APÊ MUSA
Bir ezgi çalınır kulağımıza bazen. Anadolu ezgisidir. Çalgılarıyla, ritimleriyle Anadolu halklarının o güzel duygularını verir bize. Sesinde içtenlik ve sıcaklık olan bir ihtiyar, hikâye anlatır gençlere, o ezginin içinden…
Apê Musa’dır konuşan. Kürt halkının özgürlük mücadelesinde bir tuğla olan, harç olan Musa Anter’dir. Bir gün kontrgerilla tarafından Diyarbakır’da katledilen Musa Anter…
78 [72] yıllık bir ömre Kürt halkının acısını, sevincini, özlemlerini sığdırmaya çalışmıştır.
1920 doğumlu olan Apê Musa bakın kendi doğum yerini nasıl anlatıyor:
“Recaizade Ercüment Ekrem Talu, yaşantısını anlatırken doğum yeri ve baba ocağını şöyle tanıtır: ‘Marmara Bölgesi Türkiye’nin en uygar bölgesidir; İstanbul Marmara’nın en güzel şehridir, Boğaziçi, İstanbul’un en latif semtidir; Sarıyer, İstanbul’un en şirin kazasıdır. Yeni mahalle Sarıyer’in en üstün mahallesidir ve Recaizadelerin köşkü Yenimahalle’nin en harika köşküdür. İşte ben burada doğdum.’ Tabi O Recaizade Ekrem’in oğlu idi.
Şimdi bana bakalım. Mardin Türkiye’nin en geri ilidir. Nusaybin, Mardin’in en dertli ilçesidir, Stilîlê (Akarsu) Nusaybin’in en fakir nahiyesidir, Zivinge (Eski Mağra) Stilîlê’nin en geri kalmış köyüdür ve işte ben bu köyün nüfus kütüğüne göre 2 numaralı mağarasında doğmuşum.” (1)
Apê Musa, doğumunu Anadolu gerçeğine vurgu yaparak böyle anlatır. İlkokulu Mardin’de, orta ve liseyi ise Adana’da okur. Yüksek öğrenimini ise İstanbul’da Hukuk Fakültesi’nde yapar.
Bu dönemde siyasi kimliğini de kazanmaya başlar Musa Anter. Ve kendisinin mücadeledeki ısrarını şöyle anlatır tanıdıklarına;
“Avrupalı filozof, aklımda kaldığına göre Hobs; ‘Politik fikirler keçe gibidir, vuruldukça sıklaşır, kıymetlenir’ der. Bana da haksızlık ve işkence yapıldıkça, fikirlerime daha da bağlanmışımdır.” (2)
Birçok öğrenci yurdu kurar Apê Musa. Önce Dicle Talebe Yurdu’nu, ardından Fırat Talebe Yurdu’nu ve Toros Kız Yurdu’nu… Amacı ticaret yapmak, zengin olmak değildir. Kurduğu yurtlar, Güneydoğu’dan İstanbul’a okumaya gelen yoksul talebeler içindir. Asıl olarak amaç, yeni bir gençlik yetiştirmektir. Bugün o yurtlardan yetişen birçok tanınmış kişi vardır. Prof. Muzaffer Akkılıç, Turhan Selçuk ve İlhan Selçuk bunlardan bazılarıdır.
İLK ÖRGÜT
Dicle Talebe Yurdu’nu kurduktan sonra Anter, arkadaşlarından Mustafa Remzi Bucak, Yusuf Azizoğlu, Ziya Şerefhanoğlu ve Faik Bucak ile birlikte illegal örgüt kurarlar. Örgütün adını “Kürtleri Kurtarma Cemiyeti”koyarlar. Örgütün amacını “Memleketten gelen arkadaşlarımıza yardımcı olmak ve burada benliklerini kendilerine ifade etmektir” diye açıklar Musa Anter.
Beş arkadaş, davalarına sadık kalacaklarına dair yemin ederler.
“Ölünceye kadar vatan sevgisi andımıza sadık kalacağımıza, hiçbir şartta vatandaşlarımızın aleyhine işbirlikçi ve caş (hain) olmayacağıma yemin ederim.” (3)
Ve beş kişi ölünceye kadar yeminlerine sadık kalırlar.
Çok yönlüdür bizim Apê Musa. On parmağında on marifet vardır deyim yerindeyse. Siyasi düşüncelerini, yaşanan gerçekleri anlatmak, duyurmak için yayıncılığa başlar. Hem sahipliğini, hem de yazarlığını yaptığı birçok gazete çıkarır. Dicle Kaynağı, Şark Postası, İleri Yurt, Deng, Barış Dünyası bunlardan bazılarıdır. Yine bir dönem Cumhuriyet gazetesinin Güneydoğu muhabirliğini de yürütür.
Yazılarında politik görüşleri ile mizahını birlikte yoğurarak güzel şeyler üreten ender insanlardandır. Yazdığı birçok yazıdan dolayı yargılanmıştır. Çıkardığı yayınlarla ve yazılarla, Kürt edebiyatına ve diline ayrı bir katkı sunmuştur.
1938’de Diyarbakır’da, İleri Yurt gazetesinde dilenci bir kız ile arasında geçen sohbeti Kürtçe yazar. Bu yazı, o dönem bir bomba etkisi yaratır. Savcılık hemen Anter hakkında, yazdığı bu yazıdan dolayı dava açar.
Kovuşturma, soruşturma ve mahpusluk yabancı değildir Apê Musa’ya. 1959’da iktidarda DP vardır. Diyarbakır’da İleri Yurt gazetesine yönelik baskılar artmıştır. O dönem, DP’nin her yerde genel bir baskısı vardır. Bu baskılardan dolayı DP, ülkenin dört bir yanında protesto edilir.
Dönemin cumhurbaşkanı Celal Bayar, bizzat Diyarbakır Valiliği’ne telefon ederek, Anter’in kafasının ezilmesini tavsiye eder. Bunun üzerine yapılan operasyonlarda aralarında Musa Anter’in de bulunduğu 50 kişi, 17 Aralık 1959’da tutuklanır. Bu olay, özünde Kürt aydınlar hareketi olan “49’lar” diye dosyalara geçer. 49’lar denilmesinin sebebi ise, aralarından birinin hücrede ölmesi üzerine 49 kişi kalmalarıdır. O dönem Kürt kültürünü, kimliğini, Kürt aydınları temsil ediyordu ve Musa Anter de bunlardan biriydi.
Birçok kez mahpusluğu yaşayan Musa Anter, THKP-C önderlerinden Hüseyin Cevahir’in de hapishane arkadaşıdır.
Onyılları mahkemelerde geçmiştir Apê Musa’nın. Bunun sonucunda 11 yıllık hapishane yaşamı da vardır. Sanki ikinci evidir hapishaneler. Öyle ilginç ve mizahi savunmaları vardır ki, hakimler kendi davaları olmadığı halde onun savunmalarını ilgiyle izlerler.
“Sayın mahkeme, İsa’dan bugüne kadar Kürtler ne yapmışlarsa, savcı hepsini Musa’ya yüklemiş. Hele o ondan vazgeçsin, sonrası kolay.
(…) Sayın hakim 30 yıldır ben bu davalardan yargılanırım. Savcılar hep idamımızı isterler, biz de suçsuz olduğumuzu söyleriz. Sizin gibi namuslu insanlar araya girer, biz de beraat ederiz. Onyıllardır karşılıklı olarak konuşuyoruz. Siz de bir kanaate vardınız. Benim söyleyeceklerim bu kadar” (4)
Gördüğü işkencelerden ve hapishanelerdeki zor koşullardan, birçok hastalığa da yakalanır.
“Düşündüm ve karar verdim. Ulan Musa Türkiye’nin düzeltilmesi, Türk-Kürt kardeşliği sana mı kalmış, bırak ne halleri varsa görsünler” (5) diyerek köyüne dönmeye karar verir.
1987 yılına kadar bir süre elini yazmaktan da çeker. Ama halkına yapılanlara dayanamayarak kaleme yeniden sarılır.
“Köyüme döndüm. Pastoral hayatımı sürdürdüm fakat etrafımda o kadar tahammül edilmez devlet terörü ve zulmü oluyordu ki, delirmediğime şükrediyorum. Yeri gelmişken Kürt tarihindeki şu öyküyü anlatmak istiyorum.
Rüstemin babası Zal, yaşlanır. Henüz 14–15 yaşında olan Rüstem’e tüm kahramanlık ödevlerini devreder. Osmanlı tarihinde Sultan Murat ve Sultan Fatih misali düşmanlar bundan yararlanarak, gelir Zal’ın bütün sürülerini talan ederler. Bu durumu Zal’a iletirler. Zal, ‘Zararı yok, biz de onların çok sürülerini talan etmiştik.’ der. Bu sefer düşman gelir, aşiret yaşamında en büyük hakaret olan hareketi yapar ve tüm çadırların iplerini keser. Bunu da Zal’a söylerler. Zal yine ‘Zararı yok. Biz de onların çadırlarını parçalamıştık.’ der. Düşman bir kez daha gelir. Bu sefer kızlarına ve kadınlarına sarkıntılık eder. Bu Zal’a söylenince Zal irkilir. ‘Namus ha!’ der ve gürzünü ister. ‘Kafama bir kaç kez vurun da kafam kızışsın.’ der. Atını hazırlatır, mızrak ve gürzünü alarak düşmanın peşine düşer ve o ihtiyar haliyle hepsini perişan eder.
Benim de halkım öldürüldü, işkence gördü, sakatlandı. Hatta işkenceden çıldıranlar oldu. ‘Eh, ne yapalım’ derdim. ‘Eskiden beri biz bunları görüyoruz.’ Fakat sonradan duydum ki halkımıza bok yediriliyor ve namusuna el uzatılıyor. ‘Benim, atalarım Zal ve Rüstem gibi gürzüm yok. Ama ‘Verin kalemimi!’ dedim ve tövbemi bozarak yazmaya başladım” (6)
Yaşamı boyunca Türkiye’de, başta Kürt halkı olmak üzere tüm halka yapılan baskılara ve zulme karşı geldi. Hiçbir dönem sessiz kalmadı. Ömrü boyunca hep onurlu yaşadı. “Aydın” misyonunu yerine getirdi.
Apê Musa, dört arkadaşıyla birlikte ettiği yemine hayatı boyunca sadık kaldığı için 20 Eylül 1992’de kontrgerilla tarafından katledildi…
Apê Musa; bugün, Kürt Halkı adına kendinde konuşma hakkı görenlere, Kürt halkının geleceğiyle oynayanlara hala aydın olmayı öğretiyor… Bugün kendine aydın misyonu biçenler Apê Musa’nın kişiliğine, halkına bağlılığına, direngenliğine ve onurlu yaşamına bir kez daha dönüp bakmalıdır…
KAYNAKÇA:
(1) Hatıralarım Musa Anter Sayfa 11
(2) Age Sayfa 189
(3) Age sayfa 60
(4) Age sayfa 9
(5) Age sayfa 237
(6) Age sayfa 244
Tavır dergisi Eylül 2005 sayısı
Deniz Engin