GİRİŞ
Bu makale, anarşizmin “klasik” dönemi (1860/70-1939) boyunca Avrupa anarşist ve sendikalist hareketlerinin enternasyonalizmi üzerine odaklanacaktır.1 Her ne kadar anarşizm ile anarşistlerin ulusçuluğun ve ulusal hareketlerin tam karşıtı olduğu varsayılsa da, onlar da, aynen sosyalistler ve sosyalizm ideolojisi (ve hatta Marksizm) gibi, hem ulusçulukla hem de ulus-devletle yakın ve sembiyotik bir ilişki içerisindeydiler.2 Bu, sosyalizm ile komünizmin Avrupa’daki tarihine ait eski bir temanın uygulanmasıyla gösterilebilir: ulusal temelli siyasî parti ve hareketlerin aynı zamanda resmî olarak enternasyonalist ideolojiye bağlı olmalarının yarattığı ikilemler.3 Bu, on dokuzuncu yüzyılın ortaları ile İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıcı arasındaki dönemde, Avrupa’da anarşizm ile ulusçuluk arasındaki ilişkiyi sorgulamaya yönelik yaklaşımlardan sadece birisidir. Bir başka makalede, bölgecilik, ulusçuluk ve ulus sorununun, İtalyan ve İspanyol anarşist hareketleri içerisindeki rollerini karşılaştıracağım.4 İkinci bir makale, 1880′den aynı yüzyılın sonuna kadar geçen dönemde Paris’deki anarşistler ile popüler anti-Semitizm arasındaki ilişkiyi inceleyecek.5 Üçüncüsü, Makhnovşçina içindeki (1918-1921 Rus İç Savaşı sırasında zaman zaman Ukrayna’nın önemli bir kısmını kontrolü altına alan Nestor Makhno’nun Ukraynalı “anarşist” ordusu) azınlıkların, özellikle Yahudilerin rolünü inceleyecek.6 Dördüncü makale ise, ulusçuluğun iki anarşist entelektüel kuramcısını ele alacak: Avusturyalı Marksistlerin kozmopolit bir çerçeve içerisinde ulusal kültürlerin hakkını savunma çabalarıyla benzerlikler sergileyen iki Almanı, Gustav Landauer ve Rudolf Rocker’i.7
Bu makale esas olarak Birinci ve İkinci Enternasyonaller ile Üçüncü’sünün doğuşu üzerine odaklanacak. Modern anarşist hareketin fidanlığı olan Enternasyonalizmin ideolojisi ile siyasî kültürünü inceleyeceğim. Federalist veya bölgeci cumhuriyetçilik ile anarşistler arasındaki bağlantı vurgulanarak, 1871 Paris Komünü’nün etkisinin altı çizilecek. Ardından, Birinci Enternasyonal’in “anti-otoriter” Enternasyonalistlerini ayakta tutan (ve aslında onları Marksist karşıtlarına bağlayan) kozmopolit ekonomi politiği inceleyerek Birinci Enternasyonal tartışmasını sonuçlandıracağım. Emek piyasalarında küresel bir dengeli oyun alanını [level playing field, tarafların aynı avantaj ve dezavantajlara sahip olduğu durum] garanti altına alma arzusu, emek enternasyonalizmini geliştirme çabalarını önce teşvik etti, ancak nihayetinde ise sınırlamıdı. Bunu, İkinci Enternasyonal ile Üçüncü Enternasyonal’in başını kapsayan dönem boyunca anarşistlerin ve sendikalistlerin enternasyonalizmi hakkındaki tartışma takip edecek. Bu dönemde, Paris Komünü’nün “yurtsever mirası” ile küresel dengeli oyun alanı mantığı, anarşist ve sendikalist enternasyonalizmini hem şekillendirmiş hem de sınırlandırmıştı.
BİRİNCİ ENTERNASYONAL VE ON DOKUZUNCU YÜZYILIN SONLARINDA ANARŞİZMİN AVRUPA’DAKİ İDEOLOJİK KUVVET-ALANI
Anarşizm, kendine özgü bir ideoloji ve toplumsal pratikler kümesi olarak, Birinci Enternasyonal ile Paris Komünü döneminin ürünüdür. Aslında, iyice tanımlanmış Marksist ve Anarşist ideolojiler ancak 1870′lerin sonunda ve hatta 1880′lerde gerçekten belirginleşir.8 “Bilimsel sosyalizm” olarak Marksizmin Avrupa sosyalist hareketi içine nüfuz etmesi on yılları aldı.9 Alman sosyal demokratları ile diğer sosyal demokratların 1880′den sonra büyüyen siyasî partileri için Marks veya Engels’in “bilimsel sosyalizm”i uygun görmelerine oldukça benzer bir şekilde, Proudhon, Bakunin ve Kropotkin’in siyasî düşüncesi de toplumsal hareketler tarafından benimsendiğinde ete kemiğe büründü. Böylece, Marksizmin yayılması, alınması ve özümsenmesine paralel bir şekilde, Fransa, İtalya ve İspanya’daki belli bazı toplumsal hareketler Marksist ideoloji yerine anarşist ideolojiye daha yatkındılar. Anarşist tarihin “Bermuda üçgeni”ne ilişkin ayrıntılı monografiler (1870′ler ve 1880′ler), anarko-kolektivist ve anarko-komünist doktrinlerin evrimini, yeni düşüncelere eşsiz derecede açık olan siyasî alt-kültürler bağlamında, ayrıntılı bir şekilde incelemiştir.10 Bu açıdan, “anarşist” terimi, “kolektivist”, “komünist” ve daha sonraları yüzyılın dönümündeki “liberter” terimlerinden daha az ilgi çekiciydi.
Benim buradaki amacım açısından, “federalist” ve “enternasyonalist” ana belirteçlerdir. Anarşizmin on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında Avrupa toplumsal hareketlerini etkilemesini anlayabilmek için, kavramı ve onun ilgili pratiklerini daha geniş bir kuvvet alanı içerisine yerleştirmek gerekir. Anarşizm, daha geniş bir on dokuzuncu yüzyıl geleneğinin bir parçasıdır: anarşizmin radikal federalist ve enternasyonalist cumhuriyetçilikle çok yakın ilişkisini dikkate almadan, anarşizmin kökenlerini bireysel biyografi veya daha genel toplumsal hareket düzeylerinde anlamak imkansız olur.
Bu siyasî akımları şekillendiren unsurlar, 1848 devrimleri, 1860′larda Almanya, İtalya ve İspanya’da yaşanan ulusal devrimlerin artçı etkileri, ve bu son iki ulusun cumhuriyetçilerinin Paris Komünü’nün sonuçlarıyla olan etkileşimleriydi. Federalist ve enternasyonalist cumhuriyetçilik geleneği yalnızca kıta Avrupasıyla sınırlı değildi. Britanya Çartist sonrası radikalizminin “istisnacı” [exceptionalist] vakasında bile, bu akımların kısa da olsa dikkate değer bir etkisi olmuş ve Britanyalı sendikacıları Birinci Enternasyonal’e yönlendirmiştir.11
ANARŞİZM, PAN-ULUSÇULUK VE YURTSEVERLİK: BİRİNCİ ENTERNASYONAL
Doğuşundan itibaren Enternasyonal (1864-1876) içerisinde anlaşmazlıklar vardı, ve ilk büyük çatışma anti-sosyalist Mazzini taraftarı ulusçular ile tüm diğer klikleri ―karşılıkçılar (Proudhon’un takipçileri), federalistler ve Marks’ın destekçileri― karşı karşıya getirdi. Aslında, Bakunin’in Marks ile ittifakı, Mazzini taraftarları ile daha ılımlı karşılıkçıların marjinalleştirilmeleri için önemli idi. Ancak, Marks ile Engels, büyük ve yekpare “tarihsel” devletlerin oluşturulmasını benimserken, Proudhon veya Bakunin’in etkisindeki federalistler ile Enternasyonalistler ise bölge, kanton ve komünü savunuyorlardı.
Proudhon’un ölümü takipçilerinin Enternasyonal içerisinde etkili olmasını engellemedi. Onun İspanya, İtalya ve tabii ki Fransa’daki nüfuzu, anarşizmin 1870′den sonraki yayılması için zemin hazırladı. Proudhon merkezileşmeye ve Jakobenizme karşı çıkmakla birlikte bölgesel yurtseverliği dışlamıyordu. Ancak onu bu yöne sevk eden şey neydi? Bazı tarihçiler Proudhon’un kökenleri ile onun Jakoben karşıtı federalizmi arasında bağlantılar kurmuştur.12 Franche Comté’li olan Proudhon, Fransa’ya görece kısa zaman önce (1690′lar) dahil edilen ve hâlâ Paris’e karşı belirgin bir düşmanlık besleyen bir bölgede doğmuştu. Keza, Fransa’nın yanıbaşındaki İsviçre’nin, özellikle 1848 iç savaşından ortaya çıkan İsviçre’nin, Proudhon’un federalist yurtseverliği için bir model oluşturduğu da öne sürülmüştür. Proudhon, merkezileşen İtalyan ve Alman ulusçularına karşı derin bir güvensizlik duyuyordu. Proudhon ile Mazzini birbirlerinden hiç hoşlanmazlardı. Yerel köylü ve zanaatkârların geleneklerini besleyen Alman ve İtalyan devletlerindeki zengin bölgesel geleneklere hayrandı. Ancak, bazı tarihçiler, federalist ve Jakoben karşıtı olsa da, Proudhon’un yine de bir Fransız federalisti ve Jakoben karşıtı olduğunu öne sürerler. Birleşmiş bir Almanya ve İtalya, Avrupa’nın güç dengesi içerisinde Fransa’nın hâkimiyetini tehdit ediyordu.13 Clemenceau’nun Jakoben karşıtı beklentisi gibi, Proudhon da Fransa’sının grandeur’unu [ihtişam] korumak amacıyla zayıf komşuları olmasını arzuluyordu.
Bakunin’in, İtalya ile İspanya’daki federalist cumhuriyetçilerin Birinci Enternasyonal’e kazandırılmasındaki rolü enine boyuna araştırılmıştır.14 Bakunin’in anarşizminin İtalyanlarla karşılaşması sonucunda ortaya çıktığı bugün açıktır.15 Mazzini ile ve daha dolaylı bir şekilde Garibaldi ile yaptığı tartışmalar, ve Risorgimento [İtalya’nın bütünleşmesini temsilen ‘Yeniden Diriliş’] kahramanı Carlo Pisacane’nin mirasının tartışmalı etkisi çok önemli adımlardı. 1860′ların öncesinde Bakunin, tüm niyet ve amaçlarıyla bir Pan-Slavcı idi. Kolektivist liberter bir sosyalist olması ancak 1860′larda İtalya’da gerçekleşir. Buna karşıt olarak, İspanya’da ise, yakın zamanda Bakuninci Enternasyonalizm’e yönelen İtalyan Cumhuriyetçileri, ilk İspanyol anarşistleri kuşağını ortaya çıkaracak olan kantoncu, federalist ve anaakım Cumhuriyetçiler arasındaki üç taraflı tartışmada katalizör işlevi gördüler.
PARİS KOMÜNÜ VE ENTERNASYONALİSTLERİN “YURTSEVER” KÖKENLERİ
1917 öncesinde, Avrupa Solu’nun büyük bir kesimi açısından, 1871 Paris Komünü ve 1886 Chicago Haymarket ayaklanması iki belirleyici an oldu. Ulusal temelli anarşist hareketleri doğuran enternasyonalizm iki imgeden kaynaklanmıştı: Komüncülerin şehitliği ve Chicago’lu anarşistlerin idam edilmesi.16 Bu imgeler, bu makalenin iki temasını aydınlatmaya hizmet eder. Böylece, Komün’ün devrimci, kendiliğinden yurtseverliği, anarşistler ve sendikalistler kuşağını (onların farkında olduğundan daha fazla ölçüde) cumhuriyetçi geleneğe yakınlaştırdı. Komün ile Birinci Enternasyonal, 1890′larda sendikalist stratejinin öncülüğünü yapan ve 1914 öncesinde sendikalist hareketin yılmaz neferleri haline gelen anarşistler için örgütsel işaretler olarak kullanıldı. Chicago’lu anarşistlerin sekiz saatlik iş günü mücadelesinden kaynaklanan Bir Mayıs’ın enternasyonalist sembolizmi, takip eden on yıllarda anarşist ve sosyalist siyasî kültürün belirleyici çizgisi oldu. 1890′larda, Avrupa’daki kanun ve nizam kuvvetlerinin çoğu Bir Mayıs’ı anarşist devrimci bir meydan okuma olarak değerlendiriyordu. Anarşistler ve radikal sosyalistler açısından ise, 1890′larda Bir Mayıs, endüstriyel varoşların burjuva şehir merkezlerine hâkim olduğu, uluslararası dayanışmanın bir günlük küresel genel grevi olarak görülüyordu. Ancak, Bir Mayıs, 1914′e gelindiğinde, sosyalist reformist ulusal bütünleşme stratejileri içerisine asimile olmasını yansıtacak şekilde, büyük emekçi taburlarının kararlı olmakla birlikte disiplinli, barışçıl bir kuvvet gösterisiyle kaslarını gerdikleri bir işçi bayramı haline gelmişti.17
Paris Komünü, ne Marksistlerin ne de anarşistlerin hâkimiyetindeydi.18 Harekete geçirici kuvveti, uluslararası bir devrimden ziyade, aşağılanmış Parisli kentli gururu ile Fransız yurtseverliğiydi: Prusyalılar ve onların Versailles’deki Fransız uşakları düşmandı. Ancak, Fransız yurtseverlik fısıltıları Enternasyonal’de dikkate alınmamış, böylece de, 1870′lerde ve 1880′lerde İspanyol anarşistlerinin kendilerini enternasyonal’in ulusal birimi [şubesi] değil de bölgesel birimi olarak adlandırmaları ölçüsünde, ulusal bir modelden ziyade uluslararası bir model öne çıkarılmıştı.19 Bununla birlikte, Paris Komünü’nün “anarşistler” tarafından yaygın “okunma şekli” ve Alman Karl Marks ile olan anlaşmazlık, farzolunan veya açık bir Alman karşıtı önyargıya (Proudhon ile Bakunin’de kaba anti-Semitizme) dönüştü. Böylece, otoriter Alman İmparatorluğu doğal uzantısını Marksist otoriter devletçi sosyalizmde buldu. Bu mantık Bakunin ve Kropotkin’in çalışmalarında açıkça görülür. Bu, Bakunin’in etkili eseri Devlet ve Anarşi’de bulunur, ve Kropotkin’in 1880′lerden 1914′e kadarki yazılarında tekrar tekrar ifade edilir.20 Aslında, 1914′de savaş patlak verdiğinde ve Kropotkin hararetle Müttefikleri desteklediğinde, İtalyan anarşisti Errico Malatesta Kropotkin’in “Alman-fobisi”nin savaştan önce anarşist çevrelerde gayet iyi bilindiğini, ancak Rus’un ününün şüphecileri sessizleştirdiğini öne sürmüştü.21
Irksal ve ulusal şablonculuk doğaldır ki sadece St. Imier Enternasyonali’nin anti-otoriter sesleriyle sınırlı değildi. Bakunin’in Marksist karşıtları, Genel Konsey’de Bakunin ve arkadaşlarını Çar’ın ajanları olmakla suçladılar. Gerek Bakunin gerekse daha sonraları Kropotkin Polonya’nın özgürlüğünü ve Rus İmparatorluğu’na karşı ayaklanmasını desteklemiş olsalar da, onlar Rusya’yı diğer Slav ulusların etrafında uyum içinde olacakları bir gövde kültür olarak tasavvur ediyorlardı.22 Bakunin, Slav proleteryası ile köylüsünün hiçbir zaman devlet tapıcısı olmadığını, Rus Devletinin bizzat Alman kamçısının bir ürünü olduğunu düşünüyordu. Ancak, Bakunin, Batı Avrupa’nın güney periferisinin yoksullarına olan beğenisiyle; İtalya ile İspanya’nın köylü, zanaatkâr ve işsiz öğrencilerinin devrimci potansiyelini methettiği biraz abartılı, “oryantalist” pasajlarıyla hatırlanır.23
Tüm bunlar, anarşizm hakkındaki standart tarih kitapları ile biyografilerden görece gayet iyi bilinmektedir. Bakunin ile Birinci Enternasyonal’in diğer önde gelen şahsiyetlerinin ırksal ve ulusal şablonlara başvurmaları tarihsel anlatının ayrılmaz bir parçasıdır: Bakunin, defalarca “Latinler” ile Slavlar arasında gönüllü bir yakınlık [elective affinity, diğer uluslarla karşılaştırıldığında bu iki ulus arasında özel bir yakınlaşma eğiliminin olması] teşhis eder. Ulusal veya “ırksal” aşağılamaların bu bilindik tarihi ve Proudhon ile Bakunin’in şok edici Semitizm karşıtı ağır hakaretleri sık sık dile getirilmiştir. Asıl çarpıcı olan şey ise anti-Marksist St. Imier Enternasyonali’nin bizzat ulusal veya “bölgesel” birimlerinde, tabanda benzer duyguların varlığına ilişkin kanıtların keşfedilmesidir. Anarşizme yönelen sürgün edilmiş bir Rus narodnik’i olan Kropotkin bunun en başta gelen örneğidir.
1870′lerde Enternasyonal, İspanya, İtalya ve Fransa’da (“Marksistler” ile “anarşistler” arasında) hiziplere bölünür ve kanun-dışı hale gelirken, engellenmeksizin gelişmesine izin verilen az sayıdaki toplumsal hareketlerden birisi de İsviçre Jura saat-imalâtçıları örgütüydü. Saat-imalâtı mesleğinin zanaatçılığa özgü mizacının Jura zanaatkârlarını Bakuninci liberter kolektivizmi desteklemeye yatkın kıldığı doğru olsa da, Mario Vuilleumier, bölgesel, etnik ve dinî kimliklerin onların siyasî bağlılıkları üzerinde nasıl ― belirleyici olmasa bile― önemli bir etkisi olduğunu göstermiştir.24 Bakuninci saat-imalâtçılarının en güçlü olduğu Chaux de Fonds, Almanca konuşulan komşu Bern kantonunun hâkimiyetine karşı çıkıyor ve keza eskiden Prusya idaresi altında olan Neuchâtel kantonunun otoriter geleneklerine içerliyordu. Chaux de Fonds’un radikal Protestanlığı lâik bir radikalizme dönüştü. Vuilleumier, ulusal Arbeiterbund [İşçilerin Birliği] ile olan anlaşmazlıklarında Juralı anarşistlerin, Bakunin’in Marksist ve “Alman otoriter” Enternasyonal’ine saldırırken kullandığı dile benzer bir dil kullandıklarını belirtir. Aslında, Rus anarşistinin dilini başka sözcüklerle ifade ediyor gibi gözükürler, ancak bunu kadim frankofon ademi merkeziyetçi örgütlenme ve bireysel sorumluluk geleneklerini vurgulayan yerel bir “muhalif” siyasî kültürle harmanlamışlardı.
Böylece, kantoncu ve federalist olan, ruhbanlık karşıtı veya muhalif Cumhuriyetçilik gelenekleri, İtalya, İspanya veya İsviçre’de, anti-Otoriter Enternasyonel’e uzanan bir köprü işlevi gördü. Enternasyonalizmin bu biçimi, hem Paris komününün imgesi, hem de Almanya ve “Alman sosyalizmi”ne karşı şüphe duymaya yatkın militan ve liderlerin örtük (ve açık) varsayımları üzerinde temellenmişti. Her ne kadar Üçüncü Cumhuriyet’in çirkin gerçekleri onların günün Fransa’sını sevmesine engel olsa da, yine de başka bir devrimci Fransa’nın yurtsever imgesi savaş öncesi dönemde Avrupalı anarşist ve sendikalistlerin zihinlerinin derinliklerinde yer etmeyi sürdürdü. Şimdi bu makalenin bir diğer temasına yöneleceğim: emek dayanışmasının bir aracı olarak enternasyonalizmin mantığı.
EMEK DAYANIŞMASI VE BİRİNCİ ENTERNASYONAL: ENTERNASYONALİZM VE KOZMOPOLİT EKONOMİ POLİTİK (DENGELİ OYUN ALANI 1)
Marks ile Bakunin, aslında Enternasyonal’in tamamı, Aydınlanma’nın, on dokuzuncu yüzyıl ekonomi politiğinin ve “ütopyacı sosyalizm”in mirasını paylaşıyordu. Böylece, “kamplar”ın her ikisi de, modern ticarî ve endüstriyel kapitalizmin iyi ya da kötü yeni bir küresel, kozmopolit düzen getireceğini öngören bir dizi varsayımı paylaşıyordu.25 Birinci Enternasyonal, gerek Paris Komünü ile olan belli belirsiz ilişkisinden, gerekse Komün’ün, vahşice bastırılmasının ardından, İspanya, Fransa veya İtalya’daki cumhuriyetçilerin Enternasyonalistlere dönüşmesine yardımcı olduğu şeklindeki imajından dolayı, burjuva Avrupa’sında kötü bir üne sahipti. Ancak, bir örgüt olarak Enternasyonal, Britanya Yeni Model Sendikacılarının Birinci Enternasyonal’e cezbedilmesi sayesinde sınırlı da olsa gerçek bir nüfuz edindi. Bazı Britanyalı sendikacıların, 1860′ların sonlarında ve 1870′lerin başlarında Londra ve başka yerlerde canlı bir sağlam zemine sahip olan radikal cumhuriyetçi ve Komüncü dayanışma kültüründen etkilendikleri doğru olabilir. Daha baskın bir cazibe noktası ise, Birinci Enternasyonal’in ucuz anakıta emeğinin Britanyalı işçilerin yüksek ücretlerini düşürmesini engellemekte faydalı olmasıydı26 Marcel van der Linden, Britanya modeli sendikacıların, kendi modern endüstriyel örgütlenme biçiminin üstünlüğünü güvenceye almak için uluslararası işbirliğine nasıl ihtiyaçları olduğunu göstermiştir.27 Britanyalılar, anakıta emek piyasaları üzerinde kontrol olmazsa, Belçika veya Fransa’dan ithal edilecek ucuz ve nitelikli emeğin kendi yüksek ücretlerini düşüreceğini hissediyorlardı. Ancak, Britanya’daki nitelikli işçi sınıfının siyasî ve ekonomik hakları en azından bir kuşak boyunca güvence altına alındıktan; kuzey-merkez Avrupa’daki hızlı endüstriyelleşme, işçi sınıfının siyasî olarak daha iyi eklemlenmiş bir kesimi açısından Britanya’dakine paralel iyice eklemlenmiş ve korunan ulusal emek piyasalarının gelişmesine yol açtıktan sonra, bu tür enternasyonalizmin sesi kesildi ve yerini ulusal bütünleşme [entegrasyon] siyaseti aldı.28 Böylece, oyun alanını dengelemek için Britanyalı sendikacıların artık enternasyonalist stratejilere başvurmasına gerek kalmamıştı.
İKİNCİ ENTERNASYONAL DÖNEMİNDE ANARŞİZM VE SENDİKALİST ENTERNASYONALİZM
1889′dan sonra, ulusal ve parlamenter sosyalist partilerden meydana gelen İkinci Enternasyonal, anarşistleri ilk önce marjinalleştirdi ve en sonunda da 1896′da ihraç etti.29 Her ne kadar anarşistler anti-otoriter Enternasyonali yeniden canlandırmak için 1907′de Amsterdam’da bir toplantı çağrısı yapsalar da (“Marksist” Birinci Enternasyonal, Amerikan sosyalist hareketi üzerinde bir takım etkilerinin olacağı ABD’ye gönderilmişti), bu ancak anarşistler arası bir yazışma topluluğuna yol açabildi.30 Ancak, anarşistler büyüyen küresel sendikalist hareket içerisinde seslerini duyurdular.
Sendikalistler 1913′e gelene kadar kendi Enternasyonal’lerini oluşturmadılar.31 Birinci Dünya Savaşı öncesindeki faaliyetleri hakkında söylenecek pek bir şey yoktur, çünkü Avrupa’nın en büyük ve en etkili sendikalist sendika federasyonu olan Fransız CGT’si Sendikalist Enternasyonal’e katılmayı reddetmiş ve pragmatik nedenlerden ötürü daha ılımlı olan Berlin merkezli ISNTUC (International Secretariat of National Trade Union Centres, [Ulusal Sendika Merkezleri Uluslararası Sekretereryası]) içerisinde kalmaya karar vermişti.32 Bu nedenle, 1914 öncesi sendikalist (ve anarşist) enternasyonalizminin iki yönünü incelemeliyiz: göç ve küresel radikalizm; yani 1860′ların kozmopolitliğinin yeniden doğuşunu, ve Avrupa’da bunu zayıflatan CGT ile Alman Hür Sendikaları [German Free Trade Unions] arasında ortaya çıkan ulusal gerilimleri. Bu olayların her ikisi de, anarşist veya sendikalist enternasyonalizmin ulusal ve küresel arenalarda karşı karşıya kaldığı çözümsüz bilmecelerin birer örneğidir. Avrupa’nın diğer ulus-devletleri de Britanya’nın peşinden giderek, enternasyonal dayanışmanın sürdürülmesi potansiyelini zayıflatan kendi özgün ulusal bütünleşme politikalarını takip ettiler. Emperyal güç siyasetinin gidişatı belirlediği, ulus-devletlerden oluşan küresel sistem, siyasî veya toplumsal dayanışmayı, yani yeni bir kozmopolitliği geliştirmeyi amaçlayan dengeli oyun alanının sürdürülmesini zorlaştırdı.
Yine de, Belle Epoque [Güzel Çağ] süresince dünya ekonomisi içerisinde sermaye ve emeğin küreselleşmesinin teşvikiyle, 1860′ların koşulları kısa bir süreliğine de olsa geri döndü. Anarşistler ve sendikalistler, uluslararası anti-militarizm ile endüstriyel sendika örgütlenmesinin ―başta İtalyanlar, İspanyollar, Ruslar, İskandinavlar, Britanyalılar, İrlandalılar ve İbranice konuşan Yahudiler olmak üzere― yeni bir hareketli emekçi proletaryası, nakliye işçileri ve bazı nitelikli zanaatkârlar tarafından yayıldığı markasız [generic, belli bir grup veya ideolojinin hâkimiyetinde olmayan] bir uluslararası hareket içerisinde önemli bir rol üstlendiler.33 Bunlar, Avrupa, Kuzey-Güney Amerika ve Britanya İmparatorluğu’nun sözümona “beyaz” Dominyonları arasındaki çok büyük boyutlara varan emek göçünün bir parçasıydı. Küresel ekonomi genelinde bir dizi uluslararası grev dalgasının kabarıp, 1905 Rus Devrimi ile 1911-1914 arasındaki dönemde toplaştığı sırada, bu emek göçü de en yüksek noktasına varmıştı. Britanya İmparatorluğu’nun parçaları ile Dominyonlarda, bu sendikalizm beyaz adamın uluslararası dayanışma hareketiydi. Ancak, IWW, Güney Afrika’da ve zaman zaman da Avusturalya’da bütünleşmiş sendikalar oluşturmaya teşebbüs etti. Amerikalı IWW örgütçüleri, ırklar arası dayanışmaya yönelik çabalarından ötürü Güney’de linç edildiler.34 Öte yandan, bazı İtalyan sendikalistleri, New York ve Brezilya’da bir süre yaşamalarının ardından retoriklerinde fark edilir bir ulusçu bakış açısıyla İtalya’ya geri döndüler. Aslında, onların saflarında ulusal kimlik ancak gittikleri ülkelerde “İtalyanlar” olarak etiketlendikleri zaman keşfedilmiş olabilir.35
DENGELİ OYUN ALANI 2: FRANSIZ-ALMAN DAYANIŞMASININ MANTIĞI, 1900-1914
CGT’nin 1914′den önceki tarihi iki döneme ayrılabilir.36 Yaklaşık 1909′a kadar olan ilk dönemde, CGT Bourses du Travail’den [Emek Borsası] yetişen anarşist bir çevrenin hâkimiyeti altındaydı. Bu dönem boyunca, liderliğin anti-militarizmi Fransız ordusuna duyulan güveni sarsarak onu çökertme maksimalist hedefine yönelmişti. Bu kampanyanın CGT saflarındaki (sou du soldat) popülaritesi Fransız işçi sınıfının anti-ulusal duyarlılığından çok, grevlere karşı yapılan askeri müdahalelere duyduğu nefretten kaynaklanıyordu. 1909′dan sonra, CGT tarihinin ikinci evresinde, anarşistler, metal işçilerinin anarşistlerin hâkimiyetindeki Bourses du Travail’in geleneksel zanaat tipi mesleklerine baskın hale gelmesini temsil eden Alphonse Merrheim gibi yeni radikal reformistler kuşağı tarafından bir kenara itildiler.37 Merrheim’in endüstriyel sendikacılık modeli Alman uygulamalarına oldukça yakındı. Merrheim radikal bir reformistti ve toplumsal devrimi geliştirmeyi değil, işçiler adına daha fazla pazarlık yapma gücü kazanmayı amaçlayan endüstriyel sendikacılık tekniklerini kullandı. Merrheim, zayıf ve ideolojik açıdan giderek bölünen CGT’nin üstesinden gelmek amacıyla uluslararası düzeyde ISNTUC’u kullanmaya çalışıyordu. Merrheim, Fransız emek hareketininin Avrupa emek piyasasında belirleyici bir denge unsuru haline gelmesini, ve böylece de Almanlara daha çekici gözükmesini istiyordu. Görece iyi ücret alan ve korunan Britanya sendika hareketi 1900′lerde oyun alanını sınırlayan çizgiler içerisinde kalmaktan mutluyken, bu oldukça kolaylaşmıştı. Ancak, amacını gerçekleştirmesi için Merrheim’ın SPD ile ve daha da önemlisi Hür Sendikalar ile işe yarar bir uzlaşmaya varması gerekiyordu.
Alman sendikacılarının konumu pek çok açıdan Britanya Yeni Model sendikacılarının 1860′lardaki konumuna benzerdi. Kıta Avrupasındaki en ileri endüstriyel ekonomiye, en zengin ve örgütlü sendika örgütlenmelerine sahip olan Almanlar, Avrupa emek piyalarında oyun alanını dengelemek ve işverenlerin komşu ülkelerden gelen örgütsüz grev-kırıcıları kullanmasını engellemek için ISNTUC’u kullanmak istiyorlardı.38 Kısacası, Batı Avrupa genelinde benzer sendikal yoğunluk düzeyleri ve benzer türde endüstriyel ilişkiler arzuluyorlardı. Bu açıdan, Britanya’nın 1860′larda Fransız işçilerini desteklemesine benzer bir şekilde, Almanlar da kendi pragmatik programlarını başarmak amacıyla uluslararası dayanışmayı desteklediler. Örneğin, 1912-13′de, büyük Alman metal işçileri sendikası, İtalyan meslekdaşlarının ücret düzeylerini yükseltmek amacıyla FIOM (sosyalist metal işçileri federasyonu) öncülüğünde düzenledikleri grevi ve İtalyan “Merrheim”i Bruno Buozzi’yi desteklemek için önemli miktardaki fonlarını kullandı.39
Merrheim ve CGT’nin diğer liderleri, Fransız anti-militarizminin devrimci retoriğini yumuşattılar. CGT, Almanya’da imkansız olan ve Hür Sendikalar liderlerinin büyük şüpheyle yaklaştıkları maksimalist anti-militarizmden uzaklaşarak, askere alınmış Fransız askerinin içinde bulunduğu koşulların iyileştirilmesine yönelik, esasen reformist olan bir kampanyaya yöneldi.40
Ancak, Fransızlar ile Almanlar birbirlerine yakınlaşırken dahi aralarındaki iletişim sorunları devam etti. Emperyal ordunun herhangi bir şekilde reforme edilmesine yönelik kampanya yapmak Alman sendikacıları açısından fazlasıyla zordu ve ―Howorth’un gösterdiği üzere― otoriter Alman sosyalisti imajı 1909 öncesinin anarşist liderliğinden 1909 sonrasının reformcularına aktarılmıştı.41 Her iki hareketin “enter-nasyonalizm”i de, diyordu Callahan, her birinin ulusal sol-kanat siyasî kültürlerinin (Alman enternasyonalizmi ile Fransız devrimci mirasının) derin yapısına dayanan, karşılıklı olarak birbirlerini dışarlayan zımnî ilk öncüller içerisinde şekillenmişti.42 Uluslararası dayanışma toplantılarında düet yaptıklarında ortaya kakafoni çıkıyordu. Böylece, Fransız anarşist militanı Yvetot, 1911′de, Berlin’de Alman sendikacıları önünde anti-militarist bir konuşma yaparken az kaldı tutuklanıyordu. Alman ev sahipleri onu ülke dışına kaçırmak zorunda kalmış, Yvetot Fransa’ya dönmesinin ardından “Almanya’dan sınırdışı edilen ben, Fransa’ya geri döndüm, Salut à ma patrie!” diye biten bir makale yazmıştı.43
1914′de savaş patladığında, CGT ile çoğu önde gelen anarşistin kendi uluslarını desteklemesi olgusu büyük bir sürpriz olarak görülmemelidir. Eşzamanlı genel grevler, liberterler ve hatta İkinci Enternasyonal’in sosyalistleri için olanaksız bir hayaldi. Ağustos ve Eylül 1914′de Paris düşmenin eşiğindeydi ve 1870-1871′in anıları yeniden canlandı. Örneğin, Batı Cephesi’nde ilk Marne Muharebesi’nin patla sonuçlanmasına gelinceye kadar, önemli sayıda İtalyan anarşisti yeni garibaldini bölüklerinde savaşa gönüllü katılmıştı. Bu bölükler, Paris Komünü’nün, Yeni Kaledonya ceza kampları ile İtalya hapishanelerinin yarı-anarşist sovversivo [devirmeyi tasarlayan] kahramanı Amilcare Cipriani (eski bir garibaldino) tarafından örgütlenmişti. Bizzat İtalya’da, anarşistlerden, sendikalistlerden, Cumhuriyetçilerden ve Benito Mussolini’nin önderliğindeki muhalif sosyalistlerden oluşan gürültücü gruplar askeri müdahale için, Habsburgların ellerindeki toprakların geri alınması amacıyla dördüncü Risorgimento savaşı için bastırıyorlardı.44 Ve devrimci ve liberter Fransa’nın ruhu çağırılır, Paris Komünü yeniden hatırlanır: kırk yıldan daha fazla bir süre boyunca anarşist enternasyonalizme esin kaynağı olan model şimdi Dünya Savaşına çavuş devşiriyordu.
DENGELİ OYUN ALANI 3: LİBERTER ENTERNASYONALİZM VE BOLŞEVİKLER, 1914-1921
1915-1916′daki askeri karşılıklı kilitlenmeye gelinceye kadar, Avrupa’daki çoğu anarşist fikirlerini kendine saklamıştı. Anarşist uluslararası örgütlenmeler daima İkinci Enternasyonal’den zayıf olmuştu. 1914′den önce hızla gelişen, ancak büyük küresel emek göçlerinin kesilmesiyle birlikte kuruyan uluslararası sendikalist kültürün koruyucu boyasının [colouration] yokluğunda daha da zayıfladılar. Bununla birlikte, 1916-1917 yılları, savaş öncesi dünyada var olan siyasî açıdan sekter ve ulusal olan bölünmeleri aşacak yeni bir savaş karşıtı Enternasyonal’in habercisi gibi gözüken radikal bir ağın ortaya çıkmasına tanıklık etti. Anarşistler, sendikalistler ve sosyalistler kanlı pat durumuna karşı koymakta yeni bir birlik olasılığı keşfettiler.45 Bu ağ, İtalyan savaş karşıtı USI’yi ve Fransız sendikalist dergisi La Vie Ouvrière’yi, Merrheim çevresindeki métallos’u ve IWW’nin unsurlarını, Britanya’daki çeşitli önemsiz işçi temsilcisi hareketlerini ve hatta Berlin ile orta Avrupa’nın diğer yerlerindeki işçi temsilcilerini kapsıyordu. Bu ağ aynı zamanda Zimmerwald ve Kienthal hareketlerine yakın olan pasifistler ve sosyalistler tarafından destekleniyor, daha radikal ve şüpheci olan Rus Bolşeviklerince de teşvik ediliyordu.
Kropotkinle birlikte Müttefik ülkelerdeki onbeş tanınmış anarşist ve sendikalist, görüşmeler yoluyla varılacak bir barışa karşı çıkan ve Emperyal Almanya’nın tamamen bozguna uğratılmasını destekleyen bir manifestoyu 1916′da imzaladıklarında, Malatesta Avrupa çapındaki savaş karşıtı anarşistleri harekete geçirdi.46 Hatta itibarını kaybetmiş İkinci Enternasyonal’in yerini alabilecek yeni bir enternasyonal (La Mondiale [Alemşümul]) önerisinde bulundu. Ancak, 1916-1917 yıllarının radikalizmi, Lenin ve hükümetinin 1918′de ayrı bir barış anlaşması imzalamasıyla küllenmeye terk edildi.47 Artık Almanlar dikkatlerini Fransız ve İtalyan cephelerine çevirebilirlerdi. Batı Cephesinde Alman birlikleri 1918 baharının sonuna doğru neredeyse Paris’e varmışlardı, ve daha radikal olan métallos bile ulusal dava için harekete geçmiş veya sessizliğin sağgörüsünü keşfetmişti. İtalya’da, Turin’deki savaş karşıtı ayaklanmanın bastırılmasının, 1917 yazı ile güzünde Caporetto’da yaşanan hezimetin ardından, savaş karşıtı liberter solun büyük bir kısmı ya hapse atılmış, ya yurt içinde sürgüne gönderilmiş ya da ulusal davaya katılmıştı.48 1860′larda ve savaş öncesi dönemde işleyen dengeli oyun alanı mantığı Büyük Savaş’ın trajik şiddeti sırasında geri dönmüştü.
Bolşevik rejimin ilk birkaç yılında, çoğu anarşist ve sendikalist “sovyetizm”i bir tür Rus enternasyonalist doğrudan eylemi olarak görmüştü. Lenin aktif bir şekilde “Latin” anarşistleriyle, batı Avrupalı sendikalistlerle ve Amerikan sendikalistleri/endüstriyel sendikacılarıyla flört ediyordu.49 Ancak, Yirmi-Bir Nokta’nın yayınlanması, Sendikalist Enternasyonal ile Kızıl Sendikalar Enternasyonali arasında ters giden görüşmeler flört dönemini sona erdirdi. Örneğin, Malatesta ilk önce Bolşevikleri kendi Mondiale’sine dahil etti, ancak diktatörlük ile Devlet’in anlamının tam olarak farkına vardığı zaman çoğu anarşist gibi hızla eleştirel bir tavır takındı.50 Ve, Rus dış siyasetinin bir aracı olmasından ötürü Komintern’e de saldırıldı. İsveçli sendikalist Albert Jensen bunu belki de ilk fark edenlerdendi, ancak İspanyol CNT’sinin önde gelen şahsiyetleri ile Alfred Rosmer ve Pierre Monatte gibi 1920′lerin eski tüfek Fransız sendikalistleri çok geçmeden ona katılacaktı.51
Bolşevikler iki-yönlü bir strateji izlediler. 1917′deki Şubat Rus Devriminden sonra Avrupa’da belirgin bir şekilde büyüyen ulusötesi radikal dayanışma, Bolşeviklerin bir yıl geçmeden devlet iktidarını korumak amacıyla ayrı bir barış anlaşması imzalaması sonucu yarıda kesildi. Öte yandan, Bolşevikler, 1917-1921′in ulusötesi radikalizmini, çok geçmeden Çarlık İmparatorluğu’nun yıkıntıları üzerine inşa edilen yeni Devlet’in dış siyasetini güçlendirmekten başka bir şey yapmayacak olan Üçüncü Enternasyonal’e aktardılar. Eski tüfek anarşistler ve sendikalistler ya bu yeni gerçekliği çoşkuyla karşılayarak liberter olmayı bıraktılar veyahut da belirsizliği seçtiler. İstisnaî İspanya vakası haricinde, Fransa, İtalya ve Almanya’daki bir sonraki, potansiyel anarşist ve sendikalistler kuşağı Sovyetler Birliğine yöneldi. Bu kuşak için Sovyetler Birliği işçilerin anavatanı haline gelmişti. Sendikalist ütopya Seine’de değil Volga’da gerçekleşmişti.
SONUÇ: DENGELİ OYUN ALANLARININ MANTIĞI
Anarşistler, Birinci Dünya Savaşı öncesinde, daha geniş sendikalist harekete dahil oldukları zaman en büyük başarılarını elde ettiler. Ancak, sendikalizm (anarko-sendikalizm bile) ekonomik zorunluluklara itaat etmek zorundaydı. Bu ise, militanları ve liderleri daha geniş olan enternasyonalizm ideolojisi ile üyelerinin ihtiyaçlarını dengelemeye zorladı. Böylece, 1860′ların Britanya Modeli Sendikacıları ve 1900′lerin Alman ılımlı sosyalist sendikacıları büyük taburları meydana getirdiler. 1860′larda Enternasyonalistler ve 1900′lerde sendikalistler pragmatik bir oyun oynamak zorundaydılar. Endüstriyelleşmiş İngiltere veya Almanya ile, zanaat tipi ve endüstriyelleşmekte olan Fransa ve güney Avrupa arasındaki uygunsuz endüstriyel gelişme ve sendikal yoğunluk eşleşmelerinden ötürü, her iki durumda da anlaşmalar sınırlıydı.
Kozmopolit enternasyonalizm, sermayenin ve proletaryanın küreselleşmesine dayanıyordu. Ancak, bölgesel veya küresel emek piyasalarının eşitsizliği bu kozmopolitliğin yavaş yavaş altını oydu: emek giderek ulus-devlet tarafından düzenlendi. Ulus-devletler dünyası, çatısı altında mutlu ve mesut bir şekilde yaşayabilen sosyalistlerin aksine, anarşistlerle sendikalistlerin ellerini kollarını bağladı. Her ne kadar bu başka bir çalışmayı gerektirse de, İspanyol anarşizminin, hareketin tam da gücünün doruğuna ulaştığı bir dönemde, İç Savaş sırasındaki hızla gerilemesi vurgulanmaya değer bir noktadır.53 Anarşistlerin, yabancı bir hami olmadan, Almanlar ve İtalyanlar tarafından isyancılara sağlanan savaş teçhizatı ve askeri destek karşısında galip gelmesi imkansızdı, ancak ne Fransızlar ne de Ruslar anarşistlere silah satacaktı. Bunların elde edilmesi için anarşistler Cumhuriyetçilere, sosyalistlere ve komünistlere bel bağladılar. Ulus-devletler dünyasında, anarşistler ve sendikalistler, dostlarına yardım etmek amacıyla İspanyol iç savaşına müdahale eden ulus-devletlerle asla boy ölçüşemezlerdi. 1913′de kurulan Sendikalist Enternasyonal savaş ve Rus devrimi sırasında ayakta kalmış, ancak 1920′lere gelindiğinde tüm önemini yitirmişti. Faşizm, Nazizm, Cumhuriyetçi İspanya’nın yenilgisi ve Güney Amerika’daki otoriter diktatörlükler alternatif bir sendikalist siyaseti veya kültürü yok etti. 1939′da, Birinci Enternasyonal’in mirası ve Sendikalizm artık birer tarihi yadigâr olmuştu.53
Çeviri: ANARŞİST BAKIŞ
Kaynak: “Anarchism, Internationalism and Nationalism in Europe, 1860-1939″, Australian Journal of Politics and History, Cilt 50, Sayı 3, 2004, 330-342.
Notlar:
*Goldsmith Koleji, Londra Üniversitesi.
1. Bu açıdan, anarşizmin genel tarihlerinin çoğunun kullandığı dönemselleştirmeden büyük bir ölçüde sapmıyorum. Bunların yazarları, klasik Yunan’da, antik Çin’de, ortaçağ Avrupa’sı veya İngiliz İç Savaşı’nda muhtelif anarşist düşünceler ve anarşist türden toplumsal hareketler tespit edebilirler, ancak anarşizmin, kendisinin bilincinde olan bir ideoloji olarak, on dokuzuncu yüzyılın bir ürünü olduğunu ileri sürerler. Anarşist siyasî düşüncenin en önemli nitelikleri devlet karşıtlığı, mükemmelliyetçiliği ve bilimciliğidir [scientism]. Bir ideoloji olarak anarşizm, Rousseau ve Comte’nin Godwin, Proudhon, Bakunin ve Kropotkin’in gözlükleri aracılığıyla toptan bir yeniden gözden geçirilmesidir: Fransız devriminin artçı sarsıntıları ile endüstriyelleşmenin birleşik ve eşitsiz ilerleyişi. Bu nedenle, yirminci yüzyılın başlarında Çinli ve Japon radikaller, bir diğer Avrupa ideolojisi olarak anarşizmin cazibesine kapılmışlardır ―her ne kadar bazı tarihçiler onların bunu kendi kültürlerinin kültürel ve dinî bağlamları içerisinde yeniden formüle ettiklerini iddia etseler de. 1945′den önce anarşizmin asıl tabanını meydana getiren toplumsal sınıflar kesinlikle “klasik dönem”dekilerden farklıydı. Köylüler, zanaatkârlar, hareketli nitelikli ve niteliksiz işçiler, hareketin entelektüellerine ve eğitimli orta sınıflarına göre daha baskındı. Hareket, 1945′den sonra ise, ağırlıklı olarak fazlasıyla genişleyen eğitimli orta sınıflardan ve muhalif aydınlardan oluşuyordu. Her ne kadar 1945 sonrası anarşizminin temaları “klasik anarşist” düşünürlerin düşüncelerinde ve on dokuzuncu yüzyılın sonu ile yirminci yüzyılın başındaki öncü ütopyacı deneyimlerde bulunabilse de, endüstriyel ve tarımsal anarşizmin yerini post-materyalist ve post-modern anarşizm aldı.
Anarşizm standart açıklamaları şunlardır: D. Guérin, Anarchism (New York, 1970); J. Joll, The Anarchists, ikinci baskı (Cambridge, Mass, 1980); G. Woodcock, Anarchism: A History of Libertarian Ideas (Harmondswoth, 1990); P. Marshall, Demanding the Impossible: A History of Anarchism, (Londra, 1993); ve M. Nettlau, A Short History of Anarchism (Londra, 1996). Modern anarşist ideolojinin kökenlerinin iyi bir analizi için bakınız, G. Crowder, Classical Anarchism. The Political Thought of Godwin, Proudhon, Bakunin and Kropotkin (Oxford, 1991). 1945 öncesi ve sonrası anarşizmler arasındaki farkları Encarta Encyclopedia’nın (Websters International, Microsoft Encarta, Londra, 2004) “Anarşizm” maddesinde tartıştım. Yirminci yüzyılın sonlarında Britanya’daki Yeni Toplumsal Hareketler’deki anarşizmin iyi bir incelemesi için bakınız, G. McKay, Senseless Acts of Beauty: Cultures of Resistance since the Sixties (Londra, 1996). Anarşizm ile modernizmin ilişkisi hakkındaki devasa yazının örnekleri için bakınız, J.U. Halperin, Felix Fénéon: Aesthete and Anarchist in Fin-de-Siècle Paris (New Haven, 1988); P. Leighten, Re-Ordering the Universe, Picasso and Anarchism (Princeton, 1989); R.D. Sonn, Anarchism and Cultural Politics in Fin de Siècle France (Lincoln, 1989); M. Löwy, Redemption and Utopia (Londra, 1992); J.G. Hutton, Neo-Impressionism and the Search for Solid Ground. Art, Science and Anarchism in Fin-de-Siècle France (Baton Rouge, 1994); G. Berghaus, Futurism and Politics. Between Anarchist Rebellion and Fascist Reaction (Providence, 1996); S. Whimster (ed.), Max Weber and the Culture of Anarchy (Basingstoke, 1998); D. Goodway (ed.), Herbert Read Revisited (Liverpool, 1998); R. Porter, Film and the Anarchist Imagination, (Londra, 1999); D. Sweetman, Explosive Acts: Toulouse-Lautrec. Oscar Wilde and Felix Fénéon and the Art of Anarchy of the Fin de Siècle (New York, 1999); D. Kadler, Mosaic Modernism: Anarchism, Pragmatism, Culture (Baltimore, 2000); A. Antliff, Anarchist Modernism. Art, Politics, and the First American Avant Garde (Chicago, 2001).
2. Anarşizm ve ulusçuluk arasındaki ilişkinin bir değerlendirmesi için bakınız, E. Cahm ve V.C. Fišera (ed.), Socialism and Nationalism (Nottingham, 1978-1980), Cilt 1-3; M. Forman, Nationalism and the International Labor Movement. The Idea of Nation in Socialist and Anarchist Theory (University Park, 1998). İşçi hareketlerinin oluşturulması konusunda bakınız, M. van der Linden ve J. Rojahn (ed.), The Formation of Labour Movements, 1870-1914: An International Perspective, Cilt 1 (Leiden, 1990). Ulusçuluk, etnisite ve emek arasındaki ilişkiler hakkında mükemmel bir değerlendirme için bakınız, S. Berger ve A. Smith (ed.), Nationalism, Labour and Ethnicity, 1870-1939 (Manchester, 1999).
3. Klasik incelemeler şunlardır: G. Haupt, Socialism and the Great War: The Collapse of the Second International (Oxford, 1972); J. Joll, The Second International 1889-1914 (Londra, ikinci baskı, 1974). Avrupa sosyalizmine ilişkin mükemmel değerlendirmeler için bakınız, D. Sassoon, One Hundred Years of Socialism: The Westerm European Left in the Twientieth Century (Londra, 1996); G. Eley, Forging Democracy. The History of the Left in Europe, 1850-2000 (Oxford, 2002).
4. “Italian and Spanish anarchism compared: Nation, region and patriotism, 1860-1945″, yayınlanacak.
5. “Popular anti-Semitism and French anarchism: 1880’s to 1900s”, yayınlanacak.
6. “The Makhnovschina, Ukranian nationalism and the Russian Civil War, 1918-1921″, yayınlanacak.
7. “Gustav Landauer and Rudolf Rocker: National Identity, Ethnicity and Anarchism”, yayınlanacak.
8. E. Hobsbawn, “The Fortunes of Marx’s and Engels’ Writings”, E. Hobsbawn (ed.), History of Marxism, Cilt 1, Marxism in Marx’s Day içerisinde; F. Andreucci, “The Diffusion of Marxism in Italy during the Ninetienth Century”, R. Samuel ve G. Stedman Jones (ed.), Culture, Identity and Politics. Essays for Eric Hobsbawn (Londra, 1983) içerisinde; F. Andreucci, Il marxismo collectivo. Socialismo, marxismo e circolazione delle idee dalla second alla terza internazionale (Milano, 1986).
9. C. Levy, “Introduction: Historical and Theoretical Themes”, C. Levy (ed.), Socialism and the Intelligentsia, 1880-1914 (Londra, 1983) içerisinde, s. 8-10.
10. D. Stafford, From Anarchism to Reformism: A Study of Political Activities of Paul Brousse 1870-90 (Londra, 1971); C. Cahm, Kropotkin and the Rise of Revolutionary Anarchism, 1872-86 (Cambridge, 1989); G. Esenwein, Anarchist Ideology and the Working-Class Movement in Spain, 1868-1898 (Berkeley, 1989); K.S. Vincent, Between Marxism and Anarchism: Benoît Malon and French Reformist Socialism (Berkeley, 1992); N. Pernicone, Italian Anarchism, 1864-92 (Princeton, 1993).
11. M. Finn, After Chartism: Class and Nation in English Radical Politics (Cambridge, 1993).
12. K.S. Vincent, P.J. Proudhon and the Rise of French Republican Socialism (Oxford, 1984), s. 109-114.
13. P. Thomas, Karl Marx and the Anarchists (Londra, 1980), s. 186, 271.
14. Esenwein, Anarchist Ideology, s. 22-34; Pernicone, Italian Anarchism, s. 11-56.
15. T.R. Ravindranathan, Bakunin and the Italians (Montreal, 1986), s. 57-71.
16. P. Avrich, The Haymarket Tragedy (Princeton, 1984); B. Nelson, Beyond the Martyrs. A Social History of Chicago’s Anarchists 1870-1900 (New Brunswick, NJ, 1988).
17. E. Civolani, L’ anarchismo dopo la Comune. I casi italiano e spagnolo (Milan, 1981); M. Antonioli, Vieni o Maggio: Aspetti del Primo Maggio in Italia traa Ottocento e Novecento (Milan, 1988); M. Antonioli, “Bakunin tra sindacalismo rivoluzionairo e anarchismo”, M. Antonioli, Azione diretta e organizzazione operaia. Sindacalismo rivoluzionario e anarchismo tra la fine del’Ottocento e il fascismo (Manduria-Bari-Rome, 1990) içerisinde; G. Manfredonia, “Pour ou contre la République?: Les anarchistes françeises et la tradition republicaine, 1848-1914″, Les anarchistes et la révolution française (Paris, 1990) içerisinde; J. Jennings, “Syndicalism and the French Revolution”, Journal of Contemporary History, Cilt 27 (1992), s. 43-65. Anarşist alt-kültür için bakınız, S. Gemie, “Counter-Community: An Aspect of Anarchist Political Culture”, Journal of Contemporary History, Cilt 29 (1994), s. 349-67.
18. R. Tombs, The Paris Commune of 1871 (Londra, 1999).
19. J.M. Smyth, “Left Responses to Nationalism in Spain: Federal Republicanism, Anarcho-Collectivism and the Marxist Parties”, Cahm ve Fišera, Socialism and Nationalism içerisinde, Cilt III, s. 19.
20. İyi değerlendirmeler için bakınız, J.C. Cahm, “Bakunin”, Cahm ve Fisera, Socialism and Nationalism içerisinde, Cilt I, s. 33-49; J.C. Cahm, a.e. içerisinde, Cilt III, s. 50-68; editörlüğünü Marshall Shatz’ın yaptığı Statism and Anarchism’e bakınız (Cambridge, 1990).
21. Malatesta, “Pietro Kropotkin ― Ricordi e critiche di un vecchio amico”, Studi sociali, 15 Nisan 1931, Movimento Anarchico Italiano içerisinde (ed.), Errico Malatesta. Pensiero e Volontà (Carrara, 1975), s. 368-79.
22. Forman, Nationalism and the International Labour Movement, s. 22-40.
23. Joll, The Anarchists, s. 75.
24. M. Vuilleumier, Horlogers de l’anarchisme: émergence d’un mouvement: la Fédération jurassienne (Lozan, 1988).
25. G. Claeys, “Reciprocal Dependence, Virtue and Progress: Some Sources of Early Socialist Cosmopolitanism and Internationalism in Britain 1750-1850″, F. van Holthoon ve M. van der Linden (ed.), Internationalism in the Labour Movement 1830-1940 içerisinde, Cilt I (Leiden, 1988).
26. R. Harrison, Before the Socialists: Studies in Labour and Politics, 1862-1881 (Londra, 1965).
27. M. van der Linden, “The Rise and Fall of the First International: An Interpretation”, van Holthoon ve van der Linden, Internationalism in the Labour Movement içerisinde.
28. M. van der Linden, “The National Integration of European Working Classes, 1870-1914. Exploring the Causal Configuration”, International Review of Social History, Cilt 33 (1988), s. 285-311.
29. O güne ait canlı bir değerlendirme için bakınız, A. Hamon, Le socialisme and le Congrès de Londres (Paris, Stock, 1897).
30. 1907 Anarşist kongresi için bakınız, M. Antonioli (ed.), Dibattito sul sindacalismo. Atti del Congresso Internazionale Anarchico di Amsterdam (1907) (Floransa, 1978).
31. W. Thorpe, ‘The Workers Themselves’: Revolutionary Syndicalism and Industrial Labour, 1913-1923 (Dordrecht, 1989), Bölüm 1-2.
32. S. Milner, “The International Labour Movement and the Limits of Internationalism: The International Secretariat of National Trade Union Centres, 1901-1913″, International Review of Social History, Cilt 33 (1988), s. 1-24.
33. Değerlendirmeler için, bakınız, M. van der Linden ve W. Thorpe (ed.), Revolutionary Syndicalism: An International Perspective (Aldershot, 1990); M. van der Linden, “Second Thoughts on Revolutionary Syndicalism”, Labour History Review, Cilt 63, 2 (1998), s. 182-196. Sendikalizmi Avrupa’daki daha geniş işçi sınıfı hareketleri içerisine yerleştirmeye yönelik cüretli bir girişim için bakınız, M. Mann, “Sources of Variations in Working-Class Movements in Twientieth Century Europe”, New Left Review, 212 (Temmuz/Ağustos, 1995), s. 14-54. Yirminci yüzyılın başlarındaki grev dalgaları için bakınız, F. Boll, “International Strike Waves: A Critical Assessment”, W.J. Mommsen ve H.-G. Husung (ed.), The Development of Trade Unionism in Great Britain and Germany, 1880-1914 (Londra, 1985) içerisinde.
34. V. Burgmann, Revolutionary Industrial Unionism. The Industrial Workers of the World in Australia (Cambridge, 1995); L. van der Walt, “Revolutionary Syndicalist Organising in South Africa: The Internationalist Socialist League and the Industrial Workers of Africa, 1916-19″, “Syndicalism: Swedish and Historical Experiences”, Stockholm Üniversitesi (13-15 Mart 1998); L. van der Walt, “‘The Industrial Union is the Embyro of the Socialist Commonwealth’. The International Socialist League and Revolutionary Syndicalism in South Africa, 1915-1920″, Comparative Studies of South Asia, Africa and the Middle East, Cilt 19, Sayı 1 (1999), s. 1-24; N.A. Sellars, Oil, Wheat and Wobblies: The Industrial Workers of the World in Oklahoma, 1905-1930 (Norman, 1998).
35. D. Gabaccia, “Worker Internationalism and Italian Labor History, 1870-1914″, International Labor and Working Class History, Cilt 45, 1 (1999), s. 63-79; D. Gabaccia, Italy’s Many Diasporas (Londra, 2000), s. 106-28; D. Gabaccia and F. Ottanelli (ed.), Italian Workers of the World: Labor Migration and the Formation of Multiethnic States (Urbana ve Chicago, 2001); C. Levy, “Currents of Italian Syndicalism before 1926″, International Review of Social History, Cilt 45 (2000), s. 4; M. M. Topp, Those without a Country: The Political Culture of Italian American Syndicalists (Minneapolis, 2001).
36. İyi bir genel değerlendirme için bakınız, J. Jennings, Syndicalism in France. A Study of Ideas (Basingstoke, 1990).
37. N. Papayanis, Alphonse Merrheim: The Emergence of Reformism in Revolutionary Syndicalism, 1871-1915 (Dordrecht, 1985); K. H. Tucker, French Revolutionary Syndicalism and the Public Sphere (Cambridge, 1996), pp. 159-80.
38. Genel olarak bakınız, S. Milner, The Dilemmas of Internationalism: French Syndicalism and the International Labour Movement, 1900-1914 (Oxford, 1990).
39. Bu grevi C. Levy, Gramsci and the Anarchists (Oxford, 1999), s. 49-50.’de ele alıyorum.
40. R. Magraw. “Appropriating the Symbols of the Patrie? Jacobin Nationalism and its Revival in the French Third Republic”, Berger and Smith, Nationalism, Labour and Ethnicity içerisinde, s. 39.
41. J. Howorth, “French Workers and German Workers: The Impossibility of Internationalism, 1900-1914″, European History Quarterly, Cilt 15 (1985), s. 71-97.
42. K. Callahan, “‘Performing Inter-nationalism’ in Stuttgart in 1907: French and German Socialist Nationalism and the Political Culture of an International Socialist Congress”, International Review of Social History, Cilt 45 (2000), s. 51-87.
43. Howorth, “French Workers and German Worker”, s. 86.
44. P. C. Masini, “Anarchici italiani tra interventismo e disfattismo rivoluzionario”, Rivista Storica del Socialismo, 5 (1959), s. 200-21; C. Levy, “Italian Anarchism, 1870-1926″, D. Goodway, For Anarchism. History, Theory and Practice (Londra, 1989) içerinde, pp. 56-8; M. Antonioli, “Gli anarchici italiani e la prima guerra mondiale. Lettere di Luigi Fabbri e di Cesare Agostinelli a Nella Giocomelli (1914-1915)”, Rivista Storica dell’Anarchismo, Cilt 1, 1 (1994), s. 7-34; M. Antonioli, “Glianarchici italiani e la prima guerra mondiale. Lettere di anarchici interventisti (1914-1915)”, Rivista Storica dell’Anarchismo, Cilt 2, 1 (1995), s. 77-87.
45. Ulusötesi savaş dönemi radikalizmi üzerine yazını Gramsci and the Anarchists içerisinde özetledim, s. 102-104. Keza bakınız, W. Thorpe, “The European Syndicalists and War 1914-1918″, Contemporary European History, Cilt 10, 4 (2001), s. 1-24.
46. Gramsci and the Anarchists, s. 103.
47. D. Kirby, War, Peace and Revolution. International Socialism at the Crossroads 1914-1918 (Aldershot, 1986).
48. Levy, Italian Anarchism, s. 58-60.
49. A. Lindemann, “The Red Years”: European Socialism versus Bolshevism 1919-1920 (Berkeley, 1974); Thorpe, “The Workers Themselves”, bölüm 3-6.
50. Levy, Italian Anarchism, s. 72-3. Genel olarak bakınız, S. Fedele, Una breve illusione. Gli anarchici italiani e la Russia Sovietica 1917-1939 (Milan, 1996).
51. C. Levy, “Sac och den internationella solidariteten-hur svenska syndikalister hjälpte offren för den italienska fascismen”, Meddelande från Arbetarrörelsens Arkiv och Bibliotek, 14-15 (1980), s. 32- 39.
52. G. Esenwein, “Anarchists in Government: A Paradox of the Spanish Civil War, 1936-1939″, F. Lannon and P. Preston (ed.), Elites and Power in Twentieth-Century Spain: Essays in Honour of Sir Raymond Carr (Oxford, 1990) içerisinde; C. Ealham, “From the Summit to the Abyss”, P. Preston and A. L. McKenzie, (ed.), The Republic Besieged. Civil War in Spain 1936-1939 (Edinburgh, 1996) içerisinde; J. Casanova, De la calle al frente. El anarcosindalisimo en España, 1931-1939 (Barcelona, 1997), s. 238-46; H. Graham, “‘Against the State’: A Genealogy of the Barcelona May Days (1937)”, European History Quarterly, Cilt 29, 4 (1999), s. 485-542.
53. W. Thorpe, “Syndicalist Internationalism before World War II”, van der Linden and Thorpe, Revolutionary Syndicalism içerisinde, . 237-60.