Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Pazartesi, Aralık 23, 2024
No menu items!
Ana SayfaİdeolojiDinAlevi Kürtler’in etnik kimliği üzerine tartışma | Martin van Bruinessen

Alevi Kürtler’in etnik kimliği üzerine tartışma | Martin van Bruinessen

“Aslini inkar eden haramzadedir!”

Ritüel dili olarak neredeyse tamamen yalniz Türkçe kullanan ve hatta çogu Türkçe asiret adlarinasahip olan Kürtçe ve Zazaca konusan Alevi asiretlerin varligi, birçok yazarin izahat kabilinden hayal gücünü mesgul etmis bir vakiadir. Hem Türk hem de Kürt milliyetçilerin bu gruplarin muglak kimliklerini kabul etmekte güçlükleri olmus ve bunlar sıkıcı ayrintilari örtbas etmeye çalismislardir. Kürtçe ve Zazaca’nin esasen Türk dilleri oldugunu kanitlamaya yönelik çabalar son bulmamis ve hatta 1980’den sonra güç kazanmistir.

1.Öte yandan, Kürtler Aleviler’in dinindeki Iranî unsurlarin altini çizmisler ve hatta Alevi Türkler’in bile dinlerini Kürtler’den almis olmalari gerektigini öne sürmüslerdir.

2.Sözü edilen asiretlerin düsüncelerini rahatça ifade edebilen kimi mensuplari, eski sözel gelenege dayandiklarini iddia ederek, genellikle, açikça siyasal amaca ulasmak için basvurulan çarelerden esinlenerek kendi yorumlarini eklemislerdir.

3. Asiretler, Kürt milliyetçiligi ve Türkiye Cumhuriyeti hususunda farkli zamanlarda farkli tavirlar benimsediler. Kürt milliyetçiliginin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin (ve Zaza ve Alevi ulusu gibi daha küçük sözde uluslarin) Alevi Kürtler’in sadakatlerine dair birbirleriyle çatisan münacatlari, bu cemaatleri ayirmistir. Çatisma böylece 1994 sonbaharinda Tunceli ve Bingöl’ün batisindaki Türk askeri harekati ile en yüksek noktasina varmistir.

Alevi Kürtler kimlerdir?

‘Alevi Kürtler’ terimini, kendilerini Kürt olarak tanimlayip tanimlamadiklarina bakmaksizin, Zazaca ve Kurmanci konusan tüm Aleviler için kullanacagim. Bu terimi kullanmam, onlarin ‘gerçekte’ ya da ‘esasen’ Kürt ya da baska bir sey olduklari iddiasini tasimaz. Alevi Kürtlerin merkezi, Dersim’den (Tunceli ili ve ona komsu olan Erzincan’in Kemah ve Tercan ilçeleri ile Bingöl’ün Kigi ilçesinden) ibarettir. Dersimliler, Bati Dersim’in (Çemisgezek ve Pertek’in de kismen içinde bulundugu Ovacik ve Hozat’in) (Zazaca konusan) Seyhhasan asiretleri ile aralarinda hem Zaza hem de Kurmanci dillerini konusanlarin bulundugu Dogu Dersim (Pülümür, Nazimiye, Mazgirt) asiretleri arasinda kültürel bir fark görürler.

Bir dizi Alevi yerlesim bölgesi Dersim’den Bingöl, Kuzey Mus, Varto boyunca Kars’a kadar doguya uzanir. Bu asiretlerin en büyükleri ve en iyi bilinenleri, Kurmanci konusan Hormek (Xormek, Xiromek) ve Zazaca konusan Lolan (zikredildikleri sira ile bkz.: Firat 1970, Kocadag 1987) Dersim kökenli oldugunu iddia ederler ve bu asiretlerin gerçekten halen Dogu Dersim’de (zikredildikleri sira ile Nazimiye ve Pülümür) yasayan mensuplari vardir.

Daha batida, Sivas’in Zara bölgesi ve çevresinde önemli bir Alevi Kürt nüfusu ile, Koçgiri asireti ile karsilasiriz. Zaza lehçesinden çok Kurmanci lehçesi kullanmalarina ragmen, Koçgiri asireti Bati Dersimli Seyhhasan asireti ile akraba olduklari iddiasindadirlar.4 Dersimli asiretlerin baska
bazi mensuplari, hem Zazaca hem de Kurmanci konusanlar, Sivas’ta diger yerlesim bölgelerini olustururlar. Dersim Alevileri ile akrabaliklarinin diger bir belirtisi, aralarinda yasayan ayni soydan seyitlerin (özellikle Kureysliler’in) varligidir.5 

Diger bir dizi yerlesim bölgesi Malatya, (Maras’ta) Elbistan ve Antep boyunca Suriye ve Adana’ya dek güneye uzanir. En önemlilerinin adlarindan baska bu asiretler hakkinda çok az sey bilinir. Dersimi’ye göre sözde tümü Kurmanci konusan bu asiretler de Dersim ile eski bir baglantilari oldugunu iddia ederler (1952: 59-60). Dinlerinin Dersimliler’in dinleri ile ne ölçüde uyustugunu ve Yezidi ve Nusayri komsularininki ile nasil bir iliskisi oldugunu bilmiyoruz. En azindan, bu cemaatlerin bazilarina Dersim’de yerlesik soydan seyitler hizmet vermistir; ama, aralarinda ayni zamanda baska ocaklar (seyit soylari) da vardir.6 Amerikali misyoner Trowbridge, gayet iyi
tanidigi Antepli Alevilerin (Kermansah’in batisinda, Kirint’in yakindaki) Tutsami’nin Ehl-i Hak seyitlerini en yüksek dinsel otorite olarak kabul ettiklerini söylüyor.7

Yalnizca Dersim ve Koçgiri Alevileri’nin dinleri hakkinda yüzeysel bilgiden daha fazlasina sahibiz; bu inanç ve pratiklerin diger Alevi Kürtler’ce ne ölçüde paylasildigini bilmiyoruz.8 Bilgimizin çogu, eski gezginlerin ve misyonerlerin raporlarindan ya da Bumke’nin yerinde bir sekilde belirttigi gibi, Dersimliler’in “uygulanmayan bir inanç”a bagli gibi görünmelerinden ötürü “inandiklari” ya da “yaptiklari”na dair anilardan kaynaklanir (Bumke 1989: 515). Her ne kadar belki küçük bir azinlik istirak ediyor olsa da, dag mabetlerini ziyaret, kötü sansi engellemek
için esrarli mahallerde ve kutsal yerlerde adak adamak gibi belirli eylemler hala yasadigindan ötürü bu ifade belki biraz mübalagalidir.9 Bununla birlikte birçok Dersimli için yiyecek tabularinin ve günese, aya ve atese gösterilmesi gereken hürmetin, sikça vurgulanan ancak fiiliyatta nadiren yerine getirilen adetler oldugu dogrudur.10

19. ve 20. yüzyil kaynaklarindan ögrendigimiz kadariyla, Dersim Alevileri’nin inançlari ve fiiliyati, Tahtaci ve Iç Anadolu Alevi Türkleri’nin inanç ve fiiliyatindan daha “asiri” ve “syncretist” (daha çok Iranî unsuruna sahip) görünür (bu tabii ki, daha çok, berikilerin inaçlarini daha iyi gizlemis olduklari ya da tedricen daha çok Islamlastirildiklari gerçegine bagli olabilir).11 Ruh göçümüne (metempsychosis) inanç daha çok anilir; Ermeni yazar Andranig (1900), insan ruhlarinin hayvanlarda nasil yeniden dogduguna dair birtakim sasirtici hikayeler nakleder.12 Dersimliler de, Ehl-i Hak gibi, Ali’de ve muhtemelen Haci Bektas’ta tezahürden, daha ilimli ancak kesinlikle daha önemsiz olmayan seyitlerin kutsal varligina kadar, kutsal yeniden vücut bulmanin çesitli türlerine açikça inanirlar. Hiç de saf olmayan Mark Sykes, Dersim asiretlerinin ismen Sii olmakla birlikte, kendisine panteist gibi göründügünü yazar.13

Günese ve dogaya tapinma Dersimliler’in hayatinda en az ayin-i cem ve diger Alevi ritüelleri kadar önemli bir yer tutmusa benziyor.14 Andranig buna gezegenlere, simsege ve yagmura, atese, suya, kayalara, agaçlara ve digerlerine tapinmayi da ilave eder (1900: 169). Anlatima göre, Dersimliler her sabah günes isinlarinin degdigi ilk noktada tapinmaya baslarlardi.15 1920’lerde bir geceyi Malatya yakinindaki bir Alevi Kürt köyünde geçiren Melville Chater, bu sabah tapinmasinin çok az farkli bir tasvirini yapar: Köylüler günesin dogusundan önce kalktilar ve tarlalarinda çalismaya basladilar. “Günes yükseldikçe, bütün erkekler, kadinlar ve çocuklar doguya döndü; günesin önünde egilerek kibarca iyi bir gün diledikten sonra günlük islerine yeniden devam ettiler.” (Chater 1928: 498) Ayni köylüler ayni zamanda (belki sadece belli gecelerde) aya da taparlar: Geceleyin tüm köylüler, ayin görünmesini beklemek için, damlara çiktilar. Ay görünür görünmez, “Kürtler, önünde yavasça baslarini egmek ve yükselen gezegeni derinden selamlamak üzere ayni anda ayaga kalktilar; daha sonra tas merdivenlerinden indiler ve gecede kayboldular.” (Chater 1928: 497) Dersimliler’in günese tapinmasi, özellikle asagida söz edilecek olan Yezidiler’in benzer adetlerini kuvvetle hatirlatir. Bu ayni zamanda, en azindan 19. yüzyila kadar Mardin ve Diyarbakir bölgelerinde varolduklari bilinen, simdi nesli tükenmis Semsî (günese tapanlar?) mezhebini de akla
getitir.16

Bununla birlikte daha özgül Alevi dinsel adetleri Dersimliler’i Alevi Türkler’e yakinlastirir. Gülbank ya danefes’lerinin çogu Türkçe’dir; ve 1920’den önce de kesinlikle öyleydi. Erzincan valisi olan ve bölgeyi çok iyi bilen Ali Kemali’ye göre, hiç Kürtçe gülbank yoktur (Kemali 1992: 154-155); Nuri Dersimi bunu dogrular ve Kureysli ve Bamasor (Baba Mansur) soylarinin seyitlerinin gülbank’i “Zazaca’nin eski bir biçiminde” okuduklarini iddia eder (Dersimi: 1952: 24). 1949’da yazan Hasan Tankut Resit, Dersimliler’in ancak çok yakin zamanda, Aliser ve Seyyid Riza’nin
kiskirtmalari ile, Türkçe nefes’i kendi dillerinden siirlerle ikame etmeye basladiklarini öne sürer.17

Dersim Alevileri’ni Alevi Türkler’e yakinlastiran bir diger adet, merkezi Haci Bektas tekkesi ile olan iliskileridir. Burasi Molyneux-Seel (1914: 66) tarafindan Dersim disindaki en önemli hac merkezi olarak gösterilmistir.18 Kuramsal olarak, ortak asiretlere rehber ve pir olan Dersimli seyitler, Haci Bektas’taki çelebi’yi mürsid’leri kabul ederler; ama fiiliyatta diger soylarin seyitlerini pir ve mürsid olarak benimserler ve Haci Bektas’la çok fazla ilgileri yoktur. Bununla birlikte Bati Dersim’deki üç küçük seyit soyu, Aguçan, Dervis Cemal ve Saru Saltik, Haci Bektas’ça tayin edilen halife’nin neslinden geldiklerini iddia ederler (Dersimi 1952: 27-28; Birdogan 1992:
152-157).

Türk mü, Kürt mü?

Alevi Kürtler komsularinca genellikle Kizilbas olarak adlandirilirlar. Cuinet’in geç 19. yüzyil nüfus istatistiklerinde de, baska etno-linguistik ünvanlar kullanilmaksizin ayni adla yer alirlar. Bu ad onlari, tabii ki, takipçileri çogunlukla Türkmen olan Safaviler’le yakinlastirir. Sümer, Safaviler’in Kizilbas destekçileri üzerine çalismasinda (1976) sadece iki Kürt asiret cemaatinden söz eder; ki bunlar görece önemsizdirler: Hinisli ve Çemisgezekli cemaatleri. 16. yüzyilda bugünkü Tahran’in güneyinde yasayan, daha sonra Özbek saldirilarina karsi Iran’in kuzeydogu sinirini
korumak üzere Sah Abbas’ca Horasan’a gönderilen büyük bir Çemisgezek konfederasyonu oldugundan ötürü, ikincilerin çogu Sah’in ardindan Iran’a gitmis olmalidirlar.

Alevi Kürtler, sadece bu iki asiretten arda kalanlarin ardillari olamayacak kadar çokturlar. Bu, akla Dersimliler’in nereden geldikleri sorusunu getirir ve hem resmi tarih ekolüne bagli olanlar hem de liberaler olmak üzere, birçok Türk akademisyence bu soruya verilen cevap, bunlarin Kürtlestirilmis (ya da Zazalastirilmis) Kizilbas Türk asiretleri oldugudur. Bu varsayim o kadar mantikli görünür ki, bazi Batili akademisyenlerce de hiç sorgulanmadan kabul edilmistir (örnegin Mélikoff 1982a: 145). Bununla birlikte, Safi Kurmanciler ile Zazalar arasinda neredeyse hiç
toplumsal iliski varolmadigi gerçegi gözönünde bulundurulursa, bu asiretlerin Kürtçe ya da Zazaca’yi kimden ögrenmis olabileceklerini tahayyül etmek güçtür. Öte yandan Sivas’ta, Kürt ve Zaza Aleviler’in, Türkçe’yi hiç terketmemis olan Alevi Türkler’le yakin iliskileri vardir.

Osmanli öncesi ve erken Osmanli tarihinde Heterodoks Kürtler

Kürt asiretlerin (mutlaka Safavi türünün olmasa da) Alevi dinsel fikirlerinin yayilmasindaki rolüne uzun süre degerinin altinda paha biçilmis gibi görünmektedir. Irène Beldiceanu-Steinherr’in arsiv arastirmasindan elde ettigi bilgilere göre, ilk Betasiler göçmen asiret kabileleridir.19 Osmanli metinlerinde (Bektas, Bektaslu, Bektasogullari adlarindaki) bu asiret gruplarina sayisiz atifta bulunulur; ve bu metinler onlarla Sivas’tan Malatya, Maras, Antep kavisi ile Halep ve Adana’ya uzanan ve hatta fazladan daha batidaki mekanlar arasinda iliski kurar. Belki de daha sasirtici olan, bu asiretlerdeki Kürt unsura yapilan sarih atiftir. Cevdet Türkay onlari Konar-göçer Türkmân Ekrâdi taifesinden, “göçmen Türkmen Kürtler” olarak tasnif eder.20 Asiretler listesinde sikça yer alan bu terim, karma yapili asiretlere atif yapar görünmektedir.

Xavier de Planhol’un ilk gözlemcilerinden biri oldugu üzere, 11. yüzyil ve daha sonrasinda sayisiz Türkmen asiretlerinin Dogu Anadolu’ya varisi, yogun kültürel degisime ve (Kürtler’in iyi otlaklara dogru yaptiklari kisa mesafeli düsey göç ile Türkmenler’in yatay gezginligini birlestiren) yeni bir tür pastoral göçebelige ve farkli kökenlerden küçük gruplari birlestiren yeni asiret olusumlarina hiz verdi. Karakoyunlu ve Akkoyunlu devletleri, Kürt klanlari, görünüse göre Türk unsurlu kendi asiretlerine dahil etmis olmalidir; ve Osmanli döneminde genis bir asiret konfederasyonu olan Boz Ulus’un Türk unsurlar kadar Kürt unsurlara da sahip oldugu bilinir. Yüzyillar boyunca izleri sürülebilecek olan bazi asiretler dillerini Türkçe’den Kürtçe’ye, ya da tam aksi sekilde degistirdiler; bu asiretlerin mensuplarinin kompozisyonlari da zamanla kaymis olabilir.21 

Sözde Bektasi asiretler, daha sonra Alevi Kürtler’le karsilasacagimiz bölgelerde bulunurlar. Ancak bunlar, simdiki Alevi Kürtler’in olusumunda yer alan sayisiz Kürt asiret unsurlarindan yalnizca biri olmalidirlar. Osmanli kaynaklarinda bazi temel Dersimli asiretler adlariyla yer alir. Örnegin Türkay, Lolan, Dirsimli ve (19. yüzyilda Dersimli asiretlere atifta bulunmak için kollektif olarak kullanildigini gördügümüz) Dujik/Dusik asiretlerine dair sayisiz vakiadan söz eder ve hepsini Ekrâd taifesinden olarak siniflandirir; yalnizca tek bir büyük Dersim asiretinin, Balaban’in, Türk oldugu, Yörükan taifesinden oldugu söylenir -Balaban asiretinin Zazaca konusmasina ragmen, bugünkü komsularinin kabul eder göründükleri bir ad.

Türkmen asiretlerin heterodoks fikirlere karsi giderilmesi olanaksiz bir egilimi varken, Kürt asiretlerin, en azindan Osmanli Imparatorlugu’na dahil olduklari dönemde (kabaca 1515), sadik Sünniler oldugu fikri genellikle muhakkak addedilir. Kürtler’in mutaassip Sünniler olduklari fikrini önde gelen Kürt aileleri ile Sultan Selim ve haleflerinin arasindaki ittifaki bozan diplomat Idris Bitlisi ortaya atmis olabilir. Idris ve ogullari Ebü’l-Fazl, Sa´dettin, Hüseyin ve Müneccimbasi gibi onun izindeki diger Osmanli tarihçilerinin yanisira egemen Kürt ailelerinin tarihçisi Seref Han Bitlisi, Kürtler’in Safaviler’e karsi Osmanlilar’i tercih etmesinin nedenini onlarin dinsel inançlarina baglar.22 Sünni ortodokslugun açiklanmasi Sultan’a sadakatin asikar bir taahhütüydü; bu yüzden, Kürt tarihçilerin Kürtler’in ortodoks oldugu konusundaki israri, kendilerinin ne oldugunu bildikleri seyden çok, Sultan’in inanmasini diledikleri seyi yansitiyor olabilir. Hayatinin hatiri sayilir bir bölümünü Safaviler’in hizmetinde harcayan Seref Han bile, -(Osmanlilar’a açikça bir siyasal bir tehdit teskil etmeyen) sayisiz Yezidi’den söz etmekte tereddüt göstermemesine ragmen- Kürtler’in (Sii) heterodoksisinden nefret ettigini vurgulamistir.

Ileride Yezidiler’e dair birkaç sey söyleyecegim, ama önce Kürtler arasinda asiri Sii fikirlerin varligina dair bir iki yorum yapmak isterim. Aslinda bunlarin, sözü geçen Kürt yazarlarin kabul eder göründüklerinden çok daha yaygin olduguna dair belirtiler vardir. Hem Seref Han’in, hem de Idris’in memleketi olan Bitlis, kendi payina düstügü oranda ortodoks olmayan düsünür yetistirmistir. 1450 civarinda Giyathuddin al-Astarabadi’ce yazilan Hurifi metni Istivaname, serî yükümlülüklerin halihazirda cennete yasandiklarindan dolayi gerçek müminleri baglamadigini iddia
eden sapkin bir ögretinin kaynagi olarak Dervis Haci `Isa Bidlisi’den söz eder.23 Simav kadisinin oglu Seyh Beddreddin’in fikriyati üzerindeki etkilerin izi de ayni bölgeye dogru sürülebilir: Bedreddin’in asil mistik hocasi, Bitlis yakinindaki bir bölgeden gezgin bir alim olan Hüseyin Ahlati’dir.24

Bugünkü Yezidi önderlerinin bazilarinin dinlerini asiri Ali karsiti bir mezhep olarak sunmalari (hatta emirlerinin ailesine mensup bir kisinin adi Mu`aviye’dir), Alevi Kürtler’in ve Güney Kürdistan’daki Ehl-i Hak /Kaka’i’lerin fikir ve fiiliyatlarindaki yakin benzerlikleri görmemize engel olmamalidir. Bugün soylari tükenmis olan Semsîler’in muhtemelen ziyadesiyle benzer bir \dördüncü dine sahip olduklarina yukarida deginilmisti.25 Her dinsel grup arasindaki iliski, su ana kadar varsayilandan daha içten olabilir. Bu yüzyilin ilk yillarinda Anadolu’yu dolasarak
kafataslarini inceleyen Alman antropolog Felix von Luschan, Aleviler’in ve Yezidiler’in, en azindan bazi komsularinca, bir ve ayni mezhepten olarak algilandigini farkeder: Bati Kürdistan’da bazi yerlerde aynen Kizilbaslar’a benzeyen insanlara Yezidi deniyor ve bunlar Kizilbaslikla hiçbir ilgileri olmadigini iddia ediyorlar; diger yerlerde, Kahta’da Böilam Nehri’nde* ve yine Diyarbakir yakinlarinda bana söylenenlere göre, Yezidi ve Kizilbas ayni seyi tanimlamak için kullanilan, biri Arapça digeri Türkçe iki ayri kelime. Bunun dogru olup olmadigini bilmiyorum; ancak, tahkik edebildigim kadariyla her iki grubun da itikat ve toplumsal durumlari tamamen benzer. (von Luschan 1911: 231) (Erzincan’in dogusunda) Tercan’da bir köyde söylestigim yasli bir Alevi Zaza, Yezidiler’le herhangi bir iliskiyi reddetmekle birlikte, Melek Ta’us’un adini ve beni o zaman etkileyen Yezidi menseli efsaneleri bilir görünüyordu. Luschan’in Yezidiler’in “tamamen Kizilbaslar gibi” olduguna dair gözlemi, onlarin üzerindeki kafataslari incelemelerine dayanir. Anadolu’nun tüm sekter Sii gruplarinin -Likya’nin Tahtaci ve Bektaslari’nin, Iç Anadolu’nun Kizilbaslari’nin (ve onlari çok andiranYezidiler’in) oldugu kadar, Ansariye’nin (örnegin Nusayri’nin)- kafataslarina ait indekslerin birbirlerine çok benzer olduklarini bulmus ve komsulari olan Arap ve Kürt gruplarla aralarindaki farki göstermek için karsilastirmistir. Kafataslarini inceledigi tüm mezhepler kisakafalidir (brachycephalic) ve tüm Sünni komsulari da uzunkafali (dolichocephalic). Von Luschan, sözlerini ilk anilanlarin “dinlerini korumus ve bu yüzden yabancilarla dis evlilikten sakinmis, böylece eski karakteristik özelliklerini korumus olan eski homojen bir nüfusun arda kalanlarini” temsil ettigini söyleyerek bitirir. (von Luschan 1911: 232)

Benligin yer degistiren hayalleri

Alevi Kürt asiretlerin bazi yerel tarihçileri, özellikle Firat, Risvanoglu ve Kocadag, kendilerini en azindan kismen sözel gelenege dayandirmaya çalisarak, asiretlerinin Türk kökenlerini siddetle vurgulamislardir. Eserleri faydali bilgi kirintilari içerir; ancak, bu asiretlerin resmi Kemalist tarih görüsü uyarinca Türklüklerini ‘kanitlama’ya yönelik siyasal saikli arzulari nedeniyle asiri ihtiyatla kullanilmalidirlar. Öte yandan Dersimi gibi diger yerel tarihçiler Kürtlüklerini
vurgulamislardir ve yakin zamanlarda Dersim kökenli insanlar arasinda Kürtlükten farkli bir unsur olarak Zazaliga vurgu yapan bir fikir ekolü vardir (Pamukçu, Selcan, Dedekurban).

Cumhuriyet döneminden önce bu asiretleri Kürt ya da Kizilbas’tan baska bir sekilde adlandiran herhangi bir kaynaga rastlamadim.26 Erzurum’daki Rus konsolosu Jaba’nin kullandigi 19. yüzyil ortalarina ait bir Kürt kaynagi, onlari (merkezî Dersim’de bir dagin adi ve Dersim’in daglik bölgesinin tümüne verilen bir ad olan Dujik Baba’dan sonra) Dujik Kürtler olarak adlandirir ve sunu ekler: “Türkler onlari Dujik Kürtler ya da basit Kürtler (Ekrad) olarak adlandirirlarken, gerçek Kürtler de onlara Kizilbas derler.”27 Dersim’i 1866’da ziyaret eden Diyarbakir’daki Britanya konsolosu Taylor, münhasiran Kizilbaslar’dan (ama özellikle alt gruplar olarak Seyhhasanli ve Dersimliler’den); bölgeye 1879’da giden Avusturyali görevli Butyka, Dersim Kürtleri’nden ve daha dar anlamiyla “Seyit Hasanli Kizilbas Kürtleri”nden söz eder.

Bununla birlikte, bu asiretlerden en azindan bazilarinin yabanci kökenleri oldugunu ima eder görünen sözel gelenekler vardir. Taylor’a (1868: 318) halihazirda Seyhhasan asiretinin aslen Horasan’dan oldugu ve Dersim’e yakin zamanda Malatya yakinindaki Alacadag bölgesinden geldigi söylenmistir. (Taylor’a göre Dersimliler “aslen pagan bir Ermeni neslin” ardillaridirlar.) Kürt milliyetçisi Nuri Dersimi de çok daha yaygin oldugunu gördügü bu gelenege -zerre süphe duymadan- isaret eder. Yalnizca Seyhhasan degil ama bazi baska Dersim asiretleri (Izoli, Hormek ve Sadi) de, temel seyit soylari Kureysli ve Bamasoran gibi yüzyillarca önce Horasan’dan gelmis olduklarini iddia ederler (1952: 24-25). Dersimi bu Horasan kökenini, çogu Kürdün Kürt olduguna inandigi
popüler Alevi kahramani Horasanli Ebu Müslim ve ikincil olarak Haci Bektas ile ilintilendirir. Bu, süphesiz, söz konusu gelenegin bu kadar popüler olmasinin ve seyitlerden onlarin ‘müritleri’ olan asiretlere yayilmasinin bir nedenidir: Horasan Aleviler’in anayurdu olarak bilinir. Dersimi bunun yanisira, bu asiretlerin bölgeye vardiklarinda halen Zazaca konustuklarini, hatta kendi zamaninda bile sözde seyitlerin Türkçe konusamadiklarini vurgular. Bu az bir ihtimalle, bu asiretlerin Türk oldugunu iddia ederek teyit için Horasan baglantisini gösteren resmi Türk tarih tezine üstü kapali bir tepkidir. (Cumhuriyet döneminden önce insanlarin Horasanlilar’i Türk kökenli saymadiklari
görülmektedir.)

1930’larda, birkaç asiretin kendilerini Mogol isgalinden önce Dogu Anadolu’ya gelen askerî bir maceraci olan Celaleddin Harzemsah’in askerlerinin ardillari saydiklari söylenir.28 1930’larin basina ait bir Türk istihbarat raporu, Pülümür bölgesindeki yasli erkeklerin hala Celaleddin Harzemsah’a dair efsaneleri hatirladiklarini, Dujik Baba Dagi’nin onun mezari olarak sayildigini ve bu yüzden ayni zamanda Sultan Baba olarak da bilindigini kaydeder.29 Bunun yasayan bir efsane mi; yoksa yakin zamanda, Horasan temasina tarihsel olarak mümkün Türk soylari ile aslinda olmayan seyler ilave eden amatör bir tarihçi tarafindan icat edilen bir sey mi oldugu benim açimdan sarih degildir.30

Her ikisinde de Sünni Müslüman dayanismasina kuvvetli bir münacaatin yapildigi Birinci Dünya Savasi ve Türkiye’nin Bagimsizlik Savasi, bir bütün olarak Dersim toplumu üzerinde bir etki yaratmamistir. Ruslar’a ve Ermeniler’e karsi mücadelede güçlerini Dersimliler’le ikmal etmek isteyen ve Dersimli Aleviler’in Bektasi köylüler gibi olduguna inanan Jön Türkler, Dersimliler’i savasa tesvik etmesi için Bektasi Çelebi Celaleddin Efendi’nin yardimina müracaat ederler. Çelebiye eslik eden Nuri Dersimi’ye göre, bu çabalar, merkez Bektasi tekkesinin Dersim’de çok az bir etkiye sahip oldugunu kanitlayacak sekilde neredeyse tamamen basarisiz olmustur (1952:
94-103). Firat (1970) kendi asireti olan Hormek’in, aktif olarak yer aldigini öne sürer; ancak, kitabinin savunma mahiyetinde olan niteligi bundan bir miktar süphe duyulmasini hakli kilar.

Bagimsizlik Savasi’na da olsa olsa isteksiz bir katilim vardir. Baki Öz’ün Dogu Anadolu Alevileri’nin bu erken dönemde Mustafa Kemal’i Ali’nin ve Haci Bektas’in don degistirmesi olarak kabul ettiklerine dair iddiasi (1990: 29) muhtemelen bir tarih hatasidir ve daha sonraki bir döneme atifta bulunur. Bölgenin ilk cumhuriyet valilerinden biri olan ve kitabini savastan sadece on yil sonra yazan Ali Kemali, daha güvenilir bir kaynaktir ve o sadece Ankara hükümetine karsi bölücü Kürt isyanlarindan söz eder. Mustafa Kemal’in kimi önemli asiret reislerini atamaya ve milletvekili yapmaya çalistigi dogrudur. Ancak Kemalist hareket (Sünni) Müslüman bir hareket
olarak göründügü müddetçe, Dersim’de çok fazla sevk yaratmamis; yeni bir hükümet olmasi, siradan Dersimli Alevi için onu sadece daha az çekici kilmistir.

Kürt milliyetçiligi bu dönemde Dersim ve Sivas halklari arasinda belirgin bir takipçi kitlesi bulmustur. Yeni dogan Türkiye’de kesinlikle milliyetçi Kürt kimligi olan ilk ayaklanma, Dersim’den de bir miktar yanki bularak, Koçgiriler arasinda zuhur etmistir.31 Kürdistan Te`ali Cemiyeti’ni örgütleyenlerden biri olan Nuri Dersimi, Sivas’ta sadece Kurmanci ya da Zazaca konusan Aleviler’in degil; ama ayni zamanda -Türk olarak görülen yeni Ankara hükümetine açikça muhalefet eden- Alevi Türkler’in de Kürt milliyetçi birligine katildigini ve kendilerini Kürt olarak adlandirmaya basladiklarini nakleder (Dersimi 1952: 64-65). Bunun bir Kürt isyani oldugu, (Kürt’e Kürt diyen
son Türk yazarlardan biri olan) Ali Kemali tarafindan da kabul görür. Ama, Dersimi’nin Alevi Türkler’e dair gözlemleri ve isyanin Sünni Kürtler arasinda destek bulmamasi göz önünde bulunduruldugunda, bu bir Kürt isyani oldugu kadar açikça bir Alevi isyanidir da. En karizmatik önder olan Alisêr, yukarida söylendigi gibi, ayni zamanda yöneliminin laik Kürt milliyetçisi degil, Alevi ve Kürt oldugunu gösterir bir sekilde, Türkçe yerine Kurmanci dilinde nefes derlemeye baslar.

Uzun bir çatisma tarihine sahip olduklari Sünni Zazalar ve Kurmanci konusanlarla çevrilmis olan daha doguda (Bingöl, Mus, Varto) yasayan Alevi Kürtler, kendilerini Kürt addetmeye daha az meyillidirler. Geleneksel düsmanlari, hem milliyetçi hem Sünni Kürt nitelikli Seyh Sait isyaninda yer aldiklari zaman, bu asiretler, özellikle Hormek ve Lolan, Kürtler’e karsi çikarak Kemalist hükümetle kaderlerini birlestirdiler (Firat 1970[1945]). Bu asiretlerin egemen seçkinlerinin bir kismi, en azindan 1930’lardan bu yana kesin olarak kendilerini Türk olarak tanimladilar; bunun sadece Kürtler’in yoklugunu iddia eden resmi görüse bir cevap mi oldugu, yoksa eski bir kökene mi dayandigi henüz bilinememektedir. (Bununla birlikte, Osmanli kaynaklarinda bu asiretler Kürt
olarak anilirlar.)

Resmi tarih Alevi Kürtler’i tanimliyor

Kemalizm’in Kürtler hakkindaki görüsü, her zaman içsel çeliskilerle dolu olmustur. Bir yandan resmi görüs onlarin Türk olduklarini iddia ederken; öte yandan, Türk olmadiklari için onlara hiçbir zaman güvenilmemis ve onlari asimile ederek Türk olmayan özelliklerini kaybettirmek için kasti girisimlerde bulunulmustur. Alevi Kürtler’e karsi tutum çok daha paradoksal ve tutarsiz olmustur. Alevi olduklarindan ötürü, bir yandan Islam’in gerçek bir Türk versiyonuna bagli olduklari için ve Kemalistler’in laiklesme programinin dogal müttefikleri olarak selamlanmislar;
öte yandan, Zazaliklari ve Kürtlükleri onlari yabanci ve güvenilmez kilmistir. Alevi Kürtler’in dinsel törenlerde kullandiklari dilin Türkçe oldugu gerçegi, onlarin kolay asimile olacaklarina dair umut verici ihtimaller sunar görünmekle birlikte, Alevi Kürtler’in devlete muhalefetlerinin tarihi onlari ziyadesiyle süpheli kilmistir. Nitekim, 1930’larin basinda Jandarma tarafindan Dersim üzerine hazirlanan bir çalismada su gözlemler yer almistir: [Zaza alevilere gelince:] Bunlarda mezhep ve adet dili Türkçedir. Ayinlerde istirak edenler Türkçe konusmak mecburiyetindedir. Bu mecburiyettirki alevi zazalik asirlardan beri ihmal edildigi halde türklükten pekte uzaklasmamis Dersim alevileri arasinda cevap istememek sartile Türkçe meram anlatmak mümkündür. Sayani nazar ve esef olan nokta sudurki 20-30 yasindan yukari yasli her fertle Türk dili ile mütekabilen anlasmak ve dertlesmek mümkün oldugu halde bunun [… (?)] türk dili tamamen Zazalasmakta ve hale 10 yasinda küçük çocuklarda ise türk diline rastlamak imkâni kalmamaktadir. Bu netice Dersim alevi türklerinin de benliklerini kaybetmeye basladiklarina ve ihmal edilirse günün birinde Türk dili ile konusana tesadüf edilemeyecegine delildir. (Jandarma Umum Kumandanligi ty: 38-39) Böylece Alevi Zazalar tedricen Zazalastirilmis, Türk kökenliler
olarak sunulurlar. Bununla birlikte, hemen ardindan gelen paragraf onlari Türklük’ten ayiranin dilin ötesinde bir sey oldugunu iddia eder: Aleviligin en kötü ve tefrika deger cebhesi Türklükle aralarinda derin uçurumdur. Bu uçurum kizilbaslik itikatidir. Kizilbas, Sünni müslimini sevmez, bir kin besler, onun ezelden düsmanidir. Sünnileri rumi diye anar. Kizilbas ilahi kuvvetin hamili bulundugunu ve imamlarin sünnilerin elinde iskence ile öldügüne itakat ederler. Bunun için sünnilere düsmanidir. Bu okadar ileri gitmistirki kizilbas Türk ile sünni ve Kürt ile kizilbas kelimesini ayni telâkki eder. (Jandarma Umum Kumandanligi ty: 38-39; vurgular bana ait.) Bu son gözlem, Firat’in iddiasi gibi daha sonra özür diler mahiyette yazilanlarin tam tersidir: Dersimliler için, Kürt ile Kizilbas ve Türk ile Sünni özdestir.

Alintilanan rapor, resmi tarihin asli mimarlarindan biri olan Hasan Resit Tankut’un eserine çok sey borçludur.32 Hasan Resit Tankut, 1920’lerin sonlarindan 1960’lara dek, ‘etnopolitika’ üzerine birçok arastirma raporu ve diger etnik gruplarin nasil Türklestirilecegi gibi siyasa önerileri yazdi. Daha önce yayimlanmamis, büyük ölçüde gizli eserlerinin bir kismi yakin zamanda Mehmet Bayrak tarafindan yayimlanmistir (1993, 1994). Yukaridaki alintilar, 1928 yilinda, muhtemelen Tankut tarafindan Birinci Umum Müfettisi (o dönemin ‘olaganüstü hal valisi’) Ibrahim Tali’ye sunulan anonim raporda yer alan görüsleri tekrar eder. Dogu Anadolu’yu çok iyi bilen Tankut, gizli raporlarinda Kürtler’in Türk olduklarini asla iddia etmedi; ancak, Aleviler’in dinsel törenlerde Türkçe kullanmalarinin, -Safi Zazalar’a nispeten- onlari asimile etmeyi kolaylastiracagini yazdi (Bayrak 1993: 510-523; özellikle 515).

Tankut, tümünü Kürt terimi altinda toplamakla birlikte, bütün yazilarinda Sünniler ile Aleviler, Kürtler ile Zazalar arasinda belirgin bir ayrim yapti. Hem Safi, hem Alevi Zazalar’a dair bir çalismasinda (1994a), bunlarin dinlerinin (Tanri için ‘Homay’ kelimesini kullanmalarinin misal teskil ettigi) Iranî arkaplanini vurguladi. Aleviler’in inancindaki Zerdüstçü etkileri açikça benimsemesine ragmen, onlarin kökensel olarak Türk olduklarini ve yeniden Türk yapilabileceklerini (yapilmalari gerektigini) düsünmüstür. Tavsiyesi, daha kolay Türklestirilebilmeleri için, (Sünni)
Zazalar’in, Kurmanciler’in ve Dersim Alevileri’nin mümkün oldugu kadar birbirlerinden ayri tutulmalaridir. 1960 darbesinin safaginda yazilmis bir siyasa raporunda, Zazalar ile Kurmanciler’in yerlesim bölgeleri arasindaki 50 kilometrelik genis koridora Türkler’i yerlestirerek, aralarina kelimenin tam anlamiyla bir takoz konmasini önermistir (1994c).

Kendini Zaza, Alevi ve Dersimli olarak tanimlayan etnik kimlikler

Kürt milliyetçiliginin 1960’larin sonu itibariyle kitlesel bir hareket ortaya çikisi, birçok Alevi Kürt’ü öncelikli olarak Kürtlük’lerini öne sürmeye ikna etti. Dersimliler güya bütün Kürt yapilanmalarinda çok iyi temsil edildiler; gerilla savasina hazirlandigina ve 1971’de Irak’ta gizemli bir sekilde öldürüldügüne inanilan karizmatik solcu milliyetçi önder Dr. Sivan (Sait Kirmizitoprak), sadece bir Dersimli degildi; ayni zamanda Hormek asiretine mensuptu ki, ayni asirete mensup olan M. S. Firat Türk olduklari konusunda israr etmistir. Birçok genç Alevi Kürt’ün
(TIKKO/TKP-ML’nin en etkilisi oldugu) özgül olarak Kürt olmayan sol örgütlerde etkin olarak yer almayi tercih ettikleri dogrudur; ancak Kürtlüklerinden asla süphe etmemislerdir. Kuskusuz, en azindan kismen Kürt ve solcu partilerin altyapilarindaki tahribatin ve yeniden yapilanmadaki sorunlu sürecin bir sonucu olarak, bu durum 1980’lerde degismeye basladi.

Türkiye’de yeni ortaya çikan Zaza ve Alevi milliyetçilikleri, Kürt milliyetçiliginin gelismesiyle diyalektik bir iliskinin parçasidir. Büyük sehirlerde modern bir Kürt bilinçliligine ivme kazandiran sehirlesme ve göç süreci, ayni zamanda Alevi köylüleri de (Türkçe konusanlar gibi, Kürtçe ve Zazaca konusanlari da) bölgenin Sünni kasabalarina getirmis ve kisitli kaynaklar için Sünni komsulariyla dogrudan mücadele etme durumunda birakmistir. 1970’lerin siyasal kutuplasmasi, sagci ve solcu radikallerin bu cemaatleri ikmal bölgeleri olarak seçerek, karsilikli seytanlastirmaya katkida bulunmalariyla (“fasist” Sünnilere karsi “komünist” Aleviler) Sünni-Alevi ziddiyetini siddetlendirdi. Bir dizi kanli Sünni-Alevi çatismasinin, ki belki Alevi karsiti katliamlar olarak adlandirmak daha dogru olur, ortak bir Alevi bilinçliligini güçlendirmede etkisi büyük oldu.33 Bu çatismalarin yer aldigi bölgede, Kürt ya da Türk olmak çok da önemli degildi; kisinin asli kimligi dinsel olandi. Bu ayrismanin iki her tarafinda da -Pan-Türkçü Milliyetçi
Hareket Partisi’ni destekleyen Kürtler’in ve Kürt olduklarini iddia eden Türkçe konusan genç Aleviler’in durumunda oldugu gibi sasirtici bir olguya ivme kazandiran- hem Türkler hem Kürtler vardi.

1980’ler Aleviligin, Bati Avrupa’daki Türk ve Alevi göçmen cemaatler arasinda gerçek bir kültürel ve dinsel yeniden dogusuna taniklik etti. Farkli egilimlerden eylemciler, -solcular, Sünni Müslümanlar, fasistler, Kürt milliyetçileri- daha önceden bu cemaatleri örgütleme girisimlerinde bulunmuslardi, ancak Türkiye’deki 1980 askeri darbesi gerçek bir dönümü simgeler. Öngörülemeyen sayida tecrübeli örgütçü, siginmaci olarak Bati Avrupa’ya geldi. Bunlar arasinda en basarili olanlar, radikal Sünni Müslümanlar ve daha sonra içlerinden PKK’nin tedricen baskin hale gelecegi Kürt milliyetçileriydi. Bu arada Türkiye’deki rejim, belli basli cami federasyonlarini alarak ve
Sünni Islam’in “Türk-Islam sentezi” olarak bilinen asiri muhafazakar ve milliyetçi kanadini destekleyerek göçmen cemaatler üzerinde yeniden denetim saglama çabasina girdi.

Uzun zaman kimliklerini gizli tutmalarinin ve hatta dinsel aidiyetlerini gizlemelerinin ardindan, Aleviler’in de örgütlenmeye baslamalari, muhtemelen Almanya’da artan dinsel Sünni etkinliklerine bir tepki ve kismen de bir özentidir. Ilk defa büyük Alevi dinsel törenleri kamuya açik olarak düzenlendi (Cumhuriyetçi Türkiye’de bu törenler resmi olarak yasaklanmisti ve olsa olsa yari gizli düzenleniyordu). Alevi örgütleri kuruldu ve bu örgütler, daha önceleri çesitli solcu ve Kürt yapilanmalarda ön planda yer alan birçok genç Alevi’yi çekti. Küçük solcu örgütlenmelerden birkaçinin mensuplari tamamen Alevi’ydi; bu tarihten sonra bunlar da Marksist-Leninist
kimliklerinin yanisira Alevi kimliklerini vurgulamaya ve Alevistan’dan kendi yurtlari olarak söz edecek kadar, Aleviler’in bir tür ulus oldugunu düsünmeye meylettiler.34 Disaridaki bu faaliyetler, tedrici siyasal liberallesmenin, dinsel ve toplumsal Alevi örgütlerinin kurulusunu mümkün kildigi Türkiye’de de Alevi uyanisini harekete geçirdi.

Türk hükümeti 1980’lerin sonunda, Aleviler’e yatistirici jestlerde bulunmaya baslayarak, cemaatin devletten yabancilasmasini nötralize etmeye ve radikal Kürt hareketi PKK’nin Kürt (ve Zaza) Aleviler arasinda daha fazla destek kazanmasini önlemeye yönelik geçirgen bir çaba ile onlara, kesin bir biçimsel taninma sundu. Aslinda, PKK’nin kurulusunu gerçeklestirmekte büyük zorluklarda karsilastigi ve her zaman diger siyasal radikal hareketlere yarismak zorunda kaldigi bölge, büyük ölçüde Zazaca konusanlarin ve Aleviler’in bulundugu Dersim’di (simdiki Tunceli ili ve komsu bölgeleri). Dersim halki, en azindan 1960’lardan beri, her zaman Kürt milliyetçiliginden ziyade
solcu radikalizme meyilli olmustu. Baslangiçta militan bir sekilde din karsiti olan PKK, 1980’lerin ortalarinda, Sünni bölgelerde daha çok halk destegi bulmaya yönelik basarili bir girisimle, gittikçe Sünni Islam’a karsi uzlasmaci bir tavir benimsedi. Bu asikar bir sekilde, PKK’nin Aleviler arasindaki popülerligine bir katkida bulunmadigi gibi muhtemelen Alevi öznelligini güçlendirdi.

PKK’ye göre, tüm Alevi uyanisi, Kürtler arasina ayrimcilik ekmek için dogrudan devletçe yönetiliyordu ve buna ön ayak olanlarin tümü ajandi. Bu ayni zamanda, Aleviler’in PKK’den sogumalarina yol açacak sekilde, partinin kendi saflarindaki Aleviler’den kuskulanmasina ve onlarin tasfiyesine yol açti. Dinsel boyutunun gittikçe daha fazla farkina vararak, asli bir kimlik olarak Alevilige yeniden yapilan vurgu, büyük ölçüde Sünni köktenciligine ve kapsayici Kürt milliyetçiligine karsi bir tepkidir.

Her ne kadar bazen baska etnik sadakatler altinda örtülü olsa da, her zaman müstakil bir Alevi bilinçliligi olagelmistir. Bununla birlikte, su anki Zaza milliyetçiligi tamamen yeni bir seydir; ve buna kendilerini Kürt olarak tanimlayan sayisiz Zazaca konusan insan tarafindan siddetle karsi çikilmaktadir. Zaza milliyetçiliginin ortaya çikis kosullari için, (olanlarin tümünü Türk istihbarat servislerinin isi olarak gören popüler komplo kuramina inanmadikça) Türkiye’den ziyade, yeniden Bati Avrupa’daki göçmen cemaatlere bakmamiz gerekecek.

Türkçe disinda tüm yerel dillerin yasaklandigi Türkiye’de, kisinin kökensel olarak Kurmanci ya da Zazaca konusmasi önemli görünmemistir. Buna karsilik Avrupa’da, Kürt eylemcilerin göçmen Kürt isçilerini harekete geçirebilmek için bulunduklari girisimlerden biri, Türkiye’den göçmen olarak gelen herkesin ana dilinin Türkçe olmadiginin resmen taninmasi ve Kürtçe’nin okullarda egitim için ana dillerden biri sayilmasi için, ana dilde egitimdir. Bu, Zazaca konusanlari kaba bir ikilemle karsi karsiya birakmistir: Onlar da çocuklarina Alman okullarinda “ana dil” olarak Türkçe yerine Kurmanci ögretilmesini talep etmeli midirler? Bazilari, kendi bölgelerinde kendilerinden önceki kusaklar her zaman Kurmanci’yi lingua franca olarak ögrenmis olduklari için bunu talep ettiler; ancak belirgin bir huzursuzluk baki kaldi. Bu, Zazaca konusanlarla Kurmanci konusanlarin çikarlarinin açikça özdes olmadigi bir meseleydi.

Çatisma tohumlari içeren benzeri bir diger mesele, Türkiye’de ve özellikle Avrupa’da sürgünde basilan Kürt gazetelerinde kullanilacak dildi. 1960 ve 1970’ler boyunca birkaç gazete yayimlandi ve birçogu, en fazla bir Kürtçe siire yer vererek tamamen Türkçe yayimlanmis gazetelerdi.35 Türkçe’ye hiç yer vermeyen ilk dergi Izmir’de yayimlanan, kisa ömürlü olmus kültür dergisi Tirêj’dir. Bu ayni zamanda, küçük bir Zazaca bölümü olan ilk önemli modern Kürt dergisidir.36 1980 askeri darbesinin ardindan, Türkiye’de Kürtçe yayimcilik faaliyetleri artik mümkün olmamis; ancak yazarlar ve gazeteciler Avrupa’da sürgünde, özellikle Isveç’te faaliyetlerine devam etmislerdir. Burada Kurmanci edebiyatinda gerçek bir uyanis yasanmistir. Çocuk kitaplari, halk masallari derlemeleri, ilk romanlar basilmis ve her türden birçok gazete yayimlanmistir.

Iran devrimi ve Irak-Iran savasi da Kürdistan’in diger bölgelerinden çok sayida entellektüeli göçmen olarak Avrupa’ya getirmistir. Yirminci yüzyilin basindan beri ilk defa, önemli ölçüde ortak Kürt kültürel faaliyetleri gerçeklesmistir. Paris’te, önemli bir kütüphaneye ve yayimlanan degisik dergilere sahip ilk önemli Kürt enstitüsü olan Kürt Enstitüsü kurulmustur. Ortak bir standart dile dair eski rüya yeniden su yüzüne çikmis; ancak ne Kurmanci ne de Sorani konusanlar ötekine imtiyaz tanimadiklarindan, Kürdistan’in tüm kesimlerinden okuyuculari hedef alan dergiler, hem Kurmanci hem de Sorani dillerinde bölümlere yer vermislerdir. Kürt Enstitüsü’nce yayimlanan edebiyat dergisi daha sonra üçüncü Kürt dili olarak Zazaca bir bölüm yayimlamaya karar vermistir. 37 Bu, siyasal nedenlerden ötürü dilsel ayrimciliga siddetle muhalefet eden belli milliyetçi entellektüel
çevrelerde sert olumsuz tepkilere yol açmistir. Bunlarin bir kismi, sentetik bir birlesik Kürt dili için çalismis; digerleri iki yazili Kürt diline tahammül edebileceklerini düsünmüsler; ancak daha önce neredeyse hiç yazili gelenege sahip olmayan Zazaca’yi bir diger yazili dil olarak gelistirmenin Kürt ulusu arasina ayrilik tohumlari ekmek olacagina karar vermislerdir.

Yazili Zazaca’nin gelistirilmesi ya da yasaklanmasina dair tartisma, sürgündeki Zaza entellektüellerinin küçük çevresinde, fikir ayriliklarina yol açan büyük bir etki yaratti. 1980’lerin sonunda ilk Zaza dergisi yayimlandi ve kesinlikle Kürtçe degildi. Dergide Zazaca, Türkçe, Ingilizce makaleler vardi; ama Kürtçe yoktu. Zazalar’dan, kimlikleri uzun zamandan beri sadece Türk devletince degil, Kürtler’ce de reddedilen ayri bir halk olarak söz ediyor; ve cografi bir ad olarak Kürdistan terimini reddettigini belirterek, Zazalar’in eski yurdu için Zazaistan
kelimesini icat ediyordu.38 Derginin ilk basta çok küçük bir okuyucu çevresi oldu; ama kizgin Kürt tepkileri her seye ragmen derginin söyledigi bir söz oldugunu gösterdi ve tedricen artan sayida Zaza derginin görüslerini benimsedi. Halen örgütlü bir milliyetçi Zaza hareketi görünmemektedir; ama, hepsi Zazalar’in Kürtler’den farkli olduklarini iddia eden, Avrupa’da yayimlanan iki yeni dergi ve Türkiye’de yakin zamanda çikan bir dizi kitapçik ile yayimcilik faaliyetleri giderek artmaktadir.39

Tartisma hala gelgit halindedir ve tartismada taraf olanlar görüslerini gözden geçirmeyi sürdürüyorlar. Sürgündeki Zaza Alevi eylemcilerinin önde gelenlerinden Seyfi Cengiz, yeni siyasal ve kültürel dergisi Desmala Sure’nin ilk sayisinin giris makalesinde, milliyetçi Zaza-Alevi bir durusa nasil ulastigini yazdi. Dergi, ‘Dersim Komünist Hareketi’ni ya da (Zazaca) ‘Kirmanc Komünist Hareketi’ni -Kirmanc Dersim’deki Zazalar’in kendi dillerinde kendilerini tanimladiklari kelimedir- temsil ettigi iddiasindadir. Cengiz sunlari söyler: “Bir ara Dersim isyanlarinin
‘ulusal’ olmadiklarini söylemistim; fakat bu görüsü çoktan biraktim. Dersim isyanlarini ‘Zaza Hareketleri’ olarak tanimistim bir yazimda. Simdi bu noktada bir düzeltme yapmam gerekiyor: Dersim isyanlari Kirmanc-Alevi isyanlaridir. Koçgiri isyanini da Dersim isyanlari arasinda düsünüyorum. Koçgiri, Bati Dersim’in bir parçasidir. Seyh Sait isyanina ulusal bir isyan diyorum simdi. Seyh Sait isyaninin bir Zaza isyani oldugunu söylemistim 1987’de. Bu görüsümü koruyorum.” Tüm bu ayrimciliga karsi PKK, kisinin asla [Kürt] kimligini unutmamasi gerektigi uyarisi ile (adini Aleviler’e yönelik olarak belirledigi) Zülfikar sancagini kaldirdi. Alevi köylülerle, özellikle Kürtçe ve Zazaca konusanlarla, gene Aleviligin devlet tarafindan hükmedilen türü olarak görülen Bektasilik arasindaki iliskilere son vermek üzere bir girisim baslatti.

Çeviren: Özgür Gökmen

Notlar

1 Ankara’daki yari-resmi Türk Kültürünü Arastirma Enstitüsü bu ve benzeri konularda bir dizi kitap yayimlamistir.
2 Örnegin Cemsid Bender’in kitap ve makalelerine, özellikle Bender 1992b’ye bakiniz.
3 Örnegin, Dersimi 1952; Firat 1970 [1946]; Kocadag 1987; Pamukçu 1992; Selcan 1994.
4 Bkz.: Dersimi 1952, ss. 61-62. Tankut, genelde konuya vakif olmasina ragmen, belki de Bati Dersim’le olan bu iliskilerinden ötürü Koçgiri asiretinin Zazaca konustugunu söyler (1994a: 415). Sykes, Koçgiri asiretinin dilinin ‘görünüste Kürtçe’nin bir lehçesi oldugunu ancak Zazalar ya da Baba Kürtleri, ya da Diyarbakir Kermancilerince zorlukla anlasilabildigini’ vurgular (1908: 479).
5 Belki de Dersim Alevileri’nin en önemli seyit soyu olan Kureysliler, en çok nüfusa Mazgirt ve Nazimiye’de sahiptirler. Ama Kigi’da, Hinis ve Varto’da, Pülümür’de ve Sivas’da da mensuplari vardir (Jandarma Umum Kumandanligi, ty: 33).
6 Güneybati Malatya’daki Baliyan asireti, Aguçan soyundan gelen bir seyit olan Hüseyin Dogan Dede’yi (ölümü 1983) mürsid-i kamil saydi; ama ayni zamanda Kalender gibi yerel soylardan da dedeleri vardi (Sahhüseyinoglu 1991: 83-88). Aguçan, bölgede Haci Bektas’in bir kavme adini veren halifelerinden birinin ardillari olarak taninan küçük Dersim soylarindan bir tanesidir.
7 “[Alevi] dininin Cografi Merkezi Iran’daki Kermansah eyaletinin Kirind kasabasidir. Ali’nin erkek ardillarinin dördü simdi Kirind’da yasamaktadir. Bunlar, Seyyid Barake, Seyyid Rüstem, Seyyid Essed Ullah, Seyyid Farraj Ullah’tir. (…) Bunlar Anadolu’ya ve Kuzey Suriye’ye ibadet ve takipçilerinin ahlaki egitimleri için temsilciler gönderirler.” (Trowbridge 1909: 342-343) Sayyid Baraka (ölümü 1863) ve onun torunu ve halefi Seyyid Rüstem (1920’de hala yasiyordu) kendilerini Guran Ehl-i Hak’kinin en büyük otoriteleri olarak tanitmislar ve Iran’daki diger Ehl-i Hak cemaatlerinden büyük saygi görmüslerdir (benim “Satan’s psalmists” makaleme bkz.).
8 Bununla birlikte sunlara bkz.: (Antep’e dair) Trowbridge 1909, (Elazig ve Malatya arasindaki bir köye dair) Chater 1928 ve (Malatya ve Elbistan arasinda yasayan bir asirete dair) Sahhüseyinoglu 1991.
9 Dersim’in belki de temel hacci olan Düzgün Baba dag mabedine ziyaretin bir tasviri için bkz.: Ferber & Grässlin 1988: 145-156.
10 Bu tabulara ve ‘dogaya tapinma’ya temas eden en yeni yayinlar sunlardir: Bumke 1979; Feber &
Grässlin 1988: 138-141; Özkan 1992: 259-274; Düzgün 1988; Düzdün et al. 1992; Dedekurban 1994.
11 Nuri Dersimi’nin sözünü ettigi bir vaka, bu farkliligin kirsal Alevi cemaatlerinin sözde basi olan Bektasi Çelebi Cemalettin tarafindan farkedildigine isaret eder. Çelebi Cemalettin, Dersim’deki önemli bir hac merkezi olan Kistim’de ‘eren’ olarak kutsal sayilan nesnenin yilan seklindeki bir parça odun oldugunu duyunca, büyük bir saskinlik yasadi ve merkezin kapatilmasini ve bu odun parçasinin yok edilmesini istedi. Fakat, Jön Türkler’ce desteklenmesine ragmen istegini gerçeklestiremedi (Dersimi 1952: 96-98). ‘Kistim ereni kültü’ne dair bkz.: Asatrian & Gevorgian 1988: 588.
12 Andranig 1900: 167-170. Bu metinleri benim için tercüme eden Leiden Üniversitesi’nden Dr. Jos Weitenberg’e tesekkür etmek isterim. Andranig’le konusanlardan biri, bir seyit, ona insanlarin öldükten sonra önce memeli, sonra yilan, kus, böcek, kelebek, sivrisinek ve sonunda sinek olarak geri döndüklerini anlatir. Bir digeri daha önce esek olarak varoldugunu hala hatirladigini aktarir. Yeniden insan olarak dogmustur; çünkü, insan olarak daha önce yasadigi hayat dogal olmayan bir sekilde, savasta son bulmus, ve bu yüzden olmasi gerektigi gibi tamamlanmamistir.
13 Sykes (1908: 479) Kureys, Balaban ve Sadilli asiretlerinin “Sii ya da Panteist” oldugunu belirtip Koçgiri asireti hakkinda sunlari yazar: “Dinsel olarak onlari dogayi disi bir unsur, Tanri’yi ise erkek olarak kabul eden gelismis Panteistler olarak kabul ediyorum. Bu fikre hali vakti yerinde olan erginlerle yaptigim konusmalar sonucunda vardim.”
14 En bilgili misyoner yazarlardan birisi olan Riggs, günese ve atese tapinmanin önemini belirtir;ve ancak daha sonra ayin-i cem’den söz eder (1911).
15 Kemali 1992[1932]: 152. Bu Öztürk’ün su gözlemine uymaktadir: “Sabahlari günes dogarken karsisina geçilip dua edilir ve salavat getirilir. Ya yerde secde edilerek yer öpülür veya herkes elini agzina götürerek niyaz eder.” (1972: 100) Bu günese tapinma, Ali Kemali’ye, Ali’nin öldükten sonra cennete gittigine ve günese dönüstügüne dair efsane ile açiklanmistir. Öte yandan Öztürk günesin Muhammed ile, ayin Ali ile serik oldugunu iddia eder.
16 Semsîler’den, 17. yüzyilda yasamis Polonyali Ermeni gezgin Simeon (der.: Andreasyan 1964: 100), onlara Mardin’de rastlayan Carsten Niebuhr (1780: 376-378) ve Italyan misyoner Campanile (1818: 194-200)söz eder. Diyarbakir yakinlarindaki eski bir Semsî tapinma mahali, daha yakin zamanda, Mardin yolu genisletilirken yikilmistir. Niebuhr, birçok Semsî’nin Jacoben Hristiyana dönüstügünü; digerlerinin Yezidiler’le -ya da Aleviler’le- karismis olabilecegini söyler.
17 Tankut onlarin Zaza’ca yazdiklarini iddia eder (1994b: 298). Editörü olan Mehmet Bayrak bunu dogrular ve Alisêr’in siirlerinin Kurmanci oldugunu söyler; o da Türkçe’nin dinsel törenlerde kullanilan tek dil olmadigini iddiasindadir.
18 Molyneux-Seel’in belirttigi diger hac merkezleri -Sivas’ta Hasan (?), Kufa’da Ali (sic!)
Bagdat’ta Musa [Kazim] ve Kerbela’da Hüseyin ve Abbas- onlarin merakini gidermek için
belirtilmisler izlenimini yaratmaktadir; (her ne kadar birkaç Dersimli daha sonra Kerbela’yi
ziyaret etmis olduklarini ve orada kendilerine gizli bilgiler teblig edildigini iddia etmis olsa
da) bu hac yerlerini ziyaret etmis olan Dersimliler’in sayisi esasen az olmalidir.
19 Haziran 1986 Strasbourg Table Ronde sur les Bektachis’de (Strazburg Bektasi Yuvarlak Masasi,
çn.) okunan yayimlanmamis sunus metni.
20 Türkay 1979: 239. Ne yazik ki, Türkay bu asiretlere yapilan atiflari buldugu metinlerin
türlerine ve tarihlerine dair hiçbir kanit vermez. Vilayetname Haci Bektas’in Iç Anadolu’ya dogru
daha batiya gitmeden önce Kürdistan’i ziyaret ettigini belirttiginden ötürü, erken Bektasiler
arasinda Kürtler’in bulunmasi o kadar da sasirtici degildir.
21 Örneklere van Bruinessen 1989’da yer verilmistir.
22 Idris Sevgen’ce (1968’de) yayimlanan bir raporla ve Selimname’si ile sultana bunun muhasebesini
sunar; bu muhasebeye (muhtemelen von Hammer’in yararlandigi kaynak olan, GOR II, 432-434)
Ebü’l-Fazl’in Zayl-i Hasht Bihisth, Sa`deddin’in Tacü’l-tevarih ve Hüseyin’in Bedayi`ü’l-vaqayi’
adli kitaplarinda yer verilmistir.
23 “Seine Behauptung war, dass es im paradies kein unterworfensein unterdas gesetz (taklif)gebe.
Wir sagen aber, dass wir im paradiese sind, und daher kahn es für uns kein taklif geben. Diese
fünf gebete gehören zu unserm taklif (va in panç namaz bar ma taklif ast), sie brauchen also nicht
verrichtet zu verden…” (Ritter 1954: 45)
24 Babinger 1921: 103-104. Ahlat genellikle Bitlis’in etki alani içindeydi. Tabiî ki, ayni zamanda
önemli bir Selçuklu yerlesim bölgesiydi. Ama Seref Han, Ahlatli Hüseyin’in bir Kürt oldugunu ima
eder görünmektedir. 16. yüzyilda, Serefname’de sözü edilen en dikkati çeken Kürt asireti, Pazuki,
Ahlat çevresinde yerlesikti.
25 Ivanow, Mokri ve Mélikoff benzerlikler üzerine yorum yapmis olan akademisyenler arasindadirlar.
Mehrdad Izady (1992) daha da ileri giderek, kendi görüsüne göre eski bir Kürt dinsel alt tabakasini temsil eden bu üçlüyü “melekler kültü” adi altinda siniflandirir.
* Von Luschan’in Böilam Nehri olarak andigi nehir, muhtemelen bugünkü adi ile, Kahta Çayi olmalidir. (ç.n.)
26 Daha önce belirttigim gibi, diger kaynaklarda Kürt olarak adlandirilmakla birlikte, Türkay’in eserinde Yörük olarak tasnif edilen Balaban istisnasi haricinde.
27 Jaba 1860: 6n-7n. Dujik Kürtler’in en önemli asiretleri olarak Balaban, Kureysli ve Gülabi anilmistir. Blau’nun Dujik Kürtler üzerine gözlemlerinden alintilanmistir.(Blau 1862)
28 Celaleddin’in ölümünden sonra, askerleri, çogunlukla Kipçak Türkleri, onlara ikta olarak dogu sinirlarini, Erzincan, Amasya ve Larende-Nigde’yi veren Selçuklu Keykubat’in hizmetine girdi (Cahen 1968: 245-246).
29 Jandarma Umum Kumandanligi ty: 32, 38. Dujik Baba’nin Harzemsah’la ilintisine, Bahtiyar asiretini Celaleddin’in yanindakilerin ardillari sayan Tankut (1994a[1937]: 442-443) da deginir.
30 Dersimli tüm asiretlerin Türklüklerini kanitlama çabasina girisen Pülümür eski kaymakami ve Tunceli eski valisi Edip Yavuz, Celaleddin Harzemsah’in Dujik Baba’ya gömüldügüne dair inancini ifade eder (1968: 368); ama, bunu herhangi bir asiretin nesep iddiasiyla iliskilendirmez -çünkü, belki de Dersimliler’in Oguz Türkleri olmasini istemektedir.
31 Bkz. Kemali 1992[1932]: 125-143; Dersimi 1952: 120-168; Komal 1975; Kieser 1993.
32 Hasan Resit Tankut Günes-Dil kuraminin babalarindan biridir. Küçük bir yetimken Maras Elbistan’da Alevi Kürt bir ailece evlat edinilmistir.
33 Çatismalarla ilgili olarak bkz.: Ömer Laçiner, “Der Konflikt zwischen Sunniten und Aleviten in der Türkei”, Jochen Blaschke & Martin van Bruinessen (der.) Islam und Politik in der Türkei içinde. Berlin: Parabolis,1989. ss. 233-254.
34 Alevistan kelimesine ile ilk kez, 1976 yilinda Hürriyet gazetesinin Almanya’daki bölücü faaliyetler ile ilgili bir raporunda rastladim. Sözde, devletin Maoist düsmanlari Türkiye’yi doguda Kürdistan, merkezde Alevistan ve batida Sünni Türk bakiye seklinde bölmek için komplo kuruyorlardi. 1980’lerde Almanya’da benzer bir sekilde Alevistan’i bagimsiz kilmak niyetini açiklayan Kizil Yol adinda kisa ömürlü asiri solcu bir örgüt vardi. Birçok Kürt milliyetçisi ve baska egilimlerden solcular, bunlarin Sünni ve Türk bir milliyetçi tepki yaratmaya çalisan Türk
istihbarat servisinin oyunlari oldugundan süphelenmistir.
35 Türkiye’de Kürtlerce ve Kürtler için yayimlanan dergilerle ilgili en kapsamli arastirma sudur: Malmîsanij & Mahmûd Lewendî, Li Kurdistana Bakûr û li Tirkiyê rojnamegeriya Kurdî (1908-1992). Ankara: Öz-Ge, 1992. 1960 ile 1980 arasinda yayimlanmis, birçogu yari yasal ya da yasadisi olan 65 dergiyi siralar.
36 Tirêj’in Türkiye’de 1979 ile 1980 arasinda sadece üç sayisi yayimlanabilmistir. Dördüncü ve sonuncu sayi Isveç’te yayimlanmistir. Aslinda daha önce birkaç parça Zazaca metin -bir sarki güftesi, bir halk masali ve bir kelime listesi- basan bir dergi olmustur. Bu, ilk ve tek sayisi 1963’te Istanbul’da basilan kisa ömürlü Roja Newê’dir. Bkz.: Malmîsanij & Lewendî, Rojnamegeriya Kurdî, ss.159-161.
37 Hêvî / Hîwa adindaki bu dergi 1983’te yayimlanmaya baslamistir. Zazaca bölümü, Tîrej’de de Zazaca yazan ve daha sonra birçok dergiye Zazaca katkida bulunan Malmîsanij’in sorumlulugu altinda hazirlanmistir. Malmîsanij, Zaza sözel gelenegini korumaya ve Zaza kültürüne daha fazla sayginlik kazandirmaya yönelik çabalarini sürdürmekle birlikte, ortaya çiktiginda Zaza ayrimciligina kuvvetle karsi koymustur.
38 Ayre ve onu izleyen Piya, Isveç’te 1987 sonrasinda aylik olarak yayimlandilar. Dergilerin editörü Ebubekir Pamukçu, daha önce kültürel ya da siyasal Kürt faaliyetlerine katilmamisti. Dergiye en önemli katkisi olan Dersim isyaninin milliyetçi Zaza bakis açisindan bir analizi, daha sonra Türkiye’de kitap olarak yayimlandi: Dersim Zaza ayaklanmasinin tarihsel kökenleri. Istanbul: Yön, 1992.
39 Bu kitapçiklarin en önemlisi sudur: Zilfi Selcan, Zaza milli meselesi hakkinda. Ankara: Zaza  Kültürü Yayinlari, 1994. Su anda varolan en önemli Zaza dergileri, her ikisi de Almanya’da  yayimlanan Desmala Sure ve Ware’dir.

(Not: Bu nun disinda, Istanbulda yayinlanan DERSIM dergisi ve Avrupada yayinlanan Tija Sodir Kormiskan ve Wate dergisi de vardir)

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments