Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Perşembe, Aralık 5, 2024
No menu items!
Ana SayfaFelsefeOshoSayıların Politikası | Osho

Sayıların Politikası | Osho

Toplumda, senin tıpkı başkaları gibi davranacağın beklentisi hakimdir. Biraz farklı davranmaya başladığın zaman bir yabancıya dönüşürsün ve insanlar yabancılardan çok korkar.

O yüzden iki insanın bir araya geldiği her yerde; otobüste, trende, ya da otobüs durağında sessiz kalamaz. Çünkü sessiz kaldıkları zaman ikisi de yabancı olarak kalır. Hemen birbiriyle tanışırlar: “Adın ne? Nereye gidiyorsun? Ne iş yaparsın? Nerelisin?” Sadece birkaç soru. Sonra rahatlarlar; sen de tıpkı onlar gibi bir insanmışsın.

İnsanlar her zaman uyumlu oldukları kalabalıklar içinde olmak ister. Sen farklı davranmaya başladığın an, bütün kalabalık şüphelenmeye başlar; bir şeyin ters gittiğini düşünür. Seni tanıyorlar ve değişimi görebiliyorlar. Seni, gerçek benliğini hiç kabullenmediğin zaman tanımışlardır ve şimdi birden gerçek benliğini kabul ederken görüyorlar. Bu toplumda kimse kendini kabullenmez. Herkes kendisini lanetler. Toplumun yaşam tarzı budur: kendini lanetle. Ve eğer sen kendini lanetlemiyorsan, kendini kabul ediyorsan, o zaman toplumdan ayrı düşmüş olursun. Toplum ise, sürüden ayrılmış olan kimseye tahammül edemez çünkü toplum sayılarla yaşar; buna sayıların politikası denir. Sayı çok olduğu zaman insanlar kendini iyi hisseder. Sayı çok daha büyük olunca ise insanlar haklı olduğunu hisseder; yanılıyor olamazlar, milyonlarca insan onlarla birliktedir.

Dışlananların içindeyse şüpheler belirmeye başlar: “Kimse benimle değil. Haklı olduğumun garantisi ne?”

O yüzden bana göre bu dünyada en büyük cesaret bir birey olmaktır.

Birey olmak için en üst seviyede korkusuzluk temeline sahip olmak gerekir: “Bütün dünyanın bana karşı olması önemli değil. Önemli olan şey benim geçerli bir deneyim yaşamış olmam. Ben rakamlara bakmam, yanımda kaç kişi olduğuyla ilgilenmem. Ben sadece deneyimimin geçerliliğine bakarım. Bir papağan gibi başkalarının sözünü tekrar edip etmediğime ya da anlattıklarımın kaynağının kendi deneyimlerim olup olmadığına bakarım. Eğer kendi deneyimimse, eğer benim kanımın, kemiğimin, iliğimin bir parçasıysa, o zaman bütün dünya karşımda olsa bile ben yine de haklıyım ve onlar haksız. Gerisi önemli değil, kendimi iyi hissetmem için onların oylarına ihtiyacım yok. Sadece başkalarının fikirlerini taşıyan insanlar başkalarının desteğine ihtiyaç duyar.”

Ancak toplum bugüne kadar böyle işlemiştir. Seni bu sayede ağılda tutabiliyorlar. Eğer onlar üzgünse, sen de üzgün olmak zorundasın; eğer onlar mutsuzsa, sen de mutsuz olmak zorundasın. Onlar neyse, sen de aynı şey olmak zorundasın. Farklı olmaya izin verilmez çünkü farklar bireyliğe ve özgünlüğe giden yolu açar. Ama toplum bireylerden ve özgünlükten çok korkar. Bu, birinin kalabalıktan bağımsız olduğunu ve kalabalığı hiç umursamadığını gösterir. Tanrıların, tapınakların, rahiplerin, kutsal metinlerin onun için artık anlamsızdır.

Artık onun kendi varlığı ve yöntemi vardır, kendi tarzı vardır; yaşama, ölme, kutlama, şarkı söyleme ve dans etme. O artık yuvasına dönmüştür.

Kimse kalabalıkla birlikte yuvasına dönemez. İnsan yuvasına ancak tek başına ulaşabilir.

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments