Kapkaranlık bir gece çökmüştü Nagyvizsony Vadisine. Gökyüzünde tek bir yıldız bile parlamıyordu ve köyün viran serf evlerinin küçücük pencerelerinin birinde bile tek bir kandil ışığı dahi yanmıyordu o gece. Sadece kalenin görkemli kulelerindeki daracık pencere aralıklarından solgun bir ışık süzülüyordu dışarıya ve bir tek surlarda geçe nöbetinde olanların nöbet değişimindeki sesleri zaman zaman gecenin bu ilerleyen vaktindeki derin sessizliği bozuyordu. Kulenin en altında bulunan odadaki duvarda asılı ağır demir silahların içinde yanyana duran iki mızrak karanlıkta bile göze çarpıyordu.
-Muhterem, hadi şansınızı bir kez daha deneyin! -dedi keyifle gülerek Balizs ve elindeki zarları ağaç kupanın içinde salladı.
-Bugün kazandıkların sana yetmedi mi? -dedi Vizsony Kalesinin komutanı olan Mihily Domokos ve elindeki gümüş parayı masanın üzerine fırlattı. Ardından sandalyeye oturdu ve iyice bir esneyip gerinince:
-Şu karım da nerede kaldı, gelse artık! dedi.
-Yukarıda, Hanımefendinin yanında değil mi? diye sordu genç katip.
-Başka zaman olsa senin zarların karşısında tek bir kuruş bile kaybetmezdim ama… dedi kale komutanı ve ağzına kadar kırmızı şarapla doldurulmuş olan metal kupadan kocaman bir yudum içti.
-Daha çok beklersiniz efendim! dedi delikanlı biraz imalı bir şekilde gülerek. Sonra da:
-Bu gece sanırım epey uzun bir gece olacak. diye ekledi.
-Ne biçim bir konuşma bu böyle? Bunları hangi fal kitabından öğrendin böyle?
-İnsanın aptalı yıldızlara da baksa bir şey anlamaz. Boşuna bakar. Aklı olan ise kendi düşüncelerinden bile pek çok sonuç çıkartabilir. diye karşılık verdi delikanlı ve:
-Bu gece eşinizin eve gelmesi çok uzun sürer. Hanımefendinin yanından kolay kolay ayrılamaz! dedi sanki bunun sebebini biliyormuş gibi.
-İyi ama niye? Ne oldu ki?! diye sordu adam bunun üzerine.
-Efendim, beyimizin, Gergely Kereky in Vizsony Kalesine hala dönmediğini bilmiyor musunuz yoksa? Hanımefendimiz böyle zamanlarda huzursuz gönlünü yatıştırmak için bütün vaktini dua ederek geçiriyor.
Bu sözler üzerine kale komutanı yeniden masaya oturdu ve şaraptan bir yudum daha içti.
-Bunu unutmuştum. dedi komutan öfkeli bir ses tonuyla.
-Benim o olayı unutmam çok zor. diyerek derin bir iç çekti delikanlı ve ardından:
-Sabahları şikayet için kale kapısının önünde birikenleri güzel sözle ya da olmazsa sopayla veya dayakla buradan uzaklaştırmak benim işim. Buralarda yaşayan ve elinde avucundakiler alınmış, başı sıkışmış her köylü Hanımımız Benigna dan yardım istiyor, ondan medet umuyor. dedi.
-İyi de o zaman Pil Kinizsi nin dul eşi bu insanlara karşı onun adil davranması için neden bir şeyler yapmıyor? dedi homurdanarak kale komutanı.
-Çünkü o artık Pil Kinizsi nin dul eşi değil, şimdi Gergely Kereky in nikahlı eşi de ondan! dedi delikanlı hanımını savunmak istercesine. Kale komutanı hadi canım sende tarzında bir edayla elinin tersiyle bir işaret yaptı. Biraz zaman geçince düşünüp taşınmış olacak ki delikanlıyı destekleyen tarzda konuşmaya başladı.
-Haklısın! Adil ve merhametli Kralımızın, Kral Mityis ın en gözde komutanı olan Kinizsi nin aklının ve bilgeliğinin hüküm sürdüğü Vizsony Kalesindeki o güzel günler ne yazık ki çok gerilerde kaldı! dedi ve bunu söyledikten sonra kale komutanı biraz daha düşündü ve:
-Aslında kocasının ölümünün üzerinden daha altı ay bile geçmemişken onun gidip de Mirk Horvith ile evlendiği zaman bunları düşünmeliydik. dedi.
-Evet ama, o zaman çok daha gençti ve çocuğu da yoktu. Koskocaman mülkünü yönetecek akıllı bir koca aradığına inandırdılar bizi…dedi delikanlı.
-Pil Kinizsi den sonra bu işi için en uygun adam Mirk Horvith mıydı yani?!
-Kimsenin kim ve ne olduğunu bilmediği bir yabancıydı. Ama o adam bu arada bir soyluydu ve kısa bir süre sonra da Hırvatistan ve Slovenya Banı oldu.
-Evet, çünkü soylu hanımefendi Benigna Magyar, Pil Kinizsi nin kılıcının gücüyle, yiğitçe kazandığı bütün mal varlığını gidip hemen yeni kocasının üzerine yazdırdı da ondan! dedi
durumdan rahatsız olduğu her halinden belli olan kale komutanı.
-Ama siz de görüyorsunuz ki, bu kadın onu da atlattı!… o da artık aramızda olmayanlardan ve şimdi….
-Evet. Ban, Zagreb de atından düşerek boynu kırılıp ölünce onu Vizsony a getirtti ve eski kocasının yanına, aynı manastırda onu toprağa verdi…Ve bu olayın ardından birkaç ay sonra da gidip şu beş para etmeyen, her fırsatta onu aldatan, onun serflerini haraca bağlayan, herkese kan kusturan bu adamla evlendi.
-Ona da kan kusturuyor doğru, hatta karısını sömürdüğü de çok doğru. onu aklı başında bir halde herhangi bir iş yaparken görmek neredeyse imkansız ve kazara arada bir aklını başına toplasa bile o zaman da o kadına karşı güzel bir söz söylediğine de hiç tanık olmadım. Ağzından çıkan lafları kulağı duymuyor. Çok nankör ama bir o kadar da küstah ve kaba bir adam.
-Sana diyorum ben oğlum, bu kadın o kadar çok günah işlemiş ki ölünceye kadar onların bedelini ödeyemez. Yüzü gülmez artık onun. dedi bunun üzerine kale komutanı.
-Oysa neler… dedi alaylı bir şekilde delikanlı ve sonra da:
-Gergely Kereky in yanında her geçen gün biraz daha çok acı ve ızdırap çekiyor. deyince kale komutanı kocaman yumruğunu masaya vurarak:
-Hey gidi yalan dünya, hey! o sadece ektiğini biçiyor. Bizim başımıza bu çapulcuyu o kendisi alıp getirdi, şimdi çeksin bakalım! dedi öfke ve nefret dolu bir sesle.
-Ama efendim dikkatli olun! dedi genç katip elini kale komutanının koluna koyarak.
-Vizsony Kalesinin duvarları kalın ama yine de Gergely in müzevirlerinin kulakları her yerde söylenenleri duyabilir. Mihily Domokos bunun üzerine bir kat daha öfkelendi ve kendisini tutamayarak:
-Tabii, sen Pil Kinizsi nin ordusunda savaşmadın ki! onun için de bu utanç verici duruma katlanmak senin için kolay olabilir. Kral Mityis ın başkomutanının en sevdiği kalesinde bugün çapulcuların kol gezmesi seni rahatsız etmeyebilir, ama ben buna dayanamıyorum artık! diye haykırdı.
-Bu arada!… diye konuşmasını sürdürmek istedi delikanlı ve:
-Hanımefendi, günlerdir dua ediyor ve bir yandan da rahiplerin gönlünü hoş tutmak için manastıra bir sürü bağışta bulunuyor. deyince kale komutanı yeniden söze girdi ve:
-Bu kadını kim tanıyor? onun nasıl birisi olduğunu kim biliyor? diyerek derin bir iç çekti Mihily Domokos.
-O kadın bir zamanlar beyimizi, Pil Kinizsi yi deli gibi seven bir kadındı. Uzun seferlerden geri dönene kadar kocasını büyük bir sabırla bekleyen bir kadındı. onu burada beklerken yuvalarını nasıl dayayıp döşediğini, nasıl huzur dolu bir yuva kurduğunu görmüştüm! Ama şimdi?!
-Ve beyimizin, Pil Kinizsi nin ölümünden iki yıl öncesinde manastırdaki rahipler onun için ne kadar güzel bir dua kitabı yazmışlardı değil mi? Ne çok sevilen biriydi! dedi o eski günleri hatırlayan delikanlı ve ardından da:
-Ben kendim okumuştum içinde yazılanları: eşim, Pil in hastalığı için dualar yazısını kendi gözlerimle görmüştüm. diye ekledi.
-Zavallı beyimiz kendisini üşüttüğünde yazdırmıştı o duaları. Ama Kinizsi ondan sonra da, o hasta haliyle bile Türklere karşı savaşmaya devam etmişti. Ve hanımı Benigna, sonuna kadar eşinin yanında olan bir kadındı. Başkomutanımız olan beyimizin ölümüne kadar onu hiç yalnız bırakmadı…Ama bunları Ferenc Bodo dan da duymuşsundur, ki onu Vizsonykö kale komutanlığına getiren de Pil Kinizsi ydi aslında.
-Evet, ondan da çok şey dinlemiştim. dedi delikanlı.
-Ve bütün bu duyduklarımdan sonra, onca iyi ve güzel sözden sonra şimdi bu kadının nasıl böyle birisi olduğunu anlamakta zorluk çekiyorum. Hangi akla hizmet şeytana uyduğunu anlayamıyorum bir türlü!
-Kim bilebilir ki? Şimdilerde yine ne yaptığını anlamak zor. Bir bakıyorsun manastırdaki rahiplere süslü püslü el yazması dua kitapları hazırlatıyor, bir bakıyorsun cinayetlerin altından o çıkıyor… Nitekim sen de hatırlarsın herhalde…. Geçen yıl ocak ayında ovir kale komutanı olan Jinos Majthenyi cinayetinden sonra Gergely Kereky ile birlikte zanlı olarak onun da ifadesini almışlardı… Delikanlı bu sözler üzerine alay edercesine güldü.
-İyi ki Paskalya yı Roma da geçirdiler. Böylece işlemiş oldukları büyük günah için kendilerini affettirmenin bir yolunu da yaratmış oldular! dedi ve ardından son derece ciddi bir ses tonuyla devam ederek:
-1518 yılında, Paskalya zamanında pazartesi günü sabahleyin beyimiz Gergely Kereky ile hanımımız Benigna Magyar ın birlikte Kutsal Ruh Tarikatına katılmış olduklarını ben kendim kaydettim. dedi katip. Mihily Domokos ak düşmüş saçlarının arasında gezdirdi ellerini.
-Zavallı, talihsiz beyim, zavallı Pil Kinizsi! Eğer bir yerden bunları görüyorsa eminim ki mezarında ters dönmüştür. dedi.
-Umarım görmüyordur ve olup bitenleri de bilmiyordur inşallah. dedi ciddi bir ses tonuyla delikanlı ve ardından:
-Öylesine anlı şanlı ve fırtınalı bir geçmişten sonra hiç olmazsa mezarında biraz huzuru hak eden birisi diye düşünüyorum. diye ekledi.
Bu konuşmanın ardından yaklaşık bir saat kadar bir zaman sonra barbakanın önünde nal sesleri işitildi ve bekçilerin yüksek sesle yaptıkları konuşmalarından Gergely Kereky nin eve geldiği anlaşıldı. Genç katip ile kale komutanı asma köprünün zincirlerinin seslerini oturdukları yerden duydular, ardından da dörtnala koşturulmuş olan yorgun atların kaleye girerken tahtaların üzerinde çıkarttıkları sesleri de dinlediler. Bunun ardından kısa bir süre sonra onların bulundukları odanın kapısı hızla ardına kadar açıldı ve ellerinde yanan meşalelerle beylerinin peşinden ilerleyen hizmetkarların eşliğinde içeriye Gergely Kereky girdi. Kale beyinin alev gibi yanan kırmızı yüzünden ve sendeleyerek yürümesinden yine gereğinden fazlasını içtiği açıkça anlaşılıyordu. Ama hala yeterince içmediğini düşündüğünden olsa gerek girer girmez adamlarına emirler yağdırmaya başladı. Kale komutanı ile delikanlının selamlarını umursamaz bir el işareti ile geçiştirdikten sonra masanın üzerinde duran ağzına kadar şarap dolu kupayı kaptığı gibi hızla başına dikti ve sonra eliyle ağzını silerek yanındaki uşağına ve muhafızlarına dönerek alaylı bir şekilde:
-Siz burada, aşağıda kalın! Her gece tekrarlanan o mücadeleyi şimdi gidip benim tek başıma vermem gerekiyor! dedi ve ardından incecik, yukarı doğru kıvrılan ve Benigna nın yatak odasına çıkan merdivenleri tırmanmaya başladı. Aşağıda kalanlar hiçbir şey söylemeden birbirilerine baktılar. Bir süre sonra kale komutanı, Gergely Kereky nin silahlı muhafızlarına dönerek:
-Çekilip gidin buradan! Yukarıda olacaklar sizi ilgilendirmez! dedi ama adamların hiç birisi bulunduğu yerden kıpırdamadı bile.
-Duymadınız mı? diye sordu adam ve oturduğu masadan ayağa kalkarak:
-Beylerin işleri sizi ilgilendirmez, onların işlerini yaparken çıkarttıkları sesler de sizin kulaklarınıza uygun değildir. Defolup gidin buradan! Hadi, daha ne duruyorsunuz! diyerek bağırdı.
Bu sözler üzerine uzun boylu, sarışın bir delikanlı sıradan çıkıp bir adım öne geçti ve:
-Biz buradan bir yere gitmiyoruz. Beyimizin emri olmadan buradan dışarı bir adım bile atmayız! dedi sert bir şekilde. Mihily Domokos kulaklarına inanmak istemiyordu. Bu sözleri söyleyen delikanlıya iyice yaklaştı ve gözlerinin içine bakarak ona:
-Ne diyorsun? Aklını mı kaçırdın sen? diye sordu ve ardından da:
-Yoksa sen kiminle konuştuğunun farkında değil misin? dedi.
-Mihily Domokos, kale komutanı ile konuşuyorum. dedi alaylı ve meydan okuyan bir tavırla genç muhafız.
-Pil Kinizsi nin kale komutanıyla. diyerek düzeltti yaşlı kale komutanı.
-İşte bu yüzden buradan gitmiyoruz ve şuracıktan bir adım dahi kıpırdamayacağız! dedi sert bir şekilde kılıcını vurarak genç muhafız ve sonra da:
-Çünkü ben hala Gergely Kereky nin, beyimin hizmetindeyim, ben onun muhafızıyım dedi. Mihily Domokos güçlükle kendine hakim olabildi. Yüzü öfkeden kıpkırmızı kesildi, boynundaki damarlar kabardı.
-Bu kalede benim sözüm bir emirdir! dedi ama genç muhafız altta kalmadı.
-Elbette öyledir, ama sizinkinden daha büyük bir emir olmadığı zaman ancak! diye karşılık verdi küstah bir tavırla ve kale komutanına saldırmaya devam ederek:
-Bu arada bizim beyimiz ve aynı zamanda da Vizsony Kalesinin de sahibi olan Gergely Kereky sadece kendi emirlerine uymamızı emretti bize. dedi.
-Bana bu kaledeki yetkiyi Pil Kinizsi vermişti!
-Ne güzel söylediniz! Muhterem komutanım, sizin zamanınız geçti artık, o eskidendi. Burada artık sizin sözünüz geçmiyor. Ve bizim aramızda kendinizi daha emniyette hissettiğinizden başka bir yere de gidemiyorsunuz! deyince kale komutanı daha fazla kendine hakim olamayarak bağırmaya başladı:
-Seni dinsiz imansız çapulcu, seni! Sen kim oluyorsun da Pil Kinizsi nin kalesinde benimle bu şekilde konuşabiliyorsun? dedi avaz avaz bağırarak Mihily Domokos ve aniden kılıcını çekerek genç muhafıza doğru bir hamle yaptı. Ama o anda iki genç muhafız kılıçlarını yaşlı kale komutanının göğsüne dayadılar.
-Vizsonykö Kalesi artık Gergely Kereky nin! diyerek bağrıyordu küstah sarışın muhafız. Bu arada genç katip yaşlı kale komutanının kılıcını elinden aldı.
-Sakin olun komutanım! Efendim sakin olun! dedi ihtiyar adamı sakinleştirmek isteyen bir ses tonuyla ve sonra da muhafızları kast ederek:
-Bu genç muhafızların hiç birisi için bunu yapmaya değmez aslında! Bunlar için elinizi kana bulamaya değmez, sinirlerinize hakim olun! Ve ayrıca bunların bildiği tek şey sahiplerinin kendilerine öğrettiklerini papağan gibi aynen tekrar etmekten ibaret. Bunları adam yerine koyup onlarla muhatap olmayın! – dedi.
-Vizsonykö Kalesinin kime ait olduğunu öğretirim ben size ama… diye bağıran kale komutanının sözlerini kesen genç katip merdivenleri işaret ederek:
-Bunu orada, yukarıda kararlaştıracaklar, bekleyin! dedi. Gergely Kereky odaya girdiği sırada Benigna Magyar ın nedimeleri korkuyla çığlıklar atarak kaçıştılar. Hanımefendi ise dizlerinin üzerine çökmüş dua ediyordu. Kocasının geldiğini görünce kendine yakışır bir edayla dizlerinin üzerinden doğrulup ayağa kalktı ve onu karşıladı. Geçen yıllar Benigna Magyar ın yüzünde derin izler bırakmamıştı. Hayatının ortalarında olan kadının saçlarında tek tük beyaz saçlar vardı ama gözleri hala eskisi gibi ışıl ışıldı ve duruşu da kendisine saygı duyulması gerektiğini hissettiriyordu karşısındakine. Koca ağızlı ve zil zurna sarhoş olduğu için ayakta durmakta güçlük çeken Gergely Kereky kapıda bir durdu, sonra bir iki adım atmak üzere hareket etti ama ayakta duramadığından ilerlerken sendeledi. Öyle ki odanın girişinde bulunan son derece güzel bir şekilde işlenmiş olan o mermer sütuna tutunmak zorunda kaldı.
-Görüyorum ki hep bir araya gelmiş, güzel güzel dua ediyorsunuz! dedi alaylı bir şekilde ve kahkaha atarak. Ardından da küstahlığını sürdürerek:
-Ve umarım bu dualar sırasında benim günahlarımın bağışlanması için de birkaç tespih çekmişsinizdir! diye takılınca Benigna Magyar alev saçan gözlerle, sert bir şekilde karşılık verdi.
-Bunun için sanırım artık boşuna dua etmiş oluruz. Bizim dualarımız senin günahlarının bağışlanması için yeter mi ki!? … Gergely Kereky, senin günahlarının affedilmesi için duadan daha başka şeyler yapmak gerek diye düşünüyorum. dedi.
-Evet, işte böyle! Gergely Kereky!? Şimdi Gergely Kereky mi olduk? derken adamın sesi çınladı odada.
-Canım kocacığım değil?
-Veya Vizsonykö nün haşmetli beyi değil yani? Gergely Kereky efendime ne oldu? diye sorunca kadın kendini savunmak istercesine:
-Eğer bu sözünü ettiklerinden birisi idiysen bir zamanlar, bunların her birini bana borçlu olduğunu unutmaman gerekirdi. Seni adam etmek üzere koruyucu kanatlarımın altına alıp da buraya getirene kadar sen parasız pulsuz kalmış, kimsenin takmadığı, oradan oraya dolaşan sefil bir soyluydun sadece. Seni adam etmeye çalıştığımı nasıl unutursun? ! Seni yücelten benim! Bugün sahip olduğun herşeyi bana borçlusun! dedi sert bir üslüpla. Bir yandan içtiği şarap, bir yandan da içindeki dinmeyen öfke adamın aklını başından almıştı.
-Yüceltmek mi! dedi sesini yükselterek alaylı bir sesle ve sendeleyerek ileriye doğru iki adım daha attı.
-Şu fare yuvasına geldiğime nasıl sevindiğini ne çabuk unuttun? Pil Kinizsi nin şanlı günlerini çoktan geride bırakmış olan bu harabeye getirmek için bana yaptıklarını unuttun mu? … Şu lanetli kaleye beni sokmak için neler yaptın?
-Utanmaz! Rezil adam! derken artık sesini iyice yükseltmişti soylu kadın.
-Benim biricik yiğit ve mert kocama sen bunları nasıl söylersin? onun adını ağzına nasıl alırsın?
-Biricik kocan ha? diyen Gergely Kereky artık kötü niyetini gizleyemez hale gelmişti.
-Peki ikincisi neydi? Ona nasıl gittin? Şu Horvith la niye evlendin? Sonra, onun yatağı da sana soğuk gelmeye başlayınca benimle birlikte olan sen değil miydin? Tabii, ondan on yaş daha gençtim. Artık işi bitmiş bir ihtiyardan sonra benim gibi genç birisini kaçırmadın! …Şimdi de yoksa dördüncüsüne mi göz diktin, söylesene? -Eğer senin kim olduğunu bilmiş olsaydım, eğer bunları bana yapacağını bilseydim değil yatak odama, şu kalenin kapısından dahi içeri giremezdin! derken hıçkıra hıçkıra ağlıyordu kadın.
-On yıldır bana neler yapıyorsun! Yedin bitirdin beni! Neyim var, neyim yoksa hepsini aldın benden. Yıllardır beni sömürüyorsun, aldatıyorsun ve sabahtan akşama kadar içmekten başka ne yapıyorsun? diye sitem etmeye devam edince Gergely Kereky:
-Sırayla gidelim istersen! – dedi ve kendini bir koltuğa attı.
-Sömürmeyi, aldatmayı, dolap çevirmeyi senin bilgin dahilinde yaptım hep… Hepsini senden öğrenmiştim. Yoksa unuttun mu?
-Vizsony Kalesini sana bağışladığımı gösteren belgeyi bana hangi koşullar altında hazırlatmıştın hatırlıyorum…Sahip olduğum her şeyimi elimden almak için çevirdiğin dolapları da biliyorum… Alçakça Kab Dağındaki mülkü de satır arasına yazdırıp benden çaldın… Hatta onun için Kralımız bile seni uyarmıştı. Sen de bunu unuttun mu? dedi kadın öfkesine hakim olamayarak.
-Evet ama sen bana o zaman bunu kafama takmamamı söylemiştin. Ben de fazla üzerinde durmamıştım. Çünkü o günlerde her gece benim yolumu dört gözle gözlüyordun, koynuma girmek için hiç ses çıkartmıyordun, beni aşağılamıyordun öyle… Beni aşkla bekliyordun, aşık ve seven her kadının yaptığı gibi beni mutlu etmeye çalışıyordun… şeklinde konuşmayı sürdürünce Benigna Magyar daha fazla dayanamayarak ağlamaya başladı. Gözyaşlarını silerken bir yandan da konuşuyordu:
-Seni hala aynı şekilde bekliyor olabilirdim ama artık sana hiç kimse yardım edemez, seni kimse adam edemez. Senin bana karşı yaptığın saygısızlıkları daha ne kadar görmemezlikten gelebilirim? Senin için ne kadar dua ettiğimi biliyor musun? Hatta seni Roma ya götürdüm, günahlarından arınasın diye, bağışlanasın diye… Sana sadık bir eştim…
-Evet tatlım, ama hepsinden önemlisi sen benim suç ortağımdın her zaman! dedi fısıltıyla, alay ederek Gergely Kereky.
-Hem de öyle böyle değil! Ve bizi birbirimize bağlayan bu kanlı zincirin halkaları o kadar çoğaldı ki artık hiçbir şey ya da hiç kimse ellerimizi birbirinden ayıramaz!
-Sadece ölüm bizi ayırır. dedi fısıltıyla Benigna ve buz gibi donuk gözlerle önüne baktı.
-Ölüm mü? -derken gülüyordu Gergely Kereky.
-Hayır, o da bizi birbirimizden ayırmaya yetmez. Hadi canım sende, bırak şu numaraları! Karşımda manastıra kapanmış bir bakire gibi durup bana numara yapma! Böyle yaparak sen beni yola getireceğini mi sanıyorsun? Sana sadık bir ev köpeği olacağımı mı düşünüyorsun? Hem de sen? ! Sen dua etmekten başka ne yapabilirsin ki zaten artık! oturduğun yerden ayağa bile kalkamıyorsun, şu haline baksana bir!
-Gergely! derken hıçkırıklara boğuldu kalbi kırılan kadın.
-Kaderine meydan okumaktan vazgeç ne olur! Tanrı birisinin yok olmasını istediğinde ilk önce onun aklını başından alırmış! dedi kütük gibi sarhoş adam ve kadını kışkırtmayı sürdürdü:
-Seninkini çoktan almış, sen farkında değil misin? dedi lafları ağzında geveleyerekten. -Her gece ne yapmaya çalışıyorsun bu yatak odasında, yolunu şaşırmış kart tavuk gibi ne debelleşiyorsun yatağımda? diye konuşunca kalbi ve onuru kırılan Benigna Magyar sadece:
-Kart tavuk mu? diyebildi. Kadının yüzü bembeyaz olmuştu.
-Sanki çok mu gençsin? diyerek güldü Gergely durumdan hoşnut bir şekilde.
-Benim artık genç olmamam bir sorun yani.
-Sorun tabii! – dedi sesini yükselterek adam ve kahkahayla gülerken eliyle çizmesine vurdu
-Sen biliyor musun ki, aşağıdaki köylerde ne güzel kızlar, ne taze gelinler var? Bunlar varken benim şu yıkık dökük kalede seninle ömrümü çürütmemi bekliyorsun benden? Burada sıkıntıdan patlıyorum… Yoksa oturup seninle dua etmemi mi istiyorsun? Sonuçta her gece beni bu şekilde karşılıyorsun. Ne zaman eve gelsem dua ederken buluyorum seni. Beni o şekilde etkileyeceğini mi düşünüyorsun? Benigna Magyar bu sözlere bir karşılık vermedi. Yüzü kapkara oldu, dudakları titremeye başladı. Sonra aniden korkunç ve acımasız bir ifadeye büründü yüzü. Sarhoş olmasına rağmen adam ona bakınca gördüğünden irkildi.
-Hey, ne oluyor sana? diye sordu kekeleyerekten.
-Sonuçta alt tarafı bir tartışma. Sadece tartışıyoruz, her zaman yaptığımız şey… Daha önce de tartışmıştık… Kadının bir şey söylemediğini görünce irkildi ve:
-Ama daha sonra hep barışmıştık hatırlarsan. Sonuçta ben neredeyse her akşam eve geç geliyorum. Bunda ne var ki? Benigna Magyar gergin, buz gibi bir yüz ifadesiyle gülümsüyordu. Belli ki o anda ne yapması gerektiğine karar vermişti bile.
-Eve, sadece eve geliyordun Gergely! Eve geliyordun, doğru…Ama artık bundan sonra bunu bir daha yapamayacaksın! dedi garip bir ifadeyle. Adam geri dönülemez bir yola girdiklerini fark etti, hatasını anladı ve bunun için de dumanlı başını toparlayıp bir şeyler söylemeyi denedi. Anlamlı, güzel birkaç söz söylemek istiyordu durumu kurtarmak için.
-Böyle kötü şakalar yapma Benigna! Seni sevdiğimi biliyorsun. dedi ve sonra da sanki kendi kendini teselli etmek istercesine:
-Ayrıca bana ne yapabilirsin ki sen? Muhafızlarım buradalar, kaledeler. dedi ve özgüvenini kendi sözleri ile sağlamaya çalıştıktan sonra içindeki şeytana uyup yeniden konuşmasını sürdürdü:
-Yoksa şu yiğitliği, gözüpekliği dillere destan eski kocan Pil Kinizsi nin ruhunun gelip sana yardım edeceğini mi sanıyorsun sen?
-O sana ne gerekiyorsa onu yapacaktır Gergely Kereky! diye haykırdı kadın ve kapıyı göstererek:
-Şimdi defol git buradan! Sabah olunca, uykunu alınca ve biraz aklın başına gelince seninle konuşacaklarım var. dedi. Gergely Kereky son kez gördüğünü hissettiği bu odada biraz daha kalabilmek için elinden geleni yapmaya kararlıydı. Ama diğer taraftan da aklı hala aşağıda, odada kalan şarap kadehindeydi. İsteksizce yerinden kalkıp sendeleyerekten aşağıya inmeye başladı.
-İyi geceler Benigna! Sabah her şey yoluna girecek! dedi homurtuyla.
-Evet! Sabahleyin her şey yolunda olacak! dedi yere bakaraktan kadın, sonra da en sadık hizmetkarına dönerek:
-Anka, Beyini çağır, hemen buraya gelsin! Mihily Domokos u, Pil Kinizsi nin komutanını çağır, buraya gelsin hemen! Ve eski komutanımızı Ferenc Bodo yu da uyandırıp buraya getirsinler derhal! dedi ve fısıltılı bir sesle:
-Ve diğerlerini, bir zamanlar Pil Kinizsi yi seven, onu tanıyan herkesi toplasınlar kalede! diye ekledi.
O gece Vizsony Kalesinin kulesinde neler olup bitti bunu hiç kimse asla öğrenemedi gerçekte. Bayan Domokos sadece Hanımının yanından çıkıp kocasını aramaya koyulduğunda Gergely Kereky nin şatonun küçük odalarından birisine girdiğini gördü. Ama onun içeriye girişiyle birlikte başlayan gürültü ve şamata, eğlence sesleri geç saatlere kadar sürmüştü o gece. Gece alemi orada da devam etmişti gecenin ilerleyen saatlerine kadar. Kaledeki hizmetkar kadınlar o saatten sonra odalarına çekilmişlerdi. Sadece kapı bekçisinin ihtiyar annesi bütün bir gece boyunca yatağında bir sağa bir sola dönüp durduğundan sabaha doğru şafak vaktinde bir ses işitmişti. Kapının önünde ağır ağır ilerleyen erkek ayak sesleri duymuştu. İlk önce bir rüya gördüğünü düşünmüştü yaşlı kadın ama yaklaşıp uzaklaşan ayak seslerini tekrar tekrar duyunca kadın yarı uykulu haliyle kaleye girip çıkanları saymaya başlamıştı. Ama gerçekte bunların kaç kişi olduklarını da hatırlayamadı, iki, üç, beş hatırlamıyordu, çünkü uyuyakalmıştı. Derin bir uykuda olduğundan sonraki olaylar hakkında bir şey bilmiyordu. Ertesi gün Benigna Magyar öğleye doğru nikahlı eşini odasına çağırttı. Ancak şatodaki baş muhafız kocasının yatağında olmadığını haber verince herkes adamı aramaya koyuldu. Vizsonkö nün haddini bilmeyen beyinin sadık adamlarını ve aynı zamanda da onun alem arkadaşlarını derin uykularından uyandıranlar onlara sahiplerinin, Gergely Kereky nin ortadan kaybolduğunu söylediler. Bunun üzerine onun adamları da kalenin muhafızlarına katıldılar ve hep birlikte her yerde kalenin beyini aradılar. Her yere baktılar. Hatta küçük şapele gidip orada bile aradılar onu, ki oraya Gergely Kereky kırk yılda bir adım atan biriydi. Bu arada hiç kimse onu kalenin etrafındaki su kanallarında aramayı akıl edememişti. oysa onun en sevdiği köpeklerinden birisi neredeyse bütün bir öğleden sonrasını su kenarında geçirmişti. Kimbilir, belki de kaderin bir oyunuydu bu. onun ölüsünü ilk gören bir önceki akşam Pil Kinizsi nin yaşlı ve sadık kale komutanına kafa tutan sarışın genç muhafız oldu. Genç muhafız ilk önce Gergely Kereky nin sarhoş olduğu için kuleden düştüğünü ve boynunu kırdığını düşündü. Ama yanına yaklaşıp eski sahibini iyice bir gözden geçirince gördü ki birden fazla kocaman yaralar sarmıştı zavallının bedenini. Ama akıllı davranarak bu yara izlerini hiç görmemiş gibi yaptı ve hızlı adımlarla oradan uzaklaştı. Ardından da hemen Gergely Kereky nin kalede bekleyen muhafızlarını topladı. onlar da bu işe fazla kafa yormadılar ve bu olayın ardından bir yarım saat sonra bu muhafız ordusu hızla kale kapısından çıkıp gitti. Başlarında da uzun boylu, sarışın genç muhafız vardı. Adam muhafızların önünde, adeta aklını yitirmiş gibi atını Buda ya doğru dört nala koşturarak hızla uzaklaştı oradan. Benigna Magyar ın bu olaydan sonra cinayetle suçlandığını ve yargılandığını, ceza olarak da mal ve mülkünün bir kısmını kaybettiğini resmi belgelerden de biliyoruz zaten. Ama aynı zamanda Macar Kralı İİ. Lajos un Mohaç Savaşının olduğu yıl, savaştan önce Pil Kinizsi nin Krala ve ülkeye yapmış olduğu hizmetlerinden dolayı yaşlı kadını affettiğini de yine dönemin kaynaklarından öğrenebiliriz. Ama işte hepsi sonuçta eskiden olmuş olaylar. Hepsi artık sadece bir tarih, sadece birer öykü.