8 Mart kutlamalarının ilk ortaya çıkışının doğrudan işçi kadınlarla ilişkili olduğunu tarihsel bir gerçek olarak belirtelim. Bu amaçla önce, tarihsel olarak ortaya çıkışında ve gelişiminde 8 Mart’a nasıl bir içerik yüklendiğini açıklığa kavuşturalım. Ardından, günümüzde de 8 Mart’ı niçin “emekçi kadınların” günü olarak gördüğümüzü ele alalım. Son olarak da, konuya bugün ana damar feminist akımlarla sosyalist akımlar arasında teorik tartışmanın temelini oluşturan ayrım bağlamında gözden geçirelim.
Kadın Hakları Savunuculuğu’nun Reddedilmesi
Kadın hareketi veya kadınların kurtuluş mücadelesi, toplumsal mücadelelerden, dolayısıyla sınıf mücadelesinden bağımsız değildir. Modern anlamda kadın-erkek eşitlik arayışının kökenleri ise tam da sınıf mücadelesinin kökenlerinde yatıyor. Bu günün “emekçi kadınlar günü” değil de, “kadınlar günü” olduğunu iddia etmek, 8 Mart’a ilk olarak önerildiğinde yüklenen anlamı görmezlikten gelmektir. Bu gün, daha en başından bu yana işçi kadınların yürüttüğü mücadeleyle doğmuş ve daha sonraki tarihlerde de hep işçi kadınlara ithaf edilmiştir.
Kapitalist üretim biçiminin ortaya çıkışıyla beraber, işçi sınıfı ağır sömürü koşullarına karşı, sermaye sınıfına karşı mücadele yürütmüştür. İşçi sınıfı içerisinde kadın işgücü, sermaye sınıfı için “en ucuz” ve “uysal” bir işgücü olarak sömürülmesi kolay sayılmıştır. Böylelikle, proleter kadın iktisadi yaşam mekanizmasının içine çekilmiştir. Aynı zamanda, işçi sınıfının kurtuluş mücadelesi içinde proleter kadınlar -kendilerine özgü taleplerle- yer almışlardır.
1889 yılında Paris’te Kuruluş Kongresi’ni yapan II. Enternasyonal’e (Enternasyonal, Uluslararası İşçiler Birliği anlamına geliyor) katılan kadın delegelerinin kadın sorununa yaklaşımına baktığımızda, bariz bir şekilde proleter kadınların sorunlarıyla uğraştıklarını görürüz: Örneğin bu Kuruluş Kongresi’nde, yani daha 1889 yılında, Klara Zetkin aynı zamanda “Alman Kadın İşçiler Birliği”nin temsilcisi sıfatıyla yer alıyordu. Zetkin, bu kongreye “Kadının Kurtuluşu İçin!” başlığını taşıyan bir rapor sundu.
Klara Zetkin’in, “Almanya’da Proleter Kadın Hareketi’nin Tarihine İlişkin” başlıklı yazısında değindiği bu rapor sonucunda, Kongre: “…kadınların çalışmasının yasaklanmasına karşı cephe aldı, kadın hakları savunuculuğunu reddetti ve proleter kadınların işçi sınıfının mücadele saflarına katılmasını talep etti”. (s. 112).
Evet, gerçekten, daha II. Enternasyonal’in ilk aşamalarında proleter kadın hareketi ile burjuva kadın hakları savunuculuğu arasındaki ayrım net biçimde ortaya koyuluyordu. Çünkü Zetkin’e göre, “proleter kadının kurtuluş mücadelesi, burjuva kadının kendi sınıfının erkeklerine karşı mücadelesi gibi bir mücadele olamaz”dı. Çünkü, az sayıdaki burjuva kadını, “mülkü sayesinde bireyselliğini özgürce geliştirebilir, kendi özlemlerine uygun şekilde yaşayabilir”di (s. 133-134). Burjuva kadının sorunu, ancak kocasına karşı mülkiyeti üzerinde bağımsız, özgür tasarruf talebini yükseltmekti. Ama proleter kadının patronların boyunduruğundan kurtulma mücadelesine burjuva kadınlar sırtını dönüyordu. Yine Klara Zetkin’in bu konudaki sözlerine göz atalım:
“Kadın hakları savunucuları, kadınların ezici çoğunluğunun sınıf köleliğine karşı mücadelesini -o cinsiyet köleliğini yaratmasına ve keskinleştirmesine rağmen- boşluyorlar. Bundan da öte onlar, sınıfa karşı sınıf, ayaklar altında tepelenenlerin efendilerine ve kendilerine azap çektirenlere karşı yürütülmesi gerekli bu savaşı ilkesel olarak reddetmektedirler. (…) O sadece, kadın cinsiyetini erkeğin lehine zincire vuran burjuva toplumunu yasal ve toplumsal bağların çözülmesiyle reformdan geçirmeyi amaçlamaktadır. Proletaryanın iktidarı ele geçirmesi ve sosyalizmin kurulması aracıyla kadınları kurtarıcı toplumsal devrim mücadelesi karşısında bugün kadın hakları savunucularının çok büyük çoğunluğu, bu hareketin başlangıcında kısmen olduğu gibi, artık belirli bir tarafsızlık görünümünde değil, bilakis apaçık katı bir düşmanlık konumunda durmaktadırlar. Dolayısıyla burjuva kadın hareketi, kurtuluş özlemi çeken tüm kadınların çıkarlarının temsilcisi, onların öncüsü değildir.” (s. 100-101) “O , emekçi kadınları yanıltıcı hayallerle erkek kardeşleriyle birlikte devrimci mücadele vermekten alıkoyarak emperyalist kapitalizmin yardımına koşmaktadır.” (s. 105).
Kadınlara Oy Hakkı’na Bakış
Bu dönemde emekçi erkeklerin de farklı ülkelerde farklı tarihlerde olmak üzere, oy (seçme ve seçilme) hakkını yeni yeni kazanmaya başladıklarını, daha önce yalnızca “mülk sahipleri”nin oy kullanma hakkının bulunduğunu göz önünde bulunduralım. Oysa komünist hareket, ayrımsız kadınların da oy hakkını savunuyordu. Klara Zetkin, 1906’daki o dönemin komünist partisi olan sosyal demokrat parti kongresinde, kadınların seçim hakkına ilişkin raporunda sosyalist kadın hareketi ile burjuva kadın hareketinin “oy hakkı” konusundaki ilkesel karşıtlığını şu şekilde ifade ediyordu:
“Proleter kadın… yalnızca iktisadi ve kültürel yaşam çıkarlarını savunmak için seçim hakkına ihtiyaç duymuyor, seçim hakkına örneğin kendi sınıfının erkek dünyasına karşı mücadele etmek için değil, bilakis her şeyden önce kapitalistler sınıfına karşı mücadele etmek için ihtiyaç duyuyor. Ve dolayısıyla o, burjuva topluma, kapitalist iktisat düzenine dayanak olmak için toplumsal reformu talep etmiyor. Hayır! Biz erkekle eşit politik hakları, bu toplumu devirmek, parçalamak için; yasal engellerle engellenmeden birlikte çalışmak için talep ediyoruz.” (s. 210)
8 Mart’ın Tarihçesi
II. Enternasyonal’in bünyesinde 17 Ağustos 1907 tarihinde Stuttgart’ta “Birinci Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı” toplandı. Bu konferans bir “Uluslararası Sosyalist Kadınlar Sekretaryası” oluşturur. Bu görevi, 1917 yılına kadar Klara Zetkin yürütmüştür. Bu konferans kararlarının tümü, kadının iktisadi ve toplumsal hayatta tam eşitliğini şiar edindi. Kadınlara ayrımsız oy hakkı da alınan kararlar arasındadır. Bu ilk konferansta, aynı zamanda “Eşitlik” adını taşıyan bir kadın gazetesinin yayınlanmasına karar verilir. Bu gazetenin editörlüğüne Klara Zetkin seçilir.
II. Enternasyonal’e bağlı olarak gerçekleşen “İkinci Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı” ise 26-27 Ağustos 1910 tarihinde Kopenhag’da yapıldı. Bu konferansın gündemini ve sonuçta alınan kararları, kadın işçilere günde sekiz saatlik çalışma süresi talebi, hamile kadın işçilere doğumdan önce 8 haftalık doğum izni talebi, emziren kadınlara süt izni, 12 yaşından küçük çocukların çalıştırılmasının yasaklanması, işsiz kadınlara sosyal güvenlik talepleri oluşturuyordu. Ayrıca, kadınlara oy hakkı talebi, bu konferansın diğer bir gündemiydi ve karara bağlandı. Ancak her sınıftan kadınların oy hakkına bakışlarının neticede farklı olduğu da bu konferansta dile getiriliyordu. Burjuva kadın hareketinin talep ettiği oy hakkından ayrı olarak, proleter kadınların oy hakkının gözetilmesi gereği öne çıkarılıyordu. İşte bu konferansta, Klara Zetkin, ayrıca her yıl sosyalist kadınların uluslararası çapta bir kadınlar günü düzenlemesini önerir. Bu önerge şu şekilde sunulmuştur:
“Her ülkenin sosyalist kadınları, kendi ülkelerinde proletaryanın sınıf bilincine sahip politik ve sendikal örgütleriyle mutabakat içinde, esas olarak kadınlara oy hakkının ajitasyon ve propagandasına hizmet etmek üzere, her yıl bir kadınlar günü düzenler. Bu talep, sosyalist anlayışın kadın sorununa yaklaşımına uygun olarak gündeme getirilmelidir. Kadınlar günü uluslararası bir karakter taşımalı ve özenle hazırlanmalıdır.”
Not: Bildiğimiz kadarıyla, bu belge Türkçe’de ilk kez yayınlanmaktadır. Orijinal metin Friedrich Ebert Stiftung’un www.library.fes.de sayfasından alınmıştır. (Konferansın “Talepler ve Kararlar” başlığını taşıyan raporundan tarafımızdan çevrilmiştir)
Görülebileceği gibi, “proleter” ve “sosyalist” içerik, “kadın sorunlarına özel bir gün” fikrinin ilk ortaya çıkışında var. Daha sonraları, her ülkede farklı tarihlerde, düzensiz olarak kadınlar için bir gün kutlanır.
[çok daha sonradan, 8 Mart tarihi anlatılırken, tarihte meydana gelmiş kimi önemli olaylara da atıfta bulunulduğunu görüyoruz. Bunlardan birincisinde, 8 Mart 1857’de New York’lu tekstil işçisi kadınların grevi anlatılır. Grevci işçilerin talepleri arasında 16 saatlik işgününün 10 saate indirilmesi ve ücretlerin yükseltilmesi bulunuyordu. Bu grevin ardından tekstil ve tütün sanayiinde birbiri ardına grevler patlak verdi.
İkinci olay, bu direnişi anmak üzere, 8 Mart 1908 yılında yine New York’ta “Cotton” tekstil fabrikasında kadın işçilerin daha iyi çalışma koşulları için greve çıkmalarıydı. Bu grevde patronlar kadın işçileri, dışarıdan destek görmelerini engellemek üzere fabrikaya kilitledi ve çıkan yangında 129 kadın can verdi.
Bu iki olay zaman zaman karışıklığa yol açtığı için, kimi kaynaklarda 129 kadının ölüm olayı 1857’deki olaylara bağlanıyor, tarih konusundaki karışıklıklar bundan kaynaklanıyor. Biz her iki bilgiyi de www.renner.institut.at/fraueakademie/frauentag/frauentag.htm sitesinden çevirdik] Klara Zetkin’in önerisinin kabul edilmesinden sonra, ilk defa çok kitlesel olarak ve uluslararası çapta, 1911 yılının 19 Mart’ında, Almanya, Avusturya, Danimarka, İsviçre ve ABD’de bu gün kitlesel bir biçimde kutlandı. Bu kutlamalar, özellikle kadınlara oy hakkı talebi ile birleşiyordu. Eşit işe eşit ücret, sekiz saatlik işgünü, analık hakları ve de emperyalist savaşların son bulması gibi talepler kadınların önemli talepleri arasında yer alıyordu. Ayrıca bu gün “devrimci” bir nitelikte kutlanmıştı, o da şuradan geliyordu: 1848 yılında Almanya’da gerçekleşen Mart devrimleri sırasında 18 Mart’ta Berlin’de şehit düşenler anılıyordu. Ve yine Paris Komünü’nü 18 Mart’ta 1871’de (bir proleter devrim girişimiydi ve 29 Mayıs 1871’de burjuvazi tarafından bastırılmıştı) başlamıştı, onun yıldönümü anılıyordu. Bundan sonraki yıllarda “emekçi kadınların sorunlarına ayrılan bu bir gün”, böylesi bir alışkanlık ve gelenekten yola çıkarak, uluslararası çapta Mart ayının çeşitli günlerinde kutlanmaya devam etti.
İşte böyle devrimci ve proleter temelli bir “Uluslararası Kadınlar Günü”nün önerildiğini, Klara Zetkin’in sonraları kaleme aldığı yazılarından da çıkarmak mümkündür. Klara Zetkin, “Almanya’da Proleter Kadın Hareketi’nin Tarihine İlişkin” başlığını taşıyan yazısında bu günün işçi kadınlarının eylem günü olması gerektiğini şu sözlerle ifade ediyordu:
“1910’da Kopenhag’daki İkinci Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı, birleşik uluslararası eylem olarak her yılki kadınlar gününü kararlaştırdı. Kadınlar günü, proleter kadınların güncel taleplerinden, örneğin kadınların seçim hakkından yola çıkarak, proleter kadın ve erkeklerin burjuva toplumuna karşı devrimci bir sınıfsal hareketi olmalıydı.” (abç.) (s. 114)
Şubat Devrimi
Emekçi kadınlar gününün artık resmen Mart’ın 8’i olarak belirlenmesi ise, bundan çok sonra, 1921 yılında Moskova’da yapılan II. Uluslararası Komünist Kadınlar Konferansı’nda gündeme geldi. Bilindiği gibi, 1917 yılında (eski Rus takvimine göre 25 Ekim, bugünkü takvime göre 7 Kasım’da) gerçekleşen Büyük Ekim Devrimi’nden önce, Şubat Devrimi olarak anılan devrim patlak vermişti. Şubat Devrimi Çarlık Rusyası takvimine göre 23 Şubat’a, yani bugün kullandığımız takvime göre 8 Mart 1917 tarihine denk geliyordu. Ve bu devrimin kıvılcımını çakan, Petrograd’lı tekstil işçisi kadınlar tüm işyerlerinde birden o tarihte, yani bugünkü takvime göre 8 Mart’ta çıktıkları grevler ve direnişler oldu.
Bahsettiğimiz 1921 yılındaki konferansta, Nadejda Krupskaya ve Klara Zetkin de yer almışlardı. Bu konferansta, kadın hareketi açısından programatik nitelikteki “Yönergeler” kabul edildi. 8 Mart ise Petrograd’da Şubat Devrimi’ni başlatan tekstil işçisi kadınlara ithaf edildi.
II. Komünist Kadınlar Konferansı, uluslararası komünist kadın hareketini burjuva kadın hakları savunucularından kesin çizgilerle ayıran yönergeleri belirledi. Sözü Klara Zetkin’e bırakalım yine:
“Yönergeler, cinsiyet köleliğinin ve sınıf köleliğinin nedeninin son tahlilde özel mülkiyet olduğu ve kadınların tam kurtuluşunun ancak ve yalnızca üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin kaldırılması ve onların toplumsal mülkiyete dönüştürülmesi ile güvence altına alınabileceği tespitinden yola çıkmaktadır. (…) Proletaryanın devrimci sınıf mücadelesi olmaksızın kadınların gerçek ve tam kurtuluşu olanaksızdır, kadınlar bu mücadeleye katılmaksızın kapitalizmin parçalanması, sosyalist yeniyi yaratma olanaksızdır.” (s. 123)
Aynı yıl, Lenin 8 Mart 1921’de yayınlanan “Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü” başlıklı yazısında, kadınlara yönelik eşitsizlik ve baskıya son veren Sovyet Devrimi’nin kadınlara çok geniş özgürlükler sağladığına işaret eder. Oysa, kapitalist ülkelerin burjuva cumhuriyetleri o zamana dek emekçi kadınları ezdi ve sömürdü. Lenin, toprağın ve fabrikaların üzerindeki özel mülkiyetin kaldırılmasının, kadınları “ev içi kölelikten” kurtararak onlara gerçek özgürlüğe giden yolun kapılarını araladığını söyler. Çünkü, gerçek kurtuluş, ancak sermayedarların boyunduruğundan kurtuluşla sağlanabilir. Lenin’in bu önemli metninin çevirisini ek olarak yayınlıyoruz.
Türkiye’de İlk 8 Mart
Buradan, Türkiye’de ilk defa 8 Mart’ın kutlanması fikrinin nasıl doğduğuna geçelim. Türkiye’de 8 Mart’ın, bir emekçi kadınlar gününün kutlanması konusu, 1921 yılındaki Komünist Kadınlar Konferansı’nın aldığı kararla sıkı sıkıya bağlıdır. Türkiye Komünist Partisi’nin, Komünist Enternasyonal’le doğrudan bağları vardı. Daha doğrusu, TKP Komintern’in Türkiye seksiyonu olarak faaliyet yürütmekteydi.
8 Mart’ı ilk defa Türkiye’de kutlamak amacıyla, komünist kadınlardan iki kız kardeş Rahime Selimova ve Cemile Nuşirvanova girişimde bulunurlar ve bir kadın birimi oluştururlar. Emekçi Kadınlar Günü’ne, bütün dünya komünistleri gibi, TKP içinde de başından beri önem verilmiştir. Bununla ilgili olarak, Rahime Selimova ve Cemile Nuşirvanova kardeşlerin kendi imzalarıyla kaleme aldıkları yazı şöyle:
“1921 yılının Şubat ayıydı. 1919’dan beri çalışmakta olan Ankara Türk Komünist Partisi güçlenmiş ve Moskova’da Komünist Enternasyonali’yle ilişki kurmuştu. Anadolu içerilerinde birçok illerde hücreler oluşturmuştu. Şubat ayının sonlarında, Komintern Kadınlar Sektöründen Klara Zetkin Yoldaşın imzası ile, 8 Mart Kadınlar Bayramını nasıl kutlamak gerektiğini gösteren bir talimatname almıştık. Buna göre, kapitalist ülkelerde kadınların öz insan haklarını istemeleri şiar edinilecekti. Ankara’daysa işsiz kadınların sayısı gittikçe artmaktaydı. Yıllardan beri erlerini (kocalarını), oğullarını savaşta yitirmiş olan Türk kadınlarının yaşam koşulları çok ağırdı. İş bulmak olanaksızdı. Uzun yıllar süren savaşlardan sonra Antanta devletleri Türkiye’yi tam mahvetmek için İstanbul’u ve Anadolu’nun batı ve güney bölgelerini işgal etmişlerdi. İstiklâl Mücadelesi içinde Ankara’da kurulan B.M.M. Hükümeti de, Büyük Lenin’in yardımıyla dış düşmanlara karşı savaşı sürdürüyordu. Bu sıralarda Sovyet ülkesinden gelen yardımın Karadeniz sahilinden Ankara’ya kadar getirilmesini, kucaklarında silâh ve askerî malzeme taşıyan Türk kadınları gerçekleştiriyorlardı. Bu kadınlar, erleri, oğulları, kardeşleriyle birlikte düşmana karşı çıkıyorlardı. Ama bu dönemde kendilerinin hiçbir toplumsal hakları yoktu; yine de vicdanlarının sesine uyarak vatan müdafaasına katılıyorlardı. Türk kadınlarının insanî ve toplumsal haklarını tanıyan tek örgüt, Komünist Partisiydi.
1921 yılının başlarında, Mustafa Suphi ve 14 arkadaşı, Türk burjuvazisinin eliyle Karadeniz’de boğularak feci bir biçimde yok edilmişlerdi. Bu olay derin bir nefretle karşılanmıştı. Bundan başka, Ankara’daki merkezi Komünist örgütünün 18 üyesi hapse atılmıştı. Bu gibi feci olaylar biz Komünist kadınları çok üzüyordu. Bir yandan burjuva cellâtlarını protesto etmek, bir yandan da işsiz kadınların ağır durumlarının hafifletilmesini talep etmek amacıyla, Komünist Süleyman Selim yoldaşın Ankara dolaylarındaki bağında kadınların genel toplantısı yapıldı. 8 Mart Uluslararası Kadınlar Bayramının önemini açıklayan, Şerif Manatov Yoldaşın bildirisi oldu. İkinci sorun olarak, kadınların durumunu düzeltmek, onlara iş sağlamak için bir kadınlar örgütü seçildi. Önceden hazırlanmış olan tüzük onaylandı. Sonra B.M.M.’ne Türk Kadınları adına bir bildiri gönderilerek, Komünistlere, Mustafa Suphi ve arkadaşlarına gösterilen vahşilikler protesto edildi. Kadınlar örgütünün Ankara’daki ilk 8 Mart bayramı, Türk Komünist hareketi tarihin sayfalarında şerefli bir yer tutmaktadır.” (Tunçay, 1991, s. 513)
İlerici Kadınlar Derneği
Evet, bu ilk 8 Mart kutlaması, Türkiye’de komünistlerin en başından, kadının siyasal ve toplumsal konumuna burjuvaziden çok daha fazla önem verdiklerinin iyi bir göstergesidir. Yakın tarihimizde ise yine TKP’li komünist kadınların öncülüğünde 1975 yılında kurulan İlerici Kadınlar Derneği’nin önemli çalışmaları vardır. İlerici Kadınlar Derneği, kadın mücadelesini işçi sınıfı mücadelesinin bir parçası görerek, emekçi kadınları örgütlemeyi amaçlıyordu. Kurulduğu andan itibaren kadınların yığınsal örgütlenmesini önüne koyan İKD, Türkiye çapında çok geniş bir örgütlenme ağına sahip olmuştur. Onbeş bine yakın üyesi, 33 şubesi, 35 temsilciliği bulunan İKD’nin yayın organı “Kadınların Sesi” ise otuzbeş bin sayısına ulaşıyordu.
Yine bu dönem, dünyanın birçok kapitalist ülkesinde mücadele veren ilerici, sosyalist, komünist kadın hareketlerinin talepleri sonucu Birleşmiş Milletler, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın her yıl “Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlanmasını kararlaştırır. (Ondan birkaç yıl önce de, 1975 yılı “Dünya Kadın Yılı” kabul edilmişti). Birleşmiş Milletler, uluslararası barışın güvencesi olarak kadınların özgürleşmesini ön koşul kabul ediyordu. Bu anlamıyla Birleşmiş Milletler’e bu kararı aldırmak elbette ilerici, sosyalist, komünist kadın hareketi açısından bir kazanım olmuştur.
Yeniden İKD’ye gelecek olursak, İKD’nin 8 Mart’ı Emekçi Kadınlar Günü olarak gördüğünü ve buna uygun kutladığını söylemek gerekir. Bununla ilgili olarak yapılan yayınlardan örnek verelim:
Bu dönem, emekçi kadınlar gününde kadınları yakından ilgilendiren, işsizlik, pahalılık, yoksulluk sorunlarının yanı sıra, çocuklara kreş ve yuva, çocukların eğitim, sağlık, beslenme, bakımı gibi sorunlar ön plana çıkıyordu. Yine kadınlara yönelik her türlü ayrımın ortadan kaldırılması, yasalarda ve yaşamda gerçek eşitliğin sağlanması diğer taleplerdi.
Bu taleplerin yanı sıra, dönemin en büyük siyasal sorunlarından faşizme ve emperyalizme karşı sloganlar, örneğin NATO’dan, İMF’den çıkılması, faşist derneklerin kapatılması, anti-demokratik 141-142. maddelerin kaldırılması gibi talepler öne çıkıyordu. 19 Mart 1979 yılında yayınlanan Savaş Yolu dergisi, kapak sayfasının manşetini o yıl kitlesel olarak alanlarda kutlanan 8 Mart’a ayırmıştı: “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü tum yurtta kutlandı”, altında da “Çocuklar Canımız, Faşistler Can düşmanımız”. Bu haberin 5. sayfadaki devamına göz atalım:
“8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de, çeşitli il ve ilçelerde düzenlenen yığınsal törenlerle, miting ve yürüyüşlerle kutlandı. İlerici Kadınlar Derneği’nin örgütlendiği bu gösteri, yürüyüş ve mitinglerde uluslararası kadın hareketiyle olan dayanışma dile getirildi. Uluslararası Çocuk Yılı ile faşist saldırıları somutlayan ‘Çocuklar Canımız, Faşistler Can Düşmanımız’ belgesi yükseltildi. Uluslararası kadın hareketinin seçkin temsilcileri, İlerici Kadınlar Derneği’nin konuğu olarak İstanbul’a geldiler.
İstanbul’da 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlama hazırlıkları günlerce önce başladı. (…) August Bebel’in ‘Kadın ve Sosyalizm’ adlı yapıtının 100’ncü yıldönümü nedeniyle de ‘Kadın sorunu’ konulu bir açık oturum düzenlendi. Bu açık oturumda ’emekçi kadının kurtuluşu ile işçi sınıfının kurtuluş yolunun bir olduğu’ gerçeği bir kez daha ortaya çıktı.”
Haberin devamında, diğer pek çok ilde de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün yürüyüşlerle ve mitinglerle kutlandığı belirtiliyor.
Gerçekten, Türkiye’de kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesi, savaşsız ve sömürüsüz bir dünya mücadelesinden, işçi sınıfının mücadelesinden bağımsız olmamıştır, kadın mücadelesi doğrudan bu mücadelenin bir parçası olarak gelişmiştir.
Klara Zetkin ve Nadejda Krupskaya gibi ve saymadığımız binlerce sıra neferi, ömrünü komünizm mücadelesine adamış kadınların en büyük dilekleri, işçi sınıfından kadınların, emekçi kadınların, ev kadınlarının kapitalizmin boyunduruğundan ve köleliğinden kurtuluşu idi. Ve kadınların kendi kurtuluş mücadelelerini yaratmaları için kadın liderlerin öngördükleri hat, koca bir düzenin, kapitalist düzenin karşısında mücadeleyi gerektiren bir hattı. Doğru bir hattı. Bugün kadınların içerisinde en büyük kesimi oluşturan emekçi kadınları harekete geçireceğine inandığımız yegane mücadele hattı.
Kadına karşı şiddet ve 2007 itibariyle dünyadan veriler
“Kadınlara ve kız çocuklara karşı şiddetin dokunulmazlığına son”
* Kadınlara karşı şiddet dünyada en yaygın, ancak en az cezalandırılan suçtur.
* Tahminlere göre 113 ile 200 milyon arasında kadın demografik olarak “kayıp” (yok) görünmektedir. Ya doğar doğmaz öldürülmüşler (erkek çocuğun kız çocuğa tercih edilmesi) ya da erkek kardeşleri ve babalarıyla eşit derecede gıda ve tıbbi olanaklara ulaşamamışlardır.
* Fuhuşa zorlanan ya da bunun için satılan kadınların sayısı yılda 700.000 ila 4.000.000 arasındadır. Cinsel kölelik düzeninden elde edilen kazançlar yılda tahminen on iki milyar dolardır.
* Küresel olarak, on beş ile kırk beş yaş arası kadınlar, kanser, sıtma, trafik kazaları ve savaşlardan daha ziyade, erkek şiddetinin sonucu hayatını kaybetmekte veya sakatlanmaktadır.
* En az üç kadından biri dövülmüş, cinsel ilişkiye zorlanmış ya da hayatı boyunca başka türlü suistimal edilmiştir (tecavüz, kötü davranış). Genellikle, suistimal eden kişi aileden bir üye ya da kadının tanıdığı bir kimsedir. Ev içi şiddet, bölge, kültür, etnik köken, eğitim, sınıf ve din ne olursa olsun kadınlara karşı en yaygın suistimal şeklidir.
* Dinsel, kültürel vb. nedenlerle yılda iki milyondan fazla kız çocuğunun genital organlarına hasar verilmektedir (kadın sünneti). Bu oran, 15 saniyede bir kız çocuğudur.
* Sistematik tecavüz yeryüzündeki birçok çatışmalarda bir terör silahı olarak kullanılmaktadır. Ruanda soykırımı (1994) esnasında 250.000 ila 500.000 kadının tecavüze uğradığı tahmin edilmektedir.
* Araştırmalar, kadına karşı şiddet ile HIV virüsü arasında yükselen bağlantıyı göstermekte ve HIV bulaşmış kadınların daha fazla şiddete maruz kaldıklarını, şiddet kurbanlarının da HIV bulaşma risklerinin daha yüksek olduğunu ortaya koymaktadır.
8 Mart’ın kilometre taşları:
Şubat 1848 – Marks ve Engels, Komünist Manifesto’yu yayınladılar.
18 Mart 1848 – Almanya’da Mart Devrim’leri sırasında Berlin’de şehit düşenler oldu.
8 Mart 1857 – New York’lu tekstil işçisi kadınlar greve gittiler.
Eylül 1864-I. Enternasyonal Londra’da kuruldu. Birliğin tüzüğü Marks ve Engels tarafından yazıldı.
18 Mart – 29 Mayıs 1871 tarihleri arasında – Bir proleter devrim girişimi olan Paris Komünü, tarihin ilk işçi devleti.
1889 – II. Enternasyonal’in Kuruluş Kongresi Paris’te yapıldı.
17 Ağustos 1907 – II. Enternasyonal’e bağlı “Birinci Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı” Stuttgart’ta yapıldı.
8 Mart 1908 yılında yine New York’ta “Cotton” tekstil fabrikasında kadın işçiler greve gittiler. Çıkan yangında 129 kadın işçi öldü.
26-27 Ağustos 1910-II. Enternasyonal’e bağlı “İkinci Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı” Kopenhag’da yapıldı. Uluslararası çapta “kadın sorunlarına özel bir gün” belirlenmesi kararı alındı.
18 Mart 1911 – Konferansta alınan “kadın sorunlarına özel bir gün” kararının ardından dünya çapında yapılan ilk kutlamanın tarihi
8 Mart 1917 (Çarlık Rusyası takvimine göre 23 Şubat 1917) – Petrograd’lı tekstil işçisi kadınlar yüzlerce işyerinde grev ve direniş yaptılar. Bu eylemler Şubat Devrimi’ni başlattı.
Ekim 1917 – Büyük Ekim Devrimi sonucunda, (eski tarihle 25 Ekim, yeni takvimle 7 Kasım tarihinde) Sovyetler Birliği kuruldu.
1918 yılında Almanya’da kadınlara oy hakkı tanındı.
10 Eylül 1920 – Türkiye Komünist Partisi kuruldu.
1920 – Birinci Uluslararası Komünist Kadınlar Konferansı Moskova’da yapıldı.
28-29 Ocak 1921-Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı burjuvazi tarafından Karadeniz’de boğularak öldürüldü.
8 Mart 1921 – Lenin’in “Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü” başlıklı yazısı Pravda No. 51’de yayınlandı.
1921 – İkinci Uluslararası Komünist Kadınlar Konferansı Moskova’da yapıldı. Emekçi kadınların sorunlarına özel bir günün kutlanması için her yılın 8 Mart günü kesin tarih olarak belirlendi. Sovyetler Birliği’nde ve daha sonra kurulan tüm sosyalist devletlerde bu gün resmi tatil olarak ilan edildi.
8 Mart 1921 – Türkiye Komünist Partisi üyesi kadınlar, uluslararası komünist hareketle aynı tarihte Türkiye’de ilk 8 Mart’ı kutladılar.
1975 – İlerici Kadınlar Derneği kuruldu.
1975 – Birleşmiş Milletler bu yılı Dünya Kadın Yılı ilan etti.
16 Aralık 1977-Birleşmiş Milletler 8 Mart’ın her yıl “Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlanmasını kararlaştırdı.
Kaynaklar:
Zetkin, Klara; Krupskaya, Nadejda; Pieck Wilhelm (1992). “Almanya’da Proleter Kadın Hareketi’nin Tarihine İlişkin”, Kadın Sorunu Üzerine Seçme Yazılar ve Klara Zetkin Üzerine, İstanbul: İnter (der.)
Tunçay, Mete, Türkiye’de Sol Akımlar-I (1908-1925) Belgeler 2 (1991). İstanbul: BDS Yayınları.
V.I. Lenin Toplu Eserler (1965), 1. İngilizce Baskı, Cilt 32. Moskova: Progress Publishers.
www.library.fes.de: II. Enternasyonal, İkinci Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı, Talepler ve Kararlar, 26-27 Ağustos 1910, Kopenhag.
www.renner.institut.at/fraueakademie/frauentag/frauentag.htm