı katmaksızın bir insanın karakterinin izlerini çizişini görmek, heyecanlandırıyor insanı. Bir gün onun, Lenin hakkında tuttuğu notları okumak isterdim.”
“Edebiyat Yaşamım” adlı kitapta, “Sovyet Edebiyatı” başlıklı bir yazı yer alıyor. Bu yazı, Gorki’nin 17 Ağustos 19347’te, I. Kongre’de yaptığı konuşma metnidir. Sosyalist gerçekçilik kavramının ortaya atıldığı bu tarihsel konuşma, dünya edebiyatında bir dönüm noktasıdır. Bu kongreye Türkiye’den de Yakup Kadri Karaosmanoğlu katılmış ve Fransızca olarak bir tebliğ sunmuştur.
Bundan başka, “Tolstoy’dan Anılar”, “Çehov’la Yazışmalar” adlı kitapları da bu bölümde anmadan geçmek olmaz.
Gorki hakkında önemli kaynaklar: Gorki hakkında araştırma yapmak isteyenlerin. Konstartin Fe-din’in “Gorki Aramızda”; Nina Goorfinkel’in “Gorki”; Henri Troyat’ın “Gorki” kitaplarını öncelikle okumaları gerekir. Böyle bir okuma, Gorki’yi tanımak içni iyi bir başlangıç olur.
Ayrıca, Dijital-Kültür tarafından VCD olarak yayımlanan “Gorki” belgeseli hayli ilgi çekicidir. Bu yayınevi, belgesele ek olarak, Gorki’nin “Ana” romanından Pudovkin’in sinema uyarlamasını da yayımlamıştır. Büyük yazarın, yaşamöyküsünden kaynaklanan üçlüyü de Mark Donsky sinemaya uyarlamış, bu VCD’ler de “Çocukluğum”, “Ekmeğimi Kazanırken”, “Benim Üniversitelerim” adlarıyla Dijital-Kültür yayını olarak çıkmıştır.
Hasan Âli Ediz’in 8 Mayıs 1968de May dergisinde Gorki’nin yüzüncü doğum yılı nedeniyle yazdığı “Maksim Gorki Üzerine” adlı yazı, çok öğreticidir.
Ataol Behramoğlu’nun “Yaşanmış Hikâyeler”in önsözü olarak yazdığı, Eylül 1970 tarihli “Maksim Gorki” yazısı önemli bilgiler veren bir yazıdır.
Mazlum Beyhan’ın, Mehmet Özgül çevirisi “Mujik” kitabının başında yer alan “Maksim Gorki” yazısı, Moskova’da yayınlanan “Küçük Edebiyat Ansiklopedisinden de yararlandığı için, çok değerli bir kaynaktır.
Veysel Atayman’ın Mart-2005’te yazdığı ve Pelin Atayman’ın çevirisiyle yayınlanan “Fırtınanın Habercisi” adlı öyküler derlemesinin önsözünün önemli olduğunu burada belirtmek gerekir. Veysel Atayman’ın, Esat Nermi Erender’un çevirdiği “Matvey Kojemya-kin”e yazdığı giriş yazısının da önemli olduğunu belirtmek isterim.
Nâzım Hikmet’in Gorki hakkında düşünceleri: Nâzım Hikmet’in çeşitli yazılarından Aziz Çalışkar’ın derlediği olağanüstü bir kitap var. Bence her devrimci aydının başucunda durması gereken br kitap bu: “Nâzım Hikmet-Sanat ve Edebiyat Üstüne”. Kitabın 197, 198 ve 199. sayfaları Nâzım Hikmet’in Gorki’yle ilgili düşüncelerine ayrılmış. Ben önemli bulduğum üç bölümü bu yazıya alacağım. Birincisi, “Cezaevinden Memet Fuat’a Mektuplar”dan:
“1. Gorki’yi bütün öteki saydığın romancı ve hikayecilerden ayrına şey, insanlara, sadece pasif bir müşahit olarak değil, objektif bir realist olarak değil, aynı zamanda seven, inanan, ümitli bir \ ürek, faal aktif bir müedalee hayatıyla da yaklaşmasıdır. Zaten realizmi derece derece bu bakımdan ayırmak kabildir. Zola’nin realizmi bu bakımdan Balzac’ın realizmine göre bir adım daha ileri, Gorki’nin Tolstoy’unkine göre yüz adım daha ileridir.”
İkinci alıntım, “Kemal Tahir’e Mapusaneden Mektuplar” adlı kitaptan: “Yalnız Nurullah Ataç’ın Gorki için söylediklerini asla kabul etmiyorum. Bilâkis, Gorki insanlar yaşadıkça yaşayacaktır. Çünkü yeryüzünün en büyük şairidir.”
Üçüncü ve son alıntım, Ekber Babayev’in derlediği “Bütün Eserler”in 8. cildinden: “… Doğrusunu isterseniz, yeryüzündeki bütün gerici kuvvetlerin, barış ve milli bağımsızlık düşmanlarının, faşistlerin ve her çeşit yalancı, düzmece demokratların en korktukları yazıcılardan biri de Gorki’dir.”
Sonuç: Büyük yazar Maksim Gorki, sosyalist gerçekçi yöntemiyle yarattığı öyküler, romanlar, oyunlar, denemeler, makalelerle ölümünden yetmiş yıl sonra da yaşamaya devam ediyor, yaşamaya devam edecek.
Kaynakça:
a) Gorki’nin Türkçe olarak yayınlanmış belli başlı yapıtları:
1. Maksim Gorki (Yaşanmış Hikâyeler, Çev: Ataol Behramoğlu, 1975, Cem Yay.)
2. Maksim Gorki (Soytarı, Çev: Hasan Ali Ediz, 3. Basım, 2000, Engin Yay.)
3. Gorki (Fırtınanın Habercisi, Çev: Pelin Atay-man, 2005, Bordo-Siyah Yay.)
4. Maksim Gorki (Mujik, Çev: Mehmet Özgül, 2004, Evrensel Yay.)
5. Gorki (İnsanlarımız, Çev: Mehmet Emin Yıldırım, 1977, Oda Yay.)
6. Gorki (Hainin Anası-İtalya Hikâyeleri, Çev: Mehmet Harmancı, 1970 Köprü)
7. Gorki (Danko’nun Yüreği, Çev: İhmal Amca, 1977, Cem-Arkadaş Kitaplar)
8. Maksim Gorki (Foma, Çev: Attilâ Tokatlı, 1970, Bilgi Yay.)
9. Maksim Gorki (Üçler, Çev: Metin İlkin, Oda Yay.)
10. Gorki (Ana, Çev: Zaven Biberyan, 3. Basım, 1977, Oda Yay.)
11. Gorki (Matvey Kojemyakin, Çev: Esat Nermi Erender, 2005, Bordo-Siyah)
12. Gorki (Çocukluğum, Çev: Nihal Yalaza Taluy, 2. Basım, 1973, Remzi Yay.)
13. Gorki (Ekmeğimi Kazanırken, çev: Hasan Ali Ediz, Engin Yay.)
14. Gorki (Benim Üniversitelerim, Çev: Hasan Ali Ediz, Engin Yay.)
15. Maksim Gorki (Artamonov Ailesi, Çev: Şemsa Yeğin, 2000, Pay el Yay.)
16. Maksim Gorki (Klim Samgin’in Hayatı, Çev: Naime Yılmaer, 1975, Cem Yay.)
17. Gorki (Küçük Burjuvalar/Yeger Beliçev ve Diğerleri, Çev: Koray Karasulu, Mitop-Boyut Yay.)
18. Gorki (Ayaktakımı Arasında (Dipte)/Dostiga-yev ve Diğerleri, Çev: Koray Karasulu, 2004, Mitos-Boyut Yay.)
19. M. Gorki (Halk Kültürü, Çev: Şerif Hulusi, 1968, Gün Yay.(
20. M. Gorki (Edebiyat Yaşamım, Çev: Şemsa Yeğin, 1978, Payel Yay.)
21. M. Gorki (Mektuplar, çev: Zeyyat Özalpsan, 1968, Ararat Yay.)
22. M. Gorki (Tolstoy’dan Anılar, Çev: Akşit Göktürk, 1967, Bilgi Yay.)
23. M. Gorki (Anton Çehov’la Yazışmalar, Çev: Zühre İlkgelen, 1966, Yankı Yay.)
24. M. Gorki vd. (Sanatta »yalist Gerçekçilik. Çev: Seçkin Cılızoğlu, 1976, Yeni Dünya Yay.)
25. M. Gorki (Sosiyaklar, Çev: Metin İlkin, 1997, Berfin Yay.)
26. Pudovkin (Ana, Gorki d n uyarlama, VCD, Dijital-kültür Yay.)
27. Mark Donsky (Çocuklu;:um, Gorki’den uyarlama, VCD, Dijital-Kültür Yi
28. Mark Donsky (Ekmeğimi Kazanırken, Gorki’den uyarlama, VCD, Digital-K iiltür)
29. Mark Donsky (Benim Üniversitelerim, Gorki’den uyarlama. VCD, Dijital Kültür)
b) Gorki hakkında bilgi veren başlıca kaynaklar:
1. M. Gorki (Edebiyatın Ustaları, Çev: Durmuş Akbulut. Dijital-Kültür VCD)
2. Konstantin Fedin (Gorki Aramızda, Çev: Hüseyin Portakal, 2. basım, 1998, Kavram Yay.)
3. Nina Goorfinkel (Gorki. Çev: Hüseyin Portakal, 1992, Kaynak Yay.)
4. Henri Troyat (Gorki, ( v: Özden Arıkan, 1991, Telos Yay.)
5. V.İ. Lenin (Sanat ve Edebiyat, Haz: Jean Fre-ville, Çev: Şerif Hulusi, 1968, Payel Yay.)
6. Nâzım Hikmet (Sanat ve Edebiyat Üstüne, Haz: Aziz Çalışlar, Evrensel Ya
7. Gorki Özel Sayısı (Hz. M e met Fuat, Yeni Dergi, Ağustos 1968, sayı: 47)
8. Türker Acaroğlu (En Ünlü Dünya Yazarları, 1988, Kaya Yay.)
9. Ahmet Cemal vd. (Çağdaş Dünya Edebiyatçıları Ansiklopedisi, Milliyet Yay.)
10. Aziz Çalışlar (Gerçekçi Tiyatro Sözlüğü. 1975, Kültür Yay.)
11. Cevdet Kudret (Batı edebiyatından Seçme Parçalar, İnkılâp ve Aka Yay.)
12. Emin Ozdemir (Türk vı Dünya Edebiyatı, Haccettepe Üniversitesi Yay.)
13. Konur Ertop (Benden Söylemesi, Cumhuriyet Kitap Yay.)
14. Tekil Teksoy (Sinema Tarihi. 2005, Oğlak Yay.)
15. Seyit Kemal Karaalioğlu (Edebiyat Akımları, 3. basım, 1980, İnkılâp ve Aka Yay.)