2.KISIM ,2. BÖLÜM AMERİKA’NIN KÖLECİ DEVLETLERİ
BURJUVA bilginleri, özellikle Amerikalı bilginler, Güney ve Kuzey Amerika halklarının özel bir evrim yolu izlemiş olmaları gerektiğini ileri sürerler. Bununla, toplumsal evrim yasalarının evrensel niteliğini, hatta bu yasaların varlığını çürütmeye çalışırlar. Gerçekte, bu iki Amerika kıtası, ilkel topluluğun parçalanışında ve sınıflı toplumun oluşumunda, bir gecikme ile ötekilerden ayrılırlar; bunun, Amerika yerlilerinin fizik ve manevî bakımdan sözde aşağı olmalarıyla hiçbir ilgisi yoktur. Amerika’da insanların yaşamaya başlayışı çok daha sonra olduğundan, yerleşik yaşama geçilmesinden ve üretici güçlerin geliştirilmesinden önce, koskoca iki kıtanın değerlendirilmesi, binlerce yılı gerektirdi. [sayfa 90] Öte yandan, hayvanlar âleminin özel niteliği dolayısıyla, tarım ile hayvancılık arasındaki işbölümü, Amerika’da son derece zayıf oldu, bazan hiç olmadı.
Amerikan toplumunun ağır gelişmesi öyle oldu ki, İspanyollar, Yeni Dünya’da (Avrupalılar Amerika’yı böyle adlandırmışlardı), ilkel düzeni, kabile federasyonlarını ve köleci despotizmi buldular, oysa öte yandan, kapitalizmin kanlı şafağı Avrupa’nın üzerine doğmak üzereydi.
İlk federasyonlar arasında, bugünkü Şili toprakları üzerinde, dört Arokan {mapuches) kabilesinin birliğini belirtelim. Kopolikan ve Lotaro adlı şeflerinin yönetiminde güçlenmiş olan bu kabileler birliği, istilâcıları şiddetli bozgunlara uğrattılar. İspanyollar, Arokanların direnişini kırmayı başaramadılar.
MAYA TOPLUMU
Maya kabileleri, MS 1. yüzyılın hemen başlarında, Yükatan yarımadası ve çevresindeki bölgelerde yüksek bir uygarlık yaratmışlardı. Bu, bir site-devletler kümelenmesi oldu.
Her Maya devleti, bir kent ile ona bitişik bölgelerden oluşuyordu. Devlet başkanı, bütün iktidarı: yasama, yürütme, yargılama ve dinsel yetkiyi elinde toplamıştı. Rahipler ve askerî şefler, en yakın yardımcıları idiler. Kölelik, yaygın bir biçimde uygulanmaktaydı. Köleler, savaşlarla, köle ticaretiyle ve borç yüzünden köleleştirmeyle sağlanıyordu. Eski Çin’de de olduğu gibi, insanlar, işledikleri her çeşit “suç”tan dolayı köleleşebiliyordu.
Tacirler, önemli bir tabaka oluşturuyorlardı. Yükatan’da, maden cevherleri yoktu, bu da. Mayaların, kendi aralarında ve komşu halklarla yaptıkları değişime canlılık veriyordu. Kakao taneleri, para yerine kullanılıyordu.
Bitki örtüsünün yakılması ile açılan tarlalar üzerinde yapılan gezici tarım, ekonomik yaşamın temelini oluşturuyordu. [sayfa 91] Mayalar, mısır, meyve ağaçları, baklagiller, pamuk, kakao vb. yetiştiriyorlardı. Çok usta tarımcılar, mısır gibi bir tahıldan çeşitli türler yaratmasını bildiler. Bu türlerden biri, en turfandası, “horoz ötüşü” diye adlandırıldı.
Maya zanaatçıları yetkin ustalardı: dokumacılar, kuyumcular, silah yapımcıları, taş yontucuları, kemik, ağaç ve taş üzerinde çalışan heykelciler, kuş tüyleri ile süsler yapanlar vb.. Madenlere sahip olmadıklarından Mayalar, avadanlıklar, iş aletleri, silahlar yapmak için obsidiyen (yanardağ camı) denilen, çok sert ve dayanıklı doğal bir cam kullanıyorlardı.
Dinsel ayinler çok karmaşık ve zengindi. Çok sayıdaki kudretli ve korkunç tanrılar, durmadan yeni yeni insan kurbanlar istiyorlardı; bu da, basit çiftçiler ve köleleri korkutuyor ve onları bağımlılık altında tutuyordu. Bununla birlikte, bazı bulgular, sınıf savaşımının zaman zaman kızıştığına inanmamızı sağlıyordu.
Bilgilerin birikimi, tarımsal uygarlığın pratik gereksinmeleri, matematik, gökbilim, tarih gibi bilimlerin ana çizgilerini ortaya çıkardı. Mayalar, yirmi sayısına dayanan bir sayma sistemi yarattı ve sıfırı tanımlamak için özel bir işaret kullandılar. Maya takviminin bir yılı, dakikası dakikasına hesaplanmıştı ve bugünkü takvimimizden çok daha büyük bir kesinlikteydi. Maya halkı, hiyeroglif yazısını icat etti ve geniş ölçüde kullandı. Her jatön dönemi (Maya takviminde genel olarak 20 yıla eşit olan bir zaman dönemi), üzerine geçen dönemin önemli olaylarını anlatan yazıların kazıldığı, taştan bir duvar dikiliyordu. Maya kitapları, akordeon gibi katlanmış özel kâğıttan ve uzun şeritlerden yapılmıştı. Bu kitapların binlercesi, İspanyol papazı Diego de Landa’nın emri üzerine yakılmıştır.
Mayalar önemli mimarlık, heykelcilik ve duvar ressamlığı anıtları bıraktılar.
Maya halkının dağılması, sürekli iç savaşlar, İspanyol [sayfa 92] istilâcılarına, Yükatan’ı ve komşu bölgeleri ele geçirmek, özgün ve zengin bir uygarlığı yoketmek fırsatını verdi.
AZTEKLER DEVLETİ
Birkaç yüzyıl boyunca Meksika yaylası üzerinde, Yükatan’ın kuzeyinde Tenoşkalar ya da Aztek kabileleri tarafından kurulmuş başka bir köleci devlet yaşadı. Dağlık Texcoco gölünün güçlükle erişilebilir adaları üzerine çıkan Tenoşkalar, akraba kabilelere kendileriyle birleşmeyi zorla kabul ettirdiler; ki bu birleşme ilerdeki devletin çekirdeği oldu.
İspanyollar geldikleri zaman, bu birleşmenin bir köleci despotik devlete dönüşmesi tamamlanma yolunda idi. Kabile yönetimi hâlâ vardı, ama çok değişmiş bir biçimdeydi, görevleri de değişmişti. Meksika ovasına, nispeten geç yerleşmiş olan Aztekler, Meksika’nın öteki halkları olan Olmekler’in, Toltekler’in, Mikstekler’in vb. zengin kültürlerini kendilerine malettiler. Ve hızla, çok ileri bir uygarlık olan kendi öz uygarlıklarını yaratabildiler.
Bütün iktidarı elinde tutan devlet başkanı, çok dallanmış yönetim aygıtına, orduya ve rahiplere dayanıyordu. Sürekli savaşlar sırasında, Aztekler, pek çok tutsak ele geçiriyorlardı. Bu tutsakların bir bölümü tanrılara kurban ediliyor, bir kısmı ise köle oluyordu. Köle alım-satımı yanında, borç yüzünden köleleşme de, başka bir kölelik kaynağı idi. Köleler, en yorucu işleri yapmak zorundaydılar; çok kez de bedenî cezalara, ölüm cezasına çarptırılıyorlardı.
Özgür yurttaşlar, Hindistan’daki varnalara ve Babil’in bütün yurttaşlık haklarına sahip olanlar ile “boyuneğen” yurttaşlar arasındaki bölünmeye benzeyen birçok gruplara ayrılıyorlardı. Kabilelerin özgür üyeleri, alt gruplardan birini oluşturuyorlardı. Bunların emeğiyle yaratılan ürünün ilk önemli bir bölümüne, devlet tarafından, ordunun bakımı ve beslenmesi için elkonuyor ve bu, hükümdarın, aristokrasinin [sayfa 93] ve rahiplerin zenginlik kaynağını oluşturuyordu.
Tarım, uygarlığın temeli oldu. Meksika, özellikle Aztekler, dünyaya, kakao, kauçuk, domates, mısır gibi çok değerli bitkileri verdiler. Ekilebilir topraklardan yoksun olan Aztekler, göl üzerinde yapay adalar yaptılar ve bunlar üzerinde yüzen bahçeler, tarım işletmeleri (plantasyonlar) kurdular. Hayvancılık yaygın değildi.
Zanaatçılık çok gelişmişti. Kuyumcular, silah yapımcıları, madenciler, çömlekçiler, pek usta zanaatçılardı. Müzelerde, onların yaptıkları nesneler, bugün bile hayranlıkla seyredilebilmektedir.
Ticaret, dış ticaret de dahil olmak üzere, çok parlaktı. Altın tozu ile dolu çeşitli uzunluklardaki telek sapları, para olarak kullanılıyordu.
Aztekler, kendi piktografik (resimlerle anlatan) yazılarını yarattılar. Bazı kavramları betimlemek için, kuşkusuz, öteki halkların yazılarından aldıkları hiyeroglif işaretlerini de kullanıyorlardı.
Aztek sanatı, özellikle mimarlık, heykelcilik yapıtları, piktografik yazı ile yazılan edebiyat yapıtları, yağlıboya resimler, Azteklerin başkenti Tenoştitlan’ın (bugünkü Meksiko’nun) İspanyol serüvencisi Cortez’in askerleri tarafından barbarca tahrip edilmesi sırasında, hemen hemen tümüyle yakılıp yıkıldı, yokedildi. Korunabilen pek az yapıt, Aztek uygarlığının yüksek düzeyine tanıklık eder.
ŞİBŞA DEVLETLERİ
Hintli (kızılderili) Şibşaların küçük devletleri, bugünkü Kolombiya toprakları üzerinde bulunuyordu. Bilginlerin sahip oldukları bilgiler, bizce, Şibşa toplumunu doğru olarak değerlendirecek ölçüde değildir. Bununla birlikte, az ya da çok, kesinlikle, bunun, köleliğin gelişme yolunda bulunduğu sınıflı bir toplum olduğu söylenebilir. [sayfa 94]
TİAHUANAKO
Amerika’nın en geniş devleti, Tiahuanako ya da yanlış olarak adlandırıldığı gibi “İnkalar İmparatorluğu” oldu.
Tiahuanako tarihi, son derece tahrif edilmektedir. Güney Amerika’nın birçok devletlerinde ve başka yerlerde, okullarda ve üniversitelerde, Tiahuanako’nun “sosyalist”, hatta “komünist” düzeninin teorisi öğretilir. Bu tür anlatımların toplumsal nedenini anlamak kolaydır. Bu teorinin temel direklerinden biri olan Fransız Louis Bodin, hemen hemen sosyalist olan bu sistemde, özgür insan ile köle arasındaki ayrım bazan çok güçlükle görülüyordu, diye yazıyordu.
Öyleyse gerçek toplumsal Tiahuanako düzeni hangisidir?
Tiahuanako devleti, hemen hemen bugünkü bütün Peru ve Ekvator toprakları üzerinde, Bolivya’nın, Arjantin’in ve Şili’nin de büyük bir kısmı üzerinde yayılıyordu. Kendilerine, Güneşin ve Ayın torunları diyen İnkalar, ülkede, egemendiler. Başlarında Sapa İnka (“mutlak yönetmen İnka”) unvanını taşıyan otokrat bir şef bulunuyordu. Sapa İnka, milyonlarca uyruğunun, kabilelerin ve halkların yazgısını elinde tutuyordu. Askerî şeflerden, sayısız görevlilerden ve rahiplerden oluşan köleci sınıfın çıkarlarını kişileştiriyordu. Sonu gelmez savaşlarda, İnkalar, komşu Hintli kabileleri ve halkları, egemenlikleri altına alıyorlardı. Kimi zaman bunlardan bazılarını yeni topraklar üzerine doğru sürüyorlardı ve onları, yanakonas (“kara adamlar”) dedikleri kölelere dönüştürüyorlardı. Eski bir efsaneye göre, ilkin, altıbin Hintli, büyük şefe karşı bir ayaklanmaya katıldıkları için köleleştirilmişti. Kölelerin çocukları da gene köle oluyorlardı.
Asya ve Afrika’da olduğu gibi, toplumun toplumsal ve ekonomik hücresi olan topluluk üyelerinin koşulları, kölelerinkinden çok az ayrım gösteriyordu. Topluluk üyeleri, [sayfa 95] ürünün üçte birini İnka’ya, öteki üçte-birini Güneşe, yani rahiplere teslim etmek zorundaydılar; bundan başka, yerel şeflerin geçimlerini de sağlamak zorundaydılar. Böylece çiftçi emek ürününün üçte-birinden azını elinde tutabiliyordu. Topluluklar, sulama sistemlerinin iyi halde tutulmasına gözkulak olmalı, onarmalara girişmeli, yeni kanallar açmalı, madenler için el emeği sağlamalı, yollar yapmalı ve onarmalıydılar.
Topluluk üyeleri, serbestçe yer değiştirme hakkına sahip değillerdi, görevlilerin ve şeflerin kendilerine verdiklerini yiyebiliyorlar, birörnek giyiniyorlardı. Sapa İnka, İnka aristokrasisi, rahipler, İnkalardan yana geçmiş olan bellibaşlı kabilelerin ileri gelenleri, büyük bir bolluk içinde yaşıyorlardı. Köleler ve topluluk üyeleri, onlar için, görkemli saraylar, altınla ve değerli cisimlerle zengin bir biçimde süslenmiş tapmaklar yapıyorlardı.
İnka köleci devletinin sahip çıktığı topluluklar ve köleler tarafından yaratılan koskoca maddî mallar yığını, kalabalık bir ordu ve bir devlet aygıtının gereksinmelerini karşılamaya yarıyordu.
Tiahuanako tarihi, zorlu sınıf savaşı oluntuları ile doludur. Yenik kabilelerin despotizme karşı başkaldırısı, Keşua dilinde yazılmış “Apu Ollantay” halk dramı gibi ilginç bir edebî yapıtta ifadesini bulmuştu.
Tiahuanako’nun maddî ve manevî kültürü, büyük bir üstünlüğe ulaşmıştı. Sulamak tarım, İnka uygarlığının temelini oluşturuyordu. Usta emekçiler, sayısız kanallar açıyor, sağ yamaçlarını, sulanabilir geniş teraslar haline getiriyorlardı. Bazı bilgilere göre, Tiahuanakolar, otları bile suluyorlardı. İnkalar, kinoa (bir darı çeşidi), mısır, patates, biber, tıbbî bitkiler vb. gibi on kadar bitkinin tarımını yapıyorlardı. Guano (bir çeşit kuş gübresi), verimi artırmak için tarlalarda kullanılıyordu.
Hayvancılık, Amerika’nın başka bölgelerinden farklı [sayfa 96] olarak daha çok gelişti, İnkalar, lama ve aynı cinsten hayvanlar, kümes hayvanları yetiştiriyorlardı. Sürülerin büyük bir kısmı, Sapa İnka’nın malı sayılıyordu.
Önemli sürü sözleşmesine (ceptel) sahip bulunan İnkalar, yük hayvanı olarak lama kullanıyorlardı. Öteki Amerikan halkları gibi, çemberin geometrik tasarımını bölmekle birlikte tekerleği bilmiyorlardı.
İnka zanaatçıları, özellikle dokumacılar, inşaatçılar, çömlekçiler ve madenciler, daha yetkinleşmişlerdi.
İnkalar tarafından yapılan yapılar sağlamdı. Altın, kurşun, kalay ve bakır madenciliğini biliyorlardı. Göktaşlarından demir elde ettikleri, demir cevherini de kullanmak üzere oldukları sanılıyor. Geniş yollar (5-6 metre), araziyi yarıp geçiyordu. Birçok akarsu ve uçurum üzerine asma köprüler kurulmuştu. Su yolu ile taşıma, önemli ulaştırma araçlarından biriydi. Hintliler, akarsular ve göller üzerinde, kürekli ya da yelkenli teknelerle yolculuk ediyorlardı. Özel sallarda, açık denizlerde uzak yolculuklar yapılıyordu. İnka denizcilerinin Orta Amerika’ya ve Meksika’ya değin gittiklerine inanılmaktadır. Bu yolculuklar, ticarî amaçlarla yapılıyordu. Bununla birlikte, iç ve dış ticaret, çok az gelişmişti. Değiş-tokuş, egemen durumdaydı. Bazı kabuklu hayvanların kabukları, para olarak kullanılıyordu.
İnkaların da, Mayalar gibi, hiyeroglif bir yazıları vardı. Ama yazı. Sapa İnka’ya, görevlilere ve yüksek mevkili rahiplere özgü bir şeydi. Hiyerogliften başka, yazışmalar ve çeşitli hesap sistemleri için, kipu, yani “düğümler yazısı” yaygın bir şekilde kullanılıyordu.
Sözlü edebiyat, danslar, müzik, heykelcilik çok zengindi. Dram temsilleri çok yaygındı.
İnkalar takviminde, 12 ay ve 365 gün vardı; ve bu takvim, aralık ayındaki gündönümünden başlıyordu. Her ay, dört “haftaya” ayrılıyordu.
Tiahuanako devleti ve yüksek uygarlığı, Hintli kabilelerin [sayfa 97] aralarındaki çekişmelerden yararlanan İspanyol istilâcılarının darbeleri altında yıkıldı.
Burada, İspanyol silahlarının üstünlüğünü de ihmal etmemek gerekir. Hintlilerin tanımadıkları atlar ve ateşli silahlar, özellikle ilk çarpışmalar sırasında, Hintli savaşçılara dehşet saçıyordu. [sayfa 98]