1
Geldiler,
ufkun başını kızıl bir sahanda taşıyarak.
Serap böyle çağırıldı işte,
uzak olmayan bir çöle çadır kurmuştu.
Çanlar gibi çınlıyordu dudaklar,
ahiret iksirini damıtıyordu bir eczacı,
ekmekle savaşa tutuşmuşken tuz.
O bir şölen!
Ölülerin başlarını andıran kadehlere
şarap indiren bir göğün altında.
Gökle kan arasındaki birlik pek derin
2
Durmaksızın akıyor kan-
Başlangıcın ve oluşun mürekkebi,
Kabil adadı onu.
Nice bir gözcüydü Kabil,
ne çölde yürüdü,
ne sürgünde yaşadı.
Vakit o vakit işte
Annesi güneş çekiyor onu, çevresinde zincirler
toprağı işleyen dolaplar,
ve uzay sönmüş bir kandil.
Asla konuşmayacak mısın sen ey suskun nesne?
-Arzuların memesinden bir emiş.
-Ateşin yaktığı bir görünmezlik.
-Yakıtı görünmezlik olan bir ateş.
Hıçkırmaya doymuyor ışık
yer kürenin aklına ağlıyor,
ağıt yakıyor sürgünün zincirine.
-Sürgünde doğurulur nübüvvetler.
Fakat ne kolay bir nebinin külahını
geçirmek bir yalancının başına,
ne kolay bir yalancının külahını
geçirmek tarihin başına.
Zaman
Ürkünç bir gece insan başlarından.
4
Ben Gılgamış da değilim, Ulysses de.
Ne gidiyorum, ne dönüyorum,
bir nebi olmak için nereden neyim var benim?
Üzerine sürgün yeri bina edilen bir kayayım ben.
Zamanım su gibi düşünmekte, ellerim toz gibi iş görmekte
bir sonsuzluk içinde
rüzgarı henüz bitmemiş bir sözlük yazmakta kuma.
Üzerime galaksilerinden inen ışıktan başka gücüm yok benim.
Bir keresinde, yükseltti beni,
başaklardan bir kitap yapayım diye
başımı yanına koyayım diye.
Bir keresinde, yükseltti beni,
bir saban olayım diye
yıldızların kulaklarında onu susturduğunu göreyim
pantolonumu bir rüya bayrağı olarak yükselteyim ve ondan
yorgunluğuma karşı bir örtü edineyim diye.
Şimdi,
nereye dönsem
kendimi o şehirde görüyorum,-işte,
tılsımlara çarpıyor gözlerim,
ayaklarım
suda yüzen bir ateşe çarpıyor
ateşte yüzen bir suyun içinde.
6
Ah, geleceği giyinen bu silah neyin nesi?
Oluş ceninine bir hale çizen bu renk nedir?
Of, ne zaman şifa bulacak
adına vatan denen bu maraz?
İşte bu tarih-
kağıttan torbaları doldurmaya hazır
ölülerin kemiklerinin çektiği arabalarda
Sana soruyorum ey bu dünya:
esirin ağıdından başka
hangi şarkı
yükselebilir
şiirin Sedeflerinden?
8
Geldi,-
Tarihin yüz hatları yara bere,
her yarada meleksi bir davul şişmekte,
sana nereden geldi bu inciçiçeği ey davul?
Nasıl doldurdun onunla vadileri?
Geldi,-
Nereden geldi onun adımlarına bu sabır?
Soluya soluya uzatıyor işte dilini gün
soluya soluya ve kırgın,
gecenin testileri kırılıyor omuzlarında.
Geldi,-
Agaçta kuşlar yaralardan ibaret,
ve susuzluk iliklerine işliyor,
yaprak boyunca dürüyor gövdeyi.
Ve her an
tarihin iç organlarının döküldüğü bir homurtu.
Geldi,-
Oluşun elmasında bir çatlak
Ve sen ey şiir,
aklın açılımların yenilemek üzere
çılgınlığı fısıldamayacak mısın hiç?
10
Hicret ediyor,-
Ülkelere ulaşmıyor, sınırlara ulaşıyor,
çağın bayrağıdır hicret.
-Başkaldırıyor,
-Işığa bağlılıktır işte bu,
adımlarının hayrınadır rüzgara yoldaş olmak,
her eşikte kuşku duymak.
-Sayıklıyor,
-Bu Babil ve öteki.
-Solgun,
-Ertelenmiş bir sevgi bu,
iki yay arasında bir alet insan.
-Yabancı ve gizemli,
-Sana inanmış bu,
ey güneş,
ey yanardağ ey ilk günah.
Adonis
( kör kahin)