(1890-1950) Rus asıllı bale sanatçısı Vaslav Nijinski başarılı tekniği, duygulu yorumları ve büyük sıçramalarıyla bale tarihinde bir efsane yaratmıştır
Rusya’da Kiev’de doğan Nijinski, dokuz yaşında St Petersburg’daki (bugün Leningrad) Çarlık Bale Okulu’na girdi Daha öğrenciyken üstün yeteneğiyle çevresinde büyük bir hayranlık uyandırdı Yükseğe sıçramakta o kadar başarılıydı ki, yerçekimine meydan okuyarak sonsuza kadar havada kalacakmış izlenimini veriyordu Aynı zamanda, üstlendiği her rolü kendinden önceki erkek dansçılarda görülmemiş bir yorumla sunan özgün bir sanatçıydı
Nijinski 1907’de St Petersburg’daki tanınmış Mariinski Tiyatrosu’na başdansçı olarak katıldı Orada ve Moskova’da birçok klasik balede başrole çıktı I909’da, klasik baleye çağdaş bir görünüm kazandıran Sergey Diag-hilev’in yeni kurmuş olduğu Rus Balesi adlı toplulukla Paris’e gitti Daha ilk gösterisiyle büyük bir hayranlık uyandıran topluluğun yıldızı Nijinski’ydi Romantik dönemden beri dikkatlerin odaklaştığı kadın dansçıların yerini ilk kez bir erkek alıyor, olağanüstü yeteneği ve zarifliğiyle neredeyse bir mucize yaratıyordu Özellikle Nijinski için baleler düzenlendi Aynı zamanda devrimci bir koreograf olan Nijinski, sahneye koyduğu balelerle de ateşli tartışmalara neden oldu Bunlardan biri, müziğini İgor Stravinski’nin yazdığı ve ilk sahnelenişinde sanat çevrelerinde büyük yankılar uyandıran Bahar Ayini’ydi
1913 Ağustos’unda soylu bir Macar ailesinden gelen Romola Pulszky ile evlenen Nijinski, Diaghilev’in topluluğundan ayrıldı 1917’de, yaşamının geri kalan yıllarını gölgeleyen derin bir ruhsal bunalıma düştü ve sahneden çekildi Sanat yaşamının çok kısa sürmesine karşın, ünü günümüzde hâlâ sürmektedir
***
Tanrı ve Nijitısky
Büyük bale dansçısı Nijinky, bu yazıyı, yaşamının geri kalan bölümünü geçirdiği bir akıl hastanesine yatırılmadan kısa bir süre önce yazmıştır. Bunu okurken, deliliğin içinde gizli olan bazı değerleri bulup çıkarma sorunuyla karşılaşıyoruz. Yani deliliğin bir yönünü ortaya çıkarma sorununu kastediyoruz.
Nijinsky’nin yazdıklarının önemli olduğunu, bu “Günlüğün” dikkat çeken edebiyat çalışmaları arasında kabul edilmesinden anlıyoruz. Nijinsky’nin yazıları, tabii ki çok açık değildi ve bazı kavramların kendilerine has anlamı vardı. Fakat “Günlük” bu anlamları büyük çapta açıklıyordu. Örneğin, Nijinsky “Ben akıl yürüterek sonuçlara ulaşan bir filozof değilim; hisseden bir filozofum “, derken, hissederek nasıl felsefe yapılabileceğini anlamayı okuyucuya bırakmaktadır. Bu ifadeyi alışılmamış olduğu için gözardı etmek veya rahatsız bir beyinin ürünü olarak düşünmek mümkündür e bu bölümleri okurken bu noktaları hiç aklımızdan çıkarmamalıyız. Ama yazılanları yalnızca bir psikoz kaynağı olarak görmek gerçek anlamını kavrayamamak tehlikesini ortaya çıkarar. Okuyucular, neyin anlamlı, neyin anlamsız olduğuna kendileri karar vermek durumundadırlar. Herkes, Nijinsky delirmiş diyecek. Umurumda değil, zaten evde de hep bir deli gibi davranıyordum. Herkes böyle düşünecek ama beni bir tımarhaneye yatırmayacaklar; çünkü çok iyi dans ediyorum ve isteyen herkese para veriyorum. İnsanlar bu garip ihtiyarı seviyorlar ve beni rahat bırakacaklar, “deli palyaço” deyip geçecekler. Ben kaçıkları severim, onlarla nasıl konuşulacağını bilirim. Erkek kardeşim de akıl hastanesindeydi. Onu severdim ve o da beni anlardı. Oradaki arkadaşları da beni seviyorlardı. O sıralarda onsekiz yaşındaydım. Kaçıkların yaşantılarını biliyordum ve bir akıl hastasının psikolojisinin anlıyordum. Onlara hiç ters düşmedim, zaten onlar yalnızca benim gibi delilerdi.
Yaşam cinsellik değildir . Tanrı da değildir, Tanrı bir adamdır; bir kadını tohumlar, o kadına çocuklar verir. Ben yirmidokuz yaşındayım. Karımı ruhen çok seviyorum; özellikle çocuk doğurduğu için değil. Tanrı isterse çocuklarım da olur. Kyra akıllı bir kız. Onun zeki olmasını istemem. Zekasını geliştirmesini engelleyeceğim. Basit insanları severim ama tabii budalaları sevmem; çünkü onlarda duygu, his de yoktur. Zeki insanların gelişmesini durdurur.
Tanrı’yı hissediyorum, Tanrı da beni. Hatalarımı düzeltmek istiyorum ama buna başarabileceğimden emin değilim. Hiç birşey için söz vermemin gerekmediğini söyleyerek, doktorun gözleri yaşlarla dolmuştu, karımın üzülmemesi, kaygılanmaması için elimden gelen herşeyi yapacağımı biliyordu. Ona, karımın annesinin gelmesini, benim istediğimi söylemiştim. Karımın korkmasını istemediğimden, kayınvalidemin bizimle beraber oturmasının uygun olacağını düşünmüştüm. Müttefik kuvvetlerden korkum yoktu, bütün paramızı alsalar bile umurumda değildi, ama ailemin parasını almalarını, karımın sıkıntı çekmesini istemiyordum. Ona, pek az olan herşeyimi vermiştim, rahat bir yaşam sürmesini sağlamaya çalışmıştım.
Yaşamdan korkmuyordum, bu nedenle paraya ihtiyacım yoktu. Ben ölürsem karım çok ağlar. Onun iyiliği için, kısa zamanda unutmasını isterdim. Karım beni çoğunlukla anlamaz, veya daha doğrusu hissetmez. Tolstoy’un karısının hissetme yeteneği, duyguları yoktu. Tolstoy’un tüm parasını kaybettiğini hiç unutamıyordu. Ben karıma para vermek istiyorum. Karımı ve Kyra’yı dünyada herkesten çok seviyorum; elim yoruldu. Shakespeare’in Hamlet’ini hiç sevmem, hep akıl yürüterek sonuçlara varmaya çalışır. Ben akıl yürüterek sonuçlara ulaşan bir filozof değilim hisseden bir filozofum. İnceden inceye düşünülen şeyleri yazmaktan hoşlanmam. Shakespeare’i, tiyatroyu sevdiği için beğeniyorum. O, tiyatroyu anlıyor, ben de “canlı tiyatroyu” anlıyorum. Ben yapay değilim; yaşamın kendisiyim. Tiyatro yaşam değil. Tiyatronun kurallarını biliyorum. O bir alışkanlık haline gelir. Yaşam böyle değildir.
Dikdörtgen sahneli tiyatroları sevmem. Yuvarlak sahnelerden hoşlanırım. Bir göz gibi yuvarlak olan bir tiyatro yaptıracağım. Aynaya dikkatle yakından bakmayı severim; ve yalnızca alnımda tek bir göz görürüm. Sık sık bir göz resmi çizerim. Polemikten hoşlanmam bu yüzden millet kitabım hakkında istediğini söyleyebilir, ben susacağım. Sessiz kalmanın konuşmaktan iyi olduğu kararını verdim. Diaghilev bana susmamı söyledi. O akıllıdır. Onun uşağı Vasili her zaman, “Diaghilev’in tek kuruşu bile yoktur ama zekası bir servete değer”, demiştir. Ben de “tek kuruşum bile yok ama aklım var”, diyorum.
Aklımın, duygu üreten bir merkez olduğunu düşünüyorum. Ben çok duygusalım. Önceleri, mutluluğun paraya bağlı olduğunu düşünen bir aptaldım imdi ar tık öyle düşünmüyorum. Pek çok insan paraya önem verir, ben yalnızca planlarımı uygulayabilmek biraz paraya ihtiyaç duyuyorum. Hepimizin plan ve amaçları vardır ve bunları gerçekleştirebilmek için para kazanırız ama sorunlarımız farklıdır. Ben İsa düşmanlarının değil, Tanrı’nın bir sorunuyum. Ben İsa düşmanı değilim. Ben insanlara yardım edeceğim. Geneva’ya gidip biraz dinleneceğim. Doktor böyle yapmamı söylüyor. Bu aralar, karım çok sinirli ve gergin olduğu için, yorgun olduğumu düşünüyor.
Halbuki yorgun değilim ve evde kalacağım. İsterse karım yalnız gidebilir. Biraz parası var. Benim bir kuruşum yok. Param yok derken palavra atmıyorum. Param olmasının isterim ve kanma veya yoksullara vermek için kazanmam gerekiyor. Bazıları, Nijinsky İsa olduğunu sanıyor diyecekler. Kendimi İsa gibi görmüyorum nun yaptıklarına hayranım. Bana saldırılmasından korkmuyorum. Gereken her şeyi söylerim ben. Sık sık sokağa çıkardım. Karımı aldattım, o kadar çok tohumum vardı ki bunları harcamam gerekiyordu. Tabii ki bunları bir sürtükle ziyan etmedim. Onları yatağa boşalttım, zührevi hastalıklara karşı kendimi korumam lazımdı. Şehvet düşkünü değilim, bu yüzden bir daha karımı aldatmayacağım.
Tohumumu başka bir çocuk için saklayacağım, bir gün bir oğlum olacağını umuyorum. Karımı seviyorum. Ona kötü birşey olmasını istemem. O çok duygusaldır. Benim herşeyi, onu korkutmak için kasten yaptığımı zannediyor. Yaptığım herşey onun iyiliği ve mutluluğu içindir. O et yer bu yüzden çok sinirlidir önemli olan iyi bir yaşam sürmektir. Karım, düzenli bir yaşam sürmenin iyi bir şey olduğunu bilir ama böyle bir yaşamın, “Tanrı’nın sözlerini dinleyip Ona itaat etmek demek olduğunun farkında değil, insanlar Tanrı’yı anlamıyorlar ve “itaat edilmesi gereken bu Tanrı kimdir” diye kendilerine soruyorlar. Ben, Tanrı’yı ve Onun istediği şeyleri biliyorum. Ben Tanrıyı seviyorum. Ne konuda yazacağımı bilmiyorum çünkü birdenbire aklıma doktorlar ve karım geldi. Yan odada hala konuşuyorlar. Davranışlarımı hoş karşılamadıklarını biliyorum ama Tanrı’nın istediği şekilde davranmaya devam edeceğim.
Herhangi bir sorun çıkacağından korkmuyorum. Herkesten bana yardım etmelerini isteyeceğim ve örneğin şöyle derlerse korkmayacağım: “Karın, ona işkence ettiğin için delirdi, bu yüzden ömür boyu hapis yatacaksın”. Hapsedilmekten de korkmuyorum, ama ömür boyu yatacaksam orada öleceğim. Karıma bir kötülük gelmesini istemiyorum, ona zarar veremeyecek kadar çok seviyorum, insanlardan saklanmayı seviyorum; yalnız yaşamaya alıştım. Maupassant, yalnız kalmaktan çok korkardı. Monte Cristo Kontu, intikam planlan hazırlamak için yalnız kalmak isterdi. Maupassant, yalnızlığı sevmezdi, insanları severdi. Ben yalnızlıktan korkarım ama yakınmayacağım; Tanrı beni seviyor, o halde yalnız sayılmam.
Tanrı insandır ve planlarına karışılmasından hoşlanmaz. Ben ona karışmam, tam tersine ona yardım ederim. O beni bırakırsa ölürüm. İstemediğim halde diğer insanlar gibi yaşayacağım, sırf beni anlamaları için. Ben Tanrı’nın silahıyım, onun adamıyım. Tanrı’nın yarattıklarını severim. Ben bir dilenci değilim; zengin birisi bana verirse para alırım. Zenginleri severim, onların çok paraları var ve bende hiç yok. Ama paramın olmadığını herkes duyarsa benden korkarlar ve kaçarlar. Bu yüzden hep zengin olmak istemişimdir. Bir at kiralayıp, beni eve götürmesini isteyeceğim. Karım parasını ödeyecek. Eğer o ödemezse, ben bir yolunu bulup öderim. Karımın beni sevmesini istiyorum ve karakterini bu yönde geliştirmek için elimden geleni yapıyorum. Zekası oldukça gelişmiştir ama duygulan için aynı şeyi söyleyemem. Zekasını yok etmek isterdim, böylece diğer yönleri de gelişirdi. İnsanlar, zeka olmadan bir kişinin ya deli ya da budala olacağını düşünürler. Bir deli, aklını kullanarak sonuçlara varamayan bir insandır. Bir manyak, ne yaptığının farkında bile değildir. Ben iyi ve kötü hareketlerimin farkındayım. Mantığı ve aklı olan bir insanım. Tolstoy’un kitabında akıl ve mantık konusunda pek çok şey anlatılıyor. Bu kitabı okudum ve bu yüzden, konuyu iyi biliyorum.
Zeki insanlardan korkmuyorum. Güçlüyüm; çünkü benim hakkımda söylenenleri hissediyorum. Beni yatıştırmak için türlü şeyler icat ettiklerini biliyorum. Doktorlar iyi insanlar. Karım da iyi bir kadındır, ama çok fazla düşünüyorlar. Onların zekaları için kaygılanıyorum. Pek çok insan, fazla düşündükleri için deliriyor onlar için, onlar namına korkuyorum, çok düşünüyorlar. Onların delirmesini istemem: Onları sağlıklı görebilmek için herşeyi yapacağım. Farketmeden, karımı kızdırdım sonra beni affetmesini istedim; uygun zamanlarda hatalarım hep yüzüme vuruluyordu. O, benim deli veya kötü kalpli olduğumu düşünüyor. Ben kötü değilim, onu seviyorum. Karımdan korkuyorum; beni hiç anlamıyor.
Ben hep yaşam üzerine yazarım, ölümle ilgilenmem. Onların düşündükleri Nijinsky değilim ben. Ben insan şeklinde Tanrıyım. Karım iyi bir kadın. Ona gizlice bütün planlarımı anlatmıştım; sonra da o hepsini doktorlara anlatmış, tabii bana yardım etmek amacıyla. Karım benim amacımı anlamıyor; ona bunu anlatmadım, bilmesini istemiyordum. Ben hissedeceğim ve karım anlayacak. O hissedecek ve ben anlayacağım. Düşünmek istemiyorum, düşünmek ölümdür. Ben ne yaptığımı biliyorum. “Sana bir kötülük gelmesini istemiyorum. Seni seviyorum. Yaşamanı istiyorum, o zaman ben de seninle beraber olacağım. Sana söylemiştim. Akıllıca bir konuşma istemiyorum.” Doktorlar akıllıca konuşurlar, karım da öyle. Onlardan korkuyorum. Benim hislerimi anlamalarını istiyorum. “Üzüldüğünü biliyorum. Karın senin yüzünden acı çekiyor.” Ölmek istemiyorum bu yüzden her yola başvururum. Amacımı açıklamayacağım. “Bırak seni egoist sansınlar. Seni hapse atsınlar. Seni kurtaracağım çünkü sen bana aitsin. Zeki Romola’yı istemiyorum. Onun seni terketmesini istiyorum. Yalnız benim olmanı istiyorum. Onu bir erkek gibi sevmeni istemiyorum.
Olup bitenleri basitleştirmeyi ve hafifletmeyi bilirim. Doktorların, hislerini, duygularını anlamalarını istiyorum. Doktorlar, karının sinirli bir kadın olduğunu düşündükleri için seni azarlamak istiyorum. Taktığın haç çok zarar verdi, bu durumu sen çözemezsin artık. Hatalarını biliyorum; çünkü onları ben yaptım.” Kasten haç taktım: “Karın seni anlamıştı. Doktor amacımın ne olduğunu bulmak için geldi ve hiçbirşey anlamıyor. Düşünüyor ve bu yüzden anlaması çok zorlaşıyor. Romola’nın haklı olduğunu düşünüyor; senin de. Nasıl anlaşılacağını biliyorum.” Ben doktorlardan daha iyi düşünürüm. “Senin için korkuyorum; çünkü sen çok korkmuşsun. Kurallarını, alışkanlıklarını biliyorum. Bana olan sevgin sonsuz; emirlerime itaat ediyorsun. Senin anlayabilmen için herşeyi yapacağım; karını ve seni seviyorum. Onun iyi olmasını istiyorum. Ben sendeki Tanrı’yım. Beni anladığında senin olacağım.
Ne düşündüğünü biliyorum; onun burada olduğunu ve sana baktığını sanıyorsun. Ben de onun sana bakmasını istiyorum.” Arkama dönmekten korktum, çünkü onun bana bakmakta olduğunu hissediyordum. “Ona senin yazdıklarını göstermek istiyorum. Çok yazdığın için hasta olduğunu düşünecek. Senin hislerini anlıyorum. Seni çok iyi anlıyorum. Sana kasten yazı yazdırıyorum; çünkü hislerini, onun da anlamasını istiyorum. Sana söylediğim herşeyi yaz. insanlar seni anlayacaklar; çünkü sen sok hassassın. Karın da seni anlayacak. Senden daha çok şey bildiğim için arkanı dönmemeni söyledim. Amaçlarını biliyorum. Planlarını uygulamak isterim ama acı çekmen gerekiyor. Herkes seni, ancak acı çektiğini görünce hissedecek ve anlayacaktır.” Yemek odasında karım ve doktorla yaptığım konuşmayı yazmak istiyorum.
Egoistmişim gibi davranmıştım. Çünkü doktoru kızdırmak istiyordum. Bunu anlarsa Öfkelenecektir ama umurumda değil. Sevgiyi bölmem. Karımı herkesten çok sevdiğimi göstermek istediğim için, onu çok sevdiğimi yazmıştım. Ben A.’yı seviyorum, karımı sevdiğim kadar. Onun numaralarını biliyorum. Birkaç gün sonra gideceği için duygularımı anlıyordu. Onun kalmasını istemiyorum. Kayınvalidemin gelmesi daha doğru olur; çünkü onu incelemek ve ona yardım etmek istiyordum. İnsanlar hakkında yazmak için, onların karakterlerini incelemem. İnsanlara, onları ölüme götüren alışkanlıklarını anlatabilmek için yazarım. Bu kitaba “Hisler” adını verdim.
Hissetmeyi severim ve bu konuda büyük bir kitap yazacağım. Yaşamımın bir tanımlaması olacak bu. Kitabın, ölümümden sonra basılmasını istemiyorum. Onu şimdi bastırmak istiyorum. “Senin için korkuyorum; çünkü sen kendin için korkuyorsun. Gerçeği söylemek istiyorum. insanları üzmek istemem. Belki bu kitabı yazdığın için hapse atılacaksın. Seninle beraber olacağım; çünkü beni seviyorsun. Sessiz kalamam. Konuşmalıyım. Hapse girmeyeceğini biliyorum; kanunen bir suç işlemedin. İnsanlar seni yargılamak isterlerse, söylediğin herşeyin Tanrı’nın sözleri olduğunu anlatırsın. O zaman da seni bir tımarhaneye kapatacaklardır ve akıl hastalarını tanıyıp, anlayacaksın. Senin hapise veya tımarhaneye kapatılmanı istiyorum.
Dostoyevski darağacına gönderildi, bu nedenle, sen de biryerlere gidebilirsin. Sevgileri ölmeyen ve senin kapatılmana izin vermeyecek olan bazı kişileri tanıyorum. Bu kitap binlerce kopya olarak basılınca bir kuş kadar özgür olacaksın. Nijinsky diye imzayı ben atmak isterdim ama benim adım Tanrı. Nijinsky’yi seviyorum ama bu sevgi Narcissus gibi değil, Tanrısal bir sevgi.” Bana hayat verdiği için onu seviyorum. Ona iltifat etmek, övgüler yapmak istemiyorum. Onu seviyorum. O beni seviyor; çünkü alışkanlıklarımı biliyor. “Nijinisky’nin hataları olabilir ama onu dinlemelisiniz; çünkü o Tanrı’nın sözlerini söylüyor.” Ben Nijinsky’yim. “Ben Nijinsky’nin incinmesini istemiyorum, bunun için onu koruyacağım. Onun için korkuyorum; çünkü o kendinden korkuyor. Güçlü olduğunu biliyorum. O iyi bir adam. Ben de iyi bir Tanrıyım. Nijinsky’yi kötü olduğu zamanlar sevmiyorum. “Ben Tann’yım; Nijinsky bir Tanrı’dır. “O iyi bir insandır. İnsanlar onu anlamadılar ve düşündükleri sürece inanmayacaklar.
Onlar beni birkaç hafta olsun dinleselerdi, büyük şeyler olabilirdi. Öğretilerimin anlaşılacağını umarım.” Bütün yazdıklarım insanlık için gerekli. Romola benden korkuyor, benim vaiz olduğumu hissediyor. Kocasının vaiz olmasını istemez o, genç ve yakışıklı bir koca ister. Ben yakışıklıyım, gencim. O benim güzelliğimi anlamıyor, alışılmış bir tipim, karakteristik çizgilerim yok. Tanrı’nın da olmaz zaten. Tanrı’nın yüzünde duyarlılık vardır, bir kambur bile Tanrı’ya benzeyebilir. Ben kamburları severim, diğer sakatları da. Ben de duygulu, hassas bir sakatım ve bir kambur gibi dansedebilirim. Bütün biçimleri ve duygulan seven bir sanatçıyım ben. Güzellikte görecelik yoktur. Güzellik Tanrı’dır. O güzellik ve duyguda bulunur. Güzellik duyguda da vardır. Ben güzelliğe aşığım. Onu hisseder ve anlarım. Düşünenler güzellik konusunda saçma sapan şeyler yazarlar. Bu tartışılmaz. Eleştirilmez. Ben güzelliği hissediyorum. Onu seviyorum.
Kötülük istemiyorum ben aşk istiyorum. Bazıları benim kötü bir adam olduğumu düşünürüler. Değilim. Ben herkesi severim. Gerçeği yazdım. Gerçeği söyledim. Yalancılıktan hoşlanmam, iyilik istiyorum. Ben aşkım. İnsanlar beni korkuluk yerine koyuyorlar; çünkü hoşlandığım içindir haç takıyorum. Haçı, Katolik olduğumu göstermek için takmıştım. İnsanlar beni deli sanıyorlar. Değilim. Haçı, diğer insanlar tarafından farkedilmek için takmıştım. İnsanlar sakin adamlardan, hoşlanırlar; ben değilim. Yaşamı seviyorum. Onu istiyorum. Ölümü sevmiyorum. İnsanlığı sevmek istiyorum. İnsanların bana inanmalarını istiyorum.
A. konusunda gerçeği söylemiştim; Diaghilev ve kendim hakkında da. Savaş ve cinayet istemiyorum. Ben, insanların anlayışlı olmalarını istiyorum. Karıma, defterlerime dokunanı mahvedeceğimi söyledim ama bunu yapmak zorunda kalırsam, ağlayabilirim. Ben bir katil değilim. Kimsenin beni sevmediğini biliyorum. Benim hasta olduğumu sanıyorlar. Değilim. Ben zeki bir adamım. Hizmetçi geldi ve rahatsızlandığımı düşünerek yanımda durdu. Hasta değilim. Sağlıklıyım. Kendim için korku duyuyorum; çünkü Tanrı’nın isteğini biliyorum. Tanrı karımın beni terketmesini istiyor. Ben istemiyorum. Onu seviyorum ve benimle kalması için dua ediyorum. Beni telefondan istiyorlar. Galiba hapse atmak istiyorlar. Ağlıyorum, yaşamı seviyorum ama hapisten de korkmuyorum. Orada yaşayacağım. Herşeyi kanma anlattım. Artık korkmuyor ama huzursuz bir hali var.
Kaba bir dille konuştum; çünkü gözyaşı görmek istiyordum ama hüzün yaşları değil. Bu yüzden gidip onu öpeceğim. Ona sevgimi göstermek için öpmek istiyorum. Onu seviyorum, istiyorum. Onun aşkını istiyorum. A. onu da sevdiğimi hissetti ve bizimle kalacak. Gitmiyor. Biletini satmak için acenteyi aradı. Emin değilim ama hissediyorum. Küçük kızım şarkı söylüyor. “Ah, ha, ha! Anlamını anlayamıyorum ama ne demek istediğini hissediyorum. Herşeyin a ha ha bir dehşet değil; bir zevk, bir eğlence olduğunu söylemek istiyor.
Ağlamak istiyorum ama Tanrı yazmaya devam etmemi emrediyor. Tembelleşmemi istemiyor. Karım ağlıyor, ben de. Doktorun gelip, karımın, yazı yazdığım için ağladığını söylemesinden korkuyorum. Ama suç bende değil. Çocuğum herşeyi görüyor, işitiyor; bir gün beni anlayacağını umuyorum. Kyra’yı seviyorum. Küçük Kyra’m, ona olan sevgimi hissediyor ama o da hasta olduğumu sanıyor. Ona öyle demişler. Bana iyi uyuyup uyumadığımı soruyor, ben de her zaman iyi uyuduğumu söylüyorum. Daha ne yazacağımı bilmiyorum ama Tanrı yazmamı istiyor. Yakında Paris’e gidip büyük etkiler bırakacağım üm dünya benden bahsedecek. İnsanların, benim büyük bir yazar veya büyük bir sanatçı hatta büyük bir adam olduğumu düşünmelerini istemem. Ben çok acı çekmiş olan basit bir adamım. İsa’dan bile daha çok acı çektiğime inanıyorum. Yaşamı seviyorum ve yaşamak istiyorum; ağlamak istiyorum ama ağlayamıyorum ruhumda öyle büyük bir acı var ki u acı beni korkutuyor.
Ruhum hasta. Aklım değil, ruhum. Doktorlar hastalığımı anlamıyorlar. İyileşmek için neye ihtiyacım olduğunu biliyorum. Ben güçlüyüm. Vücudum hasta değil hasta olan ruhum. Acı çekiyorum. Herkes bunu hissedecek ve anlayacak. Ben bir insanım, canavar değilim. Herkesi seviyorum, hatalarım olabilir ben bir insanım, Tanrı değilim. Tanrı olmak istiyorum ve bu nedenle kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Dansetmek, resim yapmak, piyano çalmak, mısralar yazmak, herkesi sevmek istiyorum. İşte hayatımın amacı bu. Sosyalistlerin beni daha iyi anlayacaklarını biliyorum ama ben sosyalist değilim, Tanrı’nın bir parçasıyım, ben Tanrı’nın partisine bağlıyım. Herkesi seviyorum. Savaş veya sınırlardan hiç hoşlanmıyorum. Dünya yerli yerinde duruyor. Her yerde evim, yuvam var. Her yerde yaşıyorum. Hiçbir mülküm olmasını istemiyorum, zengin olmak da istemiyorum. Sevmek istiyorum. Ben sevgiyim, aşkım zulüm değilim.
Kana susamış bir hayvan değilim. Ben insanım. Ben insanım. Tanrı benim içimde. Ben Tanrı’nın içindeyim. Onu istiyorum. Onu arıyorum. Yazılarımın basılmasını istiyorum ki, herkes bunları okuyabilsin. Kendimi geliştirmeyi umuyorum! Nasıl yapacağımı bilmiyorum ama Tanrı’nın, Onu arayanlara yardıma olacağını hissediyorum. Ben arıyorum; çünkü Tanrı’yı hissediyorum. Tanrı beni arıyor, o halde birbirimiz bulacağız.
Tanrı ve Nijitısky St. Moritz Dorf Villa Guardamunt 27 Şubat, 1919