Yaşamın kökeni ne? Canlılar nasıl oluştu? İnsan nasıl insan oldu?.. Bildik sorular değil mi? Son zamanlarda “yaratılış teorileri”nin “en yeni” versiyonu “akıllı tasarım” da bu sorulara yanıt olma iddiasıyla karşımıza çıkıyor. Şöyle bir göz attığımızda bile özde değişen bir şeyin olmadığını görürüz. “Akıllı tasarım”ı diğer yaratılış teorileri”nden farklı kılan sadece bilimsellik sosuyla harmanlanmış “yeni” bir retorikle sunulmasıdır.Bütün canlı türlerinin ortak atalarla, birbirleriyle ilişkili olduklarını ussal hiçbir kuşku barındırmaksızın gösteren evrim olgusuna karşın, yaratılış dogmasını savunanlar, tek tanrılı tüm kutsal din kitaplarında yazıldığı gibi tüm canlıların tanrı tarafından yaratıldığını iddia ederler.Canlılar incelendiğinde çok karmaşık (kompleks) ve mükemmel olduklarının görüleceği, böylesine kompleks-mükemmel yapıların ancak tanrı tarafından yaratılabileceğini ileri sürer ve bu kompleksliği-mükemmelliği de bir yaratıcının (tanrının) varlığına kanıt sayarlar.
Tarihsel gelişim içerisinde insanlığın sosyal, kültürel ve bilimsel birikim ve gelişimi karşısında eskisi gibi tutunamayan yaratılış dogması, zorunlu olarak birçok yönüyle revizyondan geçmiştir. Ve bu süreçte birkaç “akım”a bölünse de genel niteliği hep aynı kalmıştır. Yaratılışçı akımların sonuncusu olan “akıllı tasarım”, evrenin, dünyanın yaşı vb. konularda bilimsel bulguları kabul edişiyle, bilimi “etkin” kullanmasıyla diğer yaratılışçı görüş ve akımlardan ayrılmaktadır.
Yaratılış dogmasının son versiyonu: Akıllı Tasarım
17.yüzyılda, doğa bilimlerindeki ilerleme -özellikle astronomi ve biyoloji alanındaki gelişmeler, ilerleyen süreçte teleskop ve mikroskobun icadıyla doğanın ayrıntılı gözlemlenebilmesinin sarsıcı etkileri karşısında din ve dini kurumlar hızla konum kaybettiler. En sarsıcı darbeyi ise Darwin‘in evrim teorisi vurdu. Zamanın din düşünürleri, metafizikçiler, konumlarındaki bu erozyonu engellemek ve kitleler üzerindeki etkilerini sürdürmek için yeni dini ve felsefi söylemlere – bilimsel gelişmelerden kendi köhne düşüncelerine argüman sağlayarak-başvurdular. Ama gelip dayandıkları yer hep aynıydı: Tanrının kudreti ve varlığını görmek için onun yarattığı doğayı-canlıları incelemek gerekiyor! Canlıların yaşadıkları ortama doğal uyumları, bedensel yapı ve fonksiyonlarının birbiriyle ilişkisi, hücrenin keşfi ve incelenmesiyle birlikte organizmanın sahip olduğu karmaşıklık vb., bunların hepsi tanrının varlığına ve gücüne; her şeyi yaratıp yönlendirdiğine işaret ediyordu! Dini görüşlerine kanıt olarak ileri sürdükleri bu argümanların sonraki süreçte evrimin anlaşılmasında önemli işlevi ise tarihi bir ironi olsa gerek.
Bu gürültü niye?
“Akıllı tasarım”cılar, ABD‘de biyoloji ders kitaplarında evrim teorisine alternatif olarak kendi görüşlerinin de yer alması için uzun zamandır uğraş veriyorlar. Hiçbir dini söylem ve kavrama başvurmadan, tanrı sözcüğüne yer vermeden (onun yerine “tasarımcı” geçmiştir!) gerici kampanyalarını sürdürüyorlar. Ancak tüm bilimsel söylem ve retoriğe rağmen yaratılışçı ataları gibi “tasarımdan gelen kanıt” yöntemine başvuruyorlar.
Bununla birlikte, akıllı tasarımcılar, Darwin’in “doğal seçilim” kuramının geçerliliğini ve canlıların ortak atadan türediğini kısmen de olsa kabul ederler. Fakat organizmanın bazı kısımlarının “doğal seçilim” gibi bir süreçle oluşamayacak kadar kompleks olduğunu eklemeyi de unutmazlar! Bu kompleks yapıların ancak amaçlı bir tasarım sonucu oluşabileceğini ileri sürerler. Onlara göre bunu yapan doğaüstü bir zeka, bir tasarımcıdır! Kimi biyolojik olguları, “indirgenemez mükemmellik” veya “eksiltilemez bütünlük” (ya da “ne bir eksik ne bir fazla!”) olarak nitelemelerini ise bakterinin kamçı örneğiyle açıklarlar. Bu teze göre bakterilerin kamçı denilen organları 40′tan fazla proteinden oluşur ve bu proteinlerin hepsinin aynı anda, birlikte varolması kamçının işlevli olmasını sağlar. Bunun ise “doğal seçilim” sürecinin öngördüğü küçük değişikliklerle olmayacağı, işlevli bir kamçının tüm parçalarının birden, aynı zamanda varolması gerektiği, bunun da ancak bir bilinçli, amaçlı tasarım sonucu olabileceği ileri sürülür. Buna benzer kullanılan birçok örnek var. Görme organı göz, kanın pıhtılaşması (pıhtılaşma 10 farklı proteinin etkileşimiyle oluşur) vb. kompleks yapılar olarak gösterilir. Bunların gerçekten karmaşık (kompleks) yapılar olduğu kuşkusuz doğrudur. Fakat bunlara “indirgenemez komplekslik”, “eksiltilemez bütünlük” vs. diyerek akıllı tasarımcılar hem “doğal seçilim” ile evrim sürecini hem de canlılar dünyasını iyi bilmediklerini gösteriyorlar! Verdikleri örneklerin ve iddia ettikleri şeylerin karşıtı olgular doğada bugün de mevcuttur. Tabii görmek, bilmek isteyene! Örneğin midede bulunan bir bakteri olan H. Pylori‘nin kamçısında 33 protein bulunmaktadır, yine çenesiz balıklarda kanın pıhtılaşmasını 6 protein sağlamaktadır. “İndirgenemeyen”, “eksiltilemeyen bütünlük” bu kadardır! Bir başka örnek vermek gerekirse, insan ve yeni dünya maymunlarının gözlerinde (mavi, kırmızı ve yeşil) renkleri algılayan üç ayrı tipte alıcı molekül bulunmakta, buna karşın yaklaşık 30 milyon yıl önce yeni dünya maymunundan ayrılarak evrimleşen eski dünya maymunlarının gözlerinde sadece iki alıcı molekül bulunmaktadır. Görüldüğü gibi “eksiltilemez bütünlük” eksilebiliyor, indirgenebiliyor! Yine insan gözündeki ışık algılayıcı protein moleküllerindeki genetik bir hasar nedeniyle renk körü olanlar yeşil ve kırmızıyı farklı algılarlar. Fakat bu onların görmediği anlamına gelmez!
“Akıllı tasarım” savunucularının iddia ettikleri “indirgenemez komplekslik”, “eksiltilemez bütünlük” vb. nitelemeler birer mittir! Kompleks-mükemmel yapıların parçalarının hepsinin aynı anda olması gerektiği, her bir parçanın bütünün başarısı için temel nitelikte olduğu, aksi halde işlevini yerine getiremeyeceği gibi söylemler doğru değildir. Evrimci biyologların dikkat çektiği gibi “bulanık, yarım yamalak görmek, hiç görmemekten iyidir!”
Bu gerici akımın olgusal düzeyde evrime karşı ileri sürdüğü bir şey yoktur aslında. Yukarıda sözünü ettiğimiz tez ve örnekler ise yüzeysel de olsa değindiğimiz gibi evrim teorisince çok net açıklanmış, çürütülmüştür.
Peki bu gürültü niye? O da malum… Bilimsel-teknolojik araştırma ve çalışmalarda hala tekel durumunda olan ABD’de iki dönemdir tekelci sermayenin en gerici kesiminin temsilcisi olan Bush ve Neocon‘lar iktidarda. Neoconların desteği ile daha da palazlanan evrim karşıtları, sınıf çıkarlarının gereği olarak, eğitim alanında mevzi kazanmak istiyorlar. Yani tüm gürültü siyasi arenadan gelen ideolojik saldırılar nedeniyle çıkmaktadır. Ve böylesine güçlü bir siyasi-ekonomik-askeri merkezden (“süper güç”!) saçılan bu gerici psikolojik iklimde, Türkiye’de de AKP hükümeti hiç zaman kaybetmeden harekete geçti, genç dimağları zehirlemek için ideolojik saldırılarına hız verdi.
Türkiye’de yaratılış dogmasının biyoloji ders kitaplarında yer bulması yeni değildir. ABD’de gündeme geldiğinde büyük gürültü kopartan yaratılışçı görüşler (mahkeme kararlarıyla) ders kitaplarına sokulmazken Türkiye’de 12 Eylül faşist darbesinden sonra eğitim sistemine rengini veren “Türk-İslam sentezciliği“yle 1985′ten itibaren yaratılış dogması lise ve ortaokul fen-biyoloji ders kitaplarında evrimle birlikte okutulmaya başlanmıştı. Bu yanıyla Türkiye “laik” eğitim sistemine sahip olup(!) yaratılış safsatasını eğitim müfredatında bulunduran ilk ve tek ülke olma özelliğini de taşımaktadır.
Önce “küçük” bir değişiklik; ilköğretim 8. sınıf fen bilgisi kitaplarından evrimle ilgili bölüm “bu yaştaki çocuklar anlamaz, ağır gelir” denilerek çıkarıldı. Tabii yaratılışa ilgili bölüm korunarak!
AKP ve dinci gerici çevreler, yaratılış dogmasının bilimsel gelişmeler karşısında geçirdiği “evrim”in son ürünü olan “akıllı tasarım”ın ABD’de yarattığı kargaşadan gereğince yararlanmaya çalıştı. Bu gerici islamcı kesim, önce “eğitimde devrim” diyerek işe koyuldu. Bir anlayış bir model değişikliği yapacak klasik fizik anlayışını terkedip (!) kuantum fiziğine geçeceklerdi. Hatırlanacaktır, Newton kuramıyla kuantum kuramı arasında (M. Planck üzerinden) yapay, postmodern bilinemezci-kuşkucu bir karşıtlık oluşturarak, gerici spekülasyonları da devreye sokarak, önce “eğitimin bir bacağı kırık olan mekanik materyalist altyapısı”na saldırıldı. Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik‘in şu ünlü ‘kuşkucu’ “İnsan değil birey yetiştireceğiz” sözleri ve açıkladığı yeni anlayış/model nasıl unutulur?! 2001′de dönemin hükümetinden gelen sonuçsuz bir girişimden üç yıl sonra 2004 yılı ortalarında, “paradigma değişikliği” söylemiyle, AKP gerici düşüncelerini bilimsellik kisvesi atına sokarak atak tazeledi ve Çelik, eğitim sisteminde yaşamın kökenine dair “tek yönlü Darwinist görüşü” değiştirme düşüncesini açıkladı. En azından yaratılış felsefesinin de -yeterince!- müfredatta yer alması gerektiğini, çünkü (kuantum kuramının postmodernizm bulamacına bandırılmış anti bilimsel yorum ve argümanlarının işaret ettiği gibi) “Doğru tek değil”di! “2 kere 2 dört eder, ama 3 artı 1 de 4 eder, 2′nin karesi de 4 eder”di! Kuşkucu birey böyle olmalıydı. Farklı yollardan ulaşılan “sonuç” farklı olmasa da (4 her yerde 4′tür!) kuşku duymalı! Çünkü yetiştirilen insan değil bireydir, her bireyin de farklı bir doğrusu vardır! Bilimsel yaklaşım/felsefe (!) bu olunca neden tek taraflı “evrimci görüşle yetişsin” “çağdaş” ve de dünyadaki emsalleriyle rekabet edecek bireyler?! Madem “Doğru tek değil”di, o halde dini-dogmatik saçmasallığı da -bir alternatif olarak- öğrenmeli, “mukayese” yapmalı her “birey.” “Hür beyne sahip”, “hür bireyler” kararı kendileri versindi! AKP’nin ekonomide liberal, kültürel muhafazakar birey tasarımıydı bu.
Siyasal alandan gelen bu gerici saldırılara karşı Türkiye’de çeşitli üniversitelerden 700 akademisyenin imzasıyla bir karşı bildiri yayınlandı. Burada şu soru akla geliyor elbette: 1985′ten bu yana, yaratılış dogması fen ve biyoloji ders kitaplarında yer alırken, bu 700 akademisyen neredeydi acaba? Bu karşı çıkışın bilim/evrim teorisini savunmanın yanında, bir diğer amacı (hatta öncelikli olanı) alevlendirilen gerici “laik-anti laik” kamplaşmasında laik kesime yedeklenerek AKP’yi zayıflatmak için toplumsal dayanak oluşturmaktır. Yine de bu girişim -bilimi savunmanın yanı sıra AKP’yi sıkıştırma hamlelerine rağmen- burjuva medyada yeteri kadar yer bulamadı, birkaç haberle geçiştirildi. Buna karşın, evrim karşıtları dinci gerici kesimler (Harun Yahya boy boy gazete ilanları veriyor örneğin) sahip oldukları muazzam mali kaynaklarla güçlü kitle erişim olanaklarını -hükümet desteğini de arkalarına alıp- kullanarak zehirli görüşlerini bu puslu havada bilinçlere boca ediyorlar.
kaynak:ufukcizgisi