Karl Marx, Çernişevski’yi, “burjuva iktisadının iflasını ustaca ortaya koyan büyük Rus araştırmacısı ve eleştirmeni” olarak tanımlar. Ancak Çernişevski bir marksist değildi, daha doğrusu marksist yazından habersizdi.
1828 yılında Saratov’da doğdu. Bir rahip ailesinden olan Çernişevski, ilk eğitimini Saratov papaz okulunda gördü. 1846 yılında St. Petersburg Üniversitesi’ne girdi. Üniversite yıllarında, Avrupa’daki 1848 devrimlerinden sonra güçlenen Rus muhalif hareketi Çernişevski’yi kendisine çekti. Üniversite yılları (1846-1850) Çernişevski’nin kişisel gelişiminde önemli bir dönemi oluşturdu. Özellikle devrimci-materyalist dünya görüşünü bu dönemde kazanmış, toplumsal politik düşüncelerini bu yıllarda şekillendirmiştir. Üniversiteyi bitirdikten sonra kısa bir süre, doğup büyüdüğü kentte, bir okulda, öğretmenlik yaptı. 1854 yılında “Çağdaş” dergisiyle ilişkiye girdi. Bu dergide önce yazarlık, sonra da yönetmenlik yaptı. Çernişevski ve Nekrasev’in yönlendirdiği Çağdaş dergisi yazılarıyla devrimci-demokrat düşüncenin etkin olduğu dönemin toplumsal-politik mücadelesinin merkezinde yerini aldı. Dergi devrimci güçlerin büyük bölümünü çevresinde toplamıştı.
Çernişevski 1855 yılında yayınladığı “Sanat ve Gerçeklik Arasındaki Estetik Bağıntıları” adlı yapıtında, idealist estetik anlayışını derin bir şekilde eleştirdi ve gerçekçi sanatın temel ilkelerini ortaya koydu. Çağdaş dergisi süreciyle düşüncelerini geliştiren ve sağlamlaştıran Çernişevski, artık diğer devrimci pratiklere daha çok eğilmeye başlamıştı. 1861 ‘de yazdığı “Köylülerin Efendiliği” adlı bir bildiriyle köylüleri Çarlığa karşı ayaklanmaya çağırdı. Bu yıllarda birçok makalesi Çarlık tarafından yasaklandı. 1859’da Herzen ile birlikte Rusya’daki devrimci güçlere bir eylem planı hazırlamak amacıyla Londra’ya gitti. Toprak sahiplerinin ve liberallerin, kendilerine uzlaşmaz eleştiriler yönelten Çernişevski’ye karşı nefretleri günden güne büyüyordu. Çarlık hükümetinin Çernişevski’nin çalışmalarını durdurmak için kesin karar vermesi üzerine, 1862’de yakalanarak Petropavlovsk Kalesi’ne kapatıldı. “Nasıl Yapmalı?” romanını da bu zindanda dört ay gibi kısa bir sürede yazdı. 1864’te, Çernişevski’nin halkın önünde pişmanlık belirtmesi için, Mitninskiy Alanı’nda Çar tarafından büyük bir tören düzenlendi. Çernişevski, otokrasinin beklediğinin aksine düşüncelerini savundu, pişmanlık belirtmeyi reddetti. Bunun üzerine Çarlık onu vatandaşlıktan çıkartıp, Sibirya’da 20 yıl kürek cezasına mahkum etti. Burada zorlu yaşam koşullarına karşın çalışmalarını sürdürdü. Tutsakken, devrimci mücadeleyi yeniden canlandırmak amacıyla “Başlangıç” (Prolog) adlı romanını yazdı. Bu romandan sonra ‘yazması yasaklandı’. Bu yasağa rağmen takma adlarla yazı yazıp bunları devrimci çevrelere ulaştırmaya çalıştı. Zindandan çıktıktan sonra 1889’da doğduğu kent Saratov’a yerleşti. Çok geçmeden orada beyin kanamasından yaşamını yitirdi.
Düşünceleri
*Ekonomi-politik anlayışının temelinde; Rusya’da bir köylü devrimiyle (temel ve öncü güç olarak köylüleri görüyordu) ve eski köylü ortaklıklarına (mir) dayanarak sosyalizme geçilmesi vardı. Fakat “Nasıl Yapmalı?” romanında fabrika sahibiyle işçiyi aynı şahısta birleştirmesi ve artı-değer kuramından söz etmesi de onun ileri görüşlülüğünün göstergesidir.
* Dünya görüşü, Herzen ve Belinski’nin fikirleri ve Alman felsefesinin, özellikle de Feuerbach’ın, etkisi altındaydı. Fakat Hegel’in diyalektiğini kavrayış bakımından Feuerbach’tan ilerdeydi.
*Bazı görüşleri gerçeklikle bağdaşmayıp fazlasıyla ütopik olsa da Çernişevski 1860’larda, Rusya’daki devrimci-demokratik hareketin önderiydi. Lenin’in deyimiyle, “Köylü devrimi fikrini, eski otoritenin yıkılması için yığınsal mücadele yürütme fikrini” ısrarla izleyen Rus sosyal demokratların öncülerinden biriydi. Yine Lenin’in belirttiği gibi Rusya’daki bütün bir devrimci kuşak, Çernişevski’nin sınıf ruhunu uyandıran ve uyanık tutan yazılarıyla yetişmiştir.
Çernişevski’den seçme sözler:
*Eğer devrim sanata ruh verebilirse, sanat da devrimin dili olabilir. *Yüce, soylu ve ahlaklı olanın değerini ve tüm büyüklüğünü anlayanlar, ona ateşli bir tutkuyla bağlananlar, gülmeceye yatkın yaradılışlı kişilerdir.
*Tarih yolu, Nevskiy Caddesi’nin (Moskova’daki en büyük cadde) yaya kaldırımı değildir. Tarihin yolu durmaksızın kimi tozlu kimi çamurlu alanlardan aşar, bataklıklardan, yarlardan ve uçurumlardan geçer. Toza boğulmaktan ve ayakkabılarını kirletmekten korkan kişi her türlü sosyal faaliyetten sakınsın.
*Güzel bir yüz çizmekle, güzel bir yüz yaratmak arasında fark vardır.
*Teorik açıdan liberalizm, mutlu bir rastlantı sonucu maddesel ihtiyaçlardan sıyrılmış bir kimse için çekici gözükebilir: Son derece tatlı şeydir özgürlük. Ama liberalizm, alabildiğine dar ve salt şekilsel bir tarzda tasarlamakta özgürlüğü. Onun gözünde özgürlük, soyut bir hakka kağıt üzerinde kalan bir yetkiye, hukuksal yasaklama yokluğuna indirgenmiş oluyor. Anlamak istemiyor ki, hukuksal yasaksızlık ve izin, bir insan için ancak bu insan bu izni kullanabilmek için gerekli maddesel araçlara sahipse bir değer taşır.
Nasıl Yapmalı ? Romanı Üzerine
Roman çıktıktan sonra Rusya’da büyük yankı uyandırdı. Gerek edebi niteliği, gerekse içeriği birçok çevrede tartışılmaya başlandı. Romanının ana temasının kadın sorunu olduğu aşk-evlilik ilişkilerinin romanın başlıca konularını oluşturduğu sıkça öne sürüldü. Yazarının hayatını tanıdıktan sonra, artık romanın anlatmaya çalıştığı şeyi çok iyi anlayabiliriz. Romanın konusu, yeni insanlardır. “Onlar da kim?” diyeceksiniz? Eski insanları anlatırsak yenilerini daha iyi anlarız. Bu ‘eskiler’ ülkeyi yönetmekte olan egemenler, beyler, paşalar, toprak sahipleri kısaca soylular ve yeni yeni gelişmeye başlayan burjuvazidir. Yeni insanlar ise romanda dört karakterde karşımıza çıkmaktadır. Bunlar Vera, Lopuhov, Kirsanov ve en önemlisi Rahmetov’dur. Rahmetov’un önemli olmasının sebebi, yazarın konunun gidişatına göre. hiç gerekli olmamasına rağmen, bu karakteri romana sokmuş olmasıdır. Asıl amaç bu yeni insanlar dediğimiz topluluğun en sivrilenini, en kesin ilkelisini (Rahmetov İlkeleri:
1-Ağzıma içki koymuyorum.
2-Kadınlara el sürmüyorum.
3-Giyimime özen göstermiyorum
4-Yatarken altımda kesinlikle şilte olmaz, yere bir keçe serer üzerine yatarım) yani önderini, Çernişevski’nin bize tanıtmak istemesidir. Bu yeni insanların karakterleri birbirinden çok farklı olmasına rağmen, özde hepsi aynı insanlardır. Bu insanların ortak özellikleri alçak gönüllü olmaları, bilinçlerinin berrak olması, sağlam iradeli-ölçülü olmaları ve kendilerini karşılarındakinin yerine koyabilme anlayışına sahip olmalarıdır. Romanda yeni insanlar anlatıldığı gibi eski düzenin insanları ve onların yeni insanlarla ilişkileri de anlatılmaktadır. Romanda geçen bu tip ilişkilerin en önemlilerinden biri Lopuhov’la Vera’nın annesi Mariya Alekseyevna’nın ilişkisidir. Lopuhov, burada, çok doğru bir taktikle, yaşlı ve görüşleri kronikleşmiş Mariya Alekseyevna’yı değiştirmeye uğraşmıyor; mümkün olduğu kadar onunla ortaklaşmaya çalışıyordu. Bu yaptığı usta manevrayla Vera’yı kazanıyordu.
Romanda oda sistemiyle, kadın-erkek ilişkilerine yeni bir boyut getiren Çernişevski; “mantıklı egoizm” görüşüyle (insanoğlu, doğası gereği iyi bir yaratıktır, bilimin ve mantığın yardımıyla aydınlatılırsa kendi çıkarının mantıklı davranmakta olduğunu görecek; böylece kendi çıkarının peşinden koşarken bile mantıklı bir mükemmel ütopik toplum kuracaktı) mekanik maddecilik ve sosyalist düşünceyi birleştirmeye uğraşıyordu. Aynı zamanda dikiş atölyesindeki sistem ve zaman geçtikçe insanların daha iyi olacağı görüşü Çernişevski’nin modernist ve ilerlemeci bir bakış açısı olduğunu gösteriyordu.
Romanın dili ve edebi niteliği konusunda hiçbir iddia taşımadığını söyleyen Çernişevski bu görüşüyle romanın bir propaganda romanı olduğunu bize gösteriyor.
Çernişevski anlatıcı olarak romanda olaylara, kişilere mesafeli ve tarafsız yaklaşmıyor. Yazarın yargılarını, kitap boyunca yanımızda hissediyoruz. Sanki bizimle beraber okuyor ve bizimle beraber mırıldanıyor. Yöntemin iki amacı var: 1-Didaktik unsurlara güç kazandırmak 2-Metnin satır aralarına gizlenmek-tense açıkça ortaya çıkıp, okuyucuyla olan mesafeyi azaltıp, samimiyet kurmak.
Romanda geçen rüyalarda tarihsel sıraya göre gidersek; önce karanlıktan ışığa çıkış yan! özgürlük, sonra aydınlanma ve daha sonra da yeni insanların oluşturduğu toplumun eski köy ortaklıklarına benzer bir yerde nasıl yaşadığı konu ediliyor.
“Nasıl Yapmalı?” romanı önce Rusya’da, daha sonra diğer ülkelerde birçok devrimci ve demokrat kuşağın yetişmesinde yetkinleşmesinde ve düşünsel üretime katkı sunmasında çok önemli bir rol oynamıştır. Tüketim toplumunun en aşırı noktalara vardığı; ölçüsüzlüğün, iradesizliğin özgürlük olarak anlatılmaya çalışıldığı bir dönemde “Nasıl Yapmalı?”, yeni insanların ve yeni insan olmayı hedefleyenlerin oksijen çadırıdır.