Bilinç özgürlük getirir. Özgürlük sadece doğru olanı yapmak demek değildir; şayet özgürlüğün anlamı bu olsaydı bu ne türden bir özgürlük olurdu? Şayet yalnızca doğru olanı yapma özgürlüğün olsaydı, o zaman özgür olmazdın. Özgürlük her iki alternatifi de ima eder; yanlışı da doğruyu da yapmayı. Özgürlük evet demeyi de hayır demeyi de ima eder.
Ve bu anlaşılması gereken çok ince bir şeydir: Hayır demek evet demekten daha çok özgürlükmüş gibi hissettirir. Ve ben felsefe yapmıyorum, bu kendinde gözlemleyebileceğin basit bir gerçektir. Ne zaman hayır desen daha özgür hissedersin. Ne zaman evet dersen özgür hissetmezsin çünkü evet boyun eğdiğin anlamına gelir, evet teslim olduğun anlamına gelir; nerede kaldı özgürlük? Hayır senin inatçı olduğun, kendini mesafeli tuttuğun anlamına gelir; hayır hakkını savunmuş olduğun anlamına gelir, hayır savaşmaya hazır olduğun anlamına gelir. Hayır seni evetten daha net bir biçimde tanımlar. Evet belirsizdir, bulut gibidir. Hayır çok katıdır ve maddidir, bir kaya gibidir.
Bu yüzden psikologlar yedi ila on dört yaşları arasındaki her çocuğun giderek daha çok hayır demeyi öğrenmeye başladığını söylüyorlar. Hayır diyerek o, annenin psikolojik rahminden dışarı çıkıyor. Hayır demek için bir sebep yokken da
hi hayır diyecektir. İçinden evet demek geldiğinde bile hayır diyecektir. Tehlikede olan çok şey vardır; daha çok ve daha çok hayır demeyi öğrenmek durumundadır. On dört yaşında cinsel olarak olgunlaştığında annesine nihai hayırı söyleyecektir; bir kadına âşık olacaktır. Bu anneye söylenen nihai hayırdır, o annesine sırtını dönüyor. Diyor ki, “Seninle işim bitti, bir kadın buldum. Ben bir birey oldum, kendi ayakları üzerinde durabilen bağımsız biriyim. Hayatımı yaşamak istiyorum, kendi işime bakmak istiyorum.”
Ve şayet ebeveynler, “Saçlarını kestir” diye ısrarcı olursa, saçlarını uzatacaktır. Ve şayet ebeveynler, “Saçlarını uzat” diye ısrarcı olursa, saçlarını kestirecektir. İzle bak… hippiler anne-baba olduklarında görecekler, çocukları kısa saçlı olacak çünkü onlar hayırı öğrenmek zorundalar.
Eğer anne-babalar “Temizlik imandan gelir” diye ısrar ederlerse çocuklar her türlü pisliğin içinde yaşamaya başlayacaktır. Pis olacaklar, yıkanmayacaklar; kendilerini temizlemeyecekler, sabun kullanmayacaklar. Ve sabunun cildi için tehlikeli olduğu, doğal olmadığı, hiçbir hayvanın sabun kullanmadığı gibi mantık yürütmeler yapacaklardır. Ne kadar isterlerse o kadar mantıklı neden bulabilirler ama en derinde tüm bu mantık yürütmeler sadece birer örtüdürler. Gerçek olan ise hayır demek istemeleridir. Ve elbette hayır demek istediğinde nedenler bulmalısın.
O yüzden, hayır sana bir özgürlük hissi verir; sadece bu da değil, sana zeki olma hissi de verir. Evet demek için zekâya ihtiyaç yoktur. Evet dediğinde kimse sana neden diye sormaz. Sen zaten evet dediğinde kim sana neden diye sorma zahmetine katlanır ki? Mantık yürütmeye ya da tartışmaya hiç gerek yoktur, sen zaten evet dedin. Hayır dediğinde niçin diye sorulması kaçınılmazdır. Bu senin zekânı keskinleştirir, sana bir tanımlama, bir tarz, bir özgürlük verir.
Hayırın psikolojisini gözle. İnsanoğlu için ahenk içinde olmak çok zordur ve bunun nedeni bilinçli olmaktır. Bilinç özgürlük sağlar, özgürlük sana hayır deme gücü verir ve ortada hayır deme hali evet deme halinden daha çoktur.
Evet olmaksızın ahenk yoktur; evet uyum demektir. Ancak büyümek, olgunlaşmak, evet dediğin halde özgür kalabilecek kadar olgunlaşmak, evet dediğin ama yine de özgün kalabildiğin, evet diyebildiğin ama gene de bir köle olmadığın yere varmak zaman alır.
Hayır tarafından getirilen özgürlük çok çocukça bir özgürlüktür. Yedi yaşından on dört yaşına kadar olanlar için iyidir. Ancak, şayet birisi ona takıldıysa ve tüm hayatı bir hayır demeye dönüştüyse, o zaman gelişmesi durmuştur.
Nihai gelişim bir çocuğun hayır dediği gibi büyük bir coşkuyla evet demektir. Bu ikinci çocukluktur. Ve görkemli bir özgürlük ve coşkuyla, hiçbir çekingenlik duymadan, ona bağlı hiçbir ip bulunmadan, hiçbir koşul olmadan evet diyebilen bir insan —saf ve basit bir coşku, saf ve basit bir evet— bu insan bir ermiş haline gelmiştir. Bu insan yeniden ahenk içinde yaşar ve onun ahengi ağaçların, hayvanların ve kuşların ahenginden tamamen farklıdır. Onlar ahenk içinde yaşıyorlar çünkü hayır diyemezler ve bir ermiş ise hayır demediği için ahenk içinde yaşar. İkisinin arasında, —kuşlarla Budalar arasında— büyümemiş, olgunlaşmamış, bir yerlerde takılmış, biraz özgürlük hissetmek için hâlâ hayır demeye çalışan tüm diğer insanlar vardır.
Hayır demeyi öğrenme demiyorum. Hayır demek vakti geldiğinde hayır demeyi öğren ama ona takılıp kalma diyorum. Yavaş, yavaş evet ile daha yüksek bir özgürlüğün ve daha muhteşem bir ahengin geldiğini gör.