Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Pazartesi, Kasım 25, 2024
No menu items!
Ana SayfaEdebiyatKuramGerçek yaşamda seyirciler yoktur: herkes katılır yaşama | Julius Fucik

Gerçek yaşamda seyirciler yoktur: herkes katılır yaşama | Julius Fucik

Alman işgaline karşı direnişin ve komünist onur savaşının en güçlü simgelerinden biri olan Julius Fuçik, 8 Eylül 1943’te katledildi.

23 Şubat 1903’te Prag’da doğan Fuçik, öğrencilik yıllarından itibaren siyasal yaşama katıldı ve iyi bir ajitator, örgütcü ve yazar olarak sivrildi. Okulu bitirdikten sonra “Kmen” adlı bir dergide redaktör olarak çalışmaya başlayan Fuçik, yine aynı dönemde partisinin (Çekoslovakya Komünist Partisi) kültürel çalışmalarının sorumluluğunu üstlendi. Bu yıllarda Trovba, Rude Provo ve Halo Novlny gibi komünist gazetelerde yazdığı makalelerle yazarlığının önemli ipuçlarını verdi. Ayrıca yine bu yazılarındaki eğitici haberciliğiyle de başarılı bir gazeteci olarak anıldı.

Edebiyata asıl yönelişi ise 1918’de, Çekoslovakya’nın bağımsızlığını kazanmasından sonra başlar. Bağımsızlığı coşkuyla karşılar. Bu dönemden itibaren yerel ve yabancı edebiyatçıların eserlerini inceler.

Julius Fucik’in, Almanya’nın Çekoslovakya’yı işgalinden hemen önce yazdığı, Çekoslavak Yeniden Canlandırma Dönemi ve kadın yazarlardan Bozena Nemcova ile 1848 devrimcilerinden Karel Sabina üzerine incelemeleri önemlidir. Ayrıca 19. yüzyılın sonlarında ünlenen romantik Çek şair Jullus Zeyer üzerine bir başka çalışması, Fuçik’in edebiyat eleştirmeni olarak başarısının bir başka kanıtı olmuştur. Bunun yanı sıra kısa öykücülüğü ile de Çek edebiyatının başarılı adlarından sayılır.

İki kez Sovyetler Birliği’ne giden Fuçik, 1930’daki ilk gidişinde bu ülkeye gizli olarak girdi. 1934’deki ikinci gidişinde ise burada 1936’ya kadar kaldı. Bütün Orta Asya’yı gezerek inceledi. Almanya’nın Çekoslavakya’yı işgal etmesi üzerine, zaman kaybetmeksizin illegal çalışmalara başlayan Fuçik, Çekoslavak Komünist Yeraltı Hareketi’nin liderlerinden birisi oldu. Partinin direnişi örgütleme mücadelesinde Fuçik’in rolü yine büyük olur. Kaleme aldığı “Bakan Göbels’e açık mektup” ve “Biz hepimiz Hitler’e karşı savaş halindeyiz” yazıları ile anti-faşist mücadalenin sadece komünistlerin değil yurtsever, demokrat, işçi-köylü, bilim adamı, sanatçı herkesin görevi olduğunu kabul ettirir. Bu sıralarda çeşitli yayınları örgütler ve yönetir. 1942’nin 24 Nisan’ında yoldaşlarıyla beraber bir buluşma sırrasında Gestapo tarafından Prag’da yakalanır.

“Biri kapıyı çalıyor. Ziyaretçiler sabırsızlanıyor. Kapıyı yumrukluyorlar. “Açın kapıyı! polis!” Pencereden kaçmalı. Çabuk olun! Tabancam var; ben onları oyalarım. Ama çok geç. Pencerelerin altında Gestapo’nun adamları, tabancalarını odanın içine doğrultmuşlar bile. Sivil polisler kapıyı kırıyorlar… Beni görmüyorlar; çünkü kapının arkasındayım, onları rahatça arkadan vurabilirim. Ama ellerinde dokuz tabanca, iki kadına ve üç silahsız erkeğe doğrultulmuş. Ateş etsem, hepsini öldürecekler, kendimi vursam, silahlar patlayacak yine o insanları vuracaklar. Ateş etmezsem altı ay ya da bir yıl hapis yatacaklar ve devrim onları sağ olarak kurtaracak. Yalnız Mirek’le ben bu işten sağ çıkamayız… Ateş edersem (kendimi vurursam) kimseyi kurtaramam, yalnızca kendimi işkenceden kurtarırım, öte yandan beş yoldaşımı feda etmiş olurum öyle mi, değil mi? Öyle. (Darağacından notlar sayfa 16) diye yazıyor Fuçik ve teslim oluyor.”

Julıus Fuçik, Darağacından notlar adlı kitabında hapishanede karşılaştığı insanların portrelerini çıkarıyor ve gözlemlerde bulunuyor. Bir bira fabrikasında işçi olarak çalışan ve Pankrats hapishanesine düşen Koklar için de şunları yazar;

“Bu da Budajovitze’de ki bira fabrikasında işçiymiş. O fabrikadan çok insan var burada. Sudeten bölgesinden bir sürü Alman işçi var . Marks “işçinin birey olarak ne düşündüğü ya da ne yaptığı önemli değildir; önemli olan bir sınıf olarak emeğin tarihsel görevini yerine getirmek için ne yapması gerektiğidir.” Demişti. Burda gördüklerimiz, sınıflarının görevleri konusunda hiç ama hiç bir şey bilmiyorlar. Sınıflarından kopmuş, karşı safa geçmişler. İdeolojik olarak havada asılı kalmışlar ve belki sonunda fiziki olarak da havada asılı kalacaklar(sayfa96-97)”

Fuçik, aynı kentteki Pankarts hapishenesinde, ölümünden iki yıl sonra yayımlandığında tüm dünyada yankılar uyandıran, Darağacından Notlar (Reportaz psana na opratçe) adlı yapıtın yazımına başladı ve bunu ölümüne dek sürdürdü.

Kolinski gönüllü olarak Gestapo Hapishanelerinde gardiyanlık yapmak için başvurur ve işe alınır oysa Kolinski yurtsever bir kişidir. Amacı ise bu yolla içerideki Çek yurtseverlerine gizliden gizliye yardım etmektir.Fuçik’in bu notları A. Kollinskiy’nin yardımıyla, Fuçik’in dostlarına ulaşması sağlandı.İşkenceye ve işbirlikçi Çekoslavaklılar’a karşın son anına kadar direnişini ve çalışmalarını sürdüren Fuçik’in yapıtı, yalın ve etkili bir direnişin destanıdır.

Julius Fuçik, 23 Ağustos 1943’te Berlin’de Nazi mahkemesi tarafından idama mahkum edildi. Bu tarihten bir hafta sonra Prag’dan Berlin’e nakledilen Fuçik, burada 8 Eylül 1943’te Plötzense Cezaevi’nde idam edildi.

Yoldaşı Samuel Sillen onun için söyledikleri şöyledir: “Kendi geleceği dosdoğru ölümü gösterirken insanlara güzel geleceği gösteren, onları oraya yönelten bir yoldaştı.”

Fuçik; “ gerçek yaşamda seyirciler yoktur: herkes katılır yaşama… yaşamımın filmini yüz kez binlerce ayrıntılarıyla gördüm. Celladın ipi, ben yazacaklarımı bitirmeden boğazımı sıkarsa, geride filmin mutlu sonunu yazacak insan var” tespitiyle yaşam perspektifini ortaya koyar.
Fuçik son notlarını 9 Haziran 1943 günü yazar. Kitabın sonu da bu notlarla biter;

“Benim oyunum da sona yaklaşıyor. O sonu yazmayacağım, çünkü nasıl olacağını bilmiyorum henüz. Bu , artık oyun değil yaşamın ta kendisi. Son sahnenin perdesi açıldı. Dostlarım! Hepinizi sevdim. Nöbeti teslim ediyorum”(sayfa 128)

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments