Londra’da Lord Everet’ten satın aldığım çok değerli ve yayınlanmamış el yazıları koleksiyonları içinde, İspanyol edebiyatı uzmanlarının hiçbirinin bilmediği bir kitabın müsveddelerini buldum. Bu, Miguel Cervantes’in Don Kişot’un gençliğine dair hazırlamakta olduğu bir kitaptan parçalardı. Onları Granata Üniversitesi’nin genç profesörlerinden birine verdim, düzelttirdim, çevirttim ve ünlü şövalyenin hayat hikayesini öğrenebildim.
Cervantes’in meşhur eseri, herkesin bildiği gibi, Don Kişot’u elli yaşlarında, Armasilla de Albada’ki evinde tanıtır. Bu güne kadar yayınlanmış iki ciltte ondan önceki hayatına dair bir ize rastlayamayız. Cervantes’in bu yayınlanmamış eserinde kahramanının gençliğini anlatmak istediğini sanıyorum. Elimdeki müsveddeler bunu gösteriyor. Fakat, her halde ömrü vefa etmemiş, müsveddelere istediği şekli vermemiş olacak.
Bu şimdiye kadar bilinmeyen müsveddelere göre Don Kişot asil fakat fakir olmuş bir ailenin çocuğudur. Bir rahipten Latince ve din bilgisi öğrendikten sonra babası onu ünlü Salamanka Üniversitesi’ne göndermişti. Don Kişot orada ilk önce felsefeyle uğraştı. Fakat bu sıkıcı bilimle iki yıl uğraştıktan sonra Alonso Quijana –asıl adı bu idi- kısır fikir cambazlıklarından, saçma diyalektik oyunlarından bıktı, edebiyata döndü, hatta sevdalı romanlar, aşk mısraları döktürmeye başladı. Bu arada şehrin baş hakiminin güzel kızı ile de sevişmişti. Genç kız bakışları, gülümsemeleri ile de olsa onun çekingen fakat derin aşkına kayıtsız kalmadığını anlatıyordu. Nihayet bir akşam kızla üç, beş dakika görüşebildiler. Gölgeler arasında titreyen güzel taze yalnız onun olacağına, başkasına bakmayacağına söz verdi. Genç şövalye saadetten deliye dönercesine saçmalamaya başladı.
Kıza öyle ateşli şiirler yazıyordu ki, Cervantes, bu şiirlerin yazıldığı kağıtların kavrulmuş olduklarını bildiriyor. Fakat bir gün, zavallı aşık, nişanlısının bir hukukçu ile evlendiğini öğrendi. Damat, kızın babasının arkadaşı imiş. O zaman, Don Kişot, kadınların, melek gibi görünenlerin bile, ne mal olduğu yargısına ulaştı, şiire bile düşman kesildi, öyle bir ümitsizliğe düştü ki, manastıra kapanmaya karar verdi, başvurdu, kabul edildi. Sevgilisinin ihanetinden sonra, kalbindeki aşkın yalnız Tanrıya layık olduğu kanaatine vardı. Manastırda bir yıl kaldı, üst aşamalara ulaşmak için çalıştı. Ama saf ruhu için rahiplerin, yaşlı olsun, genç olsun, davranışları hiç de iyi bir örnek olamıyordu. Çoğu tembeldiler, bir kısmı ikiyüzlü, fena insanlardı, böbürlenip duruyorlardı. Hatta içlerinde ayyaş olanlar, kadınlara saldıranlar bile vardı. Don Kişot bu çirkin olayları manastırın baş rahibine anlatmak cesaretini gösterdi, ama o, şikayetlerini iftira olarak kabul etti, kendisini cezalandırmaya kalkıştı. Bir sabah da onu çağırtarak kendisinde rahip olmaya kabiliyet göremediğini bildirdi. Don Kişot da sırtından cübbeyi çıkarttı. Kralın nedimelerinden bir akrabası bir Marki onu mabeyne asilzade olarak kabul ettirdi.
Bu, Cervantes’in hayatının en mutsuz denemelerinden biri oldu. Otuz yaşlarında idi. Çok okumuş uzun düşüncelere dalmış, kafası olgunlaşmıştı. Halbuki çevresinde gördükleri ona pek acı geliyordu. Asil kadınların ahlaksızlıkları, erkeklerin cakaları, bakanların tutkuları, maiyetin yardakçılığı, onun ince, duygulu ruhunu kırıyor, hırpalıyordu. Bu yaldızlı görünüşün altındaki iğrençliğe dayanamayarak Haşmetli Kraldan Yeni Dünya’ya, Amerika eyaletine özel subay olarak gönderilmesini rica etti. İsteği yerine getirildi. Oraya gidince genç subay, memleketinin insanlarından bambaşka halk arasında at üzerinde dağ, bayır dolaşmaktan büyük bir zevk duydu. Bununla beraber bu yeni serüveni de ötekiler gibi acı bir sonuçla bitti. Asil, dini bütün, zayıfların savunucusu olan bu temiz yürekli genç, zavallı Kızılderililere yapılan haksızlıklara, zulümlere dayanamadı.
Yeni Dünya fatihlerinin zulümleri, küstahlıkları, memurların rüşvetçiliği, askeri sınıfının zorbalıkları ve ahlaksızlığı onu iğrendirdi yüreğini nefretle doldurdu. Saf dürüst Alonso Quijana bu namussuzlukları merkezi Sevilla’da olan Yeni Dünya Konseyi’ne ihbar etmek gafletinde bulundu. İspanya da oraya, Kralı temsil eden bir enkizatör, bir müfettiş gönderdi. Fakat Vali, müfettişi ağırlığınca altın vererek satın aldı, iyi kalpli subayı, iftiracı, kaçık olarak tutuklattı. Memleketine geri gönderilen subay Albe de Tormes zindanına atıldı, yargılanması yapılmadan orada altı yıl süründü. Bu alçakça haksızlıktan altüst olan zavallı adam bir kuruntuya tutuldu ve bir daha da iyileşemedi. Nihayet kendisinin tehlikeli bir hasta olmadığına hükmettiler ve serbest bıraktılar. Yeni bir hayata başlamak için bir girişimde bulunmadı, babasının evine döndü. Orası bomboştu, evdekilerin hepsi ölmüşlerdi.
Alonso Quijana değişik durumlarda karşılaştığı çirkin gerçeklerden kaçmak üzere şiir ve kahramanlık alanlarına sığındı, serüvenler, manzumeler içinde, korkusuz, dinibütün, aşık şövalye ideali ile avundu. Bunların sonucu ne oldu? Miguel de Cervantes’in şaheserini okumuş olan herkes bilir. Fakat Don Kişot’un fantezilerinin gerçek anahtarı yalnız bende bulunan yayınlanmamış bu eser tasarısındadır. Tek başına, dünyadan elini, eteğini çekerek, her şeye küsmüş, içine kapanmış, kendini hayali serüvenlere vererek hayatın acılıklarını unutmaya çalışan ihtiyar asilzadenin davranışlarının sebepleri böylece anlaşılabiliyor. Cervantes bunu yakmış olsa, Alonso Quijana’nın gençliği bilinmeden olgun Don Kişot ile onun garip olmakla beraber cömertçe davranışlarının sebepleri anlaşılmaz.
Giovanni Papini